(2)

K – (Erkeğe bakarak)Eve gelmişler di.
E – (Kadına bakarak, karşılıklı bakışırlar) Kim , kimler ?
K – Seni sordular odana girdiler. “ gâvur tohumu ” dediler, çok ağırıma gitti.
E – Babama da demişlerdi.
51’de.
O’nlar ne tohumuy du ?
K – Çok konuşma , yerin kulağı var.
E – Ölümden öte ne var ki.

K – Böyle söyleme . Okul, askerlikle ilişkin kalmadı. İşin de var fakat rahatın yoktu. Seni götürürlerse bir daha izini bulamazdık. Bu adamlar artık gitmeyecekler, zindan edecekler bu memleketi bize, demiyormuydum.. Gördük işte vatan millet sevgilerini, yetmişin devamı seksen, devam ediyor.

E – Hayır , zindanlar müze olacaklar hepsi, aydınlanacak, hepimizin kardeşçe yaşadığı bir ülke olacak orası da.

K – Kimlerle kardeşçe yaşayacaksın ? bu insanlar Demokrasiyi bilmiyorlar, demokrasiyi sevmiyorlar, demokrasiyi istemiyorlar. Demokrasi alınır, istenmez de. Adamı görmüyormusun başımıza geldiğinde ilk icraatı “ Bu demokrasi elbisesi millete bol geliyor ” diyerek Anayasayı kökünden kazıdı. Suçsuz insanları darağacında katletti... Kırk yıl da başımızdan gitmedi. Kim ses çıkardı, çıkan sesler nereye vardı ? Birşeyler yapmalıyız... İstersen gidelim dışarıya diyordum. Her akşam ben bunu konuşuyorum kendimle ve aklımıza en yatkını da bu değilmiy di ?....

E – Hayır buna kaçmak derler.
K – Kaçmak değil , kendimizi kollamak tı bu.

E – (Ayağa kalkar masaya giderek bardağına şarabın sonunu boşaltır)Balıklar hiç kaşınır mı ?
K – Kaçıncı bardaktasın, yoksa ben gelmeden de mi içtin ?
E – (Ayaktadır)Ağzım kokar dı, gizleyemem ki.
K - Cin içmişindir kokmaz. Ne biçim soru o peki ?
E – Hiiiç öyle sorasım geldi. Demin akvaryuma yem atarken düşündüm de...
Komşunun köpeğini nerede görsem kaşınıyor...
K – Seni görünce mi ?
E – Ne bileyim ben, öyle işte.
K – Bitlenmiştir.
E – İki ayaklı değil ki o...
K – Doğru O’nların kaşıntısı başka oluyor , eskisi gibi !
E – Aklıma takılmışken sorabilirmiyim ?
K – Eyvah !
E – (Sandalyesini daha öne ittirir)Holdeki Akvaryumu salona alabilirmiyiz, hem büyük ışıkları yakmayız, hem... iktisatlı olmuş... oluruz. Hem... televizyona da az bakarız, ne dersin ?

K – Hayır, bu yaştan sonra iktisat... gözlerimi yormak istemiyorum !...
E – Suyun altında uçarlarken öyle güzel görünüyorlar ki.
K – Yüzerlerken, denizlerin suların üstünde uçulur.
E – (Oturur )Suyun üstüne çıkmıyorlar ki !...

K – (Kesin bir tavırla) Hayır ben burada uyuyorum arada, O’nların gürültüsü rahatsız ediyor beni !... Salonda daralıyor sonra...

E – At mı koşturacaksın bu salonda? Sanki icra memuru gelmiş gibi bomboş.

K – Temizliği kolay oluyor ! Gelen birşey aramaya gerek duymadan çekip gider...

E – Yurtdışına son akından payını alanlar karşıma dizilmişler birkaç saat sonra kalkacak olan uçağın tek gidiş biletlerini onaylatıyorlar. Hepsinin gözlerinde umut var ama mutluluk okunmuyor. Bayramlıklarını giymişler, bayrama gitmediklerini çok iyi biliyorlar “ elin gâvuruna ”ayıp olmasın !... Daha yeni kazanmışlardı sağlık-sağlamlık kontrollerini, Alman doktorların onayını alarak sanayi üretimine katılacaklardı.

K – Çoğu kırsal kesimden gelmiş şehiryüzü bile görmemiş bu son binler düşlerindeki küçük şeyleri kısa bir sürede elde ettikten sonra döneceklerini yineliyorlardı hep.
Oysa O’nlardan öncekiler bir çift öküz için gideli yıllar olmuştu. Memnunlar ki yerlerinden eksileceklerine çoğalıyorlardı.

E – Yeşilköy Havalimanı alabildiğine dolu yine. Gurbetçiler tatilden geldikleri ülkelere geri dönüyorlar.Günlerdir uçak bekleyenler var. Köhne havalimanı leş kokuyor, tuvaletler temizlenmiyor. Bavullardan akan salçalar, zeytinyağlar etrafa saçılmış, tarhanalar sidik sularına karışmış.

K – Pilli radyo-kasetçalarları omuzlarında, tavuk tüylü Fötr şapkalarıyla Galata köprüsünün üzerinde çekinerek biraz da kabararak dolaşıyorlar.

E – Yüksekkaldırım, Abanoz Sokağı O’nlara tuzak kaldığından olsa gerek ! Karaköy kerhanelerinde beş Mark’la eskimiş orospuların “ gılsız ” apışaralarına turlarını tamamlayınca Sirkeci’de bol soğanlı tükürük köfteleriyle karınlarını doyurarak, (Gülüşürler) Hadarpaşaya sallantılı takalarda içlerinde ne varsa boğaz sularına dökerek ulaşıyorlar. Karga sesli güzel gözlü martılar tepelerinde bir tur atıyor ve elleri boş, kara boğaz kokusuna küsüyorlar.

K – Bu geri kalmış düzen halkları pazarlıyor. Uçaklar yetişmiyor insan taşımaya, trenler seferlerini çoğalttı, Avrupa’nın zaptı yakın... Nato için de Kore’ye asker göndermişlerdi Saylavlar, Yemen’e gidenlerin çoğu dönememişlerdi. O’nların çocukları, torunları şimdi bir başka savaşın içine itiliyorlar, anamalcıların kucağına en azından “ bir çift öküz ” yoksulluğunda.

E – Havalimanında hergün biriken bu yığına bağırasım geliyordu; << Biz sizleri satmak için bu düzene karşı gelmedik, hepimizin insanca yaşamasını istedik, siz sizler köleliğe bile “ çok şükür ” demeyi benimsediniz, haydi gidin oralarda da çok şükürlere devam edin >> ....

K – (Erkeğe döner) O’nları sorgulama, asıl hesap verecekleri ve düzeni kenara bırakıyorsun.

E – (Kadına)Düzen O’nlar değil mi, düzene alkış tutan O’nlar değil mi ?

K – Ne verdik , ne istiyoruz ?

E – Onbinleri, yüzbinleri katıyorduk yanımıza.

K – Neredeler şimdi ? Kaç işçi, kaç köylü var dı o rakamların içinde. Onlara soruyormuyduk, danışıyormuyduk. İşimize geldiği zaman arıyorduk O’nları, dayanışma, yürüyüş vs vs !

E – Meydanı boş bulanlar O’nlara sahip çıktılar, yanlarına aldılar...şimdilik beraber yürüyorlar...

K – Neden tüm bunlar ?...
E – Düzeni sorgulamak, evet doğru olanı da bu.... Ama önce kendimizi..
K – Kendini ve Kentini sorgulamak.... tamam anladık ta... düzeni nasıl...
E – Kendimizi sorguladık mı önce, aklandık mı?.
K – Galiba !.. tam değil.. galiba..

E– (Boş bardağı masaya götürür)Hayır, kendimizden korkuyoruz... başkalarını suçlayarak , hep kendimizi haklı çıkarmaya çalışıyoruz... kendimizi eskittik, eskitiyoruz... kendimizi aldatarak...(Otururken sandalyeyi yine öne götürür) biraraya geldiğimizde eskide kalan bazı güzel günlerden dem vuruyoruz, eskiyle yaşamaya çalışıyoruz, kendimizi zorluyoruz eskimeye... bu dünya...

K – Kirletilen bir dünya.
E – Kirletilen ve eskitilen.
K – Zamanında kullanılamayan.

E – Zamansız, birçok şeyi zamansız mı yapıyoruz ?
Yalanlarla yoğrulan zaman. Bizi aldatan kendini kullandırtmayan zaman.
K – Kirli zaman.
E – Kirletilen zaman, onu biz kirletiyoruz. Eskittiğimiz dünya gibi.

K – Senin Gramafona bir plâk koyayım mı, değişiklik olur şarabın yanında, zaman eskimeden ?

E – Kolu dönmüyor, vidası gevşemiş herhalde...
K – (Güler)Senin, seninkinin değil mi ?
E – Evet, gramafon benim olduğuna göre!...
K – Yenilersin... yağlarsın olmaz mı ?
E – Niye güldün gene ? İğnesi de eskide kaldı bulunmuyor !..

K – Zamanında eskitmeseydin... peki, eskiden kalma coşkunla sen söyle bir şarkı, ne kurmaya ve ne de iğneye gerek kalmasın...

E – Sen de katılırmısın...
K – Eskisi gibi...

E – (Ayağa kalkar, sandalyenin arkasındadır)
nereden alıştırdın beni
dünyayı
bu kadar güzel sevmeye
haydi
bu güne de
tangoyla girelim
ne dersin
günler sazımızda
akordeon ve keman
seslerinin
köpüğünde yüzdüğü
arjantin biraları
yanımızda,

K – (Ayaktadır, sandalyeyi kucaklamış dans eder)
dostlar sarmış çevremizi
binlerce köşesinden
ülkemin
yeryüzünün,
geliyorlar
sanki
O’nlar değil
bunca yılın
kahrını çekmiş
türkü söylüyor
dans ediyorlar,


E – bir elim omuzunda
avuçlarım terliyor
sıcaklığına,
ak
saçlarımıza
dalmışlar
arada
kıskanıyorlar,
düzenin
bizi tüketmesine
yol vermediğimiz
şimdi bizim olan
geniş
upuzun
akşamlarda
ıslak ve karanlık
parke taşlarına sıralanmış
taksiler
boşuna bekler
biz
yorulmaya
inat
gidiyoruz
K – (Sandalyeyi bırakır, arkasında dikilir)
ve
büyük
taksim
tepesinde
küfürün
yumruğun
sesi
kaybolan
insan dolu
gece yarılarında
hırçın çocuklar gibi
şarkılar söylüyoruz

E+K-
ve
acıyı yemiş
acıları yenmiş
yürek yaraları
bir yerlerimizde
korkmadan
yürüyoruz...

K – (Oturur sandalyesine, nefes nefesedir)Umutlumusun o günleri göreceğimize?..
E – (Ğösünü tutar sandalyesine otururken)Neden olmasın, balon şişiyor muhakkak bir gün biryerde patlayacak...
K – Umut yine biryerlerde, birilerinde mi ?
E – Zaman,
K – Kullanılmıyor ?...
E – Evet, zamanı hesaplayanlar var..
K – Kullananlar var.

E – Hayır, kullanmaya çalışıyorlar. Zaman yine de onları kullanıyor, yine zamansız, birileri ve bizler...

K – Herşey zamana bırakılıyor.
E – Zaman bize bırakmıyor...
K – Zamanla herşey geçer..
E – Zaman içinde eskidi gitti o şarkı da...
K – Zaman yalnız kalıyor, eskiyerek... kirlenerek... bir aşk gibi...
E – ... Yalan..
K – Ne... yalan olan ne ?
E – Aşk ... kendini ağılamaktan başka birşey değil...
K – İnanmıyormusun ?
E – neye ?
K – Aşk...

E – Bir ekmek bütününden hergün bir lokma yediğin midende eksildikçe, kasıklarında kösnümüdür ve beslenen iniltilerin bir matemi midir bu aşk dediğin...

K – Aşk...
E – ...kaç saniyeliktir ?
K – Evet sen eskimişsin. Gerçekten de eskimişsin.
E – Getir yenisini, ben açarım yine.
K – (Dolaptan bir şişe şarap getirir)Aşka inanmayan insan mı olurmuş, inanamıyorum... Al, yıllanmışından..
E – (Rahattır ve masaya giderek şişeyi açar, bardakları doldurur)Aşkı bana tarif edermisin...
K – (Adamın getirdiği bardağı alır)Aşırı sevgi, aşırı bağlılık duygusu...
E – Aşırı ... aşırı solcu, aşırı sağcı, aşırı dinci gibi mi ?
K – Aşırı şarapçı...
E – Aşk yapmak ?
K – Aşık olmak !
E – ...cinsel ilişkide bulunmak, sevişmek... en eskisi gibi...eskimiş yani !
K – Olur mu ?
E – Sevmek ?
K – Sevişmek mi ? karıştırdım !
E – Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek.
K - Sevgi ?

E – (Sandalyesine oturur)İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu.

K – Aşk, sevmek, sevgi... mahzende dursaydı daha iyi olurdu !
E – Mutluluk ?
K – Mutluluk ?
E – Özlemlere ulaşılma duygusu...sevgide de...

K – Ama ilk kadın ilk erkek, aşık değillermiydi, bize onlardan miras kalmadı mı aşk ? Elmayı niye ısırmış Adem, Havva’ya aşık olduğundan herhalde, yoksa durup dururken cehennemi boylamayı niçin benimsesin ?

E – Bak dinle, bu daha duymadığın bir şarkım...
(Ayağa kalkar, bardak elindedir)
Adam ile Eva’nın
nikâhlarını kim
kıydı
resmi mi
imam
nikâhlımıydı
yoksa
Havva Adem’e mi
kıydı
nikâhsız sa
Adem Havva’yı
vesikasız yarim mi
saydı
bu kadar çok
çocuklar
O’nların
nikâhsız-ları-mıy dı ?.....

K – Sakıncalı olduk gene !(Bardağını kaldırır) Prosit ...

E – (Kadına)İnsanlar her zaman birbirlerine karşı sakıncalı olabiliyorlar. Hepimizin istemediği birşeyler var, istenmeyeni de yapanlar, işte ozaman sakıncalı olmak başlıyor. Her insan yanlış veya doğru birşeyler sorabilir, söyleyebilir. (Masaya bardağını bırakır)Önyargıları unutarak, hoşgörü, anlayış, karşılıklı saygı ve sevgi sakıncaları ortadan kaldıracaktır. Bunun ortası yok, birtaraftan biri sakıncayı yok edecek, ve sakıncasız bir dünya, zaman kullanılır hale gelecek. Dünya eskimeyecek, kirlenmeyecek. Kendini ve Kentini sorgulamak karşımızda, ayakta dikiliyor.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/piyesler/69658-zamansiz-tek-perdelik-oyun-post134137.html

K – O’nlar mutlumuydular acaba, Adem ile Havva?

E – (Geriye döner ve sandalyesine oturur)Bilmem, ben onlarla beraber değildim, belkide mutluluklarından değil, çok çocukları olsun diye, çok torunları olsun diye... bizler olduk... elmayı ısırtmıştır, ısırmıştır...

K – Saçmalama, korkudandır belki de !
E – Kimden ?
K – Cennetten !...

E – (Birbirlerine bakmadan devam ederler konuşmalarına)Varmıydı acaba O’nların zamanında ? Yoksa üremeler çoğalınca mı çıktı ortaya.

K – Günahlar, korkular, dayaklar... İlk bunları öğreniyoruz, eskiden beri.

E – Ciddi bir konu üzerine, ciddi ciddi konuşalım mı ne dersi ?

K – Zaten öyle değilmiydik şu ana kadar, eskisi gibi...

E - Eskide kalalım, eskisi gibi..

K – Öyle olsun devam et...

E – Cennet ve cehennem sadece insanlar için mi ?

K – Henüz ölmeyenlerin anlatılarına bakacak olursak.

E – Ortaklaşa yaşadığımız bu dünyada hayvanlarla ayırım orada da devam mı edecek, onlar için üçüncü bir yer mi var ?

K – Eğer öteki tarafı da hayvanlarla paylaşacaksak, onların yeri neresi ?

E – Henüz ölmeyen insanlar bu konuda bir açıklamada bulunmuyorlar.

K – Yoksa, tanrı cennet ve cehennemi sadece insanlar için mi inşa etmiş ?

E – Tanrının yasaklarına uymayanlar ateşte yanacak bir müddet günahları kadar diyorlar, öteki dünyaya göçetmemiş insanlar...

K – O işi tanrının bir çok kulu da yapmış tı, dünyayı cehennem ateşine çevirip
insanları yakmış tı.

E - Meselâ bazı insanlar için, öteki tarafın herhangi bir yerinde hayvanlarla beraber olmak, meselâ yılan akrep vesaire gibi, cehennem azabı olabilir.