Beyaz Benek
Beyaz benek suda yaşayan bir
protozoandır. Protozoa suda yaşayan ve hayvansal özellikler gösteren ve bazen
büyük koloniler kurabilen tek hücreleri canlılara verilen ortak isimdir. Latince
adı Ichthyophthirius multifiliis'tir. İngilizce kaynaklarda kısaca Ich diye
tanımlanır. Bu asalakların çok azının bile tanka bulaşması tüm tankı dezenfekte
etmeyi gerektirir. Balığın üzerine tutunarak noktadan balığın kanını emmeye
başlar. en sık girdiği yerler balıkların pullarının arası solungaçlardır.
Üremeye hazır olduklarında balığın üzerine jelatin bir keseciğin kapladığı
yumurtalarını bırakırlar. Kesecikler pulların arasında ise gözle görülemez, ama
çoğaldıkça yüzgeçlerde de kesecik oluşacağından gözle görülecek hale gelirler.
Ortalama üç gün içinde patlayan keseciklerden bir sürü minik aç protozoan dibe
düşer, ve oradan dağılıp başka balıkların üzerine atlarlar. Yumurtalarını sadece
balığın üzerine bıraktıklarını iddia etmek doğru değil, nereye bulurlarsa oraya
bırakırlar, tankta balıktan sonra özellikle kumların arasına kistlerini
bırakabiliyorlar. Balığın beyaz benek olduğundan keseleri görmeden de
şüphelenebilirsiniz. Sürekli olarak tank ve dekorasyonlara sürtünme eğilimi
vardır; kendisini oradan oraya silkeler, sanki üzerinde olan birşeyi atmak
istiyormuş gibi davranır; rengi streste olduğu gibi koyulaşmaz aksine solar,
özellikle renkli bir balığınız varsa size çok görünmeye başlar; hızlı kaşınma
dışında normal olarak yaptığı tüm hareketleri yavaşlar; yeme ilgisi çok azalmaya
başlar, isteksiz yer. Bu belirtilerden kısa bir süre sonra da çok büyük bir
ihtimalle kesecikleri görürsünüz. Dikkat edin, pseudotropheus türlerinde pullar
çok sıkı olduğundan ve vücutları çok kaygan olduğundan keseleri balığın üzerinde
göremezsiniz. Bu da keselerin özellikle kumların arasında veya akvaryum camına
yapışık olduğu anlamına gelir. Pseudotropheuslarda yukarıdaki belirtileri
görürseniz, özellikle bölge belirlemek için sürtündükleri kayalara çok daha
haşin ve sık sürtündüklerini ve çok sık silkelendiklerini fark ederseniz bu
beyaz benektir. Diğer balık türlerinde keseleri en kolay yan yüzgeçlerde ve
kuyrukta fark edersiniz. Hiçbir pamuğumsu görüntüleri yoktur, daha çok tuz veya
şeker kristellerine benzerler, ışıkta da onlar gibi parlıyorlar. Birkaç gün
sonra yok olduğunu, yerine farklı noktada başkasının oluştuğunu fark
edersiniz.
En kesin tedavisi ısı-tuz-ve metilen mavisi
birleşimidir. Tanka 5 galona (19 lt) 1 çorba kaşığı tuz ekleyin. Ekleyin derke
asla tankın içine direkt olarak atmayın yoksa balıkların ciğerlerini
yakarsınız.Bir kaba tanktan su alın, tuzu içinde çözün ve tanka bir kısmını çok
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=126770
yavaş dökün, bir süre bekleyin ve tuzlu suyu tekrar ekleyin. Eğer zaten
tankınızda ve su değişimlerinde tuz kullanıyorsanız bu işleme gerek yok.
Ardından ısıyı yükseltin, dayanıklı türler için 30C, daha hassas türler için
28C. Her balığa 30C uygulayamazsınız, tedavi edeceğim diye hayvanı fazla
sıcaktan öldürebilirsiniz. Isı en az üç gün yüksek kalmalı, emin olmak için
mümkünse 4 gün sürdürün ısıyı. Sıcaklığın daha çok dolaylı olarak asalaklara
etkisi vardır. Metilen mavisinin veya tuzun tesirli olabilmesi için parazitlerin
keseden çıkmasını sağlamak gerekiyor. Kesede oldukları sürece hiçbir ilaç etkili
olmaz. Isı yükseldikçe içindeki yavrular evrimleri daha çabuk
tamamlayacaklarından kese normalden daha kısa zamanda patlayacaktır. Bu nedenle
ısıyı ille de 30C'a çıkarmanız şart değil, balık türlerini göz önünde
bulundurursak, sadece balığın dayanabileceğinden emin olduğunuz bir ısıya
çıkarın. Bu işlem de bittikten sonra metilen mavisi kullanın. Akvaryumcularda
Contra-Ichthyo diye satılıyor. Prospektusunda yazdığı gibi aynen savsaklamadan
kullanın. İlk gün için 3 damla, ardından 2 gün boyunca 1 damla, tabii ısı
yükseltemiyorsanız 1 gün daha 1 damlaya devam edin. Tabii bu tedavi sadece
tropik balıklarda uygulanabilir. Soğuk su balığı, tetra, veya cory gibi yüksek
ısıya ve tuza karşı çok hassas balığınız varsa sadece metilen mavisini
uygulayın, tuz kullanmayın, ısıyı da normalden biraz daha fazla yükseltin. Bu
gibi durumlarda metilen mavisini yukarıda belirtildiği gibi normalden daha uzun
süre uygulayın. Metilen mavisini kullanırken tüm filtre süngerlerini ve varsa
karbonları çıkarmayı unutmayın, ve ölü protozoanları balıkların üzerinden
uzaklaştırmak için tankı iyi havalandırın. Tedavi bittiğinde tanka %50 su
değişimi yapın ve sonraki haftalarda su değişimlerini normalde yaptığınızdan
daha sık aralıklarla yapmaya dikkat edin. Beyaz benek gibi protozoal
enfectionlarda unutmamanız gereken bir nokta daha var, bulaşma riski yüksek
olacağından, enfeksiyon kapmış tankta kullandığınız malzemeleri dezenfekte
etmeden diğer tanklarda kullanmayın.
Yaralanmalar
Özellikle cichlid gibi sert veya orta sert
balıklarınız varsa yaralanmalara hazırlıklı olmalısınız. Genelde yaranın
enfeksiyon kapmaması için kullanabileceğiniz en doğal ve yan etkisiz ilaç
tuzdur. Yara çok derin değilse tuzu ekledikten sonra yaranın kendiliğinden
iyileşmesini bekleyin. Yüzgeçler ısırıldığında da aynı yolu izleyin. Zaten bu
tür balıklar bölgesel olduklarından bölgelerine giren her türlü yabancıyı ısırma
eğilimindedirler, en kolay ısırılan yerler de yan yüzgeçler, kuyruk, ve anal
yüzgeçler. Bu tip yaralanmalar zaman zaman meydana geliyorsa ve balık
canlılığından birşey kaybetmemişse normal olarak karşılayın. Yara derin veya
büyük olabilir, fakat balık streste olmadığı müddetçe uzun sürse de
kendiliğinden kapanır. Yüzgeçleri ve yaralanmış bölgeleri sık sık pamuk
oluşumlar ve kırmızı şeritler için kontrol edin. Öyle bir durum varsa Yüzgeç
Erimesi bölümüne göz atın. İltihap kapmasını önlemek için balık elle tutulacak
kadar büyükse bir pamuk vasıtasıyla yaranın üzerine mercurochrome bazlı bir ilaç
veya tentürdiyot sürebilirsiniz. Yara size fazla derin geldiyse ayrı bir tanka
alıp 10 litreye 1 damla metilen mavisi veya malachite yeşili damlatarak balığa
duruma göre 2 veya 3 gün tedavi uygulayın, böylece balığınızın hem kafası
dinlenmiş olacak hem de yaranın enfeksiyon kapma riski azalmış
olacaktır.
Eğer balığınız sürekli saldırıya uğruyorsa, bir
köşeye sinmişse, strese girmeye başlamış demektir, bu durumda yapılacak tek
sağlıklı iş onu tanktan çıkarmaktır. Saldırılar genelde durmaz, daha çok artarak
devam eder, bu genelde balığın tanktaki diğer balıklara oranla daha sakin
karakterli olduğunu ve onlarla başa çıkamadığını gösteriyor. Sakin bir balığın
farklı bir türden olması gerekmez, çok sert bir türün de sakin yapılı fertleri
olabilir.
Dropsy
Balık bir balon
gibi şişer ve gözleri yerinden fırlayacakmış gibi olur. Bazen bu semptomlarla
beraber pulları dışa dönük olur. Görünüşü aynı balon balığının şişmiş haline
benzer. Tankın üstünden bakarsanız sanki hamileymiş gibi durur ve genelde yüzme
hareketlerini kontrol etmekte zorluk çeker. Balık sanki çok yemiş de
sindirememiş insanlar gibi sık sık nefes alır. Dışkısı şeffaf ve sümüğümsüdür.
Dropsy'nin en muhtemel etkeni vardır:
1)Kötü su koşulları:
Balığın başa çıkamayacağı kadar yüksek nitrat seviyeleri ile yem artıklarından
ve dışkıdan kaynaklanan çözünmüş organik bileşikler.
2)Uyum
stresi: yeni gelen balığın yaşadığı uyum sorunu veya tanktaki heyrarşinin en
altlarında bulunan bir balığın sürekli olarak diğer fertler tarafından yapılan
saldırılara maruz kalması.
3)Suda yaşanmış olan ani
değişiklikler: pH'nın fazla düşmesi veya yükselmesi, akvaryumcudan farklı
şartlarda veya pH'da beslenmiş bir balığın sizin tankınıza geldiğinde daha
farklı değerlere alışmak zorunda kalması.
Bu tür etkenler
balıkta ya suyun sindirim sisteminde birikmesine ve orada zehirli gazlar
oluşmasına yol açar, ya da sindirim siteminde bakteriyel/viral enfeksiyonlara
sebep olur. Balık çıkardığından daha hızlı su yuttuğu için karın bölgesi şişer.
Dropsy. tıpkı bloat gibi, nadiren tankın diğer sakinlerine bulaşır. Ancak tedavi
için siz etkilenmiş balığınızı gene de ayrı bir tanka alın. Erken bir tedavi ile
balığınızın kurtulma şansı yüksektir. Dropsy'nin ilk safhalarında balık karnı
şiş olmasına rağmen yemesini sürdürür. Balığınıza pellet türü yem veriyorsanız,
pelletları bu dönemde ıslatıp beklettikten sonra yedirin, böylece sindirim
sistemini zorlamamış olursunuz. Bir kapta akvaryum suyu ile beklettiğiniz
pelletlara buzdolabınızda bulabileceğiniz vitamin komplekslerinden birini
ekleyin, özellikle C vitamini olan bir kompleks olsun. Pelletleri 10 dakika
kadar suda beklettikten sonra balığınıza yedirin. Aynı işlemi pul yem ile de
yapın. Yemde bir değişiklik yapmayın, her zaman ne veriyorduysanız onu verin.
Antibiyotik içeren yemler de kullanabilirsiniz. Tedavi için kullanacağınız
ilaçlar metronidazole veya geniş spectrumlu gram negatif ve gram pozitif bir
antibiyotiktir. Piyasada metronidazole içeren ilaçlardan biri Flagyl 500mg
(Eczacıbaşı) adı ile satılıyor. Metronidazole'u her 50 litre için 1 hap olacak
şekilde suda eritip tanka dökün. 24 saat sonra en az %50 su değiştirin ve tekrar
aynı dozajı uygulayın. 3 günlük tedavi sonrası balığınızın şişliği inmemişse
tekrar aynı işlemi uygulayın.
Bloat
Bloat hem belirtiler açısından hem de
nedenlerinden dolayı temelde dropsy ile benzerlikler gösterir. Bloat daha çok
afrika menşeili cichlidlerin başına gelir. Özellikle herbivore (otçul) bir
beslenme stiline sahip olan, yani doğada daha çok kayalardan yosunları
(aufwuchs) sıyıran, veya yosun ve küçük kabuklularla beslenen Malawi mbuna
türleri ve bazı Tanganyika türleri bloat olmaya yatkındırlar. Zaten bu nedenle
diğer adı da Malawi bloat'tur (Latince adı Crybtobia). Dropsy'ye neden olan
sebebler bloat'a da götürebilir bir balığı, özellikle de Malawi ve Tanganyika
cichlidlerini. Ancak bloat daha çok mide bölgesinde ve yemek borusunda oluşan
bir enfeksiyon olduğundan farklı nedenler de bir balığı hasta edebilir. Bloat'a
yatkın olan balıkların sindirim sistemi etçil beslenen türlere göre daha
uzundur. Yani mide borusu ve bağırsaklar olması gerekenden daha uzundur. Bunun
bir sebebi var elbette. Yeşilliklerin ve otların sindirimi daha zordur ve daha
uzun sürer. Protein ağırlıklı yemleme, bakteri deposu olan kurtlarla besleme,
çözünmüş ve tekrar dondurulmuş yiyeceklerle beslemek, veya suda ıslatılmadan
büyük miktarlarda verilen pellet yemler bu sistemi tıkayabilir. Her kurt veya
pellet verişinizde olmaz ama birgün gelir tıkanacğı tutar. Son yıllarda yapılan
araştırmalar bloat olarak tanımlanan hastalığın genelde bakterilerden (Aeromonas
türü bakteriler, özellikle Aeromonas hydrophilia) veya bağırsak parazitlerinden
(Hexamita salmenis ve Spironucleus türleri) kaynaklandığı fikri giderek
yaygınlık kazanıyor. Ayrıca bloat'tan etkilenen Afrika cichlidleri üzerinde
yapılan araştırmada balıkların midelerinde kamçılı bir tek hücreli canlı olan
Cryptobia jubilans keşfedildi. Bu parazitin Malawi gölünden akvaryumlara
taşındığı yönünde güçlü bulgular vardır. Bu asalak Hexamita(Hexamita salmenis)ve
Spironucleus gibi parazitlerle yakın akrabadır. C. jubilans ve hexamita gibi
etnteroparazitik (içte yaşayan parazitler) canlıların üremeleri için başka
canlılara ihtiyaç duymadıkları ve opportunistik asalaklar oldukları tahmin
ediliyor. Bu bahsedilen parazitlerin ve Aeromonas türü bakterilerin balığa nasıl
bulaştıkları henüz bilinmiyor, ancak balığın bloat'a yakalanmasının yukarıda
belirtilen su koşulları ve beslenmede yapılan hatalar ile yakından ilişkili
olduğu tahmin ediliyor.
Bloat'a yakalanmış bir balığı ayırt etmeniz mümkün.
İlk günlerde cansızlaşır, yemek ister, yemi ağzına alır fakat dışarı tükürür.
Sanki yemek istediği halde yutamıyormuş gibi bir hali vardır. Zamanla rengi
koyulaşır, hastalık ilerledikçe en koyu rengini almaya başlar ve Afrika
cichlidlerine has siyah çizgiler ortaya çıkar. Gözleri koyulaşmaz, anormal bir
görüntüleri de yoktur. Ortalıkta dolaşmadığı gibi sürekli saklanmayı tercih
eder. İlk günlerden sonra karnın ya çok hafif şiştiğini, ya da içeri göçtüğünü
fark edersiniz. Özellikle karnın alt kısımlarına dikkat edin. Bu belirtileri
fark ettiğinizin ilk günlerinde harekete geçin. Geçen vakit balığı kurtarma
şansınızı azaltacaktır. Çok temiz suyun bulunduğu, ve ısının da ana tank ile
aynı olduğu tedavi tankına aldıktan sonra balığınızı iki şekilde tedavi
edebilirsiniz. Ya 38 litreye bir metronidazole eritin, ya da 38 litreye
bulabildiğiniz en güçlü balık antibiyotiğini kullanın. İkisini yarım dozlarda
birlikte de kullanabilirsiniz. Balık son evrelerde ise, yani tabiri caizse
gözünün feri gitmişse, İnsanlar için kullanılan penisilin kullanın, ama bu sefer
50 litreye bir tane eritin. Unutmayın, penisilini sadece son çare olarak
kullanın, asla yaşama şansı biraz daha fazla bir balığı penisilin ile tedavi
etmeyin. Hangisini seçerseniz seçin ancak 24 saat sonra en az %50 su değiştirip
aynı dozajı tekrar uygulayın. 3 gün boyunca aynı yöntemi uygulayın, 3 gün
sonunda balığın rengi açılmışsa, ortalıkta yüzmeye başlamışsa, ve yem yiyorsa
köşeyi döndü demektir. Eğer yarı yarıya bu belirtiler varsa, ortalıkta dolaşıyor
ve hala yem yemiyorsa (bunu anlamak için 1 gün bekleyin), tedaviye bir 3 gün
daha başlayın. Zaten 3 günlük tedavi sonrası, 4.günde hala inatla yaşıyorsa
kurtulma şansı yüksektir.
-alıntıFungal Hastalıklar Ve Columnaris
Funguslar: Yüzgeç erimesi kısmımda da belirtildiği gibi, pamuk
oluşumların neredeyse tümü mantardır. Akvaryum ortamlarında en sık rastanılan
fungus saprolegnia'dır. Fungal enfeksiyonların arkasında her zaman bir sebeb
arayın, çünkü suda zaten var olan funguslar sağlıklı bir balık için tehdit
değildir. Funguslar genelde bulaşıcı değildir, bu nedenle birden fazla
balığınızda pamuğumsu oluşumlar varsa bu ya Columnaris'tir ya da su koşulları
kötü olduğundan çok sayıda balık etkilenmiştir. Vücut fungusların tedavisi
yüzgeç erimesine neden olan fungusların tedavisi ile aynıdır. Balık elle
tutulabiliyorsa ve fungus olan bölge solungaçlara uzaksa bir pamuğa tentürdiyot,
mercurochrome, malachite yeşili, veya metylene mavisi damlatın, bölgeye
bastırmadan ve solungaçlardan kesinlikle uzak tutarak sürün. Balık küçükse veya
fungus çok yaygınsa tedavi tankına 10 litreye 2 damla malachite yeşili veya
metilen mavisi damlatın, 24 saat sonra su değiştirin, geçmemişse tekrar aynı
işlemi uygulayın.
Columnaris:Pamuğumsu
bir görüntü görüntü veren bu gram negatif bakterinin Latince ismi Flexibacter
columnaris'tir. Özellikle soğuk su balıklarında (Cloumnaris'ten dolayı ölen
goldfish için ve canlı doğuranlar bu bakteriye karşı hassaslar. Her tür suda
yaşayabilen bakteriler genelde bu balıkları etkiler. Bunun nedeni columnaris'in
Kuzey Amerika'ya has bir bakteri türü olması ve daha ziyade bu menşeili
balıkları etkilemesidir. Eski kıtanın balıklarını çok fazla etkilemez. Canlı
doğuranlar grubundan mollylerde pamuk oluşumlar görürseniz ilk olarak
columnaris'ten şüphelenin. Mollyleri etkileyen columnaris'in bir çeşididir, ve
onlardaki bu hastalık 'Black Molly Hastalığı' diye adlandırılıyor. Isı farkı, su
kalitesinin düşmesi, nitratların yükselmesi, diyetlerinde yetersiz yeşillik,
tankta yetersiz tuz miktarı gibi durumların ardından mollylerde columnarisi
bekleyin. Pamuklanma genelde ağız ve göz çevresinde başlar bazen de vücudun
herhangi bir yerinde, zamanla gözün üzeri tamamen pamuk ile kapanır balık
göremez hale geliyor. Vücudunun diğer bölgelerine yayıldığında balık ölmeye
başlıyor.
Xiphophorus grupları (kılıçkuyruk ve platyler) ve
lebistes grupları da kolayca bu bakteriden etileniyorlar. Bu gruplarda pamuğumsu
görünütler de oluşabilir veya alt yüzgeçler ve kuyrukta sararmalarla kendini
gösterir sadece. Columnaris bu durumda pamuklar büyük bölgeleri kaplamıyor,
genelde vücudun çeşitli yerlerinde ufak ufak pamuklanmalarla gösteriyor kendini.
Bu gruplarda belirgin bir renk solması olur. Soğuk su balıklarında kendini daha
çok ülserlerle gösterir. Pamuk oluşumlar meydana gelmez. (Columnaris'e
yakalanmış bir goldfishi görmek için bu resime bir göz atın). Canlı doğuranlarda
columnaris bulaşıcıdır ve tankta yüksek sayıda ölümlere sebeb olur.
Balıklarınızda fungus olduğunu sandığınız oluşumlar varsa ve birkaç gün içinde
ikişer üçer ölümler oluyorsa columnaris'ten şüphelenin. Soğuk su balıklarında
columnaris kendini farklı şekilde gösteriyor ve daha yavaş ölüme götürüyor.
Balıkların özellikle karın bölgelerinde ülserler
oluşuyor.
Columnaris'i fungus'tan ayırmak tecrübe ister. Çok
yakından bakıldığında şekil ve renk olarak birbirlerinden ayırt edilebilirler.
Siyah mollylerin haricindeki balıklarda columnaris daha küçük pamuklanmalar
yapar ve tümünde yaptığı pamuklanmalar karbeyazıdır. Fungus daha çok hafif
sarımsı veya griimsidir. İkisini ayırt etmenin en emin yolu ölümlerin meydana
gelmesinin anlaşılmasıdır. Fungus, tedavisini çok fazla sallamadığınız sürece
balığı oldürmez, ama columnaris çok hızlı öldürüyor. Diğer bir nokta da
columnaris'in fungus için kullanacağınız ilaçlardan etkilenmemesidir. Tedavi
için antibiyotik kullanmaya bakın. Piyasada satılan sıvı antibiyotik Mikofish'i
de kullanabilirsiniz. Kullanacağınız antibiyotiğin özellikle bakteriyel tedaviye
uygun olup olmadığına dikkat edin. Columaris'in bulaşıcı olması tedaviyi ayrı
bir tankta yapmanız daha bir emniyet taşıyor. pamuklar yok olana ve balık
canlana kadar tedaviyi sürdürün, su değiştirin ve balığı bir süre o tankta
dinlendirin.
Kanlı Yüzgeçler
Yüzgeçler
başka bir balığın saldırısına uğrayıp zarar görmediği halde üzerlerinde kanlı
şeritler varsa bunu bir parazit yapıyor demektir. Özellikle kuyrukta şeritleri
fark edersiniz. Kuyruk başlangıcından bitimine kadar kırmızı şerit oluşturan
parazite Gyrodactylus denir. Sert ve orta sert balıklar da birbirlerinin
yüzgeçlerini ısırarak kanlanmasına yol açarlar, ama gyrodactylus'un görüntüsü
daha farklıdır. Sağlam yüzgeçte kanlanma olur, özellikle kuyruğun başlangıç
kısımlarında. Tedavisi kolaydır. Piyasada satılan herhangi bir parazit-fungus
solusyonu veya metilen mavisi kullanabilirsiniz. Kırmızı şeritler yok olana
kadar tedaviye devam edin.
Solungaç Parazitleri
Normal olan balık birdenbire akvaryumun tabanında saklanmaya
başlar. Olduğu yerde sallanabilir, rengi koyulaşmıştır, gözleri kararmıştır, ve
çok sık nefes alıyordur. Bazen tabandan fırlar, özellikle solungaç kısımlarını
dekorasyonlara sürter. Alt ön yüzgeçlerini (ventralislerini) oynatır. Bazen
yüzeye yakın çıkar ve hareketsiz durarak daha iyi nefes almaya çalışır.
Solungaçlar ilk zamanlarda çok açılır, son devrelerde ise balık solungaçlarını
açmadan nefes almaya çalışır. Solungaçlara çok yakından baktığınızda parçalanmış
kısımlara rastlayabilirsiniz. Bu semptomlardan kısa bir süre sonra balıklar
ölmeye başlar. Dışta gözle görülür bir anormallik olmaz genelde, belki balığın
zayıf düşmesine bağlı olarak mantar-bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir, ama
genelde bu enfeksiyonlar balığın ölmesine yakın
oluşur.
Yukarıda belirtilen semptomlardan özellikle göz
kararması ve sık nefes almaya dikkat edin. Balığın üzerinde bunun dışında beyaz
veya sarı noktalar yoksa, solungaç parazitlerinden şüphelenin. Genelde bu
parazitler ya Dactylogyrus ailesindendir ya da ergasilus türü solungaç
kurtlarıdır. Dactylogyrus türü parazitler monogenetic trematod olarak
sınıflandırılırlar ve her türlü suda bulunurlar, yaşamak ve çoğalmak için bir
aracıya ihtiyaç duymazlar. Büyük parazitler sadece 2 mm. uzunluktadır ve gözle
görülemezler. Yumurtaları 1-5 gün arası kuluçkaya yatar. Kancalarla balığın
solungacına tutunup mukoza, deri, bazen de kan ile beslenmeye başlarlar. Bu
parazitlere özellikle cichlid akvaryumlarında rastlarsınız. Normalde suda
yaşadıklarından bir köpeğin üzerinde her zaman var olan birkaç pire kadar zarar
verirler balığa- rahatsız edicidirler, ama acil müdahaleye gerek yoktur. Bu
parazitler yavru tankına bulaşırlarsa sorun var demektir. Yavruların savunma
sistemi tam gelişmediğinden hepsini birkaç gün içinde yok edebilir. Yeni çıkmış
veya birkaç aylık yavruların özellikle nefes alışlarını kontrol edin. Bir gün
içinde birkaç yavru birden öldüğünde tedaviye geçin. Solungaç parazitleri
normalde yetişkinlere zarar vermeseler de kötü su koşulları, bakımsız bir
akvaryum, veya tankın kaldıramayacağı kadar çok balık sayısı sayılarında tam
anlamıyla bir patlama yaratır. Zaten bu tür tanklarda stres seviyesi de
yükselmiş olacağından balıkların onlarla başa çıkması zorlaşır. Tanka yeni bir
balık alacağınız zaman da solungaç parazitlere dikkat edin. 2 hafta karantinada
tuttuğunuz halde temiz olduğunu sandığınız balıklar ana tanka eklendiğinde
yukarıdaki belirtilere neden olabilirler. Bu da yeni gelen balıklarda var olan
parazit nüfusun stres dolayısıyla patladığını gösterir. Balıklar sık nefes
almaya ve saklanmaya başladıklarında tanktaki parazit sayısı çok fazla
demektir.
Solungaç parazitlerinden kurtulmak için tankta tuz
kullanmıyorsanız en az 3 hafta boyunca tuz kullanın, 19 litreye bir çorba kaşığı
tuz ölçüsünde. Ancak sadece tuzu kaldırabildiğinden emin olduğunuz balıklarda.
Ardından %50 oranında özellikle tabandan su çekin, filtrenin süngerlerini
temizleyin, kumları tuz ile yıkayıp iyice durulayın, ve tank camının iç kısmını
bez ile silin, ve oksijeni arttırın. Bunlar parazit populasyonunu büyük oranda
azaltacaktır. Ardından ilaç tedavisine geçin. Piyasadan bulabilirseniz çinkosu
olmayan bir formalin-malachite yeşili solusyon alın. Bulamıyorsanız, çinko
içermeyen formalin alın ve her 4 litreye 10-15 damla damlatın. Hassas balıklar
için 10, diğerleri için 15 damla kullanın. Formalin'i en fazla 30 dakika çok iyi
havalandıracağınız tankta bırakın, ardından %70 oranında su değiştirin. Tanktaki
balıkların birkaç saat kafalarının dinlenmesini bekleyin, ve ilk 2 gün 10
litreye 2 damla malachite yeşili damlatın. Üçüncü gün 10 litreye 1 damla
malachite yeşili damlatın, ve gene %50 oranında su değiştirin. Beş gün bekleyin
ve malachite yeşilini aynı oranlarla uygulayın tekrardan. Bunun nedeni 5 güne
kadar kuluçkaya yatmış olan yumurtalar varsa çıktıklarında tekrar
çoğalabilirler. Hiçbir ilaç yumurta evresinde olan bir parazite etki etmez. Eğer
yavrularınızın parazitlerden etkilendiğinden şüpheleniyorsanız onları 4 litreye
3 damla formalin veya malachtite yeşili damlatılmış temiz su dolu bir kapta 10
dakika bekletin. Süre 10 dakikayı geçmesin. Banyodan sonra tamamı temiz su dolu
bir tanka alın, yavruların çoğu kurtulacaktır.
Oodinium
Oodinium'u bir balıkta tanımanız için onun ne
olduğunu bilmeniz gerek öncelikle. Tatlı sularda yaşayan Oodinium limnectum bir
Dinoflagellate'tır. Yani aslında okyanuslardaki plantonların grubundan parazitik
bir algaedir. Zoologlar onu 'protozoa' ailesine dahil ediyorlar, buna karşılık
botanistlere göre Oodinium bir 'algae'. İnce saç benzeri uzantıları olduğundan
protozoandırlar, ancak yeşil klorofil pigmentleri nedeniyle daha çok algae
olarak sınıflandırılırlar. Balığın en yumuşak dokusuna uzantılarını yerleştirir
ve içinde bulunan renk pigmentleri vasıtasıyla ışığı kullanarak dokuyu yiyeceğe
çevirir. Balığın en yumuşak dokusu solungaçlarının iç kısımları olduğundan
parazit ilk olarak oraya yerleşme eğilimindedir. Birkaç günlük beslenme
sonrasında uzantılarını çıkartıp tankın dibine düşer ve bir kist oluşturur.
Kistin içinde 250 veya daha fazla dinaspor oluşur,kist çatlar ve dinasporlar
serbest yüzer safhaya geçip yeniden av aramaya başlarlar. Oodinium aracı bir
canlı olmadan çoğalamaz, ancak yetişkin bir parazit türüne göre 28 saat ile 1 ay
arası aracısız kendi başına yaşayabilir. Tüm yaşam döngüsünü
(dinoflagellate-kist-dinospor safhaları) 6 ile 12 gün gibi uzun bir devrede
tamamlar. Bu döngüde ilaca karşı en hassas safhası kistten çıkıp sebest yüzen
dinosporlara dönüştüğü safhadır.
Tüberküloz
Tüberküloz akvaryumlarda meydana gelebilecek
en ölümcül hastalıktır. Son yıllarda çok fazla yaygınlaştığı kabul ediliyor.
Kapalı bir ortamda yaşayan insanlar arasında tüberküloz ne kadar yaygın
olabiliyorsa kısıtlı bir alan olan akvaryumlarda tüberküloz o kadar bulaşıcıdır.
Fish TB olarak da bilinen hastalığa yol açan bakteriler Mycobacterium
tuberculosis veya Norcadia ailesinden gram pozitif bakterilerdir. Mycobacterium
türü bakteri sadece 1-10 kadar az bir sayı ile enfeksiyonu başlatacak kadar
güçlüdür, çünkü kaygan ve kalın zırhına ne mide asitleri ne de safra taşları
etki ettiğinden vücudun savunma sistemlerinden kolayca geçer. Bakteri vücuda
girdiğinde herhangi bir organa veya dokuya yerleşir ve çoğalmaya başlar.
Hücrelere girerek onları öldürür ve sonuçta organ veya dokulardaki sağlıklı
hücrelerin yerini tüberkülozlu hücreler alır.
Tanklara nasıl
bulaştığı veya balıktan balığa nasıl bulaştığı kesin olarak saptanamadı. Çeşitli
ihtimaller üstünde duruluyor: tüberküloz taşıyıcı balıklarla temas; deri veya
soluma yoluyla bakteriyi sudan kapmak; bakteri taşıyan yemin veya suyun ağızdan
yutulması; veya, bakteriyi taşıyan balığın ölümü halinde diğer balıklar
tarafından yenmesi. Canlı doğuranlarda dişiler TB kapmaları halinde bunu
yavrularına anne karnında geçirebiliyorlar.
TB semptomları
aylarca sürebilir. Semptomlar hastalığın yerleştiği yere göre değişiklik
gösteriyor. Bakteri böbrek, karaciğer, veya safra kesesine yerleşmişse balık yem
yediği halde aşırı kilo kaybı olur. Birkaç hafta içinde karın öyle içeri
göçmüştür ki karın bölgesinde içeriye doğru bir kavis belirir. Balığın
hareketleri gittikçe yavaşlar, saklanma eğilimindedir, ve sonuçta ölür. (Balığın
nasıl göründüğünü anlamak için tıklayın). Bakteri karın kaslarına yerleştiğinde
balık tıpkı bir balon gibi şişer. Ancak dropsy'dekinden daha fazla şişer, ve
şişlik balık ölmeden haftalarca devam edebilir. Bu şişlik bakteriye tepki olarak
gelişen ve karın bölgesinin kenarında oluşan bir iltihaptır (peritonitis).
/Nasıl göründüğünü merak ediyorsanız şu resime bir göz atın). Bakteri gözün
arkalarına yerleşmişse gözler zamanla dışarı fırlar. Gözün üstünde açık
kahverengi noktalar oluşur. Bu olduğunda balığın ölmesini beklemeden siz
öldürün, zira buna 'açık' tüberküloz denir, ve bakteriler göz vasıtasıyla
sürekli dışarı salınırlar. Bakteri karın bölgesinin daha içerilerine yerleşmişse
ilk haftalar karın bölgesi civarında şişlikler meydana gelebilir. TB en sonunda
iyice çoğalarak karın zarını deler, balığın karnında bir delik oluşur ve ölür.
(Resim için tıklayın). Ve son olarak, bakteri omurga bölgesine yerleşmişse balık
zamanla kambur olur. Omurga dışarı doğru tam bir kavis oluşturur. Bütün bunlarla
beraber ortak semptomlar balığın yaşlanmaya başlaması, yüzgeçlerini sürekli
olarak sıkıca vücuduna yapıştırması, saklanma ve yalnız kalma ihtiyacı, yaşlanma
belirtileri,renk solması, ve yırtık yüzgeçlerdir. Özellikle karın bölgesi
yırtılmış ölü bir balığınızı bulursanız tankta, karın bölgesinde kavis olan bir
balığınız varsa, veya omurgası sağlam olan bir balığınız kamburlaşmaya başlarsa
ve bu semptomlar haftalar boyunca yavaş gelişiyorsa tüberkülozdan şüphelenin.
Canlı doğuranlar grubunda ve soğuk su balıklarında tüberküloz oldukça
yaygınlaşmıştır.
Tüberkülozun tedavisi çok zordur. Hücreleri
etkileyen bir bakteri olduğundan diştan verilen en güçlü antibiyotiğin bile pek
faydası olmaz. Kolayca yerine koyabileceğiniz bir balığınız etkilenmişse onu
öldürün. Sizin için değerli bir balık etkilenmişse mutlaka ayrı bir tanka alın,
ve günde 3-5 defa küçük miktarlarda antibiyotikli bir yem ile besleyin.
Antibiyotikli yem bulamıyorsanız Kanamycin veya Erythromycin içeren bir
antibiyotiği suda eritin, yemi içinde 10-15 dakika bekletin ve balığa az
miktarlarda verin. Hangi tedaviyi uygularsanız uygulayın balığınızın kurtulma
şansı çok düşük olacaktır. Karnı delinmiş bir balığı tanktan çıkardığınızda
tankın da enfeksiyon kaptığını unutmayın, çünkü bakteriler oradan sızmıştır. Bu
durumda tüm balıkları ya öldürün, ya da temiz su dolu yeni bir tanka alın. Eski
tankı ve tüm malzemelerini kaynar su ile yıkayın, ve birkaç hafta boş olarak
bekletin. Yeni tanka aldığınız balıkları antibiyotikli yem ile besleyin uzun bir
süre, ve sık su değiştirin. Tabanda kum varsa çıkartın, filtreleri ve
süngerlerini haftada bir kaynar su ile yıkayın. Tabandan her gün su çekin, ve
sünger ile silin, ardından süngeri kaynar sudan geçirmeyi
unutmayın.
Tüm bunları yaparken lastik eldiven giymeniz sizin için
iyi olur. Balık TB de olsa insanlara bulaşabildiği ispatlanmıştır. İnsanlarda
vereme yol açmaz ama açık bir yaranız varsa ya o bölgeye yerleşip yaralar
meydana getirir. İç organlara yerleşme ihtimali yüksektir ve ciddi hasarlara yol
açabilir.
-alıntı