Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 10/13 İlkİlk ... 89101112 ... SonSon
129 sonuçtan 91 ile 100 arası
  1. #91
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Felçli hastalara "çip" ümidi

    --------------------------------------------------------------------------------

    Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yapılan bir deney sonucu, ağır felçli bir kişi, beynine yerleştirilen elektronik çip sayesinde günlük hayatta kullanılan nesneleri kontrol etmeyi başardı.


    Felç hastası, artık televizyonunu açıp kapatabiliyor, kanalları değiştirebiliyor ve ses seviyesini ayarlayabiliyor. Bu, felçli hastaların dış dünyayla iletişim sağlayabilmeleri yönünde atılan çok önemli bir adım olarak nitelendiriliyor.


    Omurilik hasar gördüğünde, beyin ve vücudun geri kalan bölümü arasındaki iletişim kesiliyor ve bu nedenle beynin gönderdiği 'Hareket et!' emirleri kaslara ulaşmıyor.


    Ancak beyin içerisinde, düşünmeyi simgeleyen elektriksel faaliyet sürüyor. Bu deneyde, Brown Üniversitesi'nden bilim adamları, beynin elektrik içerisinde devam eden titreşimleri algılayan bir silikon çip ve bu titreşimleri çözümleyecek bir bilgisayar kullandı. Deney sonucunda, uğradığı bıçaklı saldırı sonucu boynundan aşağısı felç olan Matthew Nagle, şimdi düşünme gücüyle, televizyon gibi günlük hayattaki nesneleri kontrol edebiliyor. Örneğin, kolunu hareket ettirdiğini düşündüğünde çip, bilgisayara, ekranındaki bir imleci hareket ettirme sinyali gönderiyor.


    Çipi tasarlayan ekibin başkanı Prof. John Donahue, uyguladıkları yöntemi şöyle anlatıyor:


    "Bilgisayar ekranı, esas olarak bir televizyonun uzaktan kumandası gibi. Bir seçim yapmak için imleci istediği ikonun üzerine getirmesi gerekiyor ve bu da o ikon üzerine tıklamakla aynı anlama geliyor"


    Ancak, ekran sadece bir televizyon kumandası değil. Matthew Nagle, robot bir kolun el hareketlerini kontrol etmeyi de başarmış durumda. Bilim adamları, uzun vadede, pillerle çalışacak cep telefonu büyüklüğünde bir paket geliştirmeyi ve elektrik titreşimleriyle hastanın kendi kaslarının uyarılmasını sağlamayı hedefliyor. Ancak bu zor olacak. Zira, önemsemediğimiz basit hareketler, taklit edilmesi çok zor, karışık elektrik sinyalleri içeriyor. Ancak yine de, bu deney, felçli hastaların yeniden hareket edebilme hayalleri için bir dönüm noktası teşkil ediyor.

  2. #92
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Günde 100 gr.fındık tüketin

    --------------------------------------------------------------------------------

    Ordu Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim görevlisi Dr. Atilla Yılmaz, günde yaklaşık 100 gram fındığın doğrudan veya farklı besin maddeleriyle birlikte tüketilmesinin çok faydalı olduğunu söyledi.

    Yılmaz, fındığın, bileşiminde bulunan yağ, karbonhidrat ve proteinden dolayı yüksek kalorili bir enerji kaynağı olduğunu belirterek, &#8220aklaşık 100 gram fındıktaki proteinden sağlanan enerji, toplam enerjinin yüzde 11.7'sine eşittir” dedi.



    Fındığın kolesterol seviyesini azalttığını ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:



    &#8220ındığın içerdiği linoleik asit, kandaki pulcukların çökelmesine ve damar içi daralmasına engel olmaktadır. Fındık yağı, kalp ve damar hastalıklarının önlenmesinde, çoklu doymamış yağ asitlerinin doymuş yağ asitlerine oranı bakımından diğer yağ çeşitlerine nazaran en uygun orana sahiptir.



    Fındığın protein miktarı yumurta ve tahıllardan yüksek, et ve baklagillere hemen hemen eşittir. 100 gram iç fındıkla protein ihtiyacının yüzde 22'si karşılanabilmektedir. Fındıkta en fazla bulunan arginin amino asidi, koroner kalp yetmezliği riskini önlemede kan damarlarının gevşemesinde rol alan bileşiklerin sentezine yardımcı olmaktadır.”



    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2190
    Fındıkta tuz oranının da az olduğunu kaydeden Yılmaz, şunları söyledi:



    “Özellikle tuz bakımından düşük beslenme programlarında ve yüksek tansiyonu olan hastalarda fındık tüketiminin fazla sorun olmayacağı da görülmektedir. Fındıkta sodyumun düşük, magnezyum, kalsiyum ve potasyumun yüksek olması, vücutta kan basıncının düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Fındık, özellikle kemik ve diş gelişmesi için gerekli kalsiyumu süt ürünleri, pekmez, asma yaprağı ve meyveler içerisinde de bademden sonra en fazla içeren meyvedir.”



    Fındığın kansızlık, sindirim ve solunum sistemi hastalıklarının önlenmesinde de etkili olduğunu belirten Yılmaz, dengeli ve sağlıklı beslenme için günde yaklaşık 100 gram fındığın doğrudan veya farklı besin maddeleriyle birlikte tüketilmesinin çok faydalı olduğunu vurguladı..

  3. #93
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Göz tembelliğinde tedavi süresi

    --------------------------------------------------------------------------------



    Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3'ünde rastlanmaktadır.

    Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocukların göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekmektedir. Acımadem Göz Hastalıkları Medikal Direktörü Doç. Dr Bozkurt Şener, erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşabildiklerini belirterek, "9 yaş sonrasında yapılacak tedavinin faydası yoktur. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir" dedi.

    Göz tembelliği nedir?

    Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlayabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3'ünde rastlanmaktadır. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocukların göz muayenesi olmaları sağlamaları gerekmektedir.

    Normal Görme Nasıl Gelişir?

    Bebekler doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilmektedirler. (gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artmaktadır) İlk 9 yaş içinde görme sistemi tam olarak gelişmekte ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmaktadır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2191

    Eğer bir göz tüm düzeltmelere rağmen tam kapasiteli göremiyorsa bu durum kişinin hayatında olumsuz bazı etkilere yol açar. Mesela bazı mesleklerde (askerlik, pilot ) göz tembelliği olan kişiler yer alamazlar.



    Göz Muayenesi ne zaman yapılmalıdır?

    Tüm çocukların ilk 1 yaşta ve 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorunu olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekmektedir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.

    Neler göz tembelliğine yol açabilir?

    Göz tembelliği gözlerin normal olarak kullanılmasını engelleyen her türlü durumda ortaya çıkabilir. Çoğu vakada göz tembelliğine yol açan durumlar kalıtsal olabilir. Özellikle ailesinde göz tembelliği olan çocuklar göz doktoru tarafından mutlaka muayene edilmelidir.

    Göz Tembelliğinin sebepleri nelerdir?

    Göz tembelliğinin üç sebebi bulunmaktadır. Bunlar şaşılık, kırma kusurları ve saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklıktır. Bunları da açarsak:

    Şaşılık: Gözleri paralel duruma getirildiği zaman görme bulandığı için çocuk bir gözünü kullanmaz ve gözde tembellik oluşur.

    Kırma kusurları: Mevcut olan yüksek kırma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görmekte ise bu göz görsel gelişimini tamamlayarak tembel hale gelmektedir. Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi en zor olan göz tembelliği tipi budur. Aileler çocukların gözünde bir kayma tespit ettiklerinde hemen muayenesini sağlamakta ancak diğer durumlarda genellikle göz muayenesi okul dönemine kadar gecikmekte ve bu durumda da çoğu kez geç kalınmış almaktadır. Bu nedenle ilk 1 yaşta ve 4 yaş öncesi tüm çocukların şikayeti olsun olmasın ,mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.



    Saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklık: Bu durumun başında katarakt gelmektedir. Bu tip göz tembelliği en erken gelişen göz tembelliğidir. Dolayısı ile her yeni doğanın mutlak bir göz doktoru tarafından son derece kolay bir test olan kırmızı yansıma testine tabi tutulması ve bir anormallik halinde acilen göz doktoruna muayenesi gereklidir. Çünkü bu tip göz tembelliği çok erken ve çok narin olarak gelişmektedir. Doğumsal katarak mümkün olan sen kısa zamanda cerrahi olarak tedavi edilmelidir.

    Göz Tembelliği Tanısı Nasıl Konulur?

    Bu çoğu kez oldukça zor bir durumdur. Çünkü çocukların görme muayeneleri 3-4 yaş oldukça güçlü arz etmektedir. Daha küçük çocuklarda ve bebeklerde sağlam gözün doktor tarafından elle kapatılması halinde tepkiyi değerlendirmek gibi bir takım yöntemlerle göz tembelliği olan göz tespit edilmeye çalışılır. İlk 1 yaş ve 4 yaş öncesi muayenede göz doktoru temel olarak şunu yapar. Gözlerde herhangi bir kayma olup olmadığını muayene eder. Daha sonra saydam ortamlarda herhangi bir bulanıklık olup olmadığına bakar, göz bebeği damla ile genişletilerek, her iki gözün kırma değerleri ölçülür. Burada önemli olan nokta özellikle bir gözde , diğerinin çok üzerinde bir kırma kusuru olup olmadığıdır. Bunan dışında her iki gözdeki yüksek kırma kusurları da dikkate alınır. Kırma kusuru muayenesi dışında retina (görme zarı) ve optik sinir (görme siniri) muayenesi de yapılarak muayene tamamlanır.

    Göz Tembelliği nasıl tedavi edilir?

    Göz tembelliği tedavinin esası zayıf gözün kullandırılmasına dayanır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete verilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılmalıdır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir. Aileler ne yazık ki kayma ameliyattan sonra her şeyin yoluna girdiği düşüncesiyle kapama sırasında ne gibi şeyler yapılması gerektiğini size açıklar. Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır.



    Az görme önlenebilir bir problemidir?

    Başarıda en önemli nokta göz tembelliğinin tanı zamanıdır. Eğer erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşabilmektedir. 9 yaş sonrasında yapılacak kapamanın herhangi bir faydası olmamaktadır. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir. Erken bebeklik döneminde cerrahi ve kapama tedavileri ile müdahale yapılmalıdır.

  4. #94
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Epilepsi hakkında bilinmesi gerekenler

    --------------------------------------------------------------------------------



    Basit bir şekilde epilepsiyi tanımlarsak; beyindeki bir nöron grubunun anormal ve aşırı uyarılmasıyla karekterize klinik tablodur. Birçok olguda epilepsinin nedeni bilinmez. Epilepsiye neden olan olayların başlıcaları:kafa travmaları, felç, beyin tümorleri, enfeksiyonlar, toksik nedenler doğumsal anomaliler nörojeneratif hastalıklardır. Epileptik nöbet yakınması ile gelen hastada nöbetin saydığımız bu nedenlere bağlı olup olmadığını sorgulamak çok önemlidir. Çünkü duruma yönelik tedavi yapmak nöbeti ortadan kaldırılabilir ve sürekli ilaç alımından hastaları kurtarabilir.

    Epilepsi beynin bir bölgesinde sınırlı kalabildiği gibi beynin tüm bölgelerine yayılabilir veya sınırlı başlar ve buradan beynin tüm bölgelerine yayılabilir. Eğer epileptik uyarı sınırlıysa buna parsiyel nöbet, beynin tamamını etkiliyorsa jeneralize nöbet, beynin bir bölümünden başlayıp tamamını etkiliyorsa sekonder nöbet adını alır.


    Parsiyel ve jeneralize nöbetler birçok alt bölüme ayrılır. Örneğin parsiyel nöbette şuur kaybı yoksa basit parsiyel nöbet adını alır. Şuur kaybı olmadan atmalar otomatik hareketler duysal semptomlar olur şuur kaybı varsa kompleks parsiyel nöbet adını alır. Bu konuya daha fazla girmek istemiyorum çünkü epilepsinin sınıflaması çok uzun ve karmaşıktır.



    Anlaşılacak biçimde özetlersek beynin her noktasının bir fonksiyonu vardır ve uyarılan bölgeye göre klinik tablo şekil alır örneğin beynin frontal lobundan köken alan parsiyel nöbetlerde motor belirtiler ön plandadır. Gözlerin ve başın aynı zamanda gövdenin bir yana doğru dönmesi, gözlerin ve başın baktığı yandaki kolun havaya kalkması, bacaklarda pedal çevirme hatta yürüme ve koşma gibi karmaşık hareketler görülebilir.

    Beynin temporal bölgesinden kaynaklanan nöbetlerde; işitme, kötü koku gibi özel duysal semptomlar olur.

    Son bir örnek verecek olursam ;jeneralize epilepsinin bir alt grubu olan absans adlı nöbette hasta normal aktivasyonunu sürdürürken 2-15 sn bilinç kayıp olur. Sonra hastada kaldığı yerden aktivasyonuna devam eder.Bu nöbet genelde çocukluk döneminde görülür. Okul döneminde bu nedenle başarısız olabilirler. Nöbet anlaşılmazsa aile ve öğretmen tarafından dikkat toplayamama konusunda suçlanırlar. Doğru ilaca başlanırsa bu durum düzelir görüldüğü gibi epilepsinin birçok çeşidi vardır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2192

    Epilepsi herhangi bir sebebe bağlı değilse (travma,tümor v.s.) doğumla genç erişkinlik dönemi arasındadır. Bu yaştan sonra başlatan epileptik nöbetlerin altında tümor travma toksik neden vs gibi nedenler aramak gerekir.

    Tedaviye geçmeden önce çocuklarda çok sık görülen Febril Konvülzison adlı nöbetten çok kısa bahsetmek istiyorum. Febril konvülziyon genellikle bir enfeksiyon nedeni ile ateşi yükselen ve yaşları 3 ay 5 yaş arasında değişen çocuklarda görülen annelerin doktora genelde havale geçirdi diye tarif ettikleri nöbettir. Genelde 5 yaşından sonra iyi tedavi edilirse olmaz. Progrozu iyidir.

    Epilepsi nöbetiyle gelen hastayı iyi değerlendirilip bu nöbetin gerçek epilepsi nöbeti olduğu kanaatine varıldıktan sonra epilepsi tanısında en değerli inceleme olan EEG beynin elektriksel aktivitesinin kafaya yerleştirilen elektrotlarla bir kağıda veya bilgisayara yazdırma yöntemi hastaya uygulanır. EEG epilepsinin tanısında ayrıca tanısında ve tedavinin durumunu belirlemede çok değerli bir inceleme yöntemidir. Nöbetli bir hastada çok ender olarak EEG normal çıkar. Eğer epilepsiye neden olan başka bir neden düşünüyorsa diğer görüntüleme yöntemleri ve laboratuar tetkikleri istenmelidir.

    Tedavide en önemli konu epilepsinin hangi tür olduğunun tespitidir. Çünkü doğru ilaç kullanılmazsa herhangi bir fayda sağlanmadığı gibi nöbetlerde tetiklenebilir. Hastanın nöbeti doğru teşhis edilmiş ve doğru ilaç verilmiş ise ve 3-5 yıl nöbetsiz bir dönem geçmişse EEG de normal ise ilaç kesilebilir. Fakat ilaç kesildikten sonra ilk 6 ay içinde tekrar nöbet geçirme riski vardır.




    İlacını düzgün kullanmayan ve aniden kesen hastalarda status epileptikas denen en az 30 dakika süren nöbetler ortaya çıkabilir. Eğer bu süre uzarsa ve nöbetler ağırsa kalıcı hasar oluşabilir.

    Epilepside cerrahi ancak kısıtlı bazı epilepsi türlerinde kullanılır. Cerrahi sonucunda kontrol altına alınamayan nöbet kontrol altına almaya çalışılır. Hastalar cerrahiden sonra ilaçsız bir döneme girmezler. Yine ilaç kullanmaları gerekmektedir.

    Gebelik ve epilepsi geniş bir konudur. Tek cümle ile epileptik gebeler mutlaka epileptik ilaç kullanmalıdırlar.

  5. #95
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Genital bölgede çıkan Herpes (uçuk) nedir?

    --------------------------------------------------------------------------------

    Dış üreme organlarında görülen uçuktur. Bulaşma yoluyla vücuda geçer. Genital bölgenin uçuk vürusu bulunan bir kimseyle teması sonucu bulaşır. Genellikle cinsel temas sonrasında oluşur.

    Genital bölgede yanma, ağrı, idrar yaparken ağrı duyma, ağrılı cinsel ilişki, akıntı, ateş yükselmesi ve lenf bezlerinde şişme görülebilir.

    Hastalık bir geçirildikten sonra zaman zaman vücudun direncinin düşmesine bağlı olarak tekrarlama (nüksleri) görülebilir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2193

    Lezyonları çok tipiktir. Başlangıçta içi su dolu toplu iğne başı büyüklüğünde çıkıntılar oluşur. Bunlar son derece ağrılıdır. Bir süre sonra üzerindeki epitel dökülür, kızarık küçük yaralar halini alır. Tek tek veya birkaç tanesi bir arada bulunabilir.

    Akıntı bol mikterde gri beyaz şeffaf bir sıvı haline gelir.

    Herpes enfeksiyonu özellikle gebelikte önemlidir. Akut herpes enfeksiyonu veya herpes nükslerinde lezyon mevcudiyetinde doğum kanallarından geçerken bebeğin herpes enfeksiyonu ile kontamine olması nedeniyle doğumdan sonra bebeğin boğazında enfeksiyon olması mümkündür. Bu nedenle bu durumda sezeryenle doğum ilk tercih edilecek yöntemdir.

    Genital uçuk tedavisinde kremler ve ağızdan alınan haplar kullanılır. Lezyonların üzerine sürülen kremler ağrıyı hafifletip rahatsızlık hissini azaltır. Ağızdan alınan haplar da semptomları azaltıp enfelksiyonun çabuk iyileşmesini sağlar. Fakat ne haplar ne de lokal kullanılan kremler hastalığın tam iyileşmesini bağlamaz.

    Aynı şekilde ilk geçirilen enfeksiyon sırasında yapılan tedavi daha sonraki nüksleri önlemez. Vücut direncinin düşmesiyle tekrar alevlenir.

    Bulaşmayı önlemek için lezyonların ortaya çıktığı dönemde ilişkide bulunmamak, temizlik ve hijyen kurallarına dikkat edilmeli, vücud direncini yükseltmek için beslenme ve vitamin almaya dikkat etmeli ve semptomları hafifletici ilaçlar alınmalıdır.

  6. #96
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Allerjik nezle nasıl anlaşılır?

    --------------------------------------------------------------------------------



    Allerjik nezle tanısı tipik hastalarda çok kolaydır. Bu işle ilgilenen uzmanlar hastayı görür görmez, daha adını sormadan, muayene etmeden bie hastanın alerjik nezlesi olduğunu anlayabilirler. Gerçekten de bu hastalıkta çok tipik bulgular saptanır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.Ahmet Rasim Küçüusta, allerjik nezlenin nasıl anlaşılabileceğini Mynet okurları için derledi.


    ADENOİD YÜZ

    Uzun yüzlüdürler, üst çeneleri dar, alt çeneleri ise geriye doğrudur; elmacık kemikleri daha az belirgindir. Ağız sürekli açıktır. Burun kaşınmaktan dolayı kırmızıdır.

    AKTİVİTE

    Allerjisi olan hastalar, özellikle de çocuklar adeta yerlerinde duramazlar, sürekli hareket halindedirler: Ellerinde mendil eksik olmaz.

    ALLERJİK SELAM

    El ayası yüze dayanarak burun ucu kaldırılarak hem burun kaşınmış ve hem de burundan kısa süre de olsa rahat nefes alınması sağlanmış olur. Bu hareketi uzun süre (en az 2 yıl) yapanlarda burnun yukarıya doğru kıvrıldığı yerde artık ömür boyu devam edecek bir çizgi oluşur . Biz buna tıp dilinde supratip çizgisi diyoruz.



    YÜZ ÇARPITMA

    Bazı hastalar ise, burun ucunu hareket ettirmek, burun deliğinin birini olsun biraz açmak amacıyla üst dudak ve yüzün orta 1/3' ünün bir tarafa çekerek buruştururlar.

    GÖZLER ALTINDA MOR HALKALAR

    Alt göz kapaklarının altında koyu halkalar vardır. Nedeni, burundaki kanlanmaya bağlı olarak göz çevresindeki toplar damarlarda kan birikimidir. Tedavi görmeyen hastalarda tüm ömür boyu kalıcı bir özelliktir. Bazı alerjik çocuklarda ise alt göz kapağı derisinde yarım ay şeklinde kırışıklıklar vardır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2194

    İPEKSİ, UZUN KİRPİKLER

    Kirpiklerin ipeksi, uzun ve düzensiz olması da alerjik hastaların bir özelliğidir.

    KIZARMIŞ GÖZLER

    Gözler kızarmıştır, göz yaşı salgısı artmış da olabilir. Göz kapakları içinde veya köşelerinde salgılar (çapak) birikebilir.

    TAM KAPANMAYAN AĞIZ

    Ağız genellikle hafifçe açıktır. Ağız köşelerinde çatlaklar oluşabilir. Damağın çukurluğu artmıştır. Alt çene gelişimi sınırlı ve geriye doğrudur. Dişlerde çarpıklıklar da olabilir; diş çürükleri başka çocuklara göre daha fazladır.

    BURUN

    Burun delikleri çevresi, sürekli akıntı ve bunların silinmesinden dolayı tahriş olarak kızarmıştır. Burun içinde kabuklanmalar oluşabilir. Burun zarı (mukozası) ışıklı bir alet ile incelenir. Normal burun zarının renk ve nemliliği taze kesilmiş karpuz benzer. Alerjik olanlarda, renk daha soluk ve mavimsiye döner. Burnun arka tarafları ve yutağın görülebilmesi için fiberoptik rinoskopi yapılabilir, fakat bu her hastada gerekli bir inceleme değildir. Hastalar fiberoptik rinoskopiyi çok müthiş bir muayene sanırlar ‘Doktor, burnumun içini ta gırtlağıma kadar televizyonda bana gösterdi' diye iftiharla anlatırlar.



    YATAR YATMAZ BAŞI, SAÇ DİPLERİ TERLEYEN ÇOCUKLAR

    Bugüne kadar görmüş olduğum alerjik çocuklarda, dikkatimi çeken en önemli özelliklerden biri, bu çocukların özellikle geceleri baş, boyun ve saç diplerinin terlemesi idi. Terleme, genellikle çocuk yatar yatmaz ilk birkaç saat içinde olup sonra geçer. Anneler, yastıkların su gibi ıslandığını yastık kılıfı değiştirmek zorunda kaldıklarını söylerler.

    DİŞ GICIRDATMA

    Son yıllarda yapılan araştırmalar, diş gıcırdatmanın alerjik çocuklarda üç misli daha fazla görüldüğünü göstermektedir. Gıcırdatma, saman nezlesi, sinüzit, burun kemiği eğriliği, burun polipleri olanlarda daha fazladır. Bunlar genellikle geceleri ağzı açık yatan, horlayan ve salyaları akan çocuklardır. Bu çocuklarda kulak ağrısı ve kulak iltihaplarına da çok sık rastlanır.

    Allerjik çocuklardaki diş gıcırdatmalarının, Östaki Borusu' nun mukozasındaki ödemden dolayı orta kulakta negatif basınç oluşumuna bağlı bir refleks olarak geliştiği düşünülmektedir.

  7. #97
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Bahar çarpmasına dikkat

    --------------------------------------------------------------------------------

    Hava sıcaklıklarına bağlı olarak vücudun dengesinde meydana gelen değişiklikler, olumsuz durumlara yol açıyor. Uzmanlar, özellikle romatizma, astım, kalp, mide ülseri ve hipertansiyonu bulunanların, bahar aylarında özellikle çok dikkatli olmaları gerektiğini vurguladı.


    Havaların ısınmasıyla birlikte metabolizmada oluşan değişiklikler, yorgunluk, halsizlik ve eklem ağrıları gibi şikayetleri de beraberinde getiriyor. Hava sıcaklıklarına bağlı olarak vücudun dengesinde meydana gelen değişiklikler olumsuz durumlara yol açarken, bu durumdan kurtulmak basit birkaç önlemle mümkün olabiliyor. Uzmanlar bahar mevsimlerinde havadaki elektrik yükünün arttığına dikkat çekerek, bu yüklerden pozitif olanların vücutta zindelik, nefatip olanların ise yorgunluk, halsizlik ve gerginliklere sebep olduğunu belirtiyor. Taşıtların havayı kirletmesi, sanayi atıkları ve trafik keşmekeşe sebebiyle şehirdeki elektrik yükünün daha fazla olduğunu vurgulayan uzmanlar, bahar aylarında hava sıcaklıklarına bağlı olarak insan metabolizmasında oluşan değişikliklerin yorgunluğu arttırdığını ve bahar yorgunluklarının bir hastalık olarak tanımlanmamasına rağmen önlem alınmadığı takdirde kronikleşebileceğine dikkat çekiyor. Bahar aylarında özellikle romatizma, astım, kalp, mide ülseri ve hipertansiyonu bulunanların dikkatli olmaları gerektiği vurgulanırken, metabolizmada meydana gelen değişikliklerin özellikle bu hastalıkları olumsuz yönde etkilediği bildirildi.


    Astım, saman nezlesi ve ürtiker, bahar mevsiminde en çok şikayetçi olunan rahatsızlıkların başında geliyor. Bu hastalıkların en gözde belirtileri ise burun akıntısı, hapşırma, öksürme ve nefeste tıkanma olarak tanımlanıyor. Konunu uzmanları, astım ve alerjik hastalıkların bahar aylarında daha sık görüldüğüne işaret ediyor. Bu hastalıklara bahar aylarında daha sık rastlanmasının sebebi olarak ise, havaların ısınmasıyla birlikte atmosfer basıncındaki değişiklikler ve artık neredeyse bir kabus haline gelen havada uçuşan polenler gösteriliyor. Solunan havadaki nem miktarının farklılığı ve bu mevsimde soluduğumuz havaya karışan bitkilere ait polenlerin hastalıkta önemli rol oynadığı vurgulanıyor. Uzmanlar, astıma ve alerjik hastalıklara ve özellikle saman nezlesi denilen hastalığa yol açan alerjilerin başında polenlerin geldiğini belirterek, özellikle çayır ve hububat polenlerinin ve yöreye göre ağaç polenlerinin alerjik hastalıkların ortaya çıkmasında önemli rol oynadığı görüşünü paylaşıyor.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2195


    Uzmanlar, basit gibi görünen ancak kronikleşmesi durumunda ciddi tehlikelere yol açabilecek olan bahar hastalıklarının aslında basit birkaç yöntemle önlenebileceğine dikkat çekiyorlar. İnsanların kendi kendilerine alabilecekleri önlemlerden bazıları şöyle:


    - Alışılmış olan uyku ritimlerinde ani değişiklik yapmayın, yatış-kalkış saatlerinizi birden değiştirmeyin
    - Hayatınıza, giyim-kuşamınıza ve beslenmenize dikkat edin
    - Baharın başlamasıyla birlikte vücudun daha çok vitamine ihtiyaç duyduğunu unutmayın. Özellikle B ve C vitaminleri içeren sebze, meyveler, domates, patates ve kayısı yemeye çalışın
    - Günde ortalama 3 litre su için. Bunu yemek öncesi ve yatmadan önce azar azar yapın
    - Uyku ritmine dikkat edin ve rahat bir uyku için günlük bütün stresleri unutarak yatağa girin
    - Her gün sabahları en az 5 dakika yürüyün
    - Mevsimsel geçiş dönemlerinde alınan alkol miktarını düşürün. Alkolün vücudu olumsuz etkilediğini ve insanda daha çok bitkinliğe, yorgunluğa yol açacağını unutmayın."

  8. #98
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    IBS, hayatımızın olumsuz bir parçası

    --------------------------------------------------------------------------------

    Yeni ismi ile "Hassas Barsak Sendromu" olarak tanımlanan IBS hakkında Şubat ve Mart aylarında www.IBSnedir.com sitesi üzerinden yapılan araştırmaya göre, kişilerde karın ağrısı, şişkinlik, kabızlık/ ishal en yoğun günlük şikayetler arasında yer alıyor. Ancak yaşamı olumsuz etkileyen bu şikayetler ile doktora başvuranların sayısı oldukça az...

    IBS (Hassas Barsak Sendromu), henüz tam olarak tanınmayan ancak tüm toplumlarda sık rastlanan bir sendrom... Sindirim sisteminde organik nedenlere bağlı olmaksızın yaşanan ağrı, şişkinlik ve kabızlık/ ishal gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Özellikle stresin tetikleyici olduğu bu şikayetler, kişilerin sosyal yaşamlarını olumsuz yönde etkilerken , doktora başvurmayı gerektirecek bir sebep olarak görülmüyor. Oysa hem kadın hem erkek olmak üzere toplumun her kesiminden bu rahatsızlıkla yaşayan pekçok kişi bulunuyor. Çalışma koşullarının ağırlaşması, günlük yaşam içinde stresin artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, IBS'nin de giderek yaygınlaşmasına neden oluyor.

    IBS'nin belirtisi sayılan karın ağrısı, şişkinlik ve gaz, ishal/ kabızlık gibi şikayetlerin sorgulandığı ve internet üzerinden 3700'ün üzerinde kişinin katıldığı IBS Testi 20 Mart 2005 tarihinde sonuçlandı. Bu teste göre, katılımcılarda görülen en önemli şikayet %93 oranında şişkinlik ve gaz olarak belirleniyor. Bunun yanında stresin de şikayetleri tetiklediği % 82'lik bir oranla ortaya çıkıyor. Ayrıca ishal ve kabızlık da verilen cevapların %87'sinde sık yaşanan bir durum olarak görülüyor. Özellikle yemek sonrası karın ağrısı, şişkinlik gibi şikayetlerin yoğunlaşması, kişilerin çalışma ve sosyal hayatını olumsuz etkiliyor.

    Bu yanıtlara göre, toplumumuzda sindirim sistemi rahatsızlıklarının ve IBS'nin önemli yer tuttuğu ortaya çıkmaktadır. Testi yanıtlayan kişilerin yaklaşık % 90'ında IBS ihtimali olduğu sonucu gözlemlenmektedir. Buna göre IBS hakkında bilgi sahibi olmak ve kabullenmek yerine tedavi almak çok önemlidir. Ayrıca yaşam koşullarını da iyileştirmek ve özellikle sindirim sistemine zararlı yiyecek ve içeceklerden kaçınmak da hayat kalitesini olumlu yönde etkileyecektir.

    İşte karın ağrısı, şişkinlik/gaz ve ishal/kabızlık gibi problemleri sık yaşayanlara birkaç öneri:
    · Rahatsızlığınızı artırdığını düşündüğünüz yiyeceklerden uzak durun: Hastaları özellikle etkileyen yiyecekler farklı olabilmektedir. Bu nedenle kendinizi iyi tanıyıp, rahatsızlık veren yiyeceklerden uzak durmalısınız.
    · Sık sık ama az yiyin
    · Bol su için
    · Bitki Çaylarını Tercih Edin
    · Sigarayı bırakmaya çalışın
    · Stresten uzak durmaya çalışın
    · Gaz yapan yiyecekleri az tüketin
    IBS ile ilgili ayrıntılı bilgiye, rahatsızlıkla ilgili ipuçlarına ulaşabileceğiniz IBS Risk Testi'ne ve sindirim sistemi içinde geçen keyifli oyuna Abdi İbrahim İlaç tarafından hazırlanan www.IBSnedir.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

  9. #99
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    AIDS aşısına doğru bir adım daha

    --------------------------------------------------------------------------------

    Çağımızın en önemli hastalıkları arasında olan AIDS korkutuculuğu ve yayılma hızı nedeniyle gündemden düşmüyor. Son zamanlarda AIDS Aşısı için yapılan çalışmalar ve ayrılan mali kaynaklar tüm dünyada insan sağlığı için yapılan en önemli yatırımlar arasında!

    AIDS Aşısı için çeşitli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar yüzlerce milyon doları gözden çıkarırken umut veren, yüzleri güldüren bir haber de Merck & Co.'dan geldi! Merck'in araştırma safhasındaki HIV/AIDS Aday Aşısı, Ortak Klinik Çalışma'nın Faz II etkinlik testi safhasına ulaştı.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2197

    2004 yılında HIV ile yaşayan kişilerin sayısı yaklaşık 40 milyon olarak bildiriliyor. Yüzde 95'i gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere, her gün 13000 yeni HIV enfeksiyonu vakası ile karşılaşıldığı düşünülürse; tüm dünyayı etkileyen bu salgında herhangi bir gerileme işaretinin söz konusu olmadığı görülecektir. Diğer enfeksiyöz hastalıklarda olduğu gibi, AIDS'in sonlandırılması için de uzun vadeli umutlar arasında en önemlisi bir aşının geliştirilmesidir. Hastalığın önlenmesi ve tedavisi ile birlikte aşılar, HIV enfeksiyonu ile girişilen mücadelede takip edilecek ortak stratejinin en kritik bölümünü oluşturmaktadır.

    Geçtiğimiz günlerde HIV Aşı Çalışmaları Grubu (HIV Vaccine Trials Network - HVTN) ile Merck & Co.,Inc, Merck'in araştırma safhasındaki HIV/AIDS aday aşılarından birini kullanarak ortak bir faz II "Tez - İspat" (proof-of-concept) çalışması başlatmış olduklarını duyurdular. Bu çalışma Merck ve HVTN'in Kuzey ve Güney Amerika, Karayipler ve Avustralya'daki klinik çalışma merkezlerinde yürütülecek.

    Merck, HVTN grubu ve HVTN'ye finansman ve destek sağlayan bir kurum olan Ulusal Alerji ve Enfeksiyöz Hastalıklar Enstitüsü'nün (National Institude of Allergy and Infectious Diseases - NIAID) işbirliği ile yürütülecek olan bu çalışma; Merck'in aşı araştırmalarındaki çabalarından ve klinik çalışmalardaki uzmanlığından kaynaklanan gücü ile, HVTN'nin klinik çalışma deneyimlerini ve global kapasitesini bir araya getiriyor.

    HVTN'in Baş Araştırmacısı olan Dr. Lawrence Corey "Tez-ispat çalışması bir aday aşının belirli bir hastalık üzerindeki etkisini ispatlamak üzere tasarlanmış bir çalışmadır, fakat bu çalışmalarda geniş sayıda katılımcılara yada binlerce katılımcının incelenmesini gerektiren Faz III çalışmalardaki gibi büyük kaynaklara ihtiyaç yoktur" açıklamasını yapıyor.

    Merck Klinik Araştırmalar Bölümü Eş Başkanı Jeffrey Chodakewitz: "Bu çalışma Merck'in aday aşısı sayesinde HIV-1'e karşı oluşturulan hücresel immün yanıtın, HIV enfeksiyonunu etkilemeye yetecek kadar güçlü bir yanıt olup olmadığının cevabını verecek kritik bir testtir" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; "HVTN ile aramızda devam eden ilişkiyi, HIV/AIDS aşı geliştirme programımızın bir sonraki önemli adımı olan bu safhaya taşımaktan ötürü memnuniyet duymaktayız."

    20 yıllık emek
    Bu çalışma, araştırmacıları neredeyse 20 yıldır bir HIV/AIDS aşısı geliştirmek amacıyla çalışmalar yürüten Merck ile, finansman ve desteği Ulusal Sağlık Kurumları'ndan biri olan NIAID tarafından sağlanan ve dünya çapında bir klinik çalışma grubu olan HVTN arasındaki ortak çalışmalardan ikincisidir. Merck ile HVTN, hali hazırda, Merck'in daha önceki aday aşılarından birinin vücut tarafından tolere edilebilirliği ve bağışıklık sistemini uyarıcı özelliğini sınayan global bir klinik çalışmayı da ortaklaşa yürütmektedir. Bu çalışma dünyanın çeşitli yerlerindeki 18 şehirde devam etmektedir.

  10. #100
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Alerjik nezlede kortizon kullanımı

    --------------------------------------------------------------------------------

    Kortizon, yerinde, uygun doz ve sürelerde kullanıldığında hayat kurtaran, ama elbette bazıları ölümcül, pek çok yan etkileri de olan bir ilaçtır. Milyonlarca hasta yaşamlarını ve sağlıklarını kortizona borçludur.

    Bir tarafta, bir çok hasta hayatını borçlu olduğu bu müthiş ilaçtan öcü görmüş gibi korkar. Az hastadan mı işittim ‘‘Aman doktor bey, bana kortizonlu ilaç vermeyin de, ne verirseniz verin.'' sözlerini. Çünkü, kortizon halk arasında ‘en son çare' olarak kullanılması gereken ilaç diye bilinir. Hasta bu. Sigaradan korkmaz, AİDS'ten korkmaz, astım krizinden korkmaz, kortizondan korkar.

    Korksun tabii. Korkması hiç korkmamasından daha iyidir. Ama korkularda da aşırıya kaçmamak lazım. Vur diyince, öldürmemeli.

    Bazı hastalar tam tersine, kortizonu leblebi gibi, fındık, fıstık gibi kullanırlar. Doktor ona bir kerelik yazar, hasta onu kendi kafasına göre aylarca, yıllarca kullanır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, kortizon kullanımı Mynet okurları için derledi.

    KORTİZONLU BURUN SPREYLERİ

    Alerjik nezlede en etkili ilaç buruna sprey şeklinde sıkılan kortizondur. Bu ilaçlar antihistaminiklere göre daha üstündürler. Düzenli kullanıldıklarında, hem burun akıntısı, kaşıntı, hapşırmayı... ve hem de burun tıkanıklığını, yani alerjik nezlenin tüm belirtilerini giderirler. Etkileri yavaş başlar ve maksimum etkilerinin ortaya çıkabilmesi için günler-haftalar geçmesi gerekir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2198

    AMAN DOKTOR BEY, BANA SAKIN KORTİZON VERMEYİN !

    Aman doktor bey, sakın kortizon vermeyin ! Şekeri... tansiyonu yükseltiyormuş. Kemik erimesi... mide kanaması... katarak yapıyormuş. Böbrekleri, karaciğer bozuyormuş... Deriyi çatlatıyormuş, sivilceler çıkarıyormuş...Hadi bunlar neyse de, bir de erkeklerinki gibi kılllanma da olurmuş...Çocukların boyu kısa kalırmış...

    Kortizon gerçekten de çok ciddi yan etkileri olabilen bir ilaç. İki ucu keskin bir bıçak adeta. Bir tarafı düzeltirken, diğer tarafları da perişan edebiliyor. Fakat, hemen öyle korkmayın ! Buruna sprey olarak sıkılan kortizon tedavisinin olumsuzlukları çok fazla değil, çünkü hem verilen doz çok düşük ve hem de ilacın çok az bir
    kısmı kana karışıyor.

    KORTİZONLU BURUN SPREYLERİNİN YAN ETKİLERİ

    Kortizonlu burun spreyleri, bazı hastalarda burunda kuruma, kabuklanma ve kanamaya neden olabilir, fakat bunlar çoğu zaman hafif ve geçicidir. Koku ve tat alma bozukluklarına da rastlanabilir. Kullanılan kortizon türünün değiştirilmesi bu yan etkileri önleyebilir. En ciddi komplikasyon, burun bölmesinde delinmeye yol açmasıdır. Bu tedavinin ilk 12 ayı içinde ve özellikle de genç hanımlarda rastlanan bir durumdur. İlacın doğrudan burun bölmesine gelmeyecek şekilde sıkılmasına çalışılmalıdır.

    Buruna sprey şeklinde sıkılan kortizonun önerilen dozlar aşılmadığı takdirde, deri incelmesi, katarakt ve glokom riskini artırıcı bir etkisi olmadığı kabul edilir.

    Uzun süreli tedavinin çocuklarda büyümeyi geciktirici etkisi olabileceği unutulmamalıdır.

    Bu ilaçlar, çok gerekli olduğu zaman gebelikte de kullanılabilir. Tedavi süresi mümkün olabildiği kadar kısa tutulmaya çalışılmalıdır.

    KORTİZON HAP VE İĞNELERİ

    Alerjik nezlede kortizon hap ve iğneleri, doktorunuzun gerek gördüğü özel durumlarda, kısa süreli kullanılabilir. Ama, unutmayın, buna sadece doktorunuz karar vermelidir !

Sayfa 10/13 İlkİlk ... 89101112 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Sağlık Göstergesi Dil
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.Ağustos.2007, 12:31
  2. sağlık ocağı
    By Kıvırcık in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 23.Kasım.2006, 11:50
  3. Oruçta sağlık var!
    By vergun in forum İslamın Şartları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.Ekim.2006, 02:58
  4. Cildiniz & Sağlık
    By vergun in forum Kadınlar Kulübü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.Ekim.2006, 06:23
  5. çocukla ilgili sağlık makaleleri aileler için
    By ReLaKsT in forum Anne - Baba ve Çocuk
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 22.Ekim.2006, 05:57

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.