1. RABBANÎLİK
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=32920
Hiçbir peygamber, düşünüp, taşınıp şöyle bir sistem ortaya koyayım, diyerek işe başlamamıştır ve başlamaz. Risalet mevzuunda doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk, insanlar içinden bir kimseyi peygamber yapmayı murad buyurur.. vakti ve zamanı gelince tamamen peygamberlik için yaratılmış bu seçkin İnsan’a, vazife, sorumluluk ve peygamberlik vazifesini duyurur, O da peygamberliğini ilan eder. Her peygamber seviyesine göre, vahiyle gelir, vahiyle yaşar ve vahiy kesilince de gider. Bizim hayatiyetimizin devamı için hava, su, ekmek gibi temel maddeler ne ise, peygamber için de vahiy odur. Onlar adetâ, Allah’tan gelen “üns” esintileriyle beslenirler. Feyz-i Akdes ve Mukaddesten daima sabâ rüzgarı gibi birşeyler eser gelir ve onlar da bu esintiler devam ettiği sürece insanların arasında kalmaya katlanırlar. O kesilince de Rabb’e doğru iştiyakla kanat çırpar ve ötelere uçacakları anı beklerler.
Onlar, bütün varlıklarıyla Rabb’lerine teslim olmuşlardır. O neyi söylemelerini isterse ancak onu ve Rabb’lerinin istediği ölçüde söylerler. Getirdikleri din, tamamen Allah (cc) tarafından vaz’ edildiği için onlar vazifelerinde Rabbanîdirler ve böyle Rabbanî bir vazifeyi yerine getirmekle mükelleftirler.
Vazifelerini yaparlarken de, muhataplarının kabul veya reddi onları bağlamaz ve alâkadar da etmez. Evet onların vazifesi sadece tebliğ edip anlatmaktır. Muhaliflerin dedikleri, söyledikleri veya yaptıkları hiç umurlarında değildir. Da’vâları adına taviz vermeleri ise, kat’iyen düşünülemez. “Ay’ı bir omuzuma, Güneş’i diğer omuzuma koysalar, vallahi bu da’vâdan vazgeçmem” onların umûmî düsturudur. 53