Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 1/3 123 SonSon
24 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart Asr-ı Saadette Türkler

    ASR-I SEADETTE
    TÜRKLER

    Eshab-ı kiram arasında Türkler varmıydı? Böyle bir soru, bir Türkü belki de en çok heyecanlandıracak sorulardan birisidir. Zira genlerine kadar işlemiş olan Peygamber sevgisi, bu sorunun cevabını merakla bekletecektir.
    Hadis-i Şerif kaynakları tarandığı zaman, Sevgili Peygamberimizin, eshabına bazı milletlerin yanısıra Türkler hakkında da tavsiyelerde bulunduğunu görürüz. Bunlar, asr-ı saadette Türklerin varlığının yakından bilindiğini gösterir. Hadis-i Şerifler detaylı incelendikleri zaman bu bilginin yüzeysel olmadığı, Türklerin çok yakından tanındığını göstermektedir. Ancak bu tanıma, ticaretle uğraşan Mekkelilerin Türkistan'a gitmeleri sonucu elde edilen bir tanıma değildir.
    GÖKTÜRKLER
    Bizi bu kanaate götüren en büyük sebeplerden birisi, asr-ı saadet döneminde Göktürk Devleti'nin varlığıdır. Eski ihtişamında olmasa da İran'ın kuzeyinde organize bir devlettir. İpek Yolu adı verilen eski dünyanın en önemli ticaret yolunun büyük bir kesimi bunların kontrolü altındadır. Dahası, İran Sasani Kisrası Nuşirevan, Göktürk Hakanı'nın kızı ile evlidir. Bütün bunlar o dönemde Türklerin yakından bilindiğini göstermektedir. Ayrıca asr-ı saadette bulduğumuz öyle ipuçları vardır ki, Eshab-ı Kiram içerisinde Efendimizin mübarek dizleri dibinde yetişmiş Türklerin bulunabileceği kanaatini kuvvetlendirmektedir.
    Ancak bugüne kadar Türk tarihçileri ve hadis-i şerif uzmanları bu konuda müşahhas çalışmalar yapmamışlardır. Bizim yaşadığımız şanlı bir tarihi maalesef başkaları kaleme almıştır. Bugün, özellikle İslam öncesi Türk tarihi hakkındaki bilgilerimiz Rus ve İsveçli bilim adamlarının yaptığı çalışmalara dayanmaktadır. Göktürk Devleti gibi pek çok muazzam devletler kurulmuştur. Ancak sorulduğu zaman bir iki balbal taşıyla birkaç kitabeden başka bir şey gösterilememektedir. Zira yabancı bilim adamları ancak bu kadarını ortaya koyabilmişlerdir. Ayrıca onların kaleminden çıkan tarihi bilgilerin gerçeği ne kadar yansıttığı, zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır.

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    ASLA ŞAMANİST DEĞİLLERDİ
    Bunlardan en belirgini, Türklerin İslam öncesi Şamanist oldukları iddiasıdır. Oysa Türkler, tarihi boyunca asla Şamanist olmamıştır. Şamanlık Moğolların dinidir. Ortaasyada yaşayan üç büyük milletin üçü de kültür bakımından birbirlerine taban tabana zıttır. Bunlar; Türkler, Moğollar ve Çinlilerdir. Hem ırk, hem de din bakımından birbirleriyle yakınlıkları yoktur. Çin'de, Türklerin mızmız dinler olarak vasıflandırdığı Konfüçyanizm, Budizm gibi inanışlar yaygın iken, Moğollar Şamanist idiler. Din adamlarına da Şaman adı verilirdi. Türkler, Şamanist olmadığı gibi aralarında Şaman adı verilen din adamları da yoktu. Çin ve Moğolistan'daki inançların çok daha saf olanına sahiptiler. Bir olan yaratıcıya, Ulu Tanrı anlamında Gök Tanrı adını kullanılıyordu.(1)
    İslamiyetten önceki Türk dini inancına bakıldığında şaşılacak derecede İslam akaidine benzeyen noktalar görülür. Bunları Çin ve Moğol dinlerinde görmek mümkün değildir. En başta geleni vahdaniyet / yaradanın bir olması inancıdır. Doğulu ve batılı bütün tarihçiler bunda birleşmişlerdir. Bunun yanısıra ahirete, öldükten sonra hesabın varlığına, cennet ve cehenneme inançları vardır. Din adamları bulunmuyordu, ancak Kam adı verilen büyücü / kahin karışımı bir mesleği icra edenler vardır. Fakat bunların din adamlığı ile ilgisi yoktur. Moğollardaki Şaman ile Türklerdeki Kam arasındaki fark ise, bugün cinci hoca adı verilen insanlarla diyanet görevlilerin arasındaki fark gibiydi. Bu inançlarını müslüman oldukları 10. yüzyıla kadar devam ettirmişlerdir. Budizm, Mecusilik, Şamanizm, Taoizm, Maniheizm gibi bin türlü dinin kaynaştığı bir bölgede İslama bu kadar yakın olan inançlarının kaynağı ne idi? Maalesef bugüne kadar araştırılması yapılmamıştır. Ancak kaynaklar tarandığı zaman bir takım ip uçlarına rastlamak mümkündür.

  3. #3

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    OĞUZ HAN
    Türklerin Soy Kütüğü kitabında, Nuh aleyhisselamdan Kara Han'a kadar Türklerin islam itikadında oldukları, bu hükümdardan itibaren bozuldukları kaydı vardır. Kara Han, Oğuz Han'ın babasıdır. Oğuz Han'ın hayat hikayesi de ilginçtir. Doğumundan itibaren üç gün boyunca annesini emmez. Annesi bu duruma çok üzülür. Rüyasında, oğlunun "bir olan yaratıcıya inan, aksi halde seni emmeceğim" dediğini görür. Şefkatinden dolayı annesi bir olan yaratıcıya iman eder. Oğuz da böylece annesini emmeye başlar. Büyüyüp serpildiğinde ise etrafındaki nice güzel kızları, putperest oldukları için kabul etmez. Fazla güzel olmayan amcasının en küçük kızı ile putperest olmadığı için evlenir. Bundan erkek evlatları olur.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=19868
    Aradan uzun yıllar geçer. Türk Töresini çiğneyen babasıyla çatışır ve obayı terkeder. Bir süre sonra aralarında bir savaş çıkar. Bu savaşta babası hayatını kaybeder. (2)Devletin başına Oğuz geçer. Oğuz Kağan'ın bu haliyle bir peygamberin rahle-i tedrisinde bulunmuş olduğu tahmin edilmektedir. Bu nedenle bir çok islami kaynakta ismi anıldığında Rahmetullahi aleyh / Allah'ın rahmeti üzerine olsun diye dua edilir.(3)
    Oğuz Han'ın bir başka özelliği de Büyük Okyanus'tan Akdeniz'e kadar muazzam bir bölgeye hakim olmasıdır. O zaman dünyasının neredeyse dörtte üçünü kontrol altına almış olmasıdır. Bu özelliğinden dolayı Oğuz'un, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen Zülkarneyn aleyhisselam olduğu dahi ileri sürülmüştür.

  4. #4

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    ZÜLKARNEYN SEDDİ
    Kur'ân-ı Kerîm'de ismi geçen Zülkarneyn aleyhisselam, dünyaya hakim olmuş birkaç kişiden birisidir. Yaptığı seferlerden birinde güneşin doğduğu en uzak yere kadar gider. Burada mayası temiz, mazlum bir toplulukla karşılaşır. Bunlar komşuları olan Ye'cuc ve Me'cuc isimli toplulukların zulümlerinden şikayet ederler. Hazreti Zülkarneyn, zalim topluluk ile bunların arasına büyükçe bir set kurarak şerlerinden korunmalarını sağlar. Kaynaklarda mayası temiz bu topluluğun Türk milleti olduğu yazılıdır. Hazreti Zülkarneyn, İbrahim aleyhisselamla aynı yıllarda yaşamışlardır. Çıktığı seferlerden birinde Hazreti İbrahim'le görüşmüş ve bu sırada yaşı hayli ilerlemiş olan bu kutlu peygamberin hayır dualarını almıştır.
    KANTURAOĞULLARI
    Efendimiz bazı hadisi şeriflerinde Kanturaoğullarının bu ümmetin idaresini uzun süre ellerinde tutacaklarından bahsetmektedirler. Hadis-i Şerif otoriteleri, bundan kastın Türkler olduğuna hemfikirdirler. Kaynaklar tarandığında Kantura'nın, Hazreti İbrahim'in hanımlarından birinin adı olduğu görülür. İbrahim aleyhisselamın bilinen üç hanımı vardır. Sare, Hacer ve Kantura... Bunlardan Sare Hazreti İshak'ın, Hacer Hazreti İsmail'in, Kantura da ismi henüz tesbit edilemeyen birkaç erkek evladın annesidir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=19869
    Hazreti İbrahim'in Hacer'den doğan oğlu İsmail aleyhisselamdır. Allahü tealanın verdiği emir üzerine Hazreti İbrahim tarafından bugünkü Kabe'nin hemen yanıbaşına bırakılan İsmail aleyhisselam, yerli toplumlardan olan Cürhümilerden bir kızla evlenmiş ve bunun soyundan gelenler giderek büyük bir güç olmuşlardır ki, zamanla Nabtiler (MÖ IV-MS.II. yy), Palmirana/Tedmur (MÖ.3.000-MS.275) gibi dönemlerinin güçlü devletlerini kurmuşlardır.
    Hazreti İbrahim'in ikinci oğlu İshak'tan olan torunu Hazreti Yakub'un 12 oğlunun soyundan gelenlere İsrailoğulları adı verilir. Yakub aleyhisselamın diğer ismi İsrail olduğu için bu isimle anılmışlardır. Bunlar Musa aleyhisselamın Mısır'dan çıkarmasından sonra Filistin'de İsrail ve Yahuda devletini kurmuşlar, Hazreti Süleyman döneminde de Yemen'deki Sebe devletini yeniden organize etmişlerdir. (M.Ö. 900 senesi) Bundan sonra bir daha toparlanamamışlardır.

  5. #5

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    Hazreti İbrahim'in Kantura isimli üçüncü hanımından da birkaç erkek evladı olmuştur. Bunları Vahdaniyeti tebliğ etmek için Horasan'a göndermek istediğinde çocukları ağlaşırlar ve "Kardeşimiz İshak'ı kendi yanında bırakıyorsun, İsmail'i de kutlu bölge / Mekke'de bıraktın. Bizi neden çok uzaklara gönderiyorsun?" derler. Hazreti İbrahim de onlara gitmeleri gerektiğini izah ederek; "Kuraklığı çok olan bir beldeye gideceksiniz. Size öğreteceğim şu duayı sıkışınca okursanız inşallah yağmur yağacaktır" diyerek bir dua öğretir. Çocuklar Horasan'a yerleştikten uzun bir süre sonra büyük bir kuraklık yaşanır. Çaresiz kalan halk, bunlara başvurunca öğrendikleri dua sebebiyle yağmurun yağmasına sebep olurlar. Bunun üzerine insanlar, bu iş ancak hanların işidir diyerek bu çocukların ve soyundan gelenleri han kabul ederler. Öyle ki, kanlarının yere düşmesini bile bir felaket olarak gördüklerinden hiç ilişmezler. Bu adet daha sonra han sülalesinden idam edilmesi gerekenlerin kılıçla değil yay kirişi ile boğmak usülünün doğmasına neden olur. (Bu adet Göktürk devlet geleneğini takip eden Selçuklu ve Osmanlıda da aynen devam etmiştir.) Kaynaklarda buna benzer bir başka olaya rastlıyoruz. Eski Türklerin elinde Yada Taşı denilen bir taş vardır. Bunun aracılığı ile yağmurun yağdırıldığından bahsedilir. Yerli yabancı gezginler, bunu bizzat gördüklerini naklederler. Bu taş yüzünden sık sık boylar arasında çatışmalar çıkmıştır. (4)
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=19870
    Orkun kitabelerinde güç zamanlarda Yaratıcı'nın, Semavi kaynaklı bir kahraman göndererek Türklerin imdadına yetiştiği kayıtlıdır. Kitabelerde; "Ben Tanrı'dan olma......" gibi ifadeler geçmektedir. Bu, Hakan'ın ancak Allah'ın tasvib ve desteği ile hakan olabileceğini gösterir. Yine eski kaynaklar, ancak Tanrı tarafından kut verilmiş kişilerin hakan olabileceği de kayıtlıdır. Nitekim Hun Hakan'ı Mete'nin Tanrı'dan kut alarak Hakan olduğu kayıtlıdır.

  6. #6

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    Hazreti İbrahim'in bu çocukları Horasan'a göndermesinin sebebini annelerinin Orta Asya kökenli olmasında aramak lazımdır. Hazreti İbrahim'in ve Sevgili Peygamberimizin hayatları incelendiğinde, birisini bir bölge veya topluluğa gönderdiklerinde o kişinin o bölgeden veya topluluktan olmasını dikkate alırlardı. Zira gidilen yerde hazır bir ortam bulunmuş olacaklardır.
    Hazreti İbrahim'in yaşadığı tarih olarak MÖ 2000'li yıllar gösterilmektedir. Eğer bu doğru ise bunun hemen akabinde Türklerin millet olarak belirgin bir şekilde ortaya çıktıkları ve devlet kurdukları görülür ki; bu da MÖ 1500-1000 yılları arasıdır. Bu tarihler dünya tarihinin kavşak noktalarından birisidir. Bu yıllardan itibaren eski milletler sahneden çekilip birer birer erirken üç ana koldan gelişen üç ayrı millet dünya siyasetine yön verir olurlar. Birincisi İsrailoğullarıdır. Üçüncü kol bunlardan çok uzakta Türkistanda ağırlıklarını koymaya başlamıştır. Bunlardan İsmailoğulları ve Türklerin hayat şartları birbirlerine benziyordu. Kuraklıkların şiddetli geçmesi, birinde çöl, diğerinde bozkırların, halkların milli karakterlerini dış tehlikelerden koruması hep birbirine benzemektedir.

  7. #7

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    TÜRK PEYGAMBERLER
    Kaşgarlı Mahmud'un Divân-ı Lüğâti't Türk'ünde; yalavaç, yalvaç gibi resul, peygamber anlamında türkçe kelimeler bulunması, Türklerin en eski devirlerinde bile peygamber kavramının bilindiğinin canlı şahitleridir. Eski Türk inancında görülen Yaratıcı inancının İslama çok yakın olmasının sebebi de peygamberlerdir. Bu inanca göre Tanrı'nın sıfatları şöyledir ki Kuranı Kerim'deki İhlas suresini hatırlatır. BİR/Tek olan, MENGÜ/sonsuz, BAYAT/Başsız, MUNGSUZ/Kendi kendine var olan (Doğmamış, doğurulmamış) ve sıkıntılardan uzak olan, DİRİ/Hayat sahibi, ERKİ/İrade sahibi, OGAN/Kudret sahibi, TÖRÜTGEN/Yaratıcı...(5)
    İşte bu noktayı araştırmış olan tarihçilerden Hüseyin Hüsamettin Efendi, Şerh-u Esmai'l Mürselin isimli kaynağa dayanarak tam 24 adet türk asıllı peygamberin ismini nakletmektedir. (6) Bu peygamberlerin ne zaman yaşadıkları, tevhid mücadeleleri, gösterdikleri mucizeler ve hangi boylarda görev yaptıkları şimdilik bilinmemektedir. Bilinen tek şey; İslam dinini tebliğ ederek Türk milletinin üzerinde kalıcı etkiler yapmaları ve bu cengaver milleti Sevgili Peygamberimizin yoluna hazırlamış olmalarıdır. Gerçekten de Türkler, İslamiyetle tanıştıktan kısa bir süre sonra toplu olarak müslüman olmuşlar ve dünya tarihinde asr-ı saadetten sonra en kaliteli çağ olan Osmanlı dönemini kurmuşlardır.
    Türkler arasında görev yapmış şanlı peygamberlerin isimleri türkçe olmakla birlikte kaynaklara arap imlası ve telaffuzuyla şu şekilde geçmiştir; "Amun, Anuh, Barah, Cosan, Düvil, Ğadat, Hamun, Hemudin, Hıcah, Hicil, Katın, Kedük, Kharkıl, Laycu, Narın, Sakun, Salah, Savıs, Takhım, Tamur, Umıd, Yahur, Yasan, Yevik..."
    Tarihi kaynaklardan derleyerek özetlediğimiz bu bilgiler, Türklerdeki vahdaniyet fikrinin kökeni konusunda bize büyük ip uçları vermektedir.

  8. #8

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    ASRI SEADETTE TÜRKLER
    Biz asıl konumuza tekrar dönelim. Cahiliye döneminde Türkler çok yakından tanınmaktadır. Gerek Türkistan'a giden Mekke kervanları, gerekse Arabistan'a çeşitli vesilelerle gelen Türkler vasıtasıyla bilinmektedir. Ayrıca Göktürk İmparatorluğu asrı saadette Orta Asya'da son virajı almak üzeredir. Bu devlet kapalı bir kutu değil, cihan devletliğine oynayan bir güçtür. O zaman dünyasınca yakından bilinmemesi imkansızdır. Efendimizin amcası Ebu Talib, hicretten önce Efendimize zulmeden müşrikler hakkında söylediği bir şiirde Türklerden bahsetmektedir. Bu şiirinde müşriklerin, Efendimiz ve eshabının Mekke'den ta Kabil veya Türk kapılarına kadar çekilip gitmelerini istediklerini söyler.
    Cahiliye dönemine ait şiirlerde sık sık Türklerin askeri yönlerini ve kahramanlıkları işlenmiştir. Bu şairlerden bazıları; Nabiğa ez Zübyani, Hassan b. Hanzala, Evs b. Hacer, Şemmah b. Zirar vd. dir.(7) Arabistan'da, kölelerden oluşan değişik milletlere mensup oldukça kalabalık bir topluluk vardır. Bunlar arasında özellikle İran aracılığı ile gelen kölelerin kökeni araştırıldığında Eshabın arasında da Türklerin bulunduğu anlaşılır. Ancak isimler arapçalaştığı için bu tespiti zorlaştırmaktadır.

  9. #9

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    HADİSİ ŞERİFLER
    Sevgili Peygamberimizin, Türklerle ilgili pek çok hadis-i şerif buyurdukları bilinse de bunların pek azı günümüze kadar gelmiştir. Efendimiz, gelecekle ilgili bazen genel bazen de kişisel ipuçlarını eshabına vermişlerdir. Bunlardan birisi de istikbalde Türklerle karşılaşılacağı ve onlara nasıl davranılması gerektiği konusudur. Bunlardan en bilineni, eshabın geneline buyurdukları; "Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayın" hadisi şerifidir. Bunun yanısıra Türklerin fiziki özelliklerinden, yaşantılarından da haber vererek, eshabını istikbalde yaşanacak bir dizi hadiseye hazırlamışlardır. Bu hadis-i şeriflerin tümü, Alemlerin Efendisi'nin Türkleri çok yakından tanıdıklarını gösterir. Eshabı kiramın da Türklerin kim olduklarına dair bir soruları olmamıştır. Bu, eshabın da Türkleri yakından tanıdıklarını gösterir.
    KABİLELER
    Arabistan yarımadası son derece kozmopolit yapıya sahiptir. Hiçbir büyük devletin bu bölgeye girememesi, hür yaşamak isteyen pek çok toplumun bu bölgeye yerleşmesine neden olmuştur. Bu kabilelerden bazılarının türk veya türk kökenli olduğu tahmin edilse de henüz sağlam bir araştırma yapılmamıştır. Asr-ı Saadet'te yaşayan kabilelerden Tayy, Muharib (veya Harboğulları) ve Eslem gibi kabileler, bölgedeki diğer kabilelerden farklı özellikler taşıyorlardı. Arabistan'ın en ilginç kabilesi belki de Harboğulları kabilesidir. Kaynaklarda bu kabile dilleri anlaşılmaz,(8) son derece korkusuz ve savaşçı bir topluluk olarak anılırlardı. Yağmacılıkları ile meşhurdular. Yaşadıkları bölgenin tamamen hakimiydiler. Kuzeydoğu Arabistan'da yaşamaktadırlar. Asrı saadette müslüman oldukları andan itibaren pamuk gibi olmuşlardır. Hayır ve hasenatta yarışan, bölgelerinden geçen ticaret kervanlarını gözleri gibi koruyan bir topluluk olup çıkmışlardır. Bunların soyundan gelen günümüz Mısırlı araştırmacı Muhammed Harb, Harboğullarına mensup olanların isimlerinde türkçe kökenli kelimeler bulunduğuna işaret etmiştir. Biraz sonra bahsedeceğimiz gibi Dicle bölgesinde yaşayan türk boyları Bedr Hazırlıkları sırasında Efendimize elçi göndermişlerdi. Bunlar büyük ihtimalle Harboğullarıyla bağlantılı boylardı.

  10. #10

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Asr-ı Saadette Türkler

    KİŞİLER
    Asrı seadetteki şahıs isimleri arapça veya başka dilden geçse de arapçalaşmıştır. Şahıs isimlerinin kökeni hakkında henüz bir teknik çalışma da yapılmamıştır. Bu nedenle isimlerin hangisinin türkçeden geçtiğini bilemiyoruz. Ancak Eshab-ı kiramın hayat hikayelerini incelediğimizde ilginç sonuçlar elde edebiliyoruz. Mesela Salim, Büreyde b. Husayb, Ebu Bekre radıyallahu anhum gibi pek çok sahabenin hayatı önemli ip uçları vermektedir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=19875
    TÜRK ATI / KUTAF
    Şahıs ve kabilelerin dışında Asrı Saadete ait bazı hatıralarda da türk izlerine rastlamak mümkündür. Mekke veya Medine'de bir gece çok şiddetli bir gürültü duyulur. Şehir halkı ne olup bittiğini anlamak için evlerinden fırladıklarında, Sevgili Peygamberimizi sesin geldiği istikametten gelirken görürler. Efendimiz, sesi duyduğu anda en yakındaki ata binerek hızla olay yerine gitmişler, önemli bir şey olmadığını görünce geri dönmüşlerdir. Kullandıkları at, eshabı kiramdan Ebu Talha'nın Kutaf cinsi atıdır. Bütün özellikleriyle (kısa bacaklı, çevik dönüşler yapabilen olması vb.) bir türk atıdır. Efendimiz bu ata dua buyurarak; "Deniz gibi..." buyurmuşlardır. Kutaf cinsi atlara bu nedenle, Bahr / Deniz adı verilmiştir.

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.Temmuz.2008, 15:41
  2. Asr-i Seadette Türkler
    By yoLcu in forum Türk Tarihi
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 13.Mayıs.2007, 16:48
  3. türkler uzayda
    By :aşksız_genç: in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 08.Şubat.2007, 11:55
  4. Tek örnegi Türkler
    By Beyza in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 31.Ocak.2007, 15:07
  5. bir zaman biz TÜRKLER
    By çawuş in forum Türk Tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.Ocak.2007, 13:51

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.