Tabii zaman, Allah'ın yarattığı bir varlık. Onun bozulmasından maksat, yâni
fesadüz-zaman'dan maksat; o zaman içinde yaşayan insanların dindarlıklarının
bozulması, davranışlarının bozulması demek. Yoksa zamanda bir şey yok. Zaman fesada
uğradı demek, o zamanda yaşayan insanlar kötü oldular mânâsına...
İşte böyle insanların iyi olmaları gerektiği halde, iyi olmayıp da kötü oldukları
zamanlar amel-i salih işlemenin, yâni Allah'ın sevdiği güzel işler yapmanın sevabını
anlatan hadis-i şerifler olacak bunlar.
a. Fitne Zamanında Güzel Kulluk
Birincisi Ma'kıl ibn-i Yesâr RA'den rivayet olunmuş ki, Rasûlüllah SAS şöyle
buyurmuşlar:
(El?ibâdetü fil-herci kehicretin ileyye) "Herc zamanında ibadet, bana hicret
gibidir." Aynı kelimelerle tercümeyi böyle bir çerçeve olarak yapayım, ondan sonra
açıklamasını yapmaya çalışırım.
Bu hadis-i şerifi Müslim rivayet eylemiş. İmam Müslim hadis alimi, Sahih-i Müslim'in
yazarı.
Herc, re harfi sükunlu olarak, yâni herec değil, herc. İhtilaf ve kıtal demek. Yâni
karışıklık ve birbirine aykırı hareket etme mânâsına geliyor. Herc-ü merc diye de
Türkçe'de az çok tanıdığımız bir kelime. (E-ibâdetü fil-herci) "Böyle dini
duyguların, dindârâne yaşantının, ilmin irfanın, hatta toplumun örfünün, adetinin
karıştığı ve fitnelerin zuhur ettiği bir zamanda Allah'a güzel ibadet etmek, kulluğu
güzel yapmak, (kehicretin ileyye) bana hicret etmek gibidir." diyor Peygamber
Efendimiz.
Peygamber SAS Efendimiz hâl-i hayatındayken, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i
Münevvere'ye hicret oldu. Kendisi hicret ettikten sonra, müslümanların onun
etrafında toplanması için hicret etmeleri ayet-i kerimelerde emrolundu müslümanlara.
Böyle hicret etmeyip de kâfirlerin, müşriklerin sultası, baskısı altında duranların,
eğer kendileri güzel amel işleyememişlerse sorumlu olacakları, hicret edip ibadeti
güzel yapabilecekleri yere gitmeleri tavsiye ediliyordu.
Mekke-i Mükerreme fetholunduktan sonra da Peygamber Efendimiz: "Artık hicret yoktur.
Bundan sonra madde hicreti, yâni bir şehri bırakıp bir başka yere göç etmek yoktur.
Bundan sonra hicret, mânevî mânâsıyla kötülüklerden, günahlardan hicret etmek,
onları bırakıp iyi şeylere yönelmek olarak kalmıştır. Maddi olarak hicret yoktur.
Çünkü, ne de olsa bir kere küfrün kalesi de böylece müslümanların eline geçmiş
oldu." diye buyurmuştur Peygamber Efendimiz.
Tabii, tarih boyunca müslümanların İslâm'ın ilk çıktığı zamandaki sıkıntılarına
benzer, hatta daha şiddetli sıkıntılara uğradıkları zamanlar da olmuştur. Her
devirde oluyor. Tarihin bazı zamanlarında olmuş. O zaman, sıkıntılı zamanlarda
insanın Allah'a kulluğu güzel yapabilmesi için, Allah'a güzel kulluk yapılmasının
engellendiği, baskı altında olduğu yerden güzel tarafa hicret etmesi yine olur.
Hatta bizim ülkemizde de Bulgaristan'dan, Yugoslavya'dan gelen kimselere muhacir
deniliyor, muhacirler. Çünkü oralarda artık İslâmî yaşamı zorlaşıyor, idari baskılar
artıyor, ibadetler engelleniyor, günahları işlemeleri için zorlanıyorlar. Onun için
onlar da, "Bizim için önemli olan ahireti, Allah'ın rızasını kazanmaktır." diye
ülkemize geliyorlar, muhacir oluyorlar.
Demek ki, bizim yaşadığımız zamanda da olmuş bir olay hicret etmek... Tabii
Peygamber Efendimizin zamanını düşünün! Gözünüzü yumun ve Peygamber Efendimiz'in
bulunduğu şehre gitmeyi düşünün! Oraya hicret etmeyi, Efendimizin yanında yer
almayı, etrafında halkalanmayı düşünün! Ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünün...
Buna benzetiyor Peygamber Efendimiz. Böyle fitneli, karışık zamanda, karışıkların
çok olduğu zamanda, kulluğu güzel yapmanın, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi
güzel, sevaplı bir şey olduğunu beyan buyuruyor.
O halde bu hadis-i şeriften benim çıkarttığım şu oluyor. Demek ki, hayat bir imtihan
olduğu için, müslümanların başına sıkıntılar gelebilir. İşte Keşmir, işte Balkanlar,
işte Kafkasya, işte Kosova, işte Bosna, işte daha başka diyarlar... Sıkıntılar
olabiliyor. Ama sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun, müslümanın Cenâb-ı Hakk'a
kulluğunu güzel yapması, gevşememesi lâzım!
Çünkü hayat bir imtihandır. Belki sonunda, alın yazısında şehidlik vardır. İmtihanın
nasıl bir şekilde geçeceğini insan bilemez. Bazı yazılar yazılmıştır. Sıkıntı
olabilir ama sıkıntı zamanında dahi, baskı zamanında dahi İslâm'a sımsıkı sarılmak,
ibadetini yapmak, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği sevaplı işleri işlemek, Cenâb-ı Hakk'ın
yasakladığı günahlı işlerden kaçınmak, bozulmuş topluma uymamak; bozuk toplumun
içinde iyi bir insan olarak yaşamak, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi
sevaptır." diye Efendimiz söylemiş.
Allah-u Teàlâ Hazretleri hepimizi imandan ve İslâm'da, dinde salâbet-ü dineyye
sahibi olmayı, sebat sahibi olmayı nasib eylesin... İmtihanlardan, fırtınalardan,
zelzelerden, çeşitli sıkıntı ve baskılardan dolayı İslâm'a uymayan, imana
yakışmayan, mü'mine yakışmayan işleri yapar duruma gelmekten, gevşemekten,
bozulmaktan, vazifelerini ihmal eden insan durumuna düşmekten korusun... Kendisine
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=82854
daima, her zaman rızasına uygun ibadet etmeyi nasib eylesin...
Peygamber Efendimiz'in tavsiye buyurduğu ve çok kıymetli bir duadır diye medhettiği
bir duası var, hep yapıyoruz.
(Allahümme einnâ alâ edâi zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik.) "Yâ Rabbi seni
zikretmekte, ve sana şükretmekte, ve sana güzel kulluk etmekte bize yardım eyle,
tevfikini refik eyle!.." diye dua.
Böyle dua edelim! Cenâb-ı Hak bizi öyle eylesin... Zikrini, şükrünü yapan, ibadetini
güzel icra eden mü'minlerden eylesin...
b. Sünnete Sarılmanın Karşılığı
Diğer bir hadis-i şerif ki, bu ikinci hadis-i şerif. Taberânî rivayet etmiş. Ebû
Hüreyre RA'dan, isnadı kusursuz. Buyuruyor ki Peygamber SAS:
(Men temesseke min sünnetî inde fesâde ümmeti) Ümmetimin bozulduğu zamanda, benim
sünnetime sıkı sarılan, tutunan, yapışan, ihyâ eden, uygulayan kimseye, (felehû ecru
şehid.) şehid sevabı vardır.
Şimdi tabii şehid olmak, çok yüksek bir rütbeye ermek demek. Çünkü şehidlere Cenâb-ı
Hak daha kanının ilk damlası yere damladığı zaman, cennetteki makamını gösteriyor.
Cennetlik olacak, ahiretin tehlikelerinden kurtulacak. Şehid olmak çok güzel.
Ama böyle savaşmadan, kanı dökülmeden de Cenâb-ı Hak o sevapları veriyor. Nasıl?..
İşte toplum bozulsa bile, hatta müslümanlar bozulsa bile... Çünkü imanlarının
zayıflaması, ibadetleri bırakmaları ve günahlara, şeytana, nefse uymaları
dolayısıyla, müslümanların da bozulması bahis konusu olabilir. Allah korusun, Allah
etmesin ama, olabiliyor. Olduğunu şu devirde de görüyoruz.
İşte böyle ümmetin bozulduğu bir zamanda, Peygamber Efendimizin sünnetine tutunan,
onu tutan, uygulayan kimseye, şehid sevabı veriliyor. Şüphesiz Peygamber Efendimiz,
sözleriyle hareketleriyle, davranışlarıyla bizim için en güzel nümûnedir. Bakarak
kendimizi ayarlayacağımız en güzel insandır. Tabii, onun sünetine sarılmak insanı
kurtarır; dünya ve ahiret saadetine erdirir.
Bir müslüman için en önemli ilk nasihat, en önde söylenecek şey; Kur'an-ı Kerim'e
sarılması; ikincisi de, Peygamber Efendimiz'in sünnetine sarılmasıdır. Çünkü
Kur'an-ı Kerim Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin kelâmıdır. Peygamber Efendimiz'in
sünneti de Kur'an-ı Kerim'in hayata uygulanışını bize gösteren tatbikatlar demektir.