BİZBİZE

KAHRAMANLAR:

Mümtaz bey
Aysel hanım
Beton Ziya
Kadriye hanım
Dilenci
Kamil efendi
Nöbetçi öğretmen
Rehber öğretmen
Suat
Ömer
Ayça
Özlem
Seçkin
Nöbetçi öğrenci


OYUN MÜZİĞİ:

“Sevdan olmasa” Candan Erçetin







I. BÖLÜM

(Koridor, bir öğrenci elinde iki tebeşir, sınıfa doğru ilerken gözü seyirciye ilişir, göz ucuyla bakar, ilerlemeye devam eder, durup tekrar seyirciye bakar, gülümser.)

Seçkin: Ah! Merhaba, birden fark edemedim. Dersinize selim hoca giriyorsa akan sular durur. Selim hoca kim mi, matematik öğretmenimiz. Tebeşir bitmişti, beni gönderdi. İyi ki beni gönderdi, biraz nefes aldım. Nedir şu öğretmenlerden çektiğimiz kardeşim! Tam da tebeşir alıyorum Aysel hanım gördü. (Aysel hanımı taklit ederek) “Çocuğum, senin dersin yok mu? Ne geziyorsun burada? Ne zaman vazgeçeceksiniz derslerden kaytarma huyunuzdan? Dövsen kabahat, bağırsan kabahat! Aaa! Ne bu canım!...” Anlayacağınız demediğini bırakmadı. Öğretmenler mi çok hassas, yoksa bizler mi çok duyarsızız anlayamadım gitti. Siz ne dersiniz? Karar vermek güç değil mi? Buyrun öyleyse izleyin görün.

(Sahneden çıkar, perde açılır. Sahnede iki sıra, bir öğretmen kürsüsü, askılık… öğrenciler sınıfta, kimisi ayakta, kimisi sırasında oturmaktadır. Zil henüz çalmamıştır.)

(Zil çalar, öğrenciler Fenerbahçe marşını hep birlikte söyleyerek sınıfa girerler. Kimisi sırasına geçer, kimisi ayaktadır. Ömer esneyerek)

Ömer: Suat oğlum, bu ders neydi?
Suat: Ooo! Uyuma be kardeşim! Üç ay oldu okul başlayalı, ders programını öğrenemedin gitti. Edebiyat oğlum, edebiyat!
Ömer: Ödev var mıydı, oğlum?
Suat: Olmaz mı? Kompozisyon yazacaktık.
Ömer: Konu neydi oğlum?
Suat: “Memleketimizi niçin severiz?”
Ömer: Oğlum, ben yazmadım, ne yapacağız?
Suat: Sanki ben yazdım.
Ömer: Ne yapacağız oğlum, sen onu söyle!
Suat: Yahu, ne bileyim buluruz bir bahane.

(Zil çalar, öğretmen sınıfa girer, öğrenciler ayağa kalkar.)

(Mümtaz bey-edebiyat öğretmeni- gözlüklü, ince bıyıklı, elinde kitaplar, gözlük burnunun ucuna düşmüş, öğrencilere bakar ve selam verir.)
(Mümtaz bey’in dili peltektir.)

Mümtaz: Günaydın çocuklar! (Öğrenciler, peltek konuşan Mümtaz beyi taklit ederler.)
Sınıf: Saaağğoooolllll!
Mümtaz: Buyrun oturun.
(Mümtaz bey, kitapları kürsüye bırakır, öğrenciler döner, bu esnada hapşırır.)
Mümtaz: Hapşuuu!
Ömer: Hocam?
Mümtaz: Efendim canım?
Ömer: Çok yaşayın.
Mümtaz: Teşekkür ederim.
Suat: Hocam?
Mümtaz: Efendim?
Suat: Çok yaşayın.
Mümtaz: Sağol.
Ayça: Hocam?
Mümtaz: Hah?
Ayça: Çok yaşayın.
Mümtaz: Sen de gör.
Özlem: Hocam?
Mümtaz: Ne var?
Özlem: Çok yaşayın.
Mümtaz: Anladık, çok yaşayalım, hep beraber.
(Bu esnada kapı çalar, Kamil efendi içeri girer.)
Kamil efendi: Hocam?
Mümtaz: Evet Kamil efendi ne vardı?
Kamil efendi: Çok yaşa!
(Kamil efendi tepkiyi beklemeden sınıftan çıkar.)
Mümtaz: Ulan nerden hapşırırdık! Üzerinize afiyet biraz üşütmüşüm.
Ömer: Allah üşütmesin hocam!
Mümtaz: Ömer, bırak gevezeliği; başkan, sınıf tam mı?
Özlem: Tam hocam.
Mümtaz: Güzel, bugünkü dersimizde yazdığınız kompozisyonları okuyacaktık, yazdınız mı?
Sınıf:???
Mümtaz: Yoksa yazmadınız mı? Ama üzüyorsunuz beni!
Suat: Hocam ya, unuttuk falan…(Mümtaz bey araya girer.)
Mümtaz: “Unuttuk falan???” Çocuklar, niçin Türkçeyi katlediyorsunuz? Ben size demiyor muyum “Düzgün konuşun .” diye! Rica ederim, rica ederim; lütfen! Ne o “falan, felan; ya, ma”??? Adı üzerinde çocuklar: Türkçe, Türkçeee!

(Kapı çalar, nöbetçi öğrenci sınıfa girer.)

Nöbetçi: Hocam ya, Ayça Boran’ı müdür falan çağırıyo, acilmiş falan…
Mümtaz: Al! Buyur buradan yak! Evladım, o nasıl konuşmak öyle? Müdür bey diyeceksin, müdür bey! Hem ne o öyle “falan”?
Nöbetçi: Hocam, bu ne sinir, bu ne stres? Relaks, relaks... Cool olun biraz ya!
Mümtaz: Ya sabır, ya sabır! Tamam evladım, beni fazla sinir etmeden git artık! Haydi, kış kış!
Nöbetçi: Hocam, sakin olun ya; hem, akşam Cimbom da yendi!
Mümtaz: Sen Cimbomlu musun?
Nöbetçi: Tabi hocam.
Mümtaz: Vay! Gel seni bir öpeyim.
(Mümtaz bey, nöbetçi öğrenciyi öper.)
Mümtaz: Tamam, fazla laubali olmadan git artık.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=108679
Nöbetçi: Hocam, yine ne oldu yaa!
Mümtaz: Defol ulan!
(Nöbetçi öğrenci korkarak sınıftan kaçar.)
Mümtaz: Görüyorsunuz işte çocuklar, bir de bizim okulun öğrencisi olacak.
(Kapı çalar, içeri bir dilenci girer.)
Dilenci: Abi, Allah rızası için bir sadaka veresin, sevaba giresin.
Mümtaz: Bacım, n’oluyor, burası okul mu cami mi çık!
Dilenci: Abi bir elli kuruş veresin, n’olursun, bir sevaba giresin.
Mümtaz: Bacım, burası cami önü mü çık dışarı.
(Dilenci, öğrenci sırasındaki kaleme elini uzatır.)
Özlem: Hocam, kalemimi alıyor!
Dilenci: Sus kız, sus! Abi, bir elli kuruş veresin n’olur?
Mümtaz: Bacım, kalemi ver çık dışarı.
Dilenci: Vermeyon mu şimdi?
Mümtaz: Vermeyom!
Dilenci: Tüh! Allah cezacığını versin, boyun posun devrilsin, kılıksız tüysüz herif!
(Dilenci söylenerek sınıfı terk eder, Mümtaz bey arkasından ona bakar.)
Mümtaz: Görüyorsunuz ya çocuklar, dilenciler bile okula geliyor.
(Zil çalar.)
Mümtaz: Neyse çocuklar, öğleden sonraki derste görüşürüz.
(Mümtaz bey sınıftan ayrılır.)
(Teneffüs, öğrenciler sınıfta.)
Suat: Oh be! Neyse ki zil çaldı. İyi yırtık ha, ne dersin?
Ömer: Oğlum, doğru dedin ha! Mümtaz hoca da bir başladı mı susmak bilmiyor. (Mümtaz beyi taklit eder.)
(Bu esnada Özlem ve Ayça kendi aralarında konuşmaktadırlar.)
Özlem: Öyle deme, çok şeker çocuk, hem de çok kibar; bunlar gibi hödük değil Ayça.
(Kızlar gülüşmeye başlayınca durumu fark eden Ömer kızlara sinirli sinirli bakarak)
Ömer: Ne gülüyorsunuz be? Şunlara bak, bize bakıp bakıp gülüyorlar.
Ayça: Ne güleceğiz be, size belediye gülsün!
Ömer: Ulan, şeytan diyor ki al ayağının altına, ez şöyle sülük ezer gibi…(Saçlarını düzelterek) Ama benim gibi karizmatik birine yakışmaz ki.
Özlem: Sen misin karizmatik? Ha hay! Güleyim bari. Oğlum, ne karizmasın ama(!) Senden olsa olsa kerizmatik olur!
Ayça: Aldın mı ağzının payını, kızım harikasın ya!
(Öğrenciler tartışırken nöbetçi öğretmen sınıfa girer.)
N.Öğretmen: Ne yapıyorsunuz burada?
Ayça: Hiç hocam, oturuyoruz.
N. Öğretmen: Ben demiyor muyum size teneffüste sınıflarda durulmayacak diye? Cevap verin, ne işiniz var sınıfta?
Ayça: Hocam dışarısı…(Nöbetçi öğretmen Ayça’nın sözünü keser.)
N. Öğretmen: Sus! Haddini bilmez! Bir de cevap veriyor utanmadan. Haydi çıkın bakalım dışarı! (Zil çalar.)
Ömer: Hocam, bakın zil çaldı.
N.Öğretmen: Çabuk girin içeri!
(Nöbetçi öğretmen sınıftan çıkar, Ömer arkasından sinirli sinirli konuşur.)
Ömer: Bu ne oğlum ya! Dışarı çık, içeri gir; nefes al, nefes ver! İyi ki dersimize girmiyor.
Suat: Doğru dedin valla!
Ömer: Suat, şimdi Beton Ziya’nın dersi değil mi?
Suat: Bakıyorum da Ziya hocanın derslerinin ne zaman olduğunu çok iyi biliyorsun.
Ömer: Oğlum, ne diyorsun ya! Adam psikopat, bana da takmış. Kulaklarım hala cayır cayır yanıyor. Takmış oğlum bana takmış.
(Zil çalar, Beton Ziya- tarih öğretmeni- sınıfa girer.)
B.Ziya: Günaydın!
Sınıf: (Gür bir şekilde) Sağol!
B.Ziya: Oturun.Kızım, sınıf tam mı?
Özlem: tam hocam. (B. Ziya sınıf defterini imzalar, ayağa kalkar.)
B.Ziya: Tarihini bilmeyenin kanından şüphe ederim. Çalıştınız mı verdiğim ödeveee?
Sınıf: (Mırıldanarak) Eeeveeet…
B.Ziya: (Seyirciye dönerek sınıfı taklit eder.) Eeeveeet… Üzerinize ölü toprağı serpilmiş. Ruh gi***iniz. (Yumruğunu sıraya vurarak) Çalıştınız mı verdiğim ödeveee?
Sınıf: Eveet!
B.Ziya: Aferin, görelim bakalım. Evladım, ayağa kalk, söyle bakalım Çanakkale savaşı ne zaman olmuştur?
Ayça: 1915’te hocam.
B.Ziya: Aferin! (Eliyle öğrencinin omzunu göçürür.)
Ayça: Omzum!
B.Ziya: Evladım, ayağa kalk, sen söyle; bu savaş kimler arasında oldu?
Özlem: Osmanlı devleti ile itilaf devletleri arasında hocaaam.
B.Ziya: Şuna bak (Özlem’i işaret ederek) evladın olsa sever misin? Otur!
B.Ziya: Arkada oturan evladım, ayağa kalk, söyle bakalım bu savaş nasıl gelişti?
Suat: Hocam zırtapoz düşman askeri içeri doğru ilerliyordu. Önde bizim köylülerden üç beş tane Cığcıklı başladılar bağırmaya:
Sınıf: Kırmızıııı-Siyaaah-Kırmızııı-Siyaaah! En büyük…Cığcııkkk! En büyük… Cığcııkkk!
Suat: Sesleriyle düşma…(Beton Ziya sözünü keser.)
B.Ziya: Hoop hoop, otur yerine terbiyesiz herif! Demek Cığcık aşkı…Ömer efendi kalk bakalım ayağa, söyle bakalım bu savaşta kaç Cığcıklı vardı?
Ömer: Haydaaa, çattık. Hocam ne bileyim ben?
B.Ziya: Ne demek bilmiyorum ulan?