MİLLI EDEBİYAT HAREKETİ
Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojileri gibi milliyetçilik hareketinin de er geç edebiyatta etkisini göstereceği tabiiydi. Gerçekten 1911 yılı Nisanı'nda Selanik'te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi ile milliyetçilik hareketi edebiyatta da başlamış olur. Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Haşmet ve daha önce Fecr-i Ati Encümeninde bulunan Ali Canip gibi, gençlerin çıkardıkları bir dergi Milli Edebiyat deyimini ilk defa ortaya atarak böyle bir edebiyat yaratma görevini üzerine alır. Milli Edebiyat Hareketinin tutunmaya çalıştığı yıllarda Türk edebiyatında oldukça karışık bir durum göze çarpar. Bir yandan Milli Edebiyat Şairleri kendilerini kamu oyuna kabul ettirmeye çalışırken, diğer yandan Fecr-i Ati Şairleri şöhretlerini sürdürmeye ve Servet-i Fünun sanat anlayışının mensupları edebi itibarlarını henüz ayakta tutmakta idiler. Bu arada Mehmet Akif gibi bir ustanın temsil ettiği ayrı anlayış ve dokudaki şiir tarzı da ilgi ve dikkatleri çekmektedir. Bu karışıklığı, Fecr-i Atinin dağılmasından sonra bu topluluğa mensup şairlerle daha genç nesilden bazı şairlerin Milli Edebiyat anlayışı dışında kendilerini tatmin edecek başka yollar aramaları ve denemeler yapmaya girişmeleri daha da arttırır.
Milli edebiyat sanatçıları milli bir edebiyat oluşturmak için edebi dilin millileştirilmesinden başlayarak "Yeni Lisan" davasını ortaya atarlar. Daha önce Manastır' da "Hüsün ve Şiir" adı ile çıkan bir derginin devamı olarak çıkmaya başlayan, sekizinci sayıdan sonra Genç Kalemler ismini alan ve 11 Nisan 1911' de biraz daha genişletilmiş ve yeniden 1, 2, 3, diye numaralandırılarak intişara başlayan dergi ilk sayısından son sayısına kadar baş makalelerini; temel hedefi yazı dili ile konuşma dili ikiliğini ortadan kaldırmak olan "Yeni Lisan" davasına ayırır. Bu konu etrafında yapılemm tartışmalara yer verir.
Edebiyat dilinin o zamana kadar tamamen Arapça ve Acemce'nin hakimiyeti altında yapmaca bir dil olduğu inancında olan gençler, Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Ati üyelerini, "dillerinin yabancılığından dolayı" şiddetle tenkit ederler ve daha geniş halk kitlelerine hitap etmek imkanını sağlayacağı ve böylece medeni kalkınmaya da yardım edeceği için sadece edebi değil, aynı zamanda sosyal bir dava saydıkları "Yeni Lisan" davasını gerçekleştirmek için yayınladıkları "YENİ LİSAN" (11 Nisan 1911) adlı makalede görüşlerini kısaca şu başlıklar altında anlatırlar:
Eski Lisan, asla konuşulmayan, Latince, İbranice gibi yalnız kendisiyle meşgul olanların zevk ve idrakine taalluk eden bir şey. Din ve edebiyat bize Farisi öğretmiş, dilimize pek çok Arabi ve Farisi kelime girmiş, edebiyat ve sanat bilhassa tezyin fikri dilimize Arabi ve Farisi kaideler getirmiş, Türkçe muvazenesini kaybetmiştir.
Edebiyatımız ya şarka doğru İran'a veya garba doğru Fransa'ya yönelmiş. Bugün Fransa'ya doğru gidenlerin yaptıkları hareketlerle eskiden İran'ı taklit edenlerin hareketleri arasında bir fark kalmamıştır.
.Milli Edebiyatımız yokmuş, hala da yok. Olanlar da muharebe ve tasavvuf tasvirlerinden iptidai şarkılardan ibarettir.
Garba doğru giden gençler arasında Fransızca şiirler, piyesler yazıp bunlarla iftihar edenler vardır. Türk Dili ve Edebiyatında 35 sene evvel başlayan sadeliği öldürenler Servet-i Fünunculardır. Yazı dili ile konuşma dilini birbirinden oldukça uzaklaştırdılar.
Bugünküler yani Fecr-i Aticilerin yegane meziyeti "dünküler "adını verdikleri eski Servet-i Fünun kümesinin mahiyetini tamamiyle değilse bile anlamış olmalarıdır. Fakat vatanın bütün ümidi onlardır, onlar zekidirler, gençtirler... çalışacaklar... tekamül edecekler bizi asırlardan beri milli bir edebiyattan mahrum bırakan eski ve suni lisanı terk edeceklerdir. Onların sayesinde yeni bir lisanla terennüm olunan milli bir edebiyat doğacaktır.
Hastalıklar, eskiler İran'a yönelmişler, yeniler yani dünküler kendileri için yeni bir lisan ibda etmek lüzumunu görmeyerek ve mümkün olduğu kadar da bozarak hep eskilerin lisanını kullanmışlardır. Şimdi yeni bir hayata, bir intibah devresine giren Türklere yeni tabii bir lisan, kendi lisanları lazımdır. Milli bir edebiyat vücuda getirmek için evvela milli bir lisan ister. Eski lisan hastadır. Hastalıkları; içindeki lüzumsuz ve ecnebi (yabancı) kaidelerdir. Bu kaideler yaşadıkça dil milli olamaz, kimse anlamaz.
Tasfiye, konuştuğumuz lisan İstanbul Türkçe'si, en tabii bir lisandır. Klişe olmuş terkiplerden başka lüzumsuz ziynetler asla kullanılmayacak. Yazı lisanı ile konuşma lisanını birleştirirsek edebiyatımızı ihya ve kat etmiş olacağız.
Nasıl ... Türkçe kaidelerle her terkip yapılabilir. Arabi ve Farisi kaidelerle niçin yapıyoruz? Bu bir ihtiyaç mıdır? Hayır eserlerimiz yaldızlı mukavvadan bir heykel olmasın. Fikre ve hisse ehemmiyet verelim. Yazılarımız sade, beyaz muhteşem, kavi; edebiyatımız da mermerden abideler olsun.
Milliyete Doğru, bize vasi bir lisan lazım lakin muntazam ve mazbut olmak şartıyla.
Tasfiye Sarfı, Arabi ve Farisi terkipler atılacak. İlmi, fenni ve edebi ıstılahlara şimdilik dokunulmayacak. Klişeleşmiş terkipler müstesna. Mesela; fevkalade, darb-ı mesel, sevk-i tabii gibi.
Türkçe cem edatından başka kati yy en ecnebi edatlar kullanılmayacak. Klişe haline gelmiş olanlar hariç kainat, inşaat, maliyet ahlak gibi. Diğer Arabi ve Farisi edatları da atacağız Ancak tekellüme geçmiş tamamen Türkçeleşmiş olan "amma, şayet, keşki. lakin, henüz, heman" gibiler müstesna.
İmla Arabi ve Farisi kelimelerin imlaları şiddetle ve dini bir taassupla muhafaza olunacak, Türkçelere gelince imla meselesini zaman halledecektir.
Gayemiz Milli bir lisan, milli bir edebiyat vücuda getirmektir. Genç Kalemler Dergisi etrafında toplanan gençler "Yeni Lisan" davasının gerçekleştirilmesini kısaca maddeler halinde şu işlemlere "bağlamışlardır.
Yeni Lisan hakkındaki düşüncelerini böylece belirten gençler, Tanzimat devrine kadar İran'ın ve ondan sonra Fransa'nın taklitçisi saydıkları Türk edebiyatının artık taklit safhasından kurtularak, yaratma devresine girmesini ve bunun için de Türk halkının hayatına yönelmesini isterler. Ancak bu yöneliş isteği roman, hikaye ve tiyatro ile ilgilidir. Bu türler, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır. Fakat tamamıyla vicdani bir keyfiyet olan şiir için böyle bir kayda lüzum yoktur. Şiire tanıdıkları bu imtiyaz, onları, sanat anlayışında ikiliğe düşürür ve Edebiyat-ı Cedide ile Fecr-i Ati 'nin ferdiyetçi sanatçı anlayışından tamamen ayıramaz.”
Buna rağmen, Genç Kalemler'in edebiyat ve dil anlayışları Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati mensuplarınca büyük bir tepki ile karşılemmır. Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Halit ziya, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif, Yakup Kadri ve Köprülüzade Mehmet Fuat tarafından yapılemm itirazlar daha çok, "Yeni Lisan'ın" bir edebiyat dili olmayıp ancak bilim dili olabileceği, "sanat eserlerinin milletlerarası olması sebebiyle" edebiyatın da milli olamayacağı ve Genç Kalemlerce açıklanan Milli Edebiyat anlayışının ırki bir karakter taşıdığı noktalarında toplanır. Bir yıldan fazla süren bu karşılıklı çekişmeler sırasında, Fecr-i Ati'den Hamdullah Suphi ile Celal Sahir Yeni Lisan hareketini kabul ettiklerini bildirirler. Genç Kalemler, bir yandan da Yeni Lisanla yazdıkları yazıları yayınlayıp, aynı sayfada, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şairlerinden birinin bir şiiri ile Yeni lisanla yazılmış bir şiiri yan yana koyarak okuyuculara karşılaştırma imkanı sağlamaya çalışırlar. Bu yazılar arasında en uygun örnekler Ömer Seyfettin'in hikayeleriyle Ziya Gökalp'ın bazı şiirleridir.
Balkan Harbi yüzünden dergi 1912 Eylülü'nde kapandıktan sonra yazarlarının büyük bir kısmı İstanbul' a geçerek yazılarını Türk Yurdu'nda ve diğer bazı dergilerde yayınlamaya devam ederler.
Milli Edebiyat Hareketi, kısa bir süre içinde sanatçı kadrosunu, muhalefeti bırakan sanatçılar v.e yeni yetişen gençlerle genişletir. Süleyman Nazif, Cenab Şehabettin ve Ali Kemal'in şiddetle devem eden muhalefetlerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından önce konuşma dili edebiyat dilinin yerini tamamen alır, bu gayeye ulaşmak için Tanzimat'tan beri süren çabalar sonuç verir.
Ziya Gökalp, Fuat Köprülü gibi büyük fikir ve ilim adamlarının devamlı yardımlarıyla kuvvetlenen Yeni Lisan Cereyanı; Türk dili ve edebiyatının sadeleşmesi ve sade bir güzellik içinde işlenerek gerek nesir, gerek şiir alanında Refik Halit, Yakup Kadri, Orhan Seyfi ve Faruk Nafiz gibi kuvvetli şahsiyetler yetiştirmesi yolunda, edebi hayatın akışına faydalı bir sürat kazandırmış, edebi milli bir harekettir.
Dil hususunda ve aruzun yerine hece veznini geçirme konusunda kendisinden önce gelen Servet-i Fünun ve Fecr-i Aticilerden ayrılemm Milli edebiyat sanatçıları, şiiri sanatçıya ait şahsi bir mesele olarak kabul edip, estetik bir haz sayarlar. Bu yönleriyle de kendilerinden önce gelen. bu edebi akımların ferdiyetçi olan estetik anlayışına yaklaşırlar. Ancak Türkiye'nin ölüm kalım mücadelesi yaptığı ülkenin birçok cephede savaştığı halkının büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde kıvrandığı böyle nazik bir zamanda bile, genç şairlerin sırf kendi duygu ve hayallerinden ayrılmamaları birçok aydın tarafından yadırganır. Birçok şair ve yazar bu tutumun yanlışlığını dile getirmeye çalışır.
Aruzun yerine hecenin geçmesi de pek kolay olmaz, genç nesli bu vezni benimsemeye alıştırmak için uzun ve sürekli telkinler yapılması gerekmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Servet-i Fünun, Yeni Mecmua, Büyük Mecmua ve Dergah gibi dergilerin sürekli yayınları ile şiirde dil ve veznin millileştirilmesi, meselesi tamamen gerçekleşir. Dil ve veznin birkaç yıl gibi kısa bir sürede millileştirmesi konusunda "Hecenin Beş Şairi 'nin de" payı büyüktür. .
"1908' den sonra, sadece ferdi temaları işleyen, dilde Servet-i Fünun nesrinin bir devamı olan, sosyal hayat ve onun sorunları ile genellikle ilgisiz kalan Fecr-i Ati hikaye ve romanlarının yanı başında, daha çok hayata ve sosyal mesele1ere yönelen, yapma bir dil ve üslubu bir yana bırakarak konuşma dilini ve üslubunu hakim kılmaya çalışan yeni bir hikaye ve roman tarzının da hızla yer almaya başladığı görülür. Bu tarz roman ve hikayeler arasında Refik Halit'in "Memleket Hikayeleri" Ebubekir Hazım'ın "Küçük Paşa" romanı gibi, milliyetçiliği norn1al bir sosyal davranış olarak yaşatanların;
Halide Edip'in "Yeni Turan" ve Ahmet Hikmet'in "Gönül Hanım" romanları gibi milliyetçiliği siyasi bir ideoloji olarak ele alanların; yine Halide Edip'in "Ateşten Gömlek" Romanı gibi İstiklal Mücadelesini canlandıranların; Yakup Kadri'nin "Kiralık Konak" romanı 'gibi Türk yaşayışının Tanzimat'tan başlayarak üç nesil boyunca geçirdiği sosyal değişiklikleri tasvir ve tahlil edenlerin de yer aldıkları göz önünde tutulursa, bu devirde roman ve hikayeciliğin Türk sosyal hayatını ve meselelerini ne kadar çeşitli yönlerden ve ne kadar genişlemesine ele almaya çalıştığı kolaylıkla anlaşılabilir. Ancak bu genişliğe karşılık, ele alınan sosyal meselelerde tatmin edici bir derinliğin henüz bulunmadığını da kaydetmek gerekir. Ayrıca bu sosyal muhtevanın içinde roman ve hikayenin ezeli teması olan aşk maceralarının da unutulmamış olduğu ve bu devri n hemen bütün romancı ve hikayecilerinin yalnız aşk temasını işleyen roman ve hikayeler yazdıkları da belirtilmelidir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=65902
Bu devrin roman ve hikayelerinde fert hayatından sosyal hayata doğru genişçe bir açılmanın; tema bakımından sosyal konulara doğru büyük bir kaymanın başladığı görülmüştür.
Berna Moran'a göre, Memleketçi Anadolu romanını hazırlayan sosyo-ekonomik şartlardan başka, Milli Edebiyat akınının da etkisi vardır. Edebiyat tarihçileri tarafından 1911-1923 yılları arasında sınırlandırılemm Milli edebiyat, roman türünde 1950'lere kadar devam etmiştir. Çünkü Cumhuriyet ile birlikte siyasal bakımdan yeni bir döneme geçilmişse de, Cumhuriyet romanını Milli Edebiyat temsilcileri, roman ve hikaye yazarları devam ettirmiştir.
Milli Edebiyat akımının roman alanında iki ana ilkesi dikkati çeker. Birincisi, milli konulara, yerli yaşama yönelmek ilkesi, ikincisi de sözlü gelenekten gelen halk edebiyatını yeniden değerlendirmek ilkesi.
Milli Edebiyat akımı, yazarları yerli konulara, her sınıftan halkı anlatmaya çağırırken, Osmanlı edebiyatında söz konusu edilmeyen Anadolu konusuna da çağırır. Nitekim 1950'lere kadar olan dönemde yazarlarımız, Küçük Paşa, Ateşten Gömlek, Çalıkuşu, Yeşil Gece, Yaban, ve Kuyucaklı Yusufile Anadolu'yu romana sokarlar.
Milli Edebiyat Hareketi'nin başlattığı yerli kaynaklara yönelme hadisesi de masalları, destanları, halk hikayelerini yeniden canlandırma ve değerlendirme şeklinde olur. Ziya Gökalp Türk masallarını yeniden işler; Ömer Seyfettin masallardan efsanelerden konular alır; Fuat Köprülü, Nasrettin Hoca fıkralarını koşuk biçiminde yazar.
Milli Edebiyat devrinin en tanınmış şair ve yazarları şunlardır: Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Yusuf Ziya Akçura, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ali Canip, Mithat Cemal Kuntay, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi, İbrahim Alaaddin, Beş hececiler Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Aka Gündüz, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri, Ebubekir Hazım ve daha birçok sanatçı bu edebi hareketin safında yer almıştır.