Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart ümmetin Bozulduğu Zaman...

    Tabii zaman, Allah'ın yarattığı bir varlık. Onun bozulmasından maksat, yâni
    fesadüz-zaman'dan maksat; o zaman içinde yaşayan insanların dindarlıklarının
    bozulması, davranışlarının bozulması demek. Yoksa zamanda bir şey yok. Zaman fesada
    uğradı demek, o zamanda yaşayan insanlar kötü oldular mânâsına...
    İşte böyle insanların iyi olmaları gerektiği halde, iyi olmayıp da kötü oldukları
    zamanlar amel-i salih işlemenin, yâni Allah'ın sevdiği güzel işler yapmanın sevabını
    anlatan hadis-i şerifler olacak bunlar.
    a. Fitne Zamanında Güzel Kulluk
    Birincisi Ma'kıl ibn-i Yesâr RA'den rivayet olunmuş ki, Rasûlüllah SAS şöyle
    buyurmuşlar:
    (El?ibâdetü fil-herci kehicretin ileyye) "Herc zamanında ibadet, bana hicret
    gibidir." Aynı kelimelerle tercümeyi böyle bir çerçeve olarak yapayım, ondan sonra
    açıklamasını yapmaya çalışırım.
    Bu hadis-i şerifi Müslim rivayet eylemiş. İmam Müslim hadis alimi, Sahih-i Müslim'in
    yazarı.
    Herc, re harfi sükunlu olarak, yâni herec değil, herc. İhtilaf ve kıtal demek. Yâni
    karışıklık ve birbirine aykırı hareket etme mânâsına geliyor. Herc-ü merc diye de
    Türkçe'de az çok tanıdığımız bir kelime. (E-ibâdetü fil-herci) "Böyle dini
    duyguların, dindârâne yaşantının, ilmin irfanın, hatta toplumun örfünün, adetinin
    karıştığı ve fitnelerin zuhur ettiği bir zamanda Allah'a güzel ibadet etmek, kulluğu
    güzel yapmak, (kehicretin ileyye) bana hicret etmek gibidir." diyor Peygamber
    Efendimiz.
    Peygamber SAS Efendimiz hâl-i hayatındayken, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i
    Münevvere'ye hicret oldu. Kendisi hicret ettikten sonra, müslümanların onun
    etrafında toplanması için hicret etmeleri ayet-i kerimelerde emrolundu müslümanlara.
    Böyle hicret etmeyip de kâfirlerin, müşriklerin sultası, baskısı altında duranların,
    eğer kendileri güzel amel işleyememişlerse sorumlu olacakları, hicret edip ibadeti
    güzel yapabilecekleri yere gitmeleri tavsiye ediliyordu.
    Mekke-i Mükerreme fetholunduktan sonra da Peygamber Efendimiz: "Artık hicret yoktur.
    Bundan sonra madde hicreti, yâni bir şehri bırakıp bir başka yere göç etmek yoktur.
    Bundan sonra hicret, mânevî mânâsıyla kötülüklerden, günahlardan hicret etmek,
    onları bırakıp iyi şeylere yönelmek olarak kalmıştır. Maddi olarak hicret yoktur.
    Çünkü, ne de olsa bir kere küfrün kalesi de böylece müslümanların eline geçmiş
    oldu." diye buyurmuştur Peygamber Efendimiz.
    Tabii, tarih boyunca müslümanların İslâm'ın ilk çıktığı zamandaki sıkıntılarına
    benzer, hatta daha şiddetli sıkıntılara uğradıkları zamanlar da olmuştur. Her
    devirde oluyor. Tarihin bazı zamanlarında olmuş. O zaman, sıkıntılı zamanlarda
    insanın Allah'a kulluğu güzel yapabilmesi için, Allah'a güzel kulluk yapılmasının
    engellendiği, baskı altında olduğu yerden güzel tarafa hicret etmesi yine olur.
    Hatta bizim ülkemizde de Bulgaristan'dan, Yugoslavya'dan gelen kimselere muhacir
    deniliyor, muhacirler. Çünkü oralarda artık İslâmî yaşamı zorlaşıyor, idari baskılar
    artıyor, ibadetler engelleniyor, günahları işlemeleri için zorlanıyorlar. Onun için
    onlar da, "Bizim için önemli olan ahireti, Allah'ın rızasını kazanmaktır." diye
    ülkemize geliyorlar, muhacir oluyorlar.
    Demek ki, bizim yaşadığımız zamanda da olmuş bir olay hicret etmek... Tabii
    Peygamber Efendimizin zamanını düşünün! Gözünüzü yumun ve Peygamber Efendimiz'in
    bulunduğu şehre gitmeyi düşünün! Oraya hicret etmeyi, Efendimizin yanında yer
    almayı, etrafında halkalanmayı düşünün! Ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünün...
    Buna benzetiyor Peygamber Efendimiz. Böyle fitneli, karışık zamanda, karışıkların
    çok olduğu zamanda, kulluğu güzel yapmanın, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi
    güzel, sevaplı bir şey olduğunu beyan buyuruyor.
    O halde bu hadis-i şeriften benim çıkarttığım şu oluyor. Demek ki, hayat bir imtihan
    olduğu için, müslümanların başına sıkıntılar gelebilir. İşte Keşmir, işte Balkanlar,
    işte Kafkasya, işte Kosova, işte Bosna, işte daha başka diyarlar... Sıkıntılar
    olabiliyor. Ama sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun, müslümanın Cenâb-ı Hakk'a
    kulluğunu güzel yapması, gevşememesi lâzım!
    Çünkü hayat bir imtihandır. Belki sonunda, alın yazısında şehidlik vardır. İmtihanın
    nasıl bir şekilde geçeceğini insan bilemez. Bazı yazılar yazılmıştır. Sıkıntı
    olabilir ama sıkıntı zamanında dahi, baskı zamanında dahi İslâm'a sımsıkı sarılmak,
    ibadetini yapmak, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği sevaplı işleri işlemek, Cenâb-ı Hakk'ın
    yasakladığı günahlı işlerden kaçınmak, bozulmuş topluma uymamak; bozuk toplumun
    içinde iyi bir insan olarak yaşamak, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi
    sevaptır." diye Efendimiz söylemiş.
    Allah-u Teàlâ Hazretleri hepimizi imandan ve İslâm'da, dinde salâbet-ü dineyye
    sahibi olmayı, sebat sahibi olmayı nasib eylesin... İmtihanlardan, fırtınalardan,
    zelzelerden, çeşitli sıkıntı ve baskılardan dolayı İslâm'a uymayan, imana
    yakışmayan, mü'mine yakışmayan işleri yapar duruma gelmekten, gevşemekten,
    bozulmaktan, vazifelerini ihmal eden insan durumuna düşmekten korusun... Kendisine
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/38071-ummetin-bozuldugu-zaman.html#post82854
    daima, her zaman rızasına uygun ibadet etmeyi nasib eylesin...
    Peygamber Efendimiz'in tavsiye buyurduğu ve çok kıymetli bir duadır diye medhettiği
    bir duası var, hep yapıyoruz.
    (Allahümme einnâ alâ edâi zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik.) "Yâ Rabbi seni
    zikretmekte, ve sana şükretmekte, ve sana güzel kulluk etmekte bize yardım eyle,
    tevfikini refik eyle!.." diye dua.
    Böyle dua edelim! Cenâb-ı Hak bizi öyle eylesin... Zikrini, şükrünü yapan, ibadetini
    güzel icra eden mü'minlerden eylesin...
    b. Sünnete Sarılmanın Karşılığı
    Diğer bir hadis-i şerif ki, bu ikinci hadis-i şerif. Taberânî rivayet etmiş. Ebû
    Hüreyre RA'dan, isnadı kusursuz. Buyuruyor ki Peygamber SAS:
    (Men temesseke min sünnetî inde fesâde ümmeti) Ümmetimin bozulduğu zamanda, benim
    sünnetime sıkı sarılan, tutunan, yapışan, ihyâ eden, uygulayan kimseye, (felehû ecru
    şehid.) şehid sevabı vardır.
    Şimdi tabii şehid olmak, çok yüksek bir rütbeye ermek demek. Çünkü şehidlere Cenâb-ı
    Hak daha kanının ilk damlası yere damladığı zaman, cennetteki makamını gösteriyor.
    Cennetlik olacak, ahiretin tehlikelerinden kurtulacak. Şehid olmak çok güzel.
    Ama böyle savaşmadan, kanı dökülmeden de Cenâb-ı Hak o sevapları veriyor. Nasıl?..
    İşte toplum bozulsa bile, hatta müslümanlar bozulsa bile... Çünkü imanlarının
    zayıflaması, ibadetleri bırakmaları ve günahlara, şeytana, nefse uymaları
    dolayısıyla, müslümanların da bozulması bahis konusu olabilir. Allah korusun, Allah
    etmesin ama, olabiliyor. Olduğunu şu devirde de görüyoruz.
    İşte böyle ümmetin bozulduğu bir zamanda, Peygamber Efendimizin sünnetine tutunan,
    onu tutan, uygulayan kimseye, şehid sevabı veriliyor. Şüphesiz Peygamber Efendimiz,
    sözleriyle hareketleriyle, davranışlarıyla bizim için en güzel nümûnedir. Bakarak
    kendimizi ayarlayacağımız en güzel insandır. Tabii, onun sünetine sarılmak insanı
    kurtarır; dünya ve ahiret saadetine erdirir.
    Bir müslüman için en önemli ilk nasihat, en önde söylenecek şey; Kur'an-ı Kerim'e
    sarılması; ikincisi de, Peygamber Efendimiz'in sünnetine sarılmasıdır. Çünkü
    Kur'an-ı Kerim Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin kelâmıdır. Peygamber Efendimiz'in
    sünneti de Kur'an-ı Kerim'in hayata uygulanışını bize gösteren tatbikatlar demektir.

  2. #2
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: ümmetin Bozulduğu Zaman...

    Onun için Kur'an ehli olmak istiyorsa bir insan, yâni "Ben kur'an-ı seviyorum,
    Allah'ın kelâmına uyacağım, hayatımı ona göre sürdüreceğim!" diyorsa, mutlaka
    Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesine sarılması lâzım! Ve bunun dışında kendisi
    eğer başka zihniyetler ortaya koyuyorsa, o sünnetten ayrı fikirler koyma gibi
    şeylere bid'at deniyor. "Her bid'at dalâlettir ve dalâleti çıkartan kimse
    cehennemliktir." diye Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte buyuruyor. "Bid'at ehli
    cehennemin köpekleridir." diye de bir şiddetli hadis-i şerif var.
    Demek ki müslümanın sünnete sarılmaktan başka kurtuluş yolu yok! Bir tek yol var,
    tek doğru yol varp o da Peygamber Efendimizin sünnetine sarılmak!..
    Hakikaten sevgili izleyiciler ve dinleyiciler, Peygamber Efendimizin sünnetini
    hadis-i şerif kitaplarında gördüğünüz zaman, okuduğunuz zaman, izlediğiniz zaman,
    öğrendiğiniz zaman, hayatın teferruatlarını bize Peygamber Efendimiz'in ne kadar
    güzel öğrettiğini görüyoruz.
    Peygamber Efendimiz'in sünnetine sarılan müslüman, Pakistan'da da olsa, Hindistan'da
    da olsa, Malezya'da da olsa, Avrupa'da, Amerika'da da olsa, dünyanın neresinde
    olursa olsun iyi müslüman oluyor. Sünnet-i seniyyeden uzaklaştıkça, bid'atlara
    bulaştıkça, başka zihniyetlere, başka akımlara, başka yollara ayağı kaydıkça, adım
    adım insanlar kötüleşiyor, gaddarlaşıyor, zalimleşiyor, insafsızlaşıyor. Haram helâl
    ayırmaz oluyor. Başkalarının göz yaşından kalbi yumuşamaz oluyor. Sırf kendisini
    düşünen insan oluyor. Her türlü kötülük ondan çıkıyor.
    Ve her türlü sıkıntının karşısında nasıl davranmamız gerektiğini de, Peygamber
    Efendimiz hadis-i şeriflerinde bize öğretmiş. Çünkü evveli ve ahiri bilen Cenâb-ı
    Hak Teàlâ Hazretleri, ona istikbale ait bilgileri de vermiş. "Ahir zamanda şunlar
    olacak, şunlar olacak, şu olaylar zuhur edecek..." diye birçok hadis-i şeriflerde,
    sahih hadislerde bize bunları bildirdiğini de hatırlarsınız.
    Burada da dikkat edilirse, ümmetin fesada uğrayacağını da ifade etmiş oluyor
    Peygamber Efendimiz. Halbuki bazı hadis-i şeriflerde de sahabe-i kiramı teşvik
    ediyordu, teselli ediyordu:
    "--Üzülmeyin! Bir zaman gelecek, siz kisraların saraylarına, Kayserlerin saraylarına
    yâni Bizansa, Sâsâni imparatorluğu'na hakim olacaksınız." diyordu.
    Ve oldu. Ve hatta bu bayrak, bu İslâm denizleri aşacak, okyanusların ötesinde
    dalgalanacak diye bildirmişti. Oldu, Endülüs'e geçti, Avrupa'ya geçti. Malta adası,
    Sicilya adası, İtalya'nın bir kısmı, İsviçre'nin bir kısmına kadar, Fransa'nın
    yarısına kadar Avrupa İslâm'la tanıştı. Arapların fütûhatı devrinde mücahidler
    oralara kadar gittiler. Endülüs'te bir İslâm devleti kuruldu. Hâlâ kalıntılarını,
    saraylarını, medenî eserlerini ziyaretçiler hayranlıkla izliyorlar.
    İslâm her tarafa yayıldı. Onu da söylüyor Peygamber Efendimiz ama, ondan sonra bir
    bozulma olacağını da söylüyor. Bu da Peygamber Efendimiz'in hak peygamber olduğunun
    nişânesidir. "Ümmetim ahir zamanda bozulacak!' diye biliyor. Ümmet bozulacak.
    Hakikaten çevremize bakacak olursak; müslümanım diyen milletlerin çoğunu gezdim,
    Sudan'a gittim, Libya'ya gittim, Bosna'ya gittim, Orta Asya ülkelerine gittim,
    Pakistan'a gittim, bir çok ülkeleri dolaştım... Türkiye'yi biliyorum, tabii sizler
    de biliyorsunuz. Kur'an-ı Kerim'i biliyoruz, Peyfgamber Efendimiz'in hadis-i
    şeriflerini biliyoruz, fıkıh kitaplarını biliyoruz... Nerede tarif edilen müslüman,
    nerede karşımızda olan, hal-i hazırda yaşayan insanlar?..
    Çok iyi insanlar var her ülkede, kesinlikle çok temiz insanlar var. Onlar nereden
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/38071-ummetin-bozuldugu-zaman.html#post82855
    temizlik almışlar, temiz olarak yaşıyorlar?.. Çok da bozulmuş insanlar var. Bir
    müslüman ülke diyorsunuz, bakıyorsunuz, hiç gayrimüslim bir ülkeden farkı
    kalmamış!.. Sokakta baktığımız zaman... Tabii ararsanız, iyi insanların bulunduğu
    yerlerde, iyi insanları görebiliyorsunuz.
    İşte o umumî bozulmadır, ümmetin fesadıdır. Çünkü umumî olarak iyiydi bir zamanlar.
    İslâm hayatın her yerine damgasını vurmuştu. Her şey güzeldi, ahlâk güzeldi. Şimdi
    ahlaksızlık tabî karşılanıyor ve çok büyük ahlâksızlıklar gözler önünde
    işlenebiliyor. "İşte o zamanda..." diyor Peygamber Efendimiz, o zamanı, o ilerideki
    zamanı söyleyerek sünnete sarılmanın önemini anlatıyor. "Benim sünnetime sarılan
    kimseye şehid sevabı vardır." buyuruyor.
    Onun için muhterem kardeşlerim, nerede olursak olalım, toplumumuz ne durumda olursa
    olsun; istersek Amerika'da veya Avustralya'da veya Avrupa'da olalım, nerede olursak
    olalım, cevremiz nasıl yaşarsa yaşasın, biz Peygamber SAS Efendimiz'in sünnetine
    sarılmalıyız!.. Bunun çaresi nedir?.. Sahih bir hadis kitabını, yâni herkesin
    baştacı ettiği, öpüp başına koyduğu bir hadis kitabını almak, okumak; okuduğunu da
    uygulamaktır. Yâni bunun tek başına yapılabilecek, en güzel kullanma şekli budur.
    Daha güzel şekli: İslâm'ı güzel bilen ve güzel yaşayan insanlarla bir araya gelip,
    bir İslâmî toplum oluşturmaktır. O zaman çok daha rahat olur. Hanımlar, çocuklar
    rahat ederler; büyükler rahat ederler. Çünkü beraberlikten çeşitli faydalar,
    feyizler, bereketler hâsıl olur.
    c. O zaman Sen Kendine Bak!
    Üçüncü hadis-i şerif, Ebû Ümeyye eş-Şa'bânî (Rh.A)'den rivayet edilmiş, diyor ki:
    (Seeltü ebâ sa'lebetel-huşeniyye) "Ebû Sa'lebe el-Huşenî'ye ben sordum..." diyor
    ismini saydığım bu şahıs: (Yâ ebâ sa'lebeh, keyfe teklü fî hâzihil-âyeh: Aleyküm
    enfüseküm) Kur'an-ı Kerim'de bir ayet-i kerimenin parçası:
    (Aleyküm enfüseküm lâ yedurruküm men dalle izehtedeytüm) "Siz kendi nefsinize dikkat
    edin, kendinize bakın! Siz hidayet üzere olursanız, sapık olan insanlar size zarar
    veremezler." buyruluyor. Bu ayet-i kerimeyi soruyor Ebû Sa'lebe'ye, Ebû Ümeyye
    isimli şahıs: "Bu ayet-i kerimeyi nasıl izah edersin? Ne demek bu?" diye soruyor.
    O da cevap vermiş ki: (Kemâ vallàhi lekad seelte anhâ habîran) "Allah'a yemin olsun
    ki sen bu soruyu bu konuyu bilen bir kimseye sormuş bulundun." demiş.
    Demek ki, kendisi bunu biliyormuş. Nerden biliyormuş, anlatıyor:
    (Seeltü anhâ Rasûlullah SAS) "Ben de bunu Peygamber Efendimiz'e, 'Bu (aleyküm
    enfüseküm) ne demek?' diye sormuştum. O cevabını vermişti. Sen de bana sordun. Bu
    konuyu bilen bir kimseye sormuş oldun vallàhi." diye böyle bir kuvvetli uslûbla
    anlatmış.
    Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduğunu naklediyor bu sahabi, Ebû Sa'lebe el-Huşenî:
    (İ'temirû bil-ma'rûfi ventehû anil-münkeri hattâ izâ raeyte: Şuhhan mutàan, ve heven
    müttebean, ve dünya mü'sereten, ve i'câbe külli zî re'yin bire'yihî; ve aleyke
    binefsike veda' ankel-avâm. Feinne min verâiküm eyyâmen essiabiru fîhinne
    mislül-kàbıdı alel-cemri, lil-àmili fîhinne mislü ecri hamsîne racülen ya'melûne
    misle amelihî.)
    Peygamber Efendimiz'in sözü burada bitiyor. Peygamber Efendimiz'in bu sözlerini
    İbn-i Mâce ve Tirmizî rivayet etmişler, hadis-i hasen demişler. Ebû Dâvud da --o da
    büyük bir hadis alimi-- biraz daha bir ilâve ile açıklama yapmış:
    (Kîle: Yâ Rasûlallah! Ecrü hamsîne racülen minnâ ev minhüm) "Yâ Rasûlallah bizden
    elli adam mı, onlardan mı?"
    (Kàle: Bel ecru hamsîne minküm) buyurmuş.
    Şimdi bu hadis-i şerifi açıklayalım. Ana çerçeveyi böyle başı sonu belli olsun diye
    söyledikten sonra açıklamaya geçelim:
    Peygamber Efendimiz ne buyurmuş?
    (İ'temirû bil-ma'rûf) "Aklın ve şeriatin güzel ve doğru bulduğu, ma'ruf denilen
    işleri emredin, emr-i ma'ruf yapın! (Ventehû anil-münker) Aklın ve şeriatin çirkin,
    kötü olarak değerlendirdiği çirkin olan, kötü olan şeyleri nehyedin, yaptırtmayın!"

    Yâni ölçeğe göre çirkin ve kötü? Akla göre kötü, dinimize göre kötü olan. Çünkü
    bizim dinimize göre kötü olan, bir gayr-i müslimin ülkesinde tabii karşılanabilir
    ama bizde kötü. Yâni bir kâfire göre tabii karşılanabilir, ama mü'mine göre yanlış.
    Onun için: "Akla ve İslâm'a göre güzel olan şeyi emredin, akla ve islâma aykırı olan
    şeyi de engelleyin, 'Yapmayın!' diye yaptırtmayın. Emr-i ma'ruf, nehy-i münker
    yapın." demek yâni.
    (Hattâ izâ raeyte şuhhan mutâan) "Peşine takılıp gidilen bir cimriliği; (ve heven
    müttebean) ve nefsin hevâsına uymayı, (ve dünya mü'sereten) ahiret bırakılıp da,
    dünyanın tercih edilmesini görünceye kadar."
    Şimdi burda hattâ edatı, şu oluncaya kadar demek. Yâni bunları görünceye kadar:
    (Ve i'câbe külli zî re'yin bire'yihî) "Her akıl sahibinin, fikir sahibinin, oy ve
    görüş sahibinin kendi oyunu beğendiği zamana kadar emr-i ma'ruf, nehy-i münker
    yapın."

  3. #3
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: ümmetin Bozulduğu Zaman...

    Nasıl emr-i ma'ruf, nehy-i münker yapacak insan?.. Konuyu bilecek, "Allah-u Teàlâ
    Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor, Peygamber Efendimiz hadis-i şerifinde
    böyle buyuruyor." diyecek ama; toplum bozuldu, cimrilik var, herkes hevâ-i nefsine
    uyuyor, ahiret unutulmuş, dünya tercih ediliyor ve herkes kendi fikrini beğeniyor,
    "Benim görüşüm doğru..." diyor. O zaman artık sen ayet okusan, hadis okusan adam
    ayeti, hadisi kabul etmiyor ki, yâni onlara uymaya niyeti yok ki... "O durumu
    görünceye kadar emr-i ma'ruf, nehy-i münker yap!" buyurmuş Peygamber Efendimiz
    muhatabına.
    "Ama bu durumu gördüğün zaman, (fealeyke binefsike) o zaman sen kendine bak. Yâni
    başkalarına emr-i ma'ruf, nehy-i münker yapıyorsun, dinlemiyorlar, burunlarının
    doğrusuna gidiyorlar, İslâm'a aykırı işler yapıyorlar. O zaman sen kendine bak,
    kendine hâkim ol. (Ve da' ankel-avâm) Avâmı artık terk et. Söyledin, dinlemediler;
    sen vazifeni yaptın.
    (Feinne min verâiküm eyyâmen) Çünkü sizin arkanızda öyle günler vardır ki, (essàbiru
    fîhinne mislül-kàbıdı alel-cemri) o zaman sabredenler, İslâm'a sarılanlar sanki
    ellerine kor ateşi tutmuş gibi olacaklar." Yâni eli yanar ateşi tuttuğu zaman. İşte
    öyle sabır günleri gelecek ki. İslâm'a tutunanlar eline ateş tutmuş gibi, avucunun
    içi yandığı gibi, cayır cayır yanacak. Yâni müslüman olmak, müslümanca yaşamak zor
    olacak.
    (Lil-âmili fîhinne) "O günlerde İslâm'ı uygulayan, ibadetlerini yapan kimseye,
    (mislü ecri hamsîne racülen) elli adamın ecrinin karşılığı verilir." Yâni bir kişiye
    elli kişinin sevabının karşılğı veriliyor. Kendi amelini yapan daha elli insan
    varmış gibi, hepsinin yaptığı sevaplar kadar sevap veriliyor.
    Demek ki, o sabır günlerinde, zor günlerde böyle ibadet ve taati yapan kimselere,
    elli kişilik sevap veriliyor.
    Şimdi o ilaveye gelelim, Ebû Dâvud (Rh.A)'deki, ilâveye gelelim:
    (Kìle: Yâ Rasûlallah! Ecrü hamsîne racülen minnâ ev minhum) Bu sözleri duyunca
    sahabe-i kiram, Peygamber Efendimiz'e sordular:
    "--Biz sahabelerin içinden elli adam ecir kadar mı ecir verilir; yoksa o devirdeki,
    o insanların elli tanesinin sevabı gibi mi sevap verilecek?" diye sormuşlar.
    Tabii sahabe nedir?..
    (Hayrul-kurûnî karnî) "Devirlerin en hayırlısı benim asr-ı saâdetimdir ve beniimle
    beraber olan insanlardır, yânî sahabedir. (Sümmellezîne yelûnehüm) Sonra onlardan
    sonra gelenlerdir, yâni tâbiîndir. (Sümmellezîne yelûnehüm) Sonra onlardan sonra
    gelenlerdir, yâni tebe-i tâbiîndir." buyrulmuştur.
    Hadis-i şeriflerde bu kesin. Yâni asr-ı saadetin müslümanları en kıymetli
    insanlardır. Hiçbir kimse onların derecesine yükselemez. Çünkü onlar Peygamber
    Efendimiz'i yüz yüze gördüler, dünya gözüyle gördüler, sohbetlerini dinlediler, öyle
    feyz aldılar. Onlar kıymetli.
    "--Biz sahabelerden elli kişi mi yâ Rasûlallah? Yoksa o devirdeki o insanlardan, o
    müslümanlardan elli kişi mi?.." diye sorunca, Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: (Bel
    ecru hamsîne minküm)
    "--Hayır, sizin öteki söylediğiniz gibi değil! Aksine sizden elli, sahabeden elli
    adamın sevabı kadar sevap verilecek." diye Peygamber Efendimiz müjdelemiş.
    Demek ki, aziz ve sevgili kardeşlerim! Müslümanlar bulundukları ülkede,
    inandıklarından dolayı sıkıntıya uğrarlarsa, sabredecekler. Fitne, fesad, aksine
    propaganda, reklam, şeytanî şaşırtmacalar, kışkırtmacalar, veyahut çevredeki
    herkesin böyle dünyaya dalması karşısında şaşırıp da, "Herkes yaparken bir elin
    aptalı ben miyim?" deyip, onlara kapılmayacak. Yâni toplumun akışına kendisini
    kaptırmayacak müslüman... Kur'an-ı Kerim'e sarılacak, Peygamber SAS Efendimiz'i
    sünnet-i seniyyesine sarılacak, öyle yaşayacak!
    O zaman, öyle yaşadığı zaman, bir kişiye sahabeden elli kişinin sevabı kadar sevap
    veriliyor. Öyle yaşadığı zaman, Peygamber Efendimiz'in etrafına hicret etmiş insan
    gibi sevap kazanıyor. Öyle yaşadığı zaman şehid olmuş, kanını, canını Allah yoluna
    feda etmiş insan gibi sevap kazanıyor.
    O halde ne yapmamız lâzım?.. Bu güzel hadis-i şerifler bir bakıma müjde, bir bakıma
    bize yol gösteren hadis-i şerifler. Bu hadis-i şerifleri duyduktan sonra ne yapmamız
    gerekiyor?.. Tabii, İslâm'ı güzel öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü Allah-u Teàlâ
    Hazretleri, İslâm'ı bize en büyük nimet olarak gönderdi. İslâm olmasaydı işte diğer
    toplumlar gibi, dünyanın başka ilkel kabileleri, vahşiler, kötü adetleri yapan,
    uygulayan hayret ettiğimiz, uzak durduğumuz milletleri var, onlar gibi olabilirdik.

    İslâm büyük nimet ve Peygamber Efendimiz'in gelmesi mü'minler için rahmettir.
    Peygamber Efendimiz'in Mescid-i Saadet'inde şöyle mihraba yakın yerde yazılmış ki,
    Peygamber Efendimiz'in isimlerinden birisi de Rahmetün lil-mü'minîn, yâni mü'minlere
    rahmettir.
    İslâm mü'minler için rahmettir. Kur'an-ı Kerim bizler için rahmettir. Peygamber
    Efendimiz SAS bizzat, bizler için rahmettir. Biz o rahmetlere, nimetlere mazhar
    olmuş insanlar olarak ne yapmalıyız?..
    Kur'an-ı Kerim'i öğrenmeliyiz, Peygamber Efendimiz'i tanımalıyız, hadis-i
    şeriflerini öğrenmeliyiz ve böylece Allah'ın insanı nasıl sevdiğini; nasıl düşünüp,
    nasıl davranan insanı sevdiğini doğru olarak algılamalıyız. Çünkü bu devirde, işte
    fikirlerin çoğaldığı devir. Herkesin kendini beğendiği, kendisini doğru sandığı
    devir. Herkes başkalarını da o tarafa çekmeye çalışıyor. Ama basiretli bir insan,
    bilge bir insan, bilgin bir insan yanlış olduğunu çok açık olarak görüyor uzaktan.
    "Yanlış yapıyor bunlar." diyor ama söz dinletemiyor.
    O halde biz ne yapacağız?.. Kur'an-ı Kerim'i bu günden itibaren, bu sözleri
    duyduğumuz günden itibaren daha iyi bir öğrenmeye gayret edeceğiz! Peygamber SAS
    Efendimiz'in hadis-i şeriflerini daha bir uygulamak aşkı ve şevkiyle, dikkatle
    dinleyeceğiz, okuyacağız ve hayatımıza uygulayacağız! Allah'ın sevdiği, sàlih,
    hàlis, muhlis, âbid, zâhid, âşık, sàdık bir kul olmaya gayret edeceğiz.
    Böyle yaşayacağız ki hayat imtihandır. Böyle yaşayıp Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna
    vardığımız zaman, sevenin sevdiğine kavuştuğu gibi bir kavuşma günü olsun, şeb-i
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/38071-ummetin-bozuldugu-zaman.html#post82856
    arus olsun... Tabii Cenâb-ı Hak kendisini seveni sever. Kendisinin rızasını
    düşünenden râzı olur. Kendisinin rahmetini umanı, rahmetine erdirir. Kendisinden
    cenneti isteyeni, cennete sokar. Kendisinden cehenneme atılmaktan sığınanı,
    atılmamayı isteyeni de cehennemden korur. Hadis-i şeriflerde bu müjdeler verilmiş.
    Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi cehenneminden, kahrından, gazabından, azabından,
    ikàbından, uzak eylesin... Rahmetine erdirdiği, sevdiği, râzı olduğu kulların
    zümresine dâhil eylesin... Hem sâlih insanlar olarak yaşayalım, bir... Hem de bundan
    daha güzel bir rütbe var; muslih insan olalım! Yâni başkalarını da islâh etmek için,
    başkalarını da doğru yola getirmek için, başkaları da sâlih insan olsun diye
    çalışmak... O daha yüksek bir mertebedir.
    Yâni daha cevval, daha faal olalım, İslâm'a daha çok hizmet edelim!.. Önümüzdeki
    günler, önümüzdeki çağlar inşaallah, İslâm çağıdır. İslâm'ı insanlara götüren
    insanlardan birisi de biz olalım, o sevapları biz alalım!..
    Allah-u Teàlâ Hazretleri, gayretinizi, aşkınızı, şevkinizi ziyade eylesin... Sevdiği
    şekilde yaşamanızı nasib eylesin... Sevdiği işleri yapmanızı nasib eylesin...
    Hayırlı uzun ömürlerle muammer eylesin... Ahirete irtihâl ettiğiniz, göçtüğünüz
    zaman cennetlik eylesin... Arkanızda da sevap kazanmanızı devam ettiren hayırlı
    evlâtlar, hayırlı eserler, hayırlı müesseseler, hayrât u hasenât bırakmayı nasib
    eylesin... Cümlenizi rıdvân-ı ekberine vâsıl eylesin...

Benzer Konular

  1. Fen Bilgisi Hız zaman Konum Zaman Grafikleri Sunusu
    By Beyza in forum Fen ve Teknoloji Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.Ekim.2008, 13:25
  2. :) ne zaman
    By Mustafa Uyar in forum Fıkralar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.Haziran.2007, 17:06
  3. zaman..
    By soleil in forum Aşk - Sevgi ve Evlilik
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.Ekim.2006, 17:40
  4. Zaman ...
    By soleil in forum Şairlerden Şiirler
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 28.Eylül.2006, 23:21
  5. Ne zaman ki....
    By soleil in forum Aşk - Sevgi ve Evlilik
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.Eylül.2006, 17:16

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.