Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart Imam-i Azam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh'ten Tevhid Risalesi

    1. İMAM-I EBU YUSUF'A NASİHAT MAKALESİ -1-



    “Allah Teala seni ve bizi doğru yola iletsin.

    Biliniz ki, Allah’a iman hususunda her mükellefin şunları bilmesi vaciptir:

    Allah Teala mülkünde birdir.

    Bu âlemi, yukarısını, aşağısını, bütünüyle arşı, kürsiyi, gökleri ve yeri, bunların arasında ve içinde bulunan bütün mahlûkları 0 yarattı.

    Hepsi O’nun kudreti altında zebundurlar, O’nun izni olmadıkça hiçbir zerre hareket edemez.

    O’nunla beraber halkı (mahlûkatı, yaratılmışları) idare eden başka bir tedbir sahibi yoktur.

    Bu mülkte O’nun şeriki yok. 0, Hay ve Kayyum’dur.

    Kendisine gaflet ve uyku gelmez.

    Gaipte (gaip âleminde) ve hazırda (şahadet /müşahede âleminde) olanları bilir.

    Yerde ve gökte hiçbir şey ondan gizli kalmaz.

    Karada ve denizde olan her şeyi bilir.

    Düşen bir yaprak, arzın karanlıklarında bir habbe yoktur ki, onu bilmesin.

    Yaş, kuru hepsi Kitab-ı Mübin’de mevcuttur.

    0, her şeyi ilmi ile kaplamış, her şeyin sayısını hesaplamıştır.

    İstediğini yapar ve ne dilerse ona gücü yeter.

    Mülk O’nun, aziz etmek, beka vermek, mani kılmak O’nun, yargılamak, emretmek O’nundur.

    Hamd ü sena O’na ve güzel adlar (Esma-i Hüsna) O’nundur.

    O’nun hükmüne karşı savunma yapacak ve verdiğine karşı gelecek bulunamaz.

    0, mülkünde dilediğini yapar ve yarattıklarına dilediği gibi hükmeder. Ne sevap umar; ne de ikabtan (ezadan/azabtan) korkar.

    O’nda kimsenin hakkı ve kimsenin hükmü olamaz.

    0, her kime nimet verdi ise lütfetmiş, kime ceza vermiş ise adalet etmiştir.

    Herkes sorumlu oldukları halde, 0, yaptığından sorumlu olmaz.

    Halktan (mahlûkattan /yaratılmışlardan) evvel vardı.

    O’nun için evvel ve son, alt ve üst, sağ ve sol, ön ve arka, bütün ve parça yoktur.

    O’na, nerede idi ve ne zamanda idi ve nasıl idi, denemez.

    Mekânı tekvin (yaratan) eden ve zamanı tedbir eden O’dur.

    Mekân ile hususiyetlendirilemez.

    Zaman ile ve diğerleri ile kefiyetlendirilemez.

    Evvel ve ahir Zahir ve batın 0.

    Her şeyi bilen 0.

    Zihinde hususileştirilmez.

    Nefiste temessül edilemez (örneklendirilemez) ve hem de tasavvur edilemez, akılda keyfiyetlendirilemez.

    Düşünce ve tahavvül ona ulaşamaz, uç ve kenar ile çevrilemez.

    O’nun gibi hiçbir şey yoktur.

    İşitici ve görücü o’dur.

    Ne güzel sahip ve ne güzel yaratıcıdır.

    Arifler O’nu fiillerinden bildiler ve azametinin mahiyetine ulaşmak için uğraşmaya kalkmadılar.

    Münezzeh ve müteal olan Allah, fikre ve hayale gelen şeyin ötesindedir.” [2]









    2. İMAM EBU YUSUF'A NASİHAT MAKALESİ -2-



    İTİKAD RİSALESİ ve NASİHAT KİTABI



    İmam-ı Azam Ebu Hanife, vasiyetini yazdırırken buyurdu ki:

    "Arkadaşlarım biliniz ki (Allah Teala sizleri işlerinizde muvaffak kılsın), Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi on iki haslete itikat üzerinedir. Bu hakikatler üzere doğru hareket edenler sırat-ı müstakime hidayet eylemiş olurlar.



    BUNLARDAN BİRİNCİSİ İMANDIR;

    İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir. Yalnız ikrar ile iman olmaz; zira böyle olsaydı, bütün münafıkların mümin olmaları lazım gelirdi. Keza yalnız marifette[3] iman değildir. Zira marifet iman olsaydı, Ehl-i Kitap’ın hepsinin mümin olmuş olması lazım gelirdi. Cenab-ı Allah, münafıklar hakkında,



    إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ



    “Münafıklar sana geldiklerinde şahitlik ederiz ki sen Allah'ın peygamberisin derler. Allah'ta bilir ki sen elbette kendisinin peygamberisin. Allah şahadet eder ki, münafıklar yalancıdırlar” [4]; Ehl-i Kitap hakkında da,



    الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ



    “Onlar ki, kendilerine kitap indirilmişlerdir, kendi çocuklarını bildikleri gibi Peygamberi bilirler. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile hakkı gizler.” [5] buyurmuştur.



    İman artıp eksilmez; Zira imanın eksilmesi küfrün artması ile tasavvur olunabilir, artması da küfrün azalması ile tasavvur olunabilir. Bir şahsın aynı zamanda hem mümin, hem kâfir olması ise nasıl caiz olur?!
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/30977-imam-i-azam-ebu-hanife-rahmetullahi-aleyhten-tevhid-risalesi.html#post62475

    Binaenaleyh mümin, hakkıyla mümindir, kâfir de tamamen kâfirdir. İmanda şek (şüphe) olmadığı gibi küfürde de şek olmaz. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:

    أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ



    “İşte, onlar hakkıyla müminlerdir; Onlar için rableri katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızk vardır" [6]

    أُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا

    "İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır." [7]

    Ümmet-i Muhammed'den asi olanların hepsi hakkı ile müminlerdir, kâfir olamazlar.



    Amel imandan ayrıdır; Bunun delili şudur: Zira amel, müminden birçok vakit kalkar, bu halde iman da ondan kalkmıştır denilemez. Mesela adet gören bir kadından (adet zamanında) Cenab-ı Allah namazı kaldırmıştır. Fakat ondan iman da kalkmıştır denilemez veya Allah Teala'nın ona, “İmanını da terk et”, dediğini söylemek caiz değildir. Mesela, din ona, “Orucu terk et, sonra kaza edersin”, der: Fakat “İmanı terk et, sonra kaza edersin”, demez. “Bir fakirin zekât verme mecburiyeti yoktur”, denildiği halde, “Fakir için iman etme mecburiyeti yoktur”, demek caiz değildir.

    Hayrı ve şerri takdir etmek ise kâmilen Allah Teala'nındır. Eğer bir kimse “Hayır ve şer’ Allah Teala'dan başkası tarafından takdir edilir”, derse kâfir olur ve tevhid akidesi bozulur.



    İKİNCİSİ; İKRAR EDERİZ AMEL ÜÇTÜR;

    Bunlar farz, fazilet ve masiyettir.

    Farz, Allah Teala'nın emri, dilemesi, sevmesi, rızası, takdiri, yaratması, hükmü, ilmi, muvaffak kılması Levhi mahfuz’da yazması iledir.

    Fazilet, Allah Teala'nın emri ile değildir, Lakin dilemesi ile muhabbeti, rızası, kazası, takdiri, hükmü, ilmi, tevfiki, yaratması ve Levhi mahfuz’da kitabeti (yazması) iledir.

    Masiyet ise Allah Teala'nın emri ile değildir, meşiyeti (dilemesi) iledir. Muhabbeti ile değil kazası iledir. Rızası ile değil takdiri iledir. Tevfiki ile değil, hizlânı (yardım etmemesi) iledir. İlmi ile ve levh-i mahfuz’da yazmış olmasıyladır.



    ÜÇÜNCÜSÜ; İKRAR EDERİZ;

    Allah Teala arş üzerine ihtiyacı olmaksızın ve üzerinde kararlaşmış olmaksızın istiva etti. O, arşın da, arştan gayrının da hiçbirine muhtaç olmadan koruyucusudur. Eğer mahlûklar gibi muhtaç olsaydı, âlemi yoktan var edip onu düzenlemeye kadir olamazdı. Eğer oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, arşı yaratmadan önce nerede olurdu? Allah Teala bundan çok çok âlidir.



    DÖRDÜNCÜSÜ; İKRAR EDERİZ;

    Kur’an, gayr-ı mahlûk (hadis /Sonradan yaratılan olmayan) olan Allah Teala kelamı ve Allah Teala'nın vahyi ve tenzilidir. Allah Teala'nın aynı (bizatihi kendisi) veya gayrı (ondan ayrıda) olmayıp tahkike (hakikate) göre sıfatıdır. Mushaflarda yazılmış, dillerle okunmuş, içimizde ezber edilmiştir. Fakat hiçbirine hulul etmemiştir. Hibr (Mürekkeb), kâğıt, yazı, kulların fiilen oldukları için mahlûkturlar. Allah Teala'nın kelamı ise mahlûk değildir. Zira yazı, harfler, kelimeler ve ayetler Kur’an’ı anlamak için kulların muhtaç olduğu birtakım delaletlerdir. Kelamullah ise Allah Teala'nın zatı ile kaimdir. Şu kadar ki, Allah Teala'nın kelamının manası bu eşya ve bu delaletlerle anlaşılabilir. Binaenaleyh, “Allah Teala'nın kelamı mahlûktur”, diyen Allah Teala'ya küfretmiş (inkâr etmiş) olur. Allah Teala ise kendisinde olanlardan ayrılmayan bir ma'buddur. Kelamı da kendisinden ayrılmadan okunmakta ve hıfzedilmiş bulunmaktadır.



    BEŞİNCİSİ; IKRAR EDERİZ Kİ;

    Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Sonra bu ümmetin en faziletli adamı Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh, sonra Ömer Faruk Radıyallahu anh, sonra Osman Radıyallahu anh, sonra Ali Radıyallahu anhtır. Allah hepsinden razı olsun. Bu ikrarımızın delili şu ayettir:



    وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ



    "(İslam dinine girme hususunda) Öne geçen ilk (sabıkûn ve evvelûn) muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, İşte Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” [8]



    Bunlardan her kim en önce Müslüman olmuş ise, o en faziletli olandır. Onları her mümin sever, şaki ve münafık olan ise onlara buğz (nefret) eder.



    ALTINCISI; İKRAR EDERİZ Kİ;

    Kişi; işi, sözü, bilgisi ile beraber mahlûktur; Fail (işleyici kişi) mahlûk olunca onun işlerinin mahlûk olması hiç söz götürmez.



    YEDİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;

    Allah Teala halkı (mahlûkatı) yarattı. Hiçbirinin takati yoktu. Hepsi zayıf ve acizlerdi, Allah Teala onları vasıflandırdı, rızıklandırdı. Zira Kur’an-ı Kerimde:



    اَللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ



    “Allah’tır ki, sizleri yaratmış, sonra rızıklandırmıştır, sonra o sizi öldürür, daha sonra da sizi diriltecektir. Peki, sizin Allah 'a eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.” [9] buyrulmuştur.



    Helal kazanç, helalinden mal biriktirmek, helaldir. Haramdan mal toplamak da haramdır.

    İnsanlar üç sınıftır: İmanında halis olan mümin, küfründe ayak direyen kâfir, ikiyüzlülükte soytarılık eden münafık.

    Allah mümine ameli; kâfire imanı; münafığa hulûs üzere olmayı farz kılmıştır. Zira Cenab-ı Allah,



    يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ



    “Ey nas (insanlar)! Rabbinize takva üzere olunuz (ondan korkunuz). Çünkü kıyametin depremi çok büyük bir şeydir.” [10]Yani “Ey müminler, itaatli olunuz” ve ‘Ey kâfirler, iman ediniz” ve “Ey münafıklar, hulûs üzere[11] olun”, buyurmuştur.

    SEKİZİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;

    İnsanın gücü (istitatı) fiili ile beraber olup fiilden evvel ve fiilden sonra değildir. Zira insanın gücü, fiilden evvel kendisinde var olsaydı, kişi muhtaç olduğu anda (fili halinde) Allah Teala'dan müstağni kalırdı. Bu ise nas hükmüne aykırı düşer. Zira Cenab-ı Allah,

    ....وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ....



    “Allah gani’dir. Sizler muhtaçlarsınız" [12] buyurmuştur.

    Eğer insanın gücü fiilden sonra olsaydı, fiilin meydana gelmesi muhal olurdu. Zira hiçbir şey güç ve takat olmadıkça husule gelemez.



    DOKUZUNCUSU; İKRAR EDERİZ Kİ;

    Mestler üzerine, meshin hükmü yerli (mukim/hazari) için bir gün bir gece, yolcu (seferi) için üç gün gece sürmek icap eder. Zira hadis-i şerif öyle gelmiştir. Bunu inkâr edenin küfründen korkulur. Bu hadis-i şerif tevatürle sabit olan haberlere yakın bir kuvvettedir.

    Yolcunun, yolculukta namazı kısaltması, orucunu yemesi Kitabın nassı ile verilen bir ruhsattır. Cenab-ı Allah,



    أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ



    “Oruç sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde tutar. (Devamlı hastalık, şeyh-i fani olmak vb. özürle) devamlı olarak oruç tutmaya gücü kalmamış olanlara ise bir fakir doyumu fidye gerekir. (Bunun dışında) Kim bir hayır yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz (her güçlüğe rağmen) Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[13] buyurmuştur.



    ONUNCUSU; İKRAR EDERİZ Kİ;

    Allah Teala kaleme yazsın diye emretti. Kalem de, “Ne yazayım?” deyince, Allah, “Kıyamet gününe kadar olanları yaz,” buyurdu.

    Zira Kur’an-ı Kerim’de,

    وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ



    "Yaptıkları her şey kitaplardadır. Her küçük ve büyük satır satır yazılmıştır." [14] buyrulmuştur.



    ONBİRİNCİSİ; İKRAR EDERİZ;

    Kabir azabı şüphesizdir. Münker ve Nekir’in suali de vardır. Zira bu bölüme ait hadis-i şerifler vardır. Cennet ve Cehennem de vardır ve bunlar Cehennemlikler ve Cennetlikler için (yaratılmışlar) halk olunmuşlardır. Zira Cenab-ı Allah müminler hakkında,

    تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا

    "Kullarımızdan takva sahiplerine vereceğimiz cennet işte budur" [15] buyurmuş, kâfirler hakkında da,



    وَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

    “Kâfirler için hazırlanmış olan cehennemden sakının" [16] buyurmuştur. Allah Teala bunları sevap vermek ve ikab [eza] etmek için yaratmıştır.



    Mizan da haktır, zira Allah,



    وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ



    “Biz kıyamet gününde adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılanlar) bir hardal tanesi kadar da olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap görenler olarak biz yeteriz." [17] buyurmuştur.



    Defterlerin okunacağı da haktır. Zira Allah Teala,



    اِقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا



    “Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter”[18] buyurmuştur.



    ON İKİNCİSİ; İKRAR EDERİZ Kİ;

    Allah Teala her kişiyi öldükten sonra diriltir ve onları elli bin sene miktarı bir zamanda cezalandırmak ve sevaplandırnak ve hakları haklaştırmak için ölümden kaldırır. Zira Kur’an-ı Kerim’de

    وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَن فِي الْقُبُورِ



    “Kendisinde şüphe olmayan kıyamet vakti de gelecek. Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır” [19] buyrulmuştur.

    Cennetlik olanların keyfiyetsiz ve cihetsiz olarak Allah Teala'yı görmeleri de haktır.

    Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in, Cennetlik olanlara, büyük günah işlemiş olsalar da şefaat etmesi haktır.

    Hz. Hatice Radıyallahu anha’ dan sonra Hz. Ayşe Radıyallahu anha bütün kadınların efdalidir. Müminlerin annesi, Rafızîlerin iftiralarından beri ve paktır. Ona zina isnat edenin kendisi zina mahsulüdür.

    Cennet ehli Cennette, Cehennem ehli Cehennemde ebedidirler. Zira Cenab-ı Allah müminler hakkında,

    وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ



    "İman eden ve Salih amelleri işleyenler işte onlar cennet ashabıdırlar ve orada edebidirler.” [20] ; kâfirler hakkında da,

    وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ



    ‘İnkâr edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, İşte onlar cehennem ashabıdırlar ve orada ebedidirler. ” [21] buyurmuştur.



    Vasiyet tamam olup Allah’a hamd olsun, Peygamber’e, âl ve ashabına da kıyamete kadar salat ve selam olsun. Âmin.

  2. #2
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Imam-i Azam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh'ten Tevhid Risalesi

    3. BÖLÜM



    İMAM-I AZAM'IN OĞLU HAMMAD’A NASİHATLARI



    İmam-ı Azam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh, oğlu Hammad’a şöyle dedi:

    “Oğlum Allah Teala seni olgunlaştırsın ve desteklesin; sana birtakım öğütler vereceğim Eğer bunları tutar ve yolunca gidersen, ümit ederim, Allah Teala’nın izni ile dünya ve ahiret saadetine ulaşırsın."



    Bu öğütlerimin birincisi; Bedeninin her uzvunu Allah korkusu ile kötülüklerden korumak ve Allah Tealaya kulluk maksadı ile O’nun emirlerini yerine getirmek suretiyle takva yolunu tutmaktır.



    İkincisi; Bilinmesine ihtiyacın olan şeylere karşı cahil kalma,



    Üçüncüsü; Din ve dünya işlerinde kendisine muhtaç olduğun adamlardan başkasıyla düşüp kalkma,



    Dördüncüsü; Nefsine adil ol, zaruret olmadıkça ona insaf etme.



    Beşincisi; Müslim ve gayr-i müslim kimseye düşmanlık etme.



    Altıncısı; Allah Teala’nın verdiği mala ve mevkie kani (kanaat eden) ol.



    Yedincisi; İnsanlardan müstağni kalmak için elinde olanı iyi idare et.

    Sekizincisi; İnsanların gözünü üzerine çekme.



    Dokuzuncusu; Lüzumsuz işlere dalmaktan kendini koru.



    Onuncusu; İnsanlarla buluşunca işe selam ile başla, tatlı tatlı konuş. Hayır, ehline sevgi ile şer ehline müdara ile (dost gibi davranarak) muamele et.



    On birincisi; Allah Teala' ya zikri, Peygamberimize salâtı artır.



    On ikincisi; Seyyidu’l-istiğfar ile meşgul ol. Seyyidu’l-İstiğfar Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in şu duasıdır:



    “ALLAHÛMME ENTE RABBÎ LA İLÂHE İLLA ENTE HALAKTENİ VE ENE ABDUKE VE ENE ALA AHDİKE VE VA’DİKE MESTETA’TU EÛZUBİKE MİN ŞERRİ MA SANA’TE EBÛU LEKE BİNİ’METİKE ALEYYE VE EBUÛ BİZENBÎ FAĞFİRLÎ FEİNNEHU LÂ YAĞFİRU’Z-ZUNUBE İLLÂ ENTE”.

    Tercümesi: “Allahümme, (Ey Allahım) Rabbim sensin, senden başka ilah yok. Beni yarattın, ben de senin kulunum ve gücüm yettiği kadar sana olan ahdim ve vadimde dururum. Yarattıklarının şerrinden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetlerle de, günahlarımla da sana gelirim. Beni bağışla. Günahları senden başka kimse bağışlamaz.”



    Bu duayı akşam okuyup da o gece ölecek olursan veya sabahleyin okuyup da gündüz ölecek olursan Cennete girersin.



    Ebü’d-Derda Hazretleri’ne, “Evin yandı” denildiği zaman; “Benim evim yanmaz”, dedi. ‘Zira ben Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellemden şu kelimeleri işittim. Bunları sabahleyin okuyan akşama kadar musibetten emin olur. Akşamleyin okuyana da sabah oluncaya kadar musibet gelmez.”



    “ALLAHÜMME ENTE RABBİ LA İLAHE İLLA ENTE ALEYKE TEVEKKELTÜ VE ENTE RABBÜ’L- ARŞİ’L-AZÎM. MAŞAALLAHU KANE VE MA LEM YEŞE’ LEM YEKÛN, LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE İLLA BİLLAHİ’L-ALİYYİ’L -AZİM. İ’LEM ENNELLAHE ALA KULLİ ŞEYİN KADİR. VE ENNELLAHE KAD EHATA Bİ KÜLLİ ŞEY’İN İLMEN. ALLAHÜMME İNNÎ EÜZU BİKE MİN ŞERRİ NEFSİ VE MİN ŞERRİ KÜLLİ Zİ ŞERRİN VE MİN ŞERRİ KÜLLİ DÂBBETİN. ENTE AHİZUN BİNASİYETİHA. İNNE RABBİ ALA SIRATIN MÜSTAKİM.”



    Tercümesi: “Allahım! Rabbim sensin, senden başka ilah yok. Sana güvenirim. Büyük arşın Rabbi sensin. Allah ne dilerse o olur. Binaenaleyh dilemediği şey olmaz. Kuvvet ve kudret Yüce ve Büyük Allah'ındır. Biliniz ki, Allah her şeye kudretlidir. Allah Teala'nın ilmi her şeyi kaplar. Allahım! Ben nefsimin şerrinden, her şirretin ve her hayvanın şerrinden sana sığınırım. Hepsinin nahiyesinden tutacak sensin. Muhakkak Rabbim doğru yolun sahibidir.”



    On üçüncüsü; Her gün Kur’an okumaya devam eder, sevabını Peygambere, anana, babana, hocalarına ve diğer Müslümanlara hediye edersin.



    On dördüncüsü; Düşmanlarından ziyade dostlarından sakınırsın, zira insanlarda fesat çoğaldı; düşmanın, dostundan faydalanır.



    On beşincisi; Sırrını, paranı, yolunu, gidişini gizlemendir.



    On altıncısı; İyi komşuluk etmen ve komşunun eziyetine sabretmendir.



    On yedincisi; Ehl-i Sünnet yel-Cemaat mezhebine tutunup, cehalet ve dalalet erbabından kaçınmandır.



    On sekizincisi; Bütün işlerinde niyetini halis kılman ve her halde helal yemeye çalışmandır.



    On dokuzuncusu; Şu beş hadis-i şerif ile amel etmendir: Bu hadisleri ben, beş yüz bin hadis içinden derledim



    1. Ameller, niyetlere göredir. Her kişi, niyet ettiği şeyi elde eder;



    عَنْ عُمَرَ رَضِىَ اللهُ عَنْه قال ؛ رسول الله صلى الله عليه و سلم؛ أَ ْلاَعْماَلُ بِالنِّيِّاَتِ ، وَ لِكُلِّ امْرِئٍ ماَ نَوَى فَمَنْ كاَنَتْ هِجْرَتُهُ اِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ اِلَى اللهِ وَ رَسُولِهِ ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أو امْرَأةٍ يَنْكِحُهاَ فَهِجْرَتُهُ إلى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ.



    Ömer b. Hattab Radıyallahu anh Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle rivayet etti:

    “Yapılan işler niyetlere göre değerlendirilir. Kimin niyeti Allah ve resulüne ulaşmaksa kendisine verilecek sevap da Allah ve Resulüne hicret sevabıdır. Kimin de hicreti bir dünyalık veya evleneceği bir kadına kavuşmak içinse onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlendirilir.”[22]



    2. Kişinin Müslümanlığındaki güzellik, kendisine fayda vermeyen şeyleri terk etmesidir.



    عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قاَلَ؛ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛ إِنَّ مِنْ حُسْنِ إِسْلاَمِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لاَ يَعْنِيهِ



    Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayetle Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;

    "Kişinin kendisine faydasız şeyleri terk etmesi muhakkak ki kişinin müslümanlığının güzelliğindendir." [23]



    3. Hiç biriniz kendi nefsi için sevdiği şeyi, din kardeşi için sevmedikçe mümin olamaz.



    عَنْ اَنَسٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صَلىَّ اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قاَلَ؛ لاَ يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ ِلاَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ



    Enes Radıyallahu anh'tan rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

    “Sizden biriniz kendisi için istediği bir şeyi din kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olmaz.” [24]



    4. Helal de belli, haram da bellidir;



    عَنِ النُّعْماَنِ بْنِ بَشيِرٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُ سمعت رسول الله صلى الله عليه و سلم يقول ؛ اَلْحَلاَلُ بَيِّنٌ وَالْحَراَمُ بَيِّنٌ بَيْنَهُماَ مُشَبَّهاَتٌ لاَيَعْلَمُهاَ كَثيِرٌ مِنَ الناَّسِ فَمَنِ اتَّقىَ المُشَبَّهاَتِ اِسْتَبْرَأَ لِديِنِهِ وَ عِرْضِهِ وَ مَنْ وَقَعَ فىِ الْمُشَبَّهاَتِ كَراَعٍ يَرْعىَ حَوْلَ الْحِمىَ يوُشِكُ اَنْ يُواَقِعَهُ اَلاَ وَ اِنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمىً اَلاَ اِنَّ حِمىَ اللهِ فِى أَرْضِهِ مَحاَرِمُهُ اَلاَ وَ اِنَّ فىِ الْجَسَدِ مُضْغَةً اِذاَ صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ وَ اِذاَ فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ اَلاَ وَهِىَ الْقَلْبُ .

  3. #3
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Imam-i Azam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh'ten Tevhid Risalesi

    Nu’man b. Beşir Radıyallahu anh anlatıyor; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim;

    “Helal ve haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında halkın birçoğunun helal mi haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır. Şüpheli konulardan sakınanlar dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayanlar ise tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazi etrafında otlatan çoban gibidir ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır.

    Agâh olun! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki Allah Teala’nın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.

    Agâh olun ki, insan vücudunda bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa bütün vücut iyi olur, eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte o et parçası kalptir”[25]

    5. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/30977-imam-i-azam-ebu-hanife-rahmetullahi-aleyhten-tevhid-risalesi.html#post62478



    عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِىَ اللهُ عَنْهُماَ عَنِ النَّبِىِّ صَلىَّ اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قاَلَ ؛ اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِموُنَ مِنْ لِساَنِهِ وَيَدِهِ ، وَالْمُهاَجِرُ مَنْ هَجَرَ ماَنَهىَ اللهُ عَنْهُ.



    Abdullah b. Amr Radıyallahu Anh'tan rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;

    “Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emin olduğu kim-sedir. Muhacir ise Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”[26]



    Yirmincisi; İnsanın, sıhhat halinde iken havf (korku) ile recâ (ümit, dileme) arasında bulunması, ölüm yaklaşınca da Allah Teala’ya güvenin artması ve sağlam ve temiz bir kalp sahibi olan ümidinin sarsılmaz olmasıdır.



    Allah Teala bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

    4. BÖLÜM



    İMAM-I AZAM ‘IN BASRALI YUSUF SEMTİ RAHMETULLAHİ ALEYH’E NASİHATI



    BU RİSALE, İMAM EBU HANİFE HAZRETLERİ’NİN ÖĞRENCİSİ HALİD B. ÖMER OĞLU BASRALI YUSUF SEMTİ’YE TAVSİYESİDİR.



    Yusuf Semti Rahmetullahi aleyh, vatanı Basra’ya gitmek için üstadından izin istediği zaman, İmam-ı A'zam Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh ona şöyle dedi;

    “Hayır. Ben sana insanların birbiri ile muaşeretleri ve ilim sahiplerinin mertebeleri hakkında, nefis terbiyesi, halka karşı yapılacak muamele (siyaset-i raiye), hususi ve umumi riyazet meseleleri ve ammeye müteallik hadiseleri (halkın işlerini) araştırma yolu üzerinde gerekli öğütleri vereceğim, bunları almadıkça gitme, bu bilgilerle gidecek olursan, bunlar sana salahiyet veren bir alet, seni ziynetlendiren bir kuvvet olur ve seni kimse kötüleyemez.

    Malumdur ki, insanlarla geçinme hususunda hırçın olursan, anan baban olsalar da, hepsi sana düşman olurlar. Amma onlara tatlılıkla muamele edersen, yabancılardan olsalar dahi, sana akraba gibi olurlar. Bunun için bir müddet sabret, işlerimden kurtulayım, biraz da hazırlanayım, sana bazı şeyler tarif ederim. Yolunca gider ve beni şükranla anarsın. Tevfik Allah’tandır,”

    Bir müddet sonra, zamanı gelince de besmele ile söze başlayarak, “Ben” dedi, ‘Şimdi seninle beraber imişim gibi, içinde yapmaya karar verdiğin şeyleri birer birer görüyorum; Basra’ya girdin, sana muhalif olanlarla mübahaseye /karşılıklı konuşmaya ve onların delillerini bozmaya başladın, kendini onlardan üstün tuttun ve onların önünde bildiğini şerh ve izah ettin, sonra da onlarla bir arada bulunmak ve muaşeret etmekten ruhun daralmaya başladı, sen onları terk ettin, onlar da seni terk ettiler, sen onları dalalete nispet ettin, onlar da seni bidat ve dalalete nispet ettiler. Bu işin lekesi hem size, hem bize bulaşır ve nihayet sen kaçmaya ve onlardan ayrılmaya mecbur kalırsın, bu ise işe yaraşır bir hareket tarzı değildir. Allah tarafından selamet kapısı açılıncaya kadar, insan müdara edilmesi (dost gibi görünmesi) gereken yerlerde idarecilik yapmazsa (vaziyeti idare edecek şekilde hareket etmezse) akıllı sayılmaz.



    Yusuf Semti Rahmetullahi aleyh diyor ki; “Hakikaten ben Ebu Hanife’nin tasvir ettiği durumda idim”. 0, sözüne şöyle devam etti:



    “Basra’ya girdiğin zaman halk seni karşılar, ziyaretine gelir, sana kıymet verirler, sen de onların her birine değer ver, şeref sahibine ikram et, ilim erbabına tazim et, ihtiyarlara saygı ile davran, gençleri taltif et, halka ve ticarethanelere yaklaş, hayırseverlerle dost ol.

    Sultanı ve adamlarını hakir görme ve onlara karşı iyi muamele yapmakta kusur etme.

    Sırrını kimseye söyleme, mihnetli zamanda tecrübe etmediğin kimsenin arkadaşlığına güvenme, düşkün ve nekes kimselerle hizmetleşme.

    Zahirde sana hücuma vesile olacak sözleri söyleme, hele sefihler yanında fikir alışverişinden sakın! Onların davetlerine gitme, hediyelerini kabul etme.

    İdarecilikten, sabır ve tahammülden, iyi huyluluk ve geniş yüreklilikten asla ayrılma!

    Daima iyi ve yeni elbise giyin. Çok iyi kokular sürün, toplantıları yakın zamanlarda yap. Fakat kabul gün ve saatlerin belli olmalıdır.

    Kendi hususi işlerini görmek için muayyen bir yer ayır, terbiye etmek ve yetiştirmek işinde kendini diğerlerinden öne al, bu senin mevkiini pekiştirir ve heybetini artırır.

    Namazlarına devam et.

    Yemek ikramını esirgeme. Zira hiçbir zaman cimri, iktida (örnek) olamaz.

    Kendi içine kıvrıl (kendini açığa vurma veya gösteriş yapma). İnsanların hayırlıları seni tanır, bir kötülüğe muttali olursan, düzeltmeye çalış; bir düzenliğe muttali olursan bu işe rağbeti ve hizmeti artır.

    Seni ziyaret edeni de, etmeyeni de ziyarete çalış.

    Sana iyilik edene de, kötülük edene de, iyilik yap!

    Affet ve iyiliği emret, faydasız şeyleri bilmezlikten gel.

    Kendine eziyet verecek şeyleri terk et.

    Hakları yerine getirmek hususunda acele et.

    Kardeşlerinden biri hastalanınca bizzat onu yoklamaya git, habercilerle hatırını sor.

    Gözden ırak olanları unutma, hallerini öğrenmeye çalış, senden uzak kalanlar olursa sen onlardan uzak kalma, senden ayrı düşen akrabanı ara ve bul.

    Sana gelene ikram et!

    Sana kötülük edeni affet! Hakkında kötülük söyleyen kimseye iyilik ile cevap ver.

    Bir kimsenin yakınlarından biri ölürse, onun hukukunu yerine getir.

    Bir genişliğe nail olan kimseyi kutla!

    Başına felaket geleni de taziye et, içine sıkıntı düşen kimsenin elemine ortak ol.

    Senden işlerinden birinde uzak durmak isteyenden uzak dur.

    Yardım isteyene yardım et, imdat isteyene imdat ver.

    Gücün yettiği kadar halka sevgi göster, selamını kimseden esirgeme, kötü bir cemaat dahi olsa.

    Bir mecliste başkaları ile toplandığınız veya mescidde diğerleri ile bir araya geldiniz zaman, arada bir takım meseleler açılır, senin bildiklerin hilafına mübahase /karşılıklı konuşma cereyan ederse, muhalefet izhar etmeye kalkma.

    Eğer senden bir şey sorarlarsa, oradakilerin bildiği tarzda cevap verirsin, sonra da bu meselede diğer bir mütalaa var, o da şöyledir, delili de böyledir dersin. Sözlerini anlayınca kıymetini ve değerini takdir ederler. “Bu mütalaa kimin reyidir” diyeceklerdir; ulemadan birinin cevabını verirsin.

    Fikirleri senin dediklerine yatışır, kendileri de sana alışırsa, kıymetini anlarlar ve dereceni yükseltirler, o zaman sana muhalif olanların her birine, nazarlarını çekecek ilmi açıklamada bulunursun, onlar da gerekli dersi almış olurlar.

    Yaptığın açıklama ince ve derin olmamalı, basit ve celi / açık seçik olmalıdır. Onlarla bazen latife şeklinde afakî konuşmalısın; bu, muhabbeti çeker ve ilim sohbetine devamı temin eder. Bazen onlara yemek yedirmelisin, bir şeye ihtiyaçları olursa onu temin edersin, onların kıymetli taraflarını gör, hatalarını bilmezlikten gel!

    Daima rıfk /tatlılık ve mülâyemetle /yumuşaklıkla ve müsamaha ile muamele et. Hiçbirine göğsünün daraldığını ve sıkıldığını ihzar etme (açığa vurma). Onlardan biri gibi ol ve her birine kendine muamelen nasılsa, öyle muamele et, kendi nefsin için neden hoşlanırsan, onlar için de onlardan hoşlan.

    Seni dinlemeyeni sen dinle, sana teklif etmedikleri bir şeyi, sen de onlara teklif etme. Onlar kendileri için neye razı olurlarsa, sen de onlar için onlardan razı ol. İyi niyetini öne geçir.

    Sadakati kullan, kibri at, gadretmekten (hainlik etmekten) sakın, onlar sana gadretseler dahi emaneti yerine ver.

    Onlar sana hıyanet etmiş olsalar dahi sözünden ayrılma, takvaya sarıl, diğer dinlerin salikleri seninle nasıl muaşeret ederlerse, sen de onlarla öyle muaşeret et.

    Eğer bu vasiyetimi tutarsan, umarım ki selamete ulaşır ve rahat
    yaşarsın.

    Sizin müfarakatınız /ayrılmanız bana hüzün veriyor.

    Allah selamet versin " [27]

Benzer Konular

  1. BİŞR-İ HAFİ (Rahmetullahi Aleyh)
    By Mustafa Uyar in forum İslam Alimleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.Mart.2013, 20:16
  2. İmam-ı a’zam Ebu Hanife
    By Mustafa Uyar in forum İslami Bilgiler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 20.Eylül.2008, 00:49
  3. Imam-i Azam'in Babasi Ve Elma
    By yoLcu in forum Dini Hikayeler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 02.Mart.2007, 10:33
  4. Ebu Hanife
    By yoLcu in forum İslami Bilgiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Mart.2007, 11:40
  5. Kelime-i Tevhid'in Fazileti
    By eysa78 in forum İman
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.Eylül.2006, 22:53

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.