Ahiret Harsı’nı Toplayacak Bahtiyarlar Kimlerdir?

“Hayır. Ben bu beldeyi tanıklığa çağırırım, senin serbestçe yaşadığın bu beldeyi ve tanıklığa çağırırım anne-babayı ve çocukları. Gerçek şu ki, Biz insanı acı, sıkıntı ve imtihan (ile yüklü bir hayat)a gönderdik. İnsan kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı sanıyor? Övünüp duruyor: ‘Ben yığınla servet tükettim!’ (diye). Peki kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor?

Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak. Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuş’a tırmanmayı denemedi. Bilir misin nedir o sarp yokuş? (O) esir bir boyun kurtarmak veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek yakınlığı olan bir yetime veya toprağa uzanıp kalmış olan (yabancı) bir yoksula. Ve imana ermişlerden ve birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte böyle kimseler Ashab-ı Yemîn/dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlar’dır. Bizim mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar ise Ashab-ı Meş’eme/kötülüğe batmış kimseler’dir. Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır!” (Beled Sûresi,90/1-20.)

Beled Sûresi’nin genel muhtevasından hareketle dünyaya ahiret ekimi yapmayı “sarp yokuşu tırmanma”ya benzetebiliriz. Sûre’de beyan edildiği gibi Yüce Rabbimiz, biz mü’minlere dünyevî konforlar va’d etmemektedir. Ashab-ı Yemîn olmayı hak edebilmek ve sonsuz mutluluklar diyarı cennete vasıl olmak, türlü sıkıntılara uğramayı, bin bir meşakkatle denenmeyi gerektirmektedir. Kur’an’ın genel mesajından hareketle de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; “zamanların insanları hasadını toplamak üzere dünyaya ektiklerini , eksiksiz bir şekilde –hatta kat kat- sonsuzluk yurdu’nda toplayacaktır.

Hâsılı cennete giden yol “sarp bir yokuş”tan geçmektedir. Bu zorlu yokuşun tırmanılabilmesi ve yarışın kazanılabilmesi için Rabbimiz’in koyduğu kimi kurallar vardır. Yukarıda mealini verdiğimiz Sûre’nin genel mesajından öğrendiğimize göre, dünyaya saçılması gereken “ekin türleri”; bir başka ifadeyle hayırda yarışın Beled Sûresi’nde geçen temel kuralları; dayanılması gereken köşe taşları:
Birincisi; Nîmete karşı şükran görevi Sonsuz kudret sahibi Rabbimiz’in yaratıp bizlerin istifadesine sunduğu göz, kulak, dil, yaşanılabilir güzel bir dünya ve yolumuzu bulmak için ihtiyacımız olan Nebevî vahy’in rehberliği, ilk akla gelen nimetlerdir. Bu nimetlere şükredenler ahiret harsı’nın hasadını toplayacaklardır. Ahiret harsı, kendi öz benliğinin ve çevresinin tanıklık ettiği hakikati doğru okuyarak onları varlık sahnesine çıkarıp cömertçe takdim eden Yaratıcı’ya karşı erdemliliğin ve kadirşinaslığın gereği olan bir tutum içinde hayatına çeki düzen verebilenler içindir. Doğru ve yanlışın tek ölçüsünün dünyevi menfaatler olmadığı, bu alemin geçici olduğu bilinciyle hareket edenler ahiret harsı’nın hasadını toplayacaklardır.

İkincisi; Fekkü Rakabe/İnsanoğlunu varolan boyunduruklarından kurtarmak Ahiret harsı’nın sahipliğine hak kazanmak; aşkın bir Ulûhiyet ve Ubûdiyet Bilinci ile kendisini ve tüm insanlığı siyasi, iktisadi, toplumsal sömürü zincirlerinden kurtararak özgürleştirmek için çalışıp çabalamayı gerektirir. Bir başka ifadeyle kendimizi ve çevremizdeki insanları zincirlerinden kurtarmayı hayatımızın gayeleri arasına almadan sarp yokuşu geçemeyiz. Nedir bu zincirler? İnsanlığın boynunu büken günah yükleridir; açlıktır; sahipsizlik/yetimliktir; miskinliktir/evsiz-barksız kalacak kadar insani onurlardan mahrum bırakılmaktır.

Üçüncüsü, iman, sabır ve merhamet temelinde bir ümmet birliği. Bizim gibi iman edenlerle dayanışma yolları bulup güç birliği yapmaktır; birbirimize hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye edebilecek yakınlıkta ilişkiler kurmaktır. Hak, sabır ve merhamet... işte İslâmî bir mücadelenin üzerinde durması gereken sac ayakları.

Bu genel girişten sonra, çalışmamızın asıl ekseni olan ahiret harsı’nın hasadını öte dünyada toplayacak Ashab-ı Yemîn kimlerdir? Sorusunun cevabını arayalım. Ya da soruyu şöyle de sorabiliriz: “hak, sabır ve merhamet” üzere hareket ederek insanlığa vasat, âdil bir ümmet olmanın en güzel örnekliğini sunması gereken biz müminlerin Kur’an’daki diğer isimleri ve bu isimlerin çağrıştırdığı diğer özellikleri nelerdir? Bu konu üzerinde yoğunlaşarak Rabbimiz’in Hidayet Rehberi Kur’an’da bir şuurlanma ve arınma yolculuğu yapalım.

Merhameti sonsuz olan Rabbimiz, Kur’an’ı Mubin’de ahiretin en güzel ürünlerinden nasiplenecek olan insan gruplarını açık seçik beyan etmiştir. Bu insan gruplarının sıfatları her mü’minin taşıması gereken vasıflardan oluşmaktadır. Her nimetin bir külfeti olduğu gibi, Rabbimizin öte dünyada müminler için hazırladığı ahiret harsı’nın da bir bedeli olacağı, tartışılmaz bir hakikattir. Bu bedellerin göze alınmaya değer zorlukları vardır. Fakat nihai mutluluk için -sabretmeye değer bir âkibet için- nefsimizi ve çevremizi ilahi vahyin doğruları ile arındırıp aydınlatmaktan başka çaremiz yoktur. Ancak bu şekilde kurtuluşa/sonsuz felaha erebiliriz.

Rabbimizin gönüllerimizi aydınlatan mesajına elçilik eden Kur’an’ın muhkem beyanlarına göre, şu insan öbekleri dünyada ektikleri iyilik ve güzellik tohumlarının sonucu olan Ahiret Harsı’nı toplayacaklardır:

1-Muvahhidler

İbrahim Milleti’ne tabi olanlara/onun şirke karşı köktenci tavrını sürdüren muvahhidlere Rabbimiz ahiretten sonsuza dek nasipleneceklerini va’detmiştir. Değil mi ki muvahhidler tağutlara ve onların güçlü ordularına rağmen put kırmaktan vaz geçmemişlerdir, bu dünyada; öyleyse herkesin pişmanlık içinde kıvranacağı Hasret Günü’nde sadece onların alınları parlayacaktır mutluluktan ve zor zamanda mücadele etmenin karşılığını kat kat görecekelerdir. Değil mi ki Tevhid Ehli güzellik ekmiştir bu dünyaya, öyleyse güzellik biçmesi tabiidir öte dünyada. Değil mi ki, Allah’a imanlarına zulüm karıştırmamışlardır, bu dünyada; öyleyse kendilerine en küçük bir haksızlık yapılmadan söz verildiği gibi nimetlendirilmeleri –dünyaya ektikleri ahiret ekinleri’nin hasadını toplamaları- gerekir sonsuzluk yurdu’nda.

2-Muttakiler

Dünya ve Ahiret’te mutluluk muştuları takva sahipleri içindir. Takva sahipleri en büyük başarı ve en büyük zafer olan Ahiret sevabına nail olacaklardır. Ayrıca Allah’ a karşı sorumluluk bilincine sahip olup, İman etmenin gereği olarak Akabeler’ e / sarp yokuşlarına tırmanmayı kararlılıkla sürdüren Muttakiler için dünyada da ilahi bir va’d olarak müjdeler vardır. “ Ama ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz. Çünkü akibet/ gelecek muttakiler içindir.” ( Kasas, 28/83)

3- Güzel İşlerini Allah’a ve Ahiret’e İman’dan mahrum bırakmayanlar

Yüce Allah, insanlık için kutlu bir kurtuluş çağrısı ile, ebediyyen sağaltacak bir yarış başlatmaktadır. Bu yarışın konusu; “Allah’a ve Ahiret Günü’ne kuşkusuz iman, ve hiç durmadan, fedakarca ilahi rızayı hak etmeye çalışmak”tır. İster önceki ümmetlerden ilahi vahiy nimetine sahip olanlar olsun, isterse Kıyamet’ e kadar bozulmadan geçerliliğini koruyacak olan Kur’an’ ın günümüzdeki izleyicisi olan müslümanlar olsun, salih amelleri anlamlandıran Tevhid ve onun tamamlayıcı ögesi olan Ahiret Günü’ne kuşkusuzca, gönülden iman etmeye davet edilmektedirler.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=40848

Ahiret Günü’ ne imanı Allah’a imanın ayrılmaz bir cüzü olarak görüp, bu inancın sağladığı bilinçle salih ameller peşinde koşmak için hayatını ortaya koyan, dürüst ve erdemlilik sahibi insanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatı alacaklardır. Allah’a iman ile Ahirete imanın arasını ayırıp parçalayanlara ise böyle bir kurtuluş va’di yoktur. Allah’ a ve Ahiret Günü’ ne İmanını salih amellerle güzelleştirip taçlandırarak dürüst ve erdemli işler yapan salihlerin yaptıkları boşa çıkmayacak, zayi edilmeyecektir. Fakat Allah’a ve ahirete iman etmeden yapılan iyiliklerin son tahlilde, nihai mutluluk için bir anlamı yoktur.

4- Hayatın Anlamı’nı İbadette Arayanlar

Namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar öte dünyanın en güzel nimetlerine kavuşacaklardır. Ahiret’e kuşkusuz iman edenler, Kur’an’ın yol gösterici uyarılarına da inanırlar. Onların Ahiret inancı, zaten namazlarında dikkatli ve devamlı olmalarına da yol açmaktadır. Ahirete iman ile ubudiyet bilinci arasında doğru orantı vardır, bu inanç ve bilinçle haraket eden erdemli insanlar, namaz gibi ibadetlerini, yeryüzündeki vakarlı duruşlarında bir hayat tarzı haline getirirler; tüm yaşamlarına namaz ve onu tamamlayan salih amellerin damgasını vururlar. Kısaca ahiret ekinine sahip olmak, dünyada ibadetle arınmış bir gönlü kemale eriştirmek suretiyle Rabbimizin huzuruna çıkmaya bağlıdır.

5-Kul Hakkına Riayet Edenler

İnsanların ilahi hukukla tayin edilmiş haklarına riayet edenlerin ahiret harsından/ürününden kendilerine Allah tarafından ayrılmış değeri hiçbir dünya metaı ile ölçülemeyecek, bitimsiz mutluluk diyarları vardır. Çünkü müminler dünyaya ahiret ekini ekerek yaşamlarını anlamlı kılmışlardır. İşte dünya tarlasına ekilmesi gereken ahiret ekinlerinden biri de, kul hakkına azami dikkat göstermektir. O yüzden kul hakkı konusunda hassas davranmak, Ahiret Günü’ne iman edenlerin vazgeçilmez şiarları arasında olmalıdır. Allah’ a ve ahirete kesin olarak iman eden müminler, ilahi hukukla teminat altına alınmış olan insan haklarını çiğnemezler. Mesela, boşanmış kadınlarla ilgili keyfi kararlar vermezler. Adaletin şahidi olmayı şiar edinerek hareket ederek, kendilerini savunacak maddi ve manevi güçleri olmayan kadınların, çocukların, yetimlerin, garibanların haklarını yememeye azami gayret gösterirler. Bu hassasiyet Ahiret’ e imanın olmazsa olmaz bir şartıdır.

6-Yaptığı İyiliği Başa Kakmayanlar

Ahirete iman edenler yaptıkları iyiliği başa kakmazlar. Çünkü böyle bir davranış, muhtaç kişinin duygularını incitir; fiilin sahibinin ise, amellerini boşa çıkarır, değerini sıfırlar. Rabbimiz böylelerinin düştükleri durumu, “sağnak bir yağmur vurunca cascavlak kalıveren verimsiz kaya parçalarının haline” benzetmektedir.