2. HASBÎLİK
Peygamberler yaptıkları hizmet karşılığında maddî-manevî hiçbir ücret beklemezler. Kur’ân-ı Kerîm onların bu hususiyetlerini çeşitli vesilelerle ve muhtelif âyetlerde dile getirmiştir. Hepsinin sözündeki ortak ve odak nokta “Benim mükafatım ancak Allah’a aittir” hakikatında toplanmaktadır. Bizler, maddî olmasa da manevî bir ücret bekleyebiliriz. Halbuki nebîler bunu da beklemezler ve bütün yaptıklarını Cenâb-ı Hakk’ın emri olması zaviyesinden değerlendirerek yaparlar. Farz-ı muhal, neticede cehennemin alevlerinde yanacak dahi olsalar, yine onların düşüncelerindeki berraklık bulanmaz ve hep vazifelerini yapmayı düşünürler...
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=32921
Peygamberler maddî-manevî füyuzât hislerinden fedakârlıkta bulunan insanlardır ve bu mevzuda zirve varlıklardır.. cennet sevdası da cehennem korkusu da değildir onlara bu çetin ve zorlu vazifeyi yaptıran, bu zorlardan zor hizmeti gördüren sadece ve sadece Rabb’in rızasını kazanabilmektir.
Her peygamber hasbîdir. Ancak hasbîlikte doruk nokta Nebîler Sultanı’na aittir. Doğduğu zaman “Ümmetî” demiş, mahşerde de “Ümmetî, Ümmetî” diyecektir 54. Bu nasıl hasbîliktir ki, cennet kapıları ardına kadar açılıp O’nun teşrifini beklerken O, ümmetini de oraya götürebilmek için mahşerin en bunaltıcı anlarını cennete tercih edebilmektedir. Ve yine bu nasıl bir hasbîliktir ki, sadece sıhriyyet ve kurbiyyet itibariyle kendine yakın olanları değil; en mücrimi de dahil, bütün ümmetini toptan istemektedir.
Evet onların ruh menfezleri sadece bir noktaya açıktır: Allah (cc)’ın rızasına.. bundan başka her şeye onlar kapılarını sürgülemiş ve sürmelemişlerdir.
Bilhassa günümüzde, peygamberliğe ait bir vazife olan, tebliğ ve irşad vazifesini omuzlayanlar, bu noktaya çok iyi dikkat etmeleri ve bu mevzuda çok hassas davranmaları gerekmektedir. Çünkü sözün tesiri, belâgat ve fesâhatında değil samimî olmasında saklıdır. Bu ise hasbîliği gerektirmektedir.
Bu ma’nâya işaret içindir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de : “Sizden ücret istemeyen kimselere tâbi olun, onlar hidayete ermiş kimselerdir” denilmektedir (Yâsîn, 36/21).
Evet, onlar hidayet semâlarında pervaz edip uçarken, siz de onlara tâbi olun. Çünkü sizden dünyalık namına birşey talep edip istemiyorlar. Uyup arkasından gideceğiniz insanları iyice düşünüp, tartın ve öyle insanlara tâbi olun ki, gece ve gündüzleri, hep hizmet aşkıyla dolu olsun. O, gelecek neslin zafer arabalarının geçeceği yolları hazırlamayı, o dönemin debdebeli ve muhteşem günlerini idrak edip kavuşmaya tercih etsin. Ve O’nun hasbîlikle yoğrulmuş gönül dünyasına, bu kadar masum bir isteğin gölgesi dahi düşmesin. İşte kendinize böyle önder ve liderler seçin ve onların ardından gidin!
Allah Resûlü hasbî idi. Hayatı boyunca karnını arpa ekmeği ile dahi doyurmamıştı. Bazen günler, haftalar ve aylar geçerdi de, O’nun saadet dolu hanesinde yemek pişirmek için ne bir ocak yanar ne de bir tas çorba kaynardı.55
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlü’nün yanına gittim. Namazı oturarak kılıyordu. Namazını tamamlayınca sordum:
-Ya Resûlallah hasta mısınız?
-Hayır, açlık!. Ya Eba Hureyre, dedi.
Ağlamaya başladım. Kâinat kendisi için yaratılmış, Allah’ın en sevgilisi açlık ve gıdasızlık sebebiyle ayağa kalkacak gücü olmadığından namazını oturarak kılıyordu. Benim ağladığımı görünce teselli etti.
-Ağlama Ya Eba Hureyre! Bu dünyada açlık ızdırabını çeken, diğer tarafta Allah’ın azabından emin olacaktır.” 56
Ensardan bir kadın kendisine döşek gibi bir şey getirmiş ve Hz. Âişe Vâlidemiz (r.anha) de onu Allah Resûlü’nün her zaman üzerinde istirahat buyurduğu hasırın üzerine sermişti. Geldiğinde bu manzarayı gören Allah Resûlü, ne olduğunu sormuş ve aldığı cevap üzerine de şöyle buyurmuştu:
-Âişe! Onu derhal geriye teslim et. Allah’a yemin ederim ki, eğer istese ve arzu etseydim, Allah benim sağımda ve solumda, altın’dan ve gümüşten dağlar yürütürdü; fakat ben istemiyorum... 57
Evet O, eğer isteseydi müreffeh bir hayat yaşayabilirdi; ama istemiyordu. Birgün bir melek geldi ve Allah (cc)’dan selâm getirdi, sonra da sordu: “Ya Resûlallah, Cenâb-ı Hakk’ın selâmı var soruyor: Bir melik peygamber mi olmak istersin yoksa bir kul peygamber mi?”
Cibrîl imdada yetişir: “Ya Resulallah (Rabb’ine karşı) mütevazi ol” Ve Allah Resulü tercihini yapar: “Birgün aç kalıp tazarru eden, diğer gün tok olup şükreden bir kul peygamber olmayı isterim.” 58
Oturur, köle ve hizmetçilerle beraber yemek yerdi. Bir kadın bu manzarayı görünce: “Oturmuş da köle gibi yemek yiyor” dedi. Kâinatın Efendisi cevap verdi: “Benden güzel köle mi olur! Ben Allah’ın kölesiyim.” 59
Allah Resûlü’nün bütün hayatı hasbîlik tablolarıyla doludur. Şimdilik misâllerin tafsîlatını, O’nun hayat-ı seniyesini konu alan binlerce kitaba havale ediyoruz. Evet O başta olmak üzere ve bütün nebîler hasbî olarak yaşamışlar, yaptıkları hizmet mukabilinde ne dünya ne de ahiret namına hiçbir talepte bulunmamışlardır. Onun içindir ki sözleri müessir olmuştur. Öyle ise, sözlerinin iksir misâl tesirli olmasını isteyenler, evvela hizmetleri karşılığında, kimseden hiçbirşey istememeyi öğrenmeliler...