1. İMAM-I EBU YUSUF'A NASİHAT MAKALESİ -1-
“Allah Teala seni ve bizi doğru yola iletsin.
Biliniz ki, Allah’a iman hususunda her mükellefin şunları bilmesi vaciptir:
Allah Teala mülkünde birdir.
Bu âlemi, yukarısını, aşağısını, bütünüyle arşı, kürsiyi, gökleri ve yeri, bunların arasında ve içinde bulunan bütün mahlûkları 0 yarattı.
Hepsi O’nun kudreti altında zebundurlar, O’nun izni olmadıkça hiçbir zerre hareket edemez.
O’nunla beraber halkı (mahlûkatı, yaratılmışları) idare eden başka bir tedbir sahibi yoktur.
Bu mülkte O’nun şeriki yok. 0, Hay ve Kayyum’dur.
Kendisine gaflet ve uyku gelmez.
Gaipte (gaip âleminde) ve hazırda (şahadet /müşahede âleminde) olanları bilir.
Yerde ve gökte hiçbir şey ondan gizli kalmaz.
Karada ve denizde olan her şeyi bilir.
Düşen bir yaprak, arzın karanlıklarında bir habbe yoktur ki, onu bilmesin.
Yaş, kuru hepsi Kitab-ı Mübin’de mevcuttur.
0, her şeyi ilmi ile kaplamış, her şeyin sayısını hesaplamıştır.
İstediğini yapar ve ne dilerse ona gücü yeter.
Mülk O’nun, aziz etmek, beka vermek, mani kılmak O’nun, yargılamak, emretmek O’nundur.
Hamd ü sena O’na ve güzel adlar (Esma-i Hüsna) O’nundur.
O’nun hükmüne karşı savunma yapacak ve verdiğine karşı gelecek bulunamaz.
0, mülkünde dilediğini yapar ve yarattıklarına dilediği gibi hükmeder. Ne sevap umar; ne de ikabtan (ezadan/azabtan) korkar.
O’nda kimsenin hakkı ve kimsenin hükmü olamaz.
0, her kime nimet verdi ise lütfetmiş, kime ceza vermiş ise adalet etmiştir.
Herkes sorumlu oldukları halde, 0, yaptığından sorumlu olmaz.
Halktan (mahlûkattan /yaratılmışlardan) evvel vardı.
O’nun için evvel ve son, alt ve üst, sağ ve sol, ön ve arka, bütün ve parça yoktur.
O’na, nerede idi ve ne zamanda idi ve nasıl idi, denemez.
Mekânı tekvin (yaratan) eden ve zamanı tedbir eden O’dur.
Mekân ile hususiyetlendirilemez.
Zaman ile ve diğerleri ile kefiyetlendirilemez.
Evvel ve ahir Zahir ve batın 0.
Her şeyi bilen 0.
Zihinde hususileştirilmez.
Nefiste temessül edilemez (örneklendirilemez) ve hem de tasavvur edilemez, akılda keyfiyetlendirilemez.
Düşünce ve tahavvül ona ulaşamaz, uç ve kenar ile çevrilemez.
O’nun gibi hiçbir şey yoktur.
İşitici ve görücü o’dur.
Ne güzel sahip ve ne güzel yaratıcıdır.
Arifler O’nu fiillerinden bildiler ve azametinin mahiyetine ulaşmak için uğraşmaya kalkmadılar.
Münezzeh ve müteal olan Allah, fikre ve hayale gelen şeyin ötesindedir.” [2]
2. İMAM EBU YUSUF'A NASİHAT MAKALESİ -2-
İTİKAD RİSALESİ ve NASİHAT KİTABI
İmam-ı Azam Ebu Hanife, vasiyetini yazdırırken buyurdu ki:
"Arkadaşlarım biliniz ki (Allah Teala sizleri işlerinizde muvaffak kılsın), Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi on iki haslete itikat üzerinedir. Bu hakikatler üzere doğru hareket edenler sırat-ı müstakime hidayet eylemiş olurlar.
BUNLARDAN BİRİNCİSİ İMANDIR;
İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir. Yalnız ikrar ile iman olmaz; zira böyle olsaydı, bütün münafıkların mümin olmaları lazım gelirdi. Keza yalnız marifette[3] iman değildir. Zira marifet iman olsaydı, Ehl-i Kitap’ın hepsinin mümin olmuş olması lazım gelirdi. Cenab-ı Allah, münafıklar hakkında,
إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ
“Münafıklar sana geldiklerinde şahitlik ederiz ki sen Allah'ın peygamberisin derler. Allah'ta bilir ki sen elbette kendisinin peygamberisin. Allah şahadet eder ki, münafıklar yalancıdırlar” [4]; Ehl-i Kitap hakkında da,
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Onlar ki, kendilerine kitap indirilmişlerdir, kendi çocuklarını bildikleri gibi Peygamberi bilirler. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile hakkı gizler.” [5] buyurmuştur.
İman artıp eksilmez; Zira imanın eksilmesi küfrün artması ile tasavvur olunabilir, artması da küfrün azalması ile tasavvur olunabilir. Bir şahsın aynı zamanda hem mümin, hem kâfir olması ise nasıl caiz olur?!
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=62475
Binaenaleyh mümin, hakkıyla mümindir, kâfir de tamamen kâfirdir. İmanda şek (şüphe) olmadığı gibi küfürde de şek olmaz. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
“İşte, onlar hakkıyla müminlerdir; Onlar için rableri katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızk vardır" [6]
أُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
"İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır." [7]
Ümmet-i Muhammed'den asi olanların hepsi hakkı ile müminlerdir, kâfir olamazlar.
Amel imandan ayrıdır; Bunun delili şudur: Zira amel, müminden birçok vakit kalkar, bu halde iman da ondan kalkmıştır denilemez. Mesela adet gören bir kadından (adet zamanında) Cenab-ı Allah namazı kaldırmıştır. Fakat ondan iman da kalkmıştır denilemez veya Allah Teala'nın ona, “İmanını da terk et”, dediğini söylemek caiz değildir. Mesela, din ona, “Orucu terk et, sonra kaza edersin”, der: Fakat “İmanı terk et, sonra kaza edersin”, demez. “Bir fakirin zekât verme mecburiyeti yoktur”, denildiği halde, “Fakir için iman etme mecburiyeti yoktur”, demek caiz değildir.
Hayrı ve şerri takdir etmek ise kâmilen Allah Teala'nındır. Eğer bir kimse “Hayır ve şer’ Allah Teala'dan başkası tarafından takdir edilir”, derse kâfir olur ve tevhid akidesi bozulur.
İKİNCİSİ; İKRAR EDERİZ AMEL ÜÇTÜR;
Bunlar farz, fazilet ve masiyettir.
Farz, Allah Teala'nın emri, dilemesi, sevmesi, rızası, takdiri, yaratması, hükmü, ilmi, muvaffak kılması Levhi mahfuz’da yazması iledir.
Fazilet, Allah Teala'nın emri ile değildir, Lakin dilemesi ile muhabbeti, rızası, kazası, takdiri, hükmü, ilmi, tevfiki, yaratması ve Levhi mahfuz’da kitabeti (yazması) iledir.
Masiyet ise Allah Teala'nın emri ile değildir, meşiyeti (dilemesi) iledir. Muhabbeti ile değil kazası iledir. Rızası ile değil takdiri iledir. Tevfiki ile değil, hizlânı (yardım etmemesi) iledir. İlmi ile ve levh-i mahfuz’da yazmış olmasıyladır.
ÜÇÜNCÜSÜ; İKRAR EDERİZ;
Allah Teala arş üzerine ihtiyacı olmaksızın ve üzerinde kararlaşmış olmaksızın istiva etti. O, arşın da, arştan gayrının da hiçbirine muhtaç olmadan koruyucusudur. Eğer mahlûklar gibi muhtaç olsaydı, âlemi yoktan var edip onu düzenlemeye kadir olamazdı. Eğer oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, arşı yaratmadan önce nerede olurdu? Allah Teala bundan çok çok âlidir.
DÖRDÜNCÜSÜ; İKRAR EDERİZ;
Kur’an, gayr-ı mahlûk (hadis /Sonradan yaratılan olmayan) olan Allah Teala kelamı ve Allah Teala'nın vahyi ve tenzilidir. Allah Teala'nın aynı (bizatihi kendisi) veya gayrı (ondan ayrıda) olmayıp tahkike (hakikate) göre sıfatıdır. Mushaflarda yazılmış, dillerle okunmuş, içimizde ezber edilmiştir. Fakat hiçbirine hulul etmemiştir. Hibr (Mürekkeb), kâğıt, yazı, kulların fiilen oldukları için mahlûkturlar. Allah Teala'nın kelamı ise mahlûk değildir. Zira yazı, harfler, kelimeler ve ayetler Kur’an’ı anlamak için kulların muhtaç olduğu birtakım delaletlerdir. Kelamullah ise Allah Teala'nın zatı ile kaimdir. Şu kadar ki, Allah Teala'nın kelamının manası bu eşya ve bu delaletlerle anlaşılabilir. Binaenaleyh, “Allah Teala'nın kelamı mahlûktur”, diyen Allah Teala'ya küfretmiş (inkâr etmiş) olur. Allah Teala ise kendisinde olanlardan ayrılmayan bir ma'buddur. Kelamı da kendisinden ayrılmadan okunmakta ve hıfzedilmiş bulunmaktadır.
BEŞİNCİSİ; IKRAR EDERİZ Kİ;
Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Sonra bu ümmetin en faziletli adamı Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh, sonra Ömer Faruk Radıyallahu anh, sonra Osman Radıyallahu anh, sonra Ali Radıyallahu anhtır. Allah hepsinden razı olsun. Bu ikrarımızın delili şu ayettir:
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
"(İslam dinine girme hususunda) Öne geçen ilk (sabıkûn ve evvelûn) muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, İşte Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” [8]
Bunlardan her kim en önce Müslüman olmuş ise, o en faziletli olandır. Onları her mümin sever, şaki ve münafık olan ise onlara buğz (nefret) eder.
ALTINCISI; İKRAR EDERİZ Kİ;
Kişi; işi, sözü, bilgisi ile beraber mahlûktur; Fail (işleyici kişi) mahlûk olunca onun işlerinin mahlûk olması hiç söz götürmez.
YEDİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;
Allah Teala halkı (mahlûkatı) yarattı. Hiçbirinin takati yoktu. Hepsi zayıf ve acizlerdi, Allah Teala onları vasıflandırdı, rızıklandırdı. Zira Kur’an-ı Kerimde:
اَللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allah’tır ki, sizleri yaratmış, sonra rızıklandırmıştır, sonra o sizi öldürür, daha sonra da sizi diriltecektir. Peki, sizin Allah 'a eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.” [9] buyrulmuştur.
Helal kazanç, helalinden mal biriktirmek, helaldir. Haramdan mal toplamak da haramdır.
İnsanlar üç sınıftır: İmanında halis olan mümin, küfründe ayak direyen kâfir, ikiyüzlülükte soytarılık eden münafık.
Allah mümine ameli; kâfire imanı; münafığa hulûs üzere olmayı farz kılmıştır. Zira Cenab-ı Allah,
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Ey nas (insanlar)! Rabbinize takva üzere olunuz (ondan korkunuz). Çünkü kıyametin depremi çok büyük bir şeydir.” [10]Yani “Ey müminler, itaatli olunuz” ve ‘Ey kâfirler, iman ediniz” ve “Ey münafıklar, hulûs üzere[11] olun”, buyurmuştur.
SEKİZİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;
İnsanın gücü (istitatı) fiili ile beraber olup fiilden evvel ve fiilden sonra değildir. Zira insanın gücü, fiilden evvel kendisinde var olsaydı, kişi muhtaç olduğu anda (fili halinde) Allah Teala'dan müstağni kalırdı. Bu ise nas hükmüne aykırı düşer. Zira Cenab-ı Allah,
....وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ....
“Allah gani’dir. Sizler muhtaçlarsınız" [12] buyurmuştur.
Eğer insanın gücü fiilden sonra olsaydı, fiilin meydana gelmesi muhal olurdu. Zira hiçbir şey güç ve takat olmadıkça husule gelemez.
DOKUZUNCUSU; İKRAR EDERİZ Kİ;
Mestler üzerine, meshin hükmü yerli (mukim/hazari) için bir gün bir gece, yolcu (seferi) için üç gün gece sürmek icap eder. Zira hadis-i şerif öyle gelmiştir. Bunu inkâr edenin küfründen korkulur. Bu hadis-i şerif tevatürle sabit olan haberlere yakın bir kuvvettedir.
Yolcunun, yolculukta namazı kısaltması, orucunu yemesi Kitabın nassı ile verilen bir ruhsattır. Cenab-ı Allah,
أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Oruç sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde tutar. (Devamlı hastalık, şeyh-i fani olmak vb. özürle) devamlı olarak oruç tutmaya gücü kalmamış olanlara ise bir fakir doyumu fidye gerekir. (Bunun dışında) Kim bir hayır yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz (her güçlüğe rağmen) Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[13] buyurmuştur.
ONUNCUSU; İKRAR EDERİZ Kİ;
Allah Teala kaleme yazsın diye emretti. Kalem de, “Ne yazayım?” deyince, Allah, “Kıyamet gününe kadar olanları yaz,” buyurdu.
Zira Kur’an-ı Kerim’de,
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
"Yaptıkları her şey kitaplardadır. Her küçük ve büyük satır satır yazılmıştır." [14] buyrulmuştur.
ONBİRİNCİSİ; İKRAR EDERİZ;
Kabir azabı şüphesizdir. Münker ve Nekir’in suali de vardır. Zira bu bölüme ait hadis-i şerifler vardır. Cennet ve Cehennem de vardır ve bunlar Cehennemlikler ve Cennetlikler için (yaratılmışlar) halk olunmuşlardır. Zira Cenab-ı Allah müminler hakkında,
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا
"Kullarımızdan takva sahiplerine vereceğimiz cennet işte budur" [15] buyurmuş, kâfirler hakkında da,
وَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
“Kâfirler için hazırlanmış olan cehennemden sakının" [16] buyurmuştur. Allah Teala bunları sevap vermek ve ikab [eza] etmek için yaratmıştır.
Mizan da haktır, zira Allah,
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
“Biz kıyamet gününde adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılanlar) bir hardal tanesi kadar da olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap görenler olarak biz yeteriz." [17] buyurmuştur.
Defterlerin okunacağı da haktır. Zira Allah Teala,
اِقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا
“Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter”[18] buyurmuştur.
ON İKİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;
Allah Teala her kişiyi öldükten sonra diriltir ve onları elli bin sene miktarı bir zamanda cezalandırmak ve sevaplandırnak ve hakları haklaştırmak için ölümden kaldırır. Zira Kur’an-ı Kerim’de
وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَن فِي الْقُبُورِ
“Kendisinde şüphe olmayan kıyamet vakti de gelecek. Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır” [19] buyrulmuştur.
Cennetlik olanların keyfiyetsiz ve cihetsiz olarak Allah Teala'yı görmeleri de haktır.
Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in, Cennetlik olanlara, büyük günah işlemiş olsalar da şefaat etmesi haktır.
Hz. Hatice Radıyallahu anha’ dan sonra Hz. Ayşe Radıyallahu anha bütün kadınların efdalidir. Müminlerin annesi, Rafızîlerin iftiralarından beri ve paktır. Ona zina isnat edenin kendisi zina mahsulüdür.
Cennet ehli Cennette, Cehennem ehli Cehennemde ebedidirler. Zira Cenab-ı Allah müminler hakkında,
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
"İman eden ve Salih amelleri işleyenler işte onlar cennet ashabıdırlar ve orada edebidirler.” [20] ; kâfirler hakkında da,
وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
‘İnkâr edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, İşte onlar cehennem ashabıdırlar ve orada ebedidirler. ” [21] buyurmuştur.
Vasiyet tamam olup Allah’a hamd olsun, Peygamber’e, âl ve ashabına da kıyamete kadar salat ve selam olsun. Âmin.