7-Allah Yolunda Canla Başla Cihad Edenler
Allah yolunda, malları ile ve canları ile savaşarak şehid olanlar veya zalimler karşısında direnerek müminlere zafer hediye edenler, ahirette büyük bir ecir/ ödül alacaklardır. Allah’a ve Ahiret Günü’ ne gerçekten iman etmeyenler zaten bu salih amellere talip olup, zorluklarına göğüs germeyi göze bile almazlar. İslam Tarihi’nden ve Kur’an’ın o tarihe işaret eden ayetlerinden öğrendiğimize göre, müslümanlarla birlikte cihad için yola çıkan münafıklar, Uhud mevkiine varmadan Medine’ye geri dönmüşlerdir. Çünkü onlar Ahiret Günü’ne kuşkusuz bir imanı kalplerinde taşımadıkları için, zor zamanda görevden daima kaçmışlar, hep kısa günün kârına talip olmuşlar, yakın sefer bol ganimet sevdasının peşinde koşup durmuşlarıdır. Münafıklar acele’ye müminler sürekli olana, münafılar geçici olana müminler kalıcı olana, münafıklar dünyanın kısa süren mutluluğuna müminler ise ahiretin ebediyyen süregidecek olan bitimsiz güzelliklerine gönül vermişlerdir.
8- Müşriklere İtaat Etmeyenler
Ancak ve ancak yaratmada ve yönetmede hiçbir varlıkla denk tutulamayacak Rabbimize ait olması gereken vasıfları, insanlarca türetilmiş güçlere vererek onları Allah’ a denk tutanlar, ahiret’e yakinen inanmazlar. Allah’a ortak koşarak ilahi mesajı yalanlayan, düzmece delillerle kendi kurdukları idelojileri savunan müşriklere tabi olmamak, itaat etmemek öteki dünyanın gerçekliğine kuşkusuz iman edenler için zorunludur.
9-Musibetten İbret Alanlar
Olaylar üzerindeki Yüce Allah’ın tartışmasız rolünü, sadece öteki dünyada verilecek hesaba kuşkusuz iman edenler, gerektiği gibi takdir ederler. Halkı zalim olan kasabaların musibet ve helak edilmek suretiyle cezalandırılmasından, sadece hirette başa gelebilecek azaptan korkanlar bir ders çıkarırlar. Oysa öte dünyanın cehennem azabından izler taşıyan, bu dünyadaki başa gelen helak çeşitleri, ahireti inkar etmelerinden ötürü taşkınlık yapanlar yüzünden karyeleri/zalimlerin yerleşim birimlerini vurmuştur. Fakat karyelerin zalim halkları musibet ve helaklardan kurtulsalar da, bunu her gün alışageldikleri doğa olayları şeklinde/ neden sonuç ilişkisine göre açıklayıp, Allah’ın olaylar üzerindeki belirleyici rolünü görmemezlikten gelmişler ve gelmeye de devam etmektedirler.
10-Kötülükten Allah’a Hicret Edenler
Allah’a gereğince inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan toplumun milletini/ dinini, izlediği hayat tarzını terk ettiğini zindandaki arkadaşlarına anlatan Yusuf Peygamber verili olana teslim olmayıp Tevhid Dini İslam’ın itikadının gerektirdiği gibi yaşamakta bir güzel bir örnek olarak anılmaktadır. Toplumun kirliliklerine bulaşmaktansa zindanı tercih etmeyi gerektiren bu tavır, ilahi bir övgü ile Kıyamet’e kadar yaşayacak insanlık alemine numune-i imtisal olarak Kur’an’ın tertemiz sahifeleri arasında zikredilmiştir. İbrahim peygamber ve ona uyan müminlerde de dünya- ahiret dengesine dair güzel numuneler vardır. Kur’an’ı Kerim’de, Rabbimiz tarafından övgü ile dile getirilen bu şahane tercih, onların ahiret bilincini kuşanmış olmalarından güç almaktadır. Onlar “putperest toplumdan beri olma” ilkesini kendileri için tavır olarak seçmişlerdir. Müşriklerin değer verdiği şirk unsurlarını inkar etmişler, kötülüğe olan ilgilerini düşmanlık ve nefretle karşılamışlardır. Toplumun kirliliklerinden kesin bir beraat ile Allah’a hicret eden İbrahim peygamber ve arkadaşlarında, Ahiret Günü’ nü korku ve ümit ile bekleyen bütün zamanların müminleri için “ müşrik toplumun kirliliklerinden beri olup, onlardan tam bir kopuş ile ayrılmak “ hususunda güzel bir örnek bulunmaktadır.
Öteki dünyaya kesin iman eden müminler, maddi kazançlar umarak Allah’ın gazabına uğramış zalim yahudiler gibi toplumlarla dostluk kurmamalıdırlar.Allah’ ın varlığına dair kararsız bir inanç besleyen bazı kimseler, kendilerini dünyevi kazançlardan mahrum bırakır korkusu ile ilahi hakikate tam olarak teslim olmayabilirler. Müminler ise ne ilahi gazap ile cezalandırılan bir toplumu ne de onlara maddi menfaatler umarak tabi olan hakikate karşı isteksiz, yarım gönüllüleri dost edinmemelidirler. Dünya ile ahiret arasında tam tercih yapamayan, böyle kimselerlere muhabbet beslemek, dostluk gösterisinde bulunmak, onlarla yârenlik etmek doğru değildir. Kafirlerle yardakçılık manasında ilişkiler kuran, münafıklarla yarenlik eden kimseler müslümanlık iddiasında bulunsalar bile, gerçekten Allah’a hicret etmiş sayılmazlar. Kalbine imanın ışıltılarından başka bir şey koymaması gereken müminler, yarım gönüllü, kararsız ve kişiliksiz tüm insanlardan, şeytanın kol gezdiği tüm yaşam alanlarından Allah’a hicret ederek, sevgilerini ve dostluklarını nihai anlamda tevhid ve adaletin tek güvencesi olan İslam Ümmeti’ne izhar etmelidirler.
11-Adaleti Ayağa Kaldıranlar
Allah’a ve Ahiret Günü’ ne iman edenler, zina, hırsızlık, kısas gibi hadleri uygulamada gevşek davranmazlar. Çünkü ilahi hukukun ilkelerini yerine getirmede yaşanacak gevşeklik, zamanla toplumun ve tüm yeryüzünün fitnelerle ifsad olmasına yol açabilecektir. Dünyanın iyice suçlularının cenneti durumuna gelmemesi için, dünya hayatı için emredilmiş ilahi hukukun yasalarının mutlaka uygulanması gerekir. Bu nedenle dünya hayatında ilahi hukuku şahlandıran müminler, bu zor görevi tüm şeytani ayartmalara rağmen yerine getirdikleri için, Rabbimiz tarafından sonsuz mutluluklar diyarında ahiret ekini ile ödüllendirileceklerdir.
12-Tercihlerinde Ahirete Daima Öncelik Verenler Dünya arazını isteyerek bir savaşta esir almak dahi yasaklanmıştır. Rabbimiz Enfal Suresi(8), 67.ayette fidye almak maksadı ile esir almanın “ahiretin önceliği ilkesi”ni unutmak, anlamına geldiği beyan edilmektedir. Bu ayet ile, yeryüzünde iyice güçlenip ayakları yere basacak duruma gelmeden, fidye almak maksadı ile esir edinmek, peygamberimize ve tüm zamanlarda yaşayan kalbinde ahiret bilincinin beslediği güçlü bir Allah korkusu taşıyan müminlere yasaklanmıştır. Çünkü düşmana korku salacak kadar güçlü bir duruma gelmeden ve haklı bir sebebe dayanarak giriştikleri bir savaş sonucu olmadan -dünya menfaatlerini gözeterek- müminler hiç kimseyi esir edemez, hiç kimseyi tutuklayıp özgürlük haklarından mahrum bırakamaz.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=40849
Sözün özü
Dünyanın geçici hevesleri nedeni ile, insanların tamamen şeytanlara teslim olmuş, tağutlara boyun eğmiş tek bir toplum haline gelme ihtimalleri vardır. Nefsin kötülük çağrılarından güç alan bu ihtimale karşı koymada, Allah’a ve Ahiret Günü’ne gönülden iman etmek “onsuz olmaz bir manevi direniş cephesi” oluşturmaktadır. Çünkü dünya hayatında Allah’ı ve mutlak hakimiyetini unutturma konusunda bir çok “sınama vesilesi” yaratılmıştır.
Dünyaya elimizden geldiği kadar ahiret ekini ekelim. Unutmayalım ki, Rabbimizin dürüstlüğü ve erdemliliği kendisine şiar edinmiş insanlar için cennette hazırladığı nimetlere kavuşmanın yeri yurdu bu dünyadır. Bir kere verilen bu fırsatı iyi değerlendirelim...Ecel gelmeden, iş işten geçmeden, can boğaza dayanmadan azığımızı tamamlayıp, daima Rabbimizle karşılaşmaya hazır olalım...