Bugün İslâmî âlemin tamamı, çok kötü bir iktisadî buhran içerisinde yaşamaktadır.
Bunun yegâne sebebini, Müslümanlar üzerine hükmedilen iktisadî nizamın tabiatında
aramak gerekir. Bu iktisadî nizamı zorla, zorbalıkla, dolandırıcılıkla ve alavere
dalavere yoluyla doğrudan uygulayan Müslümanların yöneticileridirler. Sömürgeciler,
istediği iktisat nizamına bakış açısını dikta etmek amacıyla onları bir maşa olarak
kullanmaktadırlar. Hedefleri, İslâmî âlemi, nüfuzları, hegemonyaları ve tasallutları
altında bırakmaktır. Nihayet Amerika ve benzeri sömürgeci devletler, İslâmî âlemi
çarkları gibi kendilerine bağlamışlar ve oraları ürettikleri sanayi mallar ve
tamahları için bir pazar ve hammadde kaynağı olarak devamını sağlamaya
çalışmaktadırlar. Bunun alt yapısını da hazırlamak için iktisadî kalkınma ve
iktisadî planlama hakkında bir kamuoyu icat etmeye koyulmuşlardır. Komünizmin etkin
olduğu yıllarda ilk önce sosyal adalet ve devlet sosyalizmi gibi fikirlere, son
yıllarda da gayri safi milli hâsılayı artırmak, özelleştirme ve serbest Pazar
ekonomisi gibi düşüncelere terviç etmişler ve onları desteklemişlerdir. Nitekim
Müslümanları, sanayi ilerlemeye ve gelişmeye ulaşmaları için bir takım merhalelerde
seyretmelerinin kaçınılmaz olduğuna inandırmak için iktisadi kalkınma ve iktisat
hakkında piyasaya batı tarafından kitaplar sürülmüştür.
Gayri safi milli hâsılayı artırmayı iktisadi nizamın esası kılmak fikri yanlıştır.
Sosyal adalet, liberalizm, serbest piyasa gibi düşünceler de hatalı ve vakıaya
muhaliftir. Ayrıca kalkınmak için yapılan iktisadi reform fikirleri de sırf
kapitalizm sisteminin ömrünü uzatmaya veya ümmetin malını kâfirlere peşkeş çekmeye
yöneliktir. Yoksa insanların gayri safi milli hâsıladan daha çok pay almaları için
yapılmış reformlar değillerdir.
Müslümanların beldelerinde uygulanan siyasetin bozukluğunu anlamak için
Batı’daki iktisat siyasetinde ve hayatında mevcut olan bozukluğun temelini ve
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=77967
bu nizamın üzerine kurulu olduğu esası bilmek gerekir. O esası da iktisadi maddeye
bakış, maddenin kıymetlendirilmesine bakış ve o maddenin topluma dağıtılmasına bakış
olarak özetlemek mümkündür. İşte onların bu bakışları bozuk ve yanlıştır. Yanlışlığı
şuradan kaynaklanmaktadır:
1) İktisadı maddenin üretilmesinde ve dağıtım metodunda meydana gelen karışıklık.
Öyle ki onlar, iktisadi problemin çözüm metodunu ele almadan önce iktisadi problemin
çözümü ve iktisadi probleminin kendisini ele almaları, eksiklik ve ziyade açısından
maddeyi göreceli kabul etmeleridir. Yani iktisadi problem batılılara göre nispi
azlıktır, yani mal ve hizmetlerin her gün çeşitlenen, yenilenen ihtiyaçları
karşılayamamasıdır. Bu bakış onları üretimi artırmaya sevk etti. Bununla birlikte
problem eksileceği yerde daha da fazlalaştı, fakirler daha fakir zenginler daha da
zenginleşti. Problemi çözmek yerine iyice karıştırdılar.
2) Batılıların iktisadi maddeye bakışları. Yani iktisadi maddeye tanımlamaları.
Kıymeti olan şeyi anlamaya çalıştılar. Neticede saptılar ve koydukları, inandıkları
esasta reformlara gittiler. Meselâ onların bakışlarına göre talep edilen her şey
faydalıdır ve iktisadi bir değeri vardır. O iktisadi maddenin toplum üzerinde
bıraktığı etkiyi hiç dikkate almadılar. Bu bağlamda içkilerin, uyuşturucuların ve
kadın tüccarlığının onlara göre bir değeri vardır ve iktisadi bir maddedir. Çünkü
talep görmektedir ve ihtiyaçları doyurmaktadır. Bu yanlış bakış, batılıların
hayatları üzerinde helak edici izler bıraktı. Bunun için bu işlere bir dur demek
gerektiğini söylemeye başladılar. Sonra reformlar ve esastan dışarı çıkan kanunlar
geldi. Meselâ uyuşturucu tacirlerini cezalandırmak ve onu elde etme yollarını
yasaklamak gibi... Bu yanlış bakıştan doğan bir başka neticede batılların, uğrunda
kurban olma ve gayret sarf edilmesi gereken ruhi ve ahlaki kıymetleri ihmal
etmeleridir. Bu gibi kıymetler iktisadi maddeyi tahakkuk ettirmediğinden dolayı,
başka bir anlamda maddi ihtiyaçları doyuran menfaatler olmadıklarından gereken
önemi.
3) Fiyata bakışları. Batılılar nazarında fiyat, üretim ve dağıtım aracıdır. Bir
diğer ifadeyle “ Üretimi haczeden ve dağıtımı düzenleyendir.” Üretenin
maddi mükâfatı vardır. Üretmeyen ise, ihtiyaçlara sahip olamaz veya hizmetleri elde
edemez. Bu bozuk bakışın hem üretim hem de dağıtım üzerinde tehlikeli etkileri
vardır. Bu bakıştan hareketle kişi sadece maddi mükâfat gerçekleştirmek için bir işe
koyulur. Fiyata sahip olmayan tüketici isteklerini doyuramaz. İşte insanı, üretime
iten ahlaki kıymeti ihmal etmelerinin sonucu, fiyata sahip olmayan insanların ölmesi
veya maddi hizmetlerden mahrum bırakılmaları gerektiğine hükmettiler. Herbert
Spencer ve ardılı William Graham Summer “devlet müdahalesi, en güçlünün, en
yeteneklinin, en beceriklinin yaşamasını öngören doğal evrim kanununa aykırıdır.
Yoksulluk; becerisizlik, güçsüzlük ve karakter zayıflığı yüzünden ortaya çıkar.
Devlet yoksulların, mutsuzların durumunu düzeltmek için müdahale ettiği zaman,
insanları hatalarından sorumlu tutan, zayıfların bertaraf edilmesini sağlayan doğal
evrim kanununa karşı gelmektedir” derler.
Bu, batı iktisadinin üzerine kaim olduğu esasa ve ondan doğan neticelere kısaca bir
bakıştı. Bu izahattan sonra şimdi İslam’ın iktisadi bakışına ve ondan doğan
neticelere bakalım.
Herhangi bir ülkenin, mesela İslâmî âlem gibi, sabit iktisat siyaseti mutlaka insan,
hayat, kâinat ve bunların hepsinin dünya hayatının öncesi ve sonrası ile olan
münasebetleri hakkındaki külli fikirden fışkırmış olması gerekir. İslâmî ülkeler
için sabit olmayan ve İslâm’dan fışkırmayan iktisat siyaseti resmetmek akıl
işi değildir. Bilakis iktisat siyasetleri İslâmî akide esası üzerine bina
edilmelidir, yani başka bir ifadeyle “İslâmî âlemin iktisat siyaseti, Kitap,
sünnet, Kitap ve sünnetin irşat ettiği hususlardan istinbat edilmiş şer’i
hükümler olmalıdır”
İslâm’daki iktisat siyasetindeki esas, şu dört hususa bakış üzerine kaimdir.