Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


2 sonuçtan 1 ile 2 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Balık Hastalıkları

    BALIK HASTALIKLARI


    GENEL
    BİLGİ

    Balıkların normal davranışlarını takip etmiş olanlar hasta
    oldukları zamanı da sezinleyebilirler. Genelde hasta bir balığın semptomları
    şunlardır:



    * Balık cansızlaşır ve bir köşeye çekilir, saklanır,
    diğer balıklardan kaçar.



    * Balığın karnında anormal bir şişlik
    oluşmuştur, tankın üstünden bakıldığında karnı balon gibi gözükür.




    * Balık yan yatmıştır ve filtrenin çekim gücüyle tankın içinde
    bir oraya bir buraya sürüklenir.



    * Vücudunda gözle görülür beyaz
    noktalar, yaralar, pamuksu maddeler oluşmuştur.



    * Balık aynı
    noktada bir ileri bir geri anlamsız bir şekilde sallanıp durur.




    * Balık sürekli dipte kuma veya kaya dibine tutunmaya
    çalışıyordur veya çok sık nefes alıp veriyordur.



    * Yem yemeyi
    reddediyordur.



    * Çok sık kuma veya dekorasyonlara sürtünüyordur.




    * Balık su yüzeyindedir ve boğuluyormuş gibi zorlukla nefes alıp
    veriyordur.



    Bunlar çeşitli hastalıkların dışa vurduğu
    belirtiler. Balığınız sonuçta size derdini anlatamaz, ama anlamanın başka
    yolları da var. Her hastalık çoğunlukla kendine has belirtiler gösterir ve
    hepsini aynı ilaçla tedavi etmek de mümkün değil. Bu nedenle önemli olan
    hastalığın kendisinin teşhis edilmesi ve ona uygun ilaç verilmesi. Aşağıda
    akvaryum hobiniz sürdükçe karşılaşabileceğiniz en muhtemel hastalıklar
    gruplandırılmıştır. bunlar balıklarınızın yakalanabileceği tüm hastalıklar
    değil, sadece bahsettiğim gibi en muhtemel olanlar, diğerlerine yakalanma
    olasılıkları nadirdir, olursa da ne yazık ki sizin
    şansızlığınız.




    Bazı hastalıkları tedavi için gereken
    antibiyotikleri (Balık antibiyotiği), metilen mavisi, malachite yeşili,
    mercurochrome gibi ilaçları ana tankta kullanmayın. Mutlaka tedaviyi
    yapabileceğiniz yedek bir tankınız olsun, yoksa da acil bir çözüm olarak 5
    litrelik şeffaf bir pet şişesinin ağzını kesin, içine gerekiyorsa bir ısıtıcı
    yerleştirin ve tedaviyi orada yapın. Özellikle antibiyotikler kurulmuş
    tankınızdaki tüm dengeyi altüst edecek cinsten ilaçlardır. Zararlı bakterileri
    yok ederken yararlıları da yok ediyor ve tanktaki sağlıklı balıkları da aşırı
    strese sokup onları sonunda hasta edebilir. Antibiyotikleri ve diğer çözeltileri
    sadece ve sadece onları gerektirecek kadar ağır hastalıklarda kullanın, hafif
    hastalıklarda başka yöntemlere başvurun, yoksa bakteriler veya parazitler
    antibiyotiğe ve diğer ilaçlara dayanıklılık kazanır. Bunun önemini daha iyi
    anlamanız için insanlarda antibiyotik kullanımını düşünün. Her başınız
    ağrıdığında veya soğuk algınlığında kullanacağınız antibiyotikler zamanla
    onların daha ciddi hastalıklarda çok daha az etkili olmasına yol açar. Son
    olarak antibiyotik ve metilen mavisini kullanırken dikkat etmeniz gereken husus,
    tedaviden önce mutlaka %50 su değişimi yapın, özellikle güçlü antibiyotikleri
    asla eski, kirlenmiş suya atmayın. Tedavi bittikten sonra da %50 su değiştirin,
    ve sonraki iki hafta boyunca yapabildiğiniz kadar sık su değişimi yapın. Tüm bu
    bahsedilen ilaçları kullandığınız süre boyunca filtrenin süngerini veya varsa
    aktif kömürü çıkarmayı unutmayın.
    Yeni Tank Sedromu

    Kurulu tanklarda, doğada
    olduğu gibi amonyum bakteriler tarafından nitrit, bazı başka bakteriler
    tarafından da nitrat'a dönüştürülür. Ancak yeni kurulu tanklarda bu
    bakterilerden yeteri kadar bulunmaz ve oluşması zaman alır.(Normal koşullarda
    yaklaşık 1 ay) Yeni tank sendromu sadece yeni satın aldığınız tanklar için
    geçerli değildir. Kilerinizde veya deponuzda yıllardır boş duran bir tank,
    filtre içinin komple değiştirilmesi, veya çeşitli kimyasallar ve ilaçlarla
    mevcut bakterilerin ortadan kaldırılması sonucu yeni tank sendromu görülebilir.
    Yeni tanklara ilk ayda genelde değişik koşullara daha dayanıklı birkaç balık
    eklenir. Unutulmamalıdır ki balıkları eklemeden döngü başlamaz. Bazı hobiciler
    tanklarını kurar ve suyu 1 ay kadar bekletip tüm balıklarını tanka ilave ederler
    ve yüksek amonyak ve nitrit karşısında şaşırırlar. Döngünün başlaması için tanka
    her 40 litre su için 5 cm ile 15 cm arasındaki ve yüksek amonyum ve nitrit
    seviyelerine dayanıklı balıklardan 1 adet eklemek yeterli olacaktır. Fazla
    yemlemelerden doğacak problemler için de birkaç Corydoras eklemek faydalı
    olacaktır. Yosun yiyen balıklar ise döngü tamamlandıktan sonra eklenmelidir.
    Sağlıklı bir tankın filtresinden bir avuç kadar alınan bakteri kültürünün de
    faydası olacaktır, özellikle amonyum seviyesi düştükten sonra. Ticari döngü
    materyalleri amonyum ve nitritin tepe seviyelerini daha aşağıda tutar ve döngü
    süresini kısaltırlar. Döngü tam olarak tamamlanmadan yeni balık eklememek
    gerekmektedir. İlk başlangıçta eklenmiş olan balıklar yüksek amonyum ve nitrit
    seviyelerine alışmışlardır. Bu su koşullarına yeni eklenecek balıklar şoka
    uğrayabilir. Yemleme günde 1 veya 2 kez yapılmalıdır. Fazla yemlemeden
    kaçınılmalıdır. %30'luk su değişimleri döngü süresini değiştirmemekle birlikte
    zararlı kimyasalların atılmasına da yardımcı olacaktır. Genel olarak döngünün
    tamamlanması 26 C de 30 günde tamamlanır. Döngü işleminin sonlarına doğru
    balıkların iştahlarında bir gelişme gözlenir. Nitritin azalıp nitratın
    artmasıyla çeşitli yosunlanmalar da gözlenebilir. Döngü tamamlandığında, yeni
    balıkların eklenmesi için amonyum ve nitritin sıfıra inip nitratın yükselmesini
    bekleyiniz.


    Stres-Balık Hastalığı
    İlişkisi



    Stres balığın hastalık yapıcı organizmalara verdiği
    bağışıklık cevabıdır.

    Son yıllarda bizim stres ve yaratabileceği
    problemler konusunda duyarlılığımız artmıştır. Aslında basın tarafından
    popülerleşen düşünceye göre, stres insan ve hayvanda hemen hemen her üzücü
    sorunun kaynağıdır. Stres ayrıca teşhis edilemeyen veya edilmesinden kaçınılan
    hastalıkların tanımı için de kullanılır. Akvaryum hobisinde girmiş olan
    kişilerde, nedense stresin balık sağlığına etkisi üzerinde daha az durulur.
    Üstelik bu anlaşılmıştır ki stres, balıkta sağlık problemlerinin çıkmasında en
    büyük etkendir.




    Hobiyi takip edenlere verilen bilgilerde bu
    faktörün nasıl geniş kapsamlı istenmeyen etkileri olabileceğinden az
    bahsedilmiştir. Stresin vücudu nasıl etkilediği konusundaki bilgilerimiz, son
    yıllarda yapılan araştırmalardan kaynaklı. Bilim adamları farklı stres türlerini
    incelemişler ve bu araştırmada hangisine bağışıklık cevabının nasıl olduğunu
    anlamayı hedeflemişler.


    Bağışıklık(İmmün) sistemi, hastalıklara karşı
    bir mekanizmadır ve çevre koşullarındaki ani değişimlere yani strese oldukça
    duyarlıdır. İmmün sistemin cevabıdır ki, bizim veya balığın bu değişimi atlatıp
    atlatamayacağımızı belirler.Karşık olmasına rağmen, immün yanıt hakkında
    bildiklerimiz çok daha fazladır. Balığın immün sistemi daha basit olduğundan
    üzerinde daha fazla araştırma yapılmıştır. [Balık, tarif anlamında, tam bir
    immün sisteme sahip en ilkel canlı türüdür.] Dünya çapındaki balık ve su
    ürünleri endüstrisinde artışın bir sonucu olarak, daha etkili hastalık
    tedavisine olan ihtiyaç yüzünden, balık immün sistemi araştırmasına ilgi
    artmıştır. Bu araştırmaların sonuçlarını bilimsel dergilerde bulmak
    mümkün.


    Stres immün sistemi balıkta da diğer yükarı canlılarda olduğu
    gibi yanıt oluşturur. Stresin oluşması bir stresör'e bağlı olacak tabi. Stres
    beynin bir bölümü olan Hipotalamusu tahrik eder. Hipotalamus beynin evrimsel
    olarak en eski bölümlerindendir ve çoğu temel fonksiyondan sorumlu:
    Acıkma,susama, cinsel tahrik ve memelilerde vücut sıcaklığı.Tahrik edildiğinde
    Hipotalamus, kimyasal sinyaller salıp, bazı olaylar zinciri sonucunda Adrenal
    (Böbreküstü) bezlerden hormon salgılanmasına neden olur. Memelilerde Adrenal
    bezler, böbreğin üstünde yerleşmiş yapılardır. Balıkta adrenal doku, böbrek
    dokusu ile karışmıştır ve iç-içe'dir. Bu dokudan 2 önemli homon salgılanır.





    1.'si Epinefrin, "Savaş veya Uçuş" olarak da adlandırılan
    reaksiyondan sorumlu. Bu hormon canlıyı ayakta durma ve direnme-savaşmaya
    zorlayan bazı fizyolojik değişikliklere yol açar. Örneğin; kalp ritminde artış,
    kan basıncı ve soluk almada artış. Karaciğerdeki glikojen, hızlı ulaşılabilir
    bir enerji kaynağı görevi görür. Beyin ve kasa giden kan akımı, daha hızlı
    düşünme ve daha atik hareket için artar(Daha fazla oksijen taşınımı). Bir
    kombinasyon olarak tüm bu reaksiyonlar, hayvanın strese karşı koymasına yardım
    eder. Bu değişiklikler fazla sürerse vücudu fazla yorup kendileri bir stres
    kaynağı olacaklar.


    2. adrenal anti-stres hormon Kortizol'dur.
    Çalışmalar göstermiştir ki balıklar çok kalabalık ve sıkışık bir ortamda
    tutulduklarında veya taşındıklarında aşırı dozda salgılanır. Kortizol Epinefrin
    gibi, birçok fizyolojik değişikliğe neden olabilir. Salgılanma ve etki etme
    süresi fazla uzadığında metabolik dengesizliğe yol açar. Örneğin; protein
    yıkımında artış veya tiroid hormonlarında yükselme ki, vücudun çalışma isteğini
    aşırı artırıp, fiziksel tükenmeye neden olur. Bu Kortizol'ün immün sistem
    üzerindeki etkisidir ki bu konunun merkezinde yer almaktadır. Kortizol, immün
    sistemin işleyişinde direkt müdahalede bulunabilir. Bu sistemin açığı da işte
    buradadır ve stres temelli hastalıkların(çoğunlukla bakteriyel) başlangıcıdır.
    Daha uzman anlatımla, kortizol immün sistemin Patositoz işlemine
    karışır.

    Patositoz "Hücre Yeme" anlamındadır ve kandaki bakteri ve diğer
    yabancı materyalleri
    tüketen akyuvarların işlevi ile ilgilidir. Bu işlem
    çoğunlukla bakterinin deri ve mukoza bariyerini geçmesi ve vücuda girmesi
    sırasında gerçekleşir. Makrofaj adlı bu akyuvarlar kimyasal sinyaller ile
    yönlendirilip, hedef taarruz bölgesine giderler. Bu hücreler tek hücreli bir
    canlı olan Amib'e çok benzerler ve aynı mantıkla hareket ederler. Bazı
    bilimadamları bu hücrelerin köken olarak sünger ve deniz anası gibi ilkel
    canlıların dokularında yaşayan amiblerden evrimleştiğini iddia ediyorlar. Belki
    milyonlarca yıl süresince bu amibler istiklallerini yetirip, canlı vücudunun
    immün sisteminin bir parçası haline gelmişler.


    Bu fagositik (hücre
    yiyen) hücreler olay yerine geldiklerinde, yabancı maddenin etrafını sarıp, onu
    sindirirler. Hücrede enzim taşıyan ufak membran kaplı paketler vardır. Bunlar
    Lizozom adını alıp, içeri alınan paket ile birleşip, enzimlerini içeri salmakla,
    bakteri veya yabancı maddenin sindirilmesini sağlıyorlar. Bazı fagositik
    hücreler, içeri alınanı yok etmek için Sodyum Hipoklorit (HCL) de
    üretirler.Yabancı materyal sindirildiğinde, atıklar kan akımında serbest
    bırakılır ve böbrekler tarafından atılır.[veya karaciğerin safra temel
    maddelerini oluşturmada kullanılır]. Kortizol, bu önemli fagositöz işlemine
    müdahale eder. Kimyasal olarak lizozom membranında değişikliklere neden olur ve
    membran füzyonu gerçekleşemez. Böylece yakalanan bakteri yaşamaya devam eder ve
    vücuda yayılır.

    Beslenme immünoloji konusundaki bazı güncel bulgular
    gösteriyor ki,C vitamini bu kimyasal değişimi ve bozulmayı engelleyebilir. Aynı
    zamanda bilinir ki, C vitamini Edwardseilla bakterisinin yol açtığı ölümcül
    enfeksiyona karşı Kanal Kedi Balığında dayanıklılığı arttırır. A ve E gibi diğer
    vitaminler de immün cevabı güçlendirmeleri ile bilinirler.

    İz metalleri
    de immün fonksiyonda röl almaları ile bilinirler. Örneğin Selenyum fagositik
    işlemde etkili bir immün yardımcıdır. E vitamini gibi. Kadmiyum ve Çinko gibi
    diğer metaller de bu olaya karışırlar. Balığın immün cevabında ağır metal
    gereksiniminin açıklanabilmesi için balık beslenmesi ile ilgili daha da fazla ve
    ayrıntılı bilgiye gerek var. Bu kesindir ki kaliteli diyet ile bakılan balık
    parazitik enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olacaktır. Parazit yükünde
    seyrelme ve hafiflenme önemli bir faktör olabilir çünkü, parazitler hedef
    canlıdan beslenirken bakteriler için vücut içine daha kolay ulaşım sağlayıp,
    yayılmalarını destekliyorlar.

    Stresten kaynaklanan başka immün sistem
    bozuklukları da var. Örneğin Mukozal yanıt
    Antibody (vücuda karşı) üreten
    sistemin bir parçasıdır. Antibody'ler yabancı maddelere
    (bakteriler gibi)
    bağlanan özel proteinlerdir. Antibody'ler değişik yollarla fonksiyon yapar.
    Döngüdeki virüsleri ve bakteriyel oluşumları(zehir, koruyucu kılıflar,...)
    etkisiz hale getirip veya materyalı yapıştırıp fagositoz için müsait hale
    getirebilirler. Soğuk ve sıcak su balıkları üzerindeki araştırmalar göstermiştir
    ki, stres döneminde tam da hayvan koruma için proteinlere muhtaçken
    antibody'lerin salınımı düşer. Diyette E ve A vitaminlerinin bulunması
    antibody'lerin salınımını arttırdığı görülmüştür.

    İmmün sistemin
    bozulması ve balığın enfekte olması durumunda standart prosedür
    antibiyotik
    ile tedavidir. Bilgisiz aquarist, dağıtıcı veya satıcı tedavinin daha etkili
    olması için ilacı balığı daha da strese uğratacak karışım ve dozda sunabilir.
    Örneğin; şimdi biliyoruz ki Oxytetracycline (Oksitetrasaykılin) Sazan ve
    Gökkuşağı Alası'nda immün yanıtı durdurabilir. Balıkta tedavi için diğer sık
    kullanılan ise Tetracycline (Tetrasaykılin) dir. Bu ilaç belirli limitte
    kullanılmalı çünkü bakteriyel korunmayı sağlarken, immün yanıta müdahale
    edebilir.

    Akvaryum balıklarının katlanmaya zorlandıkları bu kadar strese
    rağmen ve bunların immün yanıt üzerindeki etkileri bilindiği halde, şaşırtıcıdır
    ki çoğu balık kurtulmayı başarıyor.Bu da immün sistemin neredeyse
    mükemmelliğinin bir kanıtıdır. Yine de, hobicilerin %30-50'si 1 sene içersinde
    balıklarının ölümü yüzünden bu işe veda eder.

    Balığın sağlığı ve hobici
    için önemli olan, stresi en aza indirmekle beraber, oluştuğunda nasıl
    azaltılacağını bilmektir. Temiz su ve gerekli beslenme dengesi balığın sağlığını
    korumak için kesinlikle gerekli. Yine de vakalarda immün yanıta yardım etme
    amacı ile ek bilgilenme ve araştırma lazım. Belki bu, stres kaynaklı
    hastalıklarda daha etkili tedavi için yardımcı olabilir.

    Stres-Solungaç Hasarı İlişkisi

    Balığın en temel
    ihtiyaçlarından biri, diğer hayvanlarda olduğu gibi Oksijendir.Çoğu balıkta bu
    solungaçlardır ki oksijenin sudan alyuvarlara geçip, vücutta taşınması için
    geniş yüzey sağlar. Burada Oksijen kimyasal reaksiyon atığı olan karbondioksit
    ile solungaç yüzeyinde yer değiştirir ve CO2 suya bırakılır.Bu gaz değiş-tokuşu
    soluma hareketlerine bağlıdır. Tasarımı gereği solungaç,bilinen en verimli gaz
    değiş-tokuş organlarındandır. Uygun koşullar altında balık,solungaç boşluğundan
    geçen sudaki oksijenin %85-90'ını emebilir. Düşük oksijen veya yüksek sıcaklık
    koşullarında, bu verim %10-20'ye kadar ve hata daha aza düşebilir!En acemi ve
    bilgisiz hobiciler bile solungacın solunum işlevinin farkındalar.Herşeyden öte,
    bu balığı balık yapan bir davranıştır. Çoğumuz akvaryum veya havuzumuzda erimiş
    oksijen oranını veya sıcaklığı ölçmek için para ve zaman harcıyoruz, ve en
    güncel filtre ve havalandırma sistemleri ile aşinayız. Çoğu zaman unuttuğumuz
    veya hiç dikkat etmediğimiz şey ise solungacın gaz değişiminden başka
    işlevlerinin de olduğudur. Bu işlev, protein sindirimi sonucunda oluşan nitrojen
    ana bileşenli maddelerin ortama salınmasıdır. Bunların büyük kısmını da, çok
    düşük konsantrasyonda bile balık için çok zehirli olan sıvı amonyak oluşturur.
    Diğer birçok hayvanda bu atık böbrekte üreye dönüştürülür.

    Balık zehirli
    amonyak içermeyen ortamda bulunduğu müddetçe, bu bileşik kolayca
    solungaçtan
    diffüze olur. Mesela Sazan ve Goldfish(Japon Balığı) nitrojenli atıklarının

    %56'sını amonyak şeklinde solungaçtan diffüze ederler.Amonyak atılımına çok
    yakından
    bağlantılı olan olay, iyon emilimidir ve en önemli iyon da burada
    Sodyum'dur. Solungaç dokusundan emilen diğer iyonlar: Calsiyum, Lityum, Kobalt
    ve Stronsiyum. Bu minerallerin emilmesi, tuz kaybı veya diyetteki eksiklikleri
    karşılamak için gerekli olabilir. Ve nihayet, solungacın bir görevi de Tuz-Su
    dengesini koruyarak, Ozmoz basıncı ayarlamasıdır (Ozmoregülasyon).



    Solungaçların bu karşılıklı foksiyonları gereği, su kalitesindeki
    değişikliklere hassas olurlar. Sıcaklık, pH, Tuzluluk ve O2-CO2 konsantrasyonu
    gibi faktörler, solungaç fonksiyonunu etkiler. Örneğin; amonyak veya parazit
    yüzünden tahrip olmuş solungaç, respirasyon(solunum sirkülasyonu) ve atık
    salınımı işlevlerini doğru olarak yerine getiremez. Solungaç sorunları balığın
    genel fizyolojisini dolaylı yoldan etkiler. Solungaç dokusu en geçirgen dokudur
    ve bu yüzden de strese en hassas olandır. Bu solungacın tasarımı ve yapısıdır ki
    onu çok etkili kılıyor ve aynı zamanda tahribe açık hale getiriyor. Eğer
    solungaç dokusunu mikroskop altında incelersek, tüğ benzeri yapılar göreceğiz.
    Bunlar Lamella adını alır. Lamella, O2 ve CO2 değişimi için geniş yüzey
    oluşturur.Daha yakın bir incelemede görüyoruz ki solungaç dokusu çok incedir.



    Sadece 1 veya 2 hücre kalınlığındadır. Etkili gaz geçirgenliği için
    gaz tarafından kat edilen mesafe büyük olmamalı. Sudaki oksijen tek bir hücreden
    geçtikten sonra alyuvarlara ulaşır. Bu hassas dokuyu kalitesiz su stresi veya
    parazitlerden korumak için solungaç dokusu bazı önlemlere başvurur. Bu
    stratejiler solungaç yeterliliğinin devam etmesi içindir.Örneğin; kalitesiz suda
    solungaç dokusunun hücre sayısı artar veya lamella kalınlaşır,stressör ve kendi
    arasında mesafe koymak için. Bu işlem Hiperplazi olarak bilinir. Hücre sayısı,
    kronik iltihap veya enfeksiyona yanıt olarak artar ve normal olan tek

    hücrelik kalınlık 5 veya 6 hücreye kadar yükselebilir.


    Sudan
    alınan oksijen dolaşım alyuvarlarına ulaşmak için şimdi kat kat fazla mesafeden

    geçmeli. Aynı şey ters yönde hareket eden CO2 ve amonyum atıklar(amonyak
    v.s.) için
    geçerli. Bütün bunlar da solungacın respirasyon verimini düşürür.
    Buna ek olarak
    solungacın mukoza salgılayan hücreleri vardır. Mukoza bir
    bariyer oluşturup, iltihabı
    baskılar. Ama mukoza da respirasyon için
    engelleyici bir bariyer sayılır [o zaman fazla salgılanması aynı sorunu
    doğuracaktır]. Yeterli biyolojik filtrasyon ve düzenli su değişimleri uygulanan
    ortamda solungaç dokusu normal haline dönecektir. Hasar tamir edilebilir. Kronik
    hal alan kalitesiz suda ise stres ve sonuç olarak da hastalık kaçınılmaz olur.


    Suyun Neden Olduğu Zehirlenmeler

    Genel Bilgi


    Malawi ve Tanganyika tanklarında
    ısı ve pH yüksek olması gerektiğinden dikkat etmediğiniz taktirde aşağıdaki 3
    zehirlenme şekli başınıza gelmesi yüksek bir olasılıktır. Bunlar silikon,amonyum
    ve nitrit-nitrat zehirlenmeleridir. Acemi iseniz ve tankınızın kuruluşu yeni ise
    balıklarda bir terslik görürseniz ilk olarak sudan dolayı meydana gelebilecek
    zehirlenmeler üzerine yoğunlaşın.



    Silikon
    Zehirlenmesi



    Sağlıklı olduğundan emin olarak bir balık
    aldınız. Balığı tanka koyduğunuzun ilk gününde en geç ikinci gününde yem yemeyi
    kesmişse, ve aniden cansızlaşmışsa, pulları ve yüzgeçleri erimeye başlıyorsa
    aklınıza gelecek ilk tehlike silikon zehirlenmesi olmalı. Silikonun iki çeşidi
    vardır. İlki normal, balıkları öldüren silikon. Diğeri DIY storelarda (Bauhaus,
    Bricolage, hatta Carrefour süpermarketinde bile bulabilirsiniz) da satılan
    akvaryum silikonu, zaten tüplerin üzerindeki balık resimlerinden de anlarsınız.
    Tankınızı imal eden kişi bundan haberdar olmayabilir, satın aldığında yanında
    gözlüğü olmadığından balık resimlerini görmemiş olabilir, veya 'yanlışlıkla'
    daha ucuz diye normal silikon almış olabilir. Neden her ne ise, kabak
    balıklarınızın başına patlayacak demektir. Bu belirtileri fark ettiğinizde
    balıkları tanktan çıkartın. Su sıcaklığı cichlidler ve tropik balıklar için 24
    C'dan başlayacağı için ısı dolayısıyla silikondan sızan gazlar balıklarınızı
    yavaş yavaş öldürüyor demektir. Cansızlık ilk günden itibaren başlar fakat
    gazlara karşı aşırı bir tepki gelişmez. Ölüm yaklaştığında balığınızın pulları


    soluk ve erimiş olur, yüzgeçleri ya yırtık gibidir, ya da erimiştir, ve
    zor nefes alarak yan yatmış bir şekilde oradan oraya sürüklenir. İzlenecek tek
    yol balıkları başka bir tanka koymak. İmkanınız varsa daha iyi ve
    güvenebileceğiniz marka bir tank alın, yoksa tankınızı tamir edin. Bir çakı veya
    bisturi yardımıyla kenarlardaki silikonları en ufak bir parça kalmayacak şekilde
    kazıyın. Eğer parça kalırsa hava kabarcığı yapar ve tankınız bittiğinde
    sızdırır, hatta tankınızı patlatabilir. Ardından tankı yıkayın ki silikon
    zerrecikleri gitsin. Kazdığınız yerlere aseton sürün böylece hem daha iyi
    temizlenecek yüzey hem de silikon daha iyi tutacak. Akvaryum silikonu kenarlara
    sıkın, başparmağınızla üzerine sadece bir kez bastırın, ikinci defa üzerinden
    geçmeye kalkarsanız silikon pütürlenir ve kabarcık oluşabilir içinde. Tankı en
    az 24 saat kuru olarak bekletin. Eğer tankınız 100 lt'den büyükse en az 2 gün
    bekletin. Sonra denemek amacıyla içine su doldurun ve en az bir gün bekletin.
    Boşluk bırakmışsanız su kenarlardan sızmaya başlayacaktır, sızarsa yapılacak tek
    şey tekrar kazıyıp silikonlamaktır.



    Amonyum
    Zehirlenmesi



    Balığınız sürekli olarak su yüzeyinde yüzüp
    ağzını sonuna kadar açıp nefes almaya çalışıyorsa buna rağmen boğuluyormuş
    izlenimi veriyorsa üstüne üstlük tankın suyu da koyu sarı ise balık amonyumdan
    zehirleniyor demektir. Balık çoğunlukla yarı bilinçsiz ve halsiz olur,
    etrafınada neler olup bittiğinin farkında değilmiş gibi görünür. Suyun
    yüzeyinden sanki hava almaya çalışıyor gibi olduktan sonra dibe çöker yavaşça,
    ardından tekrar ani bir fırlayışla su yüzeyine çıkar. Tüm bu süreçte ağzını hep
    sonuna kadar açar ve solungaçları normalden çok fazla çalışır. Gözler normalden
    koyudur ve balığın bütün rengi olabilecek en koyu rengi alır.

    Bu çok
    ciddi sonuçları olan bir zehirlenme şekli, balıklarınızın tümü ölebilir. Test
    kitiniz yoksa amonyum patlamasını en iyi şekilde sararımış sudan anlarsınız, su
    koyu sarı olduğunda ve bulanıklık başlamışsa balıklarınız zehirlenmeye başlıyor
    demektir. Biraz garip bir örnek olabilir, ama kafanızda daha iyi canlanması için
    idrar rengini düşünün, idrara rengini ve genel olarak kokusunu veren amonyumdur.
    İdrar kana bulaştığında zehirlenme meydana gelir, buna da en büyük etken
    amonyumdur. Akvaryumlarda da durum çok farklı değildir. Amonyum en çok yiyecek
    atıklarından ve pisliklerden açığa çıkar. Düzenli dip temizliği yapmazsanız
    pislikler birikir ve gazlar sızmaya başlar. Su idrar rengi ve kokusunu alır.
    Test kitiniz varsa aklınızda bulunsun, amonyum seviyesi 1 ppm değerini
    kesinlikle aşmamalı. Tabii ısı ve pH yükseldikçe amonyum değeri daha da az
    çıkmalı. Bu tip zehirlenme en çok amonyumu parçalayacak aerobic bakterilerin
    henüz oluşmadığı veya çok az sayıda olduğu yeni kurulmuş tanklarda görülür. Daha
    geniş bir açıklama ve burada bahsedilen zehirlenme türlerini nasıl
    önleyebileciğinzi öğrenmek için Yeni Tank Sendromu sayfasına
    bakın.
    Balıklarınız amonyumdan zehirlendiyse bu tamamen sizin suçunuz
    sayılır. Zehirlenmeye davetiye çıkartan ve özellikle yeni başlayanların en çok
    tekrarladığı hatalar şunlardır:

    Tanka gereğinden fazla yem atılması,
    balıklar doyunca dibe çöken yemler.

    Çok az miktarda ve düzensiz su
    değişimleri.

    Tankı daha ilk kurulduğunda ağzına kadar balıkla doldurmak.


    Yetersiz kalan filtreleme veya havalandırma.


    Amonyum
    zehirlenmesinin tedavisi yok, sadece durumu farkettiğinizde acil önlem
    alabilirsiniz. Seçebileceğiniz 3 yol var. İlk yol hemen balıkları temiz, tamamen
    yeni suyun bulunduğu bir tanka almak. Alabileceğiniz başka tankınız mevcut
    değilse ikinci yola başvuracaksınız demektir. Balıkların bulundukları tanka
    vakit geçirmeden su değişimi yapın. Değişim miktarı en az %70 olmalı. Yeni suyun
    ısıtılmış olması çok iyi olurdu, ama durumun aciliyetini göz önüne alarak,
    suyunuz sıcak değilse ısıtmayı beklemeyin, soğuk su kullanın. Suyu mutlaka
    dipten çekin, NH bileşikleri sudan ağır olduğundan dipte birikiyorlar, yüzeyden
    alırsanız amonyum sifonlanmış olmayacak, sadece suya dağılmış olacak. Amaç
    amonyumu en az seviyeye getirene kadar inceltmek. Balıklar kendilerini boğulur
    gibi hissettiğinden çok güçlü bir havalandırma koyun. Üçüncü yol amonyum,
    nitrit, ve nitrat seviyelerini 'anında' düşürdüğünü iddia eden ilaçlar
    kullanmak. Sakın bunun için Tetra Aquasafe kullanmaya kalkmayın, sivrizekanız
    burada pek işe yaramaz. Aquasafe sadece su değişimlerinde kullanılan suyun klor,
    ağır metal, ve amonyumunu yok ettiğini iddia ediyor, tankın içinde birikmiş olan
    amonyumda kesinlikle kullanılmamasını tavsiye ediyor. Bu yollar içinde en az
    güvenebileceğiniz yöntem kimyasal yöntemdir. İlaçlar seviyeleri kısa süre için
    düşürürler, ama tekrar yükselmesine de genelde engel olamazlar. O nedenle
    ilaçları sadece geçici olarak kullanın, yani, ilaçtan hemen sonra büyük bir su
    değişimi uygulayın. Bu tip bir zehirlenmede işinizi şansa bırakmayın ve en
    güvenilir olan ilk iki yolu tercih edin. Amonyum seviyelerini düşürdükten sonra
    beklemekten başka yapabileceğiniz birşey kalmıyor. Kurtulan kurtulacaktır, ama
    çoğunluk büyük bir ihtimalle ölecektir.



    Nitrit-Nitrat Zehirlenmesi

    Yine tank kurulduğunun
    ilk haftalarında meydana gelebilecek bir zehirlenme türü. Sağlıklı olarak
    aldığınızdan emin olduğunuz balıklarınız birden cansızlaştığında, yem yemeyi
    kestiğinde sorun büyük bir ihtimalle nitrit zehirlenmesidir. Tankınız oturmuşsa
    ve aynı belirtileri görürseniz o zaman zehirlenme nitrat zehirlenmesi şeklinde
    olur, çünkü zincir oluşmuştur fakat en son ürün olan nitrat temizlenmemektedir.
    Sebebler genellikle fazla balık, fazla yem, az su değişimi, az filtreleme veya
    havalandırmadır. Amonyum zehirlenmesinden farklı olarak bu iki zehirlenme
    türünde balıkları kurtarma ihitmaliniz çok daha yüksek, tabii önlem alamazsanız
    öleceklerdir. Belirtiler genellikle halsizlik; yeme ilgisizlik: hiç yememesi
    veya yediğini tükürmesi; stres belirtileri: yüzgeç erimesi, pul erimesi, rengin
    normalden koyu olması, veya normalden açık olması, gözlerin kararması; bir
    köşede durma veya saklanma çabalarıdır. Tankın suyu genellikle açık veya çok
    açık sarı rengindedir. Bu zehirlenme şekli özellikle yüksek pH isteyen
    balıkların başına gelebilir, çünkü her türlü amonyum, nitrit, veya nitrat
    yükselmesine karşı çok hassaslar. Yukarıda bahsedilen belirtileri farkederseniz,
    sularınız da sarımsı renkte ise vakit kaybetmeden %40 ile %50 arası su
    değiştirin. Ardından da 2 hafta boyunca 2-3 günde bir %20 su değiştirin. Suları
    dipten çekmeye özen gösterin. Bunun dışında bir ilaç kullanmayın. Amaç balığı
    mümkün olduğunca daha fazla strese sokmadan zehirlenmeyi atlatmasını sağlamak.
    Balığığınızı güçlendirmek için bir conditioner kullanmanız iyi olur. Genellikle
    balığınız çok hassas bir tür değilse ilk su değişimini takip eden ilk günlerde
    düzelir. Ancak düzelme belirtiler görseniz bile 2 hafta boyunca yukarıda
    belirtildiği şekilde değişim yaparak tam sağlına kavuşmasını
    sağlayın.
    -alıntıYüzgeç Erimesi

    Yüzgeçlerde, özellikle kuyrukta
    erime varsa, eriyen yüzgecin ucunda pamuğumsu veya koyu renk bir şerit varsa
    buna yüzgeç erimesi (İngilizce adı fin rot) denir. Yüzgeç erimesi özellikle
    stresten olur ve önemli bir sebebin sonucu olarak gelişir. Yapılacak ilk iş
    balığı tedavi etmeden önce yüzgeçlerinin erimesine sebep olacak kadar onu strese
    sokan sebebi bulmaktır. Sebepler arasında nitrit-nitrat zehirlenmesi, saldırgan
    bir balık, ciddi bir şekilde hastalanması, veya uzun bir yolculuğa çıkması
    sayılabilir. Bunları kontrol edin.
    Balıkların vücudunu kaplayan koruyucu
    tabakaları vardır. Onları elinizde tuttuysanız vücutlarının kaygan olduğunu, ve
    balığı salsanız bile kayganlığın bir süre parmaklarınızdan gitmediğini fark
    etmişsinizdir. Bu koruyucu tabaka suda doğal olarak var olan birçok mantar veya
    bakteriyi uzak tutar. Balık strese girdiğinde tabakanın salgılanması sekteye
    uğrar veya tamamen engellenir. Zaten özellikle bu nedenden dolayı balığınızı
    stresten uzak tutun denir çok yerde. Balığın doğal kalkanı zayıfladığında veya
    yok olduğunda hastalıklara karşı savunmasız hale geliyor. En çabuk kaptığı
    enfeksiyon da yüzgeçlerde gösterir kendini.




    Yüzgeç erimesini
    saldırgan bir balığın yüzgeçleri parçalaması ile karıştırmayın lütfen. Bu tip
    saldırılar sonrası için yapılacak tedavi için Yaralanmalar kısmına
    bakabilirsiniz. Yukarıda yüzgeç erimesine sebep olabilecekler arasında saldırgan
    bir balığı kastemin nedeni 'saldırı hareketlerinin diğer balık üzerinde
    yarattığı stresten dolayı oluşan erimedir'. Sürekli kaçmak zorunda kalmaktan
    veya saklanmaktan dolayı balık strese girer,bir köşeye sıkışıp kalır ve yem
    yiyemeyecek cesareti bile bulamaz kendinde. Genelde bu belirtileri erime takip
    eder. Oysa yüzgeçler ısırıldığında uçları parçalanmış gibi durur, ama
    parçalanmış kısımların ucunda pamuğumsu oluşumlar veya koyu kırmızı renkte bir
    şerit yoktur. Erime görürseniz öncelikle fungal mı yoksa bakteriyel bir
    enfeksiyon mu ona karar verin. İkisinin tedavisi birbirinden farklı olacaktır.
    Fungal enfeksiyonlar genelde saldırı sonrası stresi veya vücutta meydana gelen
    bir yaralanma sonrası meydana gelirler ve bulaşıcı değillerdir, yani tüm tankı
    bu durumda ilaçlamanıza gerek yoktur. Enfeksiyon oluşturabilecek mantarlar
    arasında saprolegnia, achyla, aphanomyces, branchiomyces, ıchtyophonus ve
    pythium gibi mantarlar vardır. Fungal enfeksiyonlarının görünüşleri beyaz veya
    kirli sarı bir pamuğa benzer. Zaten Columnaris dışında vücutta oluşan tüm
    pamuğumsu oluşumlar bir fungal enfeksiyondur. Tedavisi bakteriyel
    enfeksiyonlarla karşılaştırıldığında nispeten kolaydır. Balık elle tutulacak
    kadar büyükse onu elinize alın ve etkilenen bölgelerin üzerine bir pamuk
    yardımıyla nazikçe metilen mavisi sürün. Piayasada metilen mavisi bir Türk malı
    olan Contra- Ichthyo ismi altında satılıyor. Mercurochrome da kullanabilirsiniz.
    Mercurochrome'u sadece haricen kullanın, suya damlatmaya kalkmayın. Suya
    damlatarak yapılan tedavi ileride deneyimli olduktan sonra uygulayabilirsiniz
    çünkü çok dikkat gerektiriyor. Mercurochrome'u bir pamuğa damlatın, balığı
    elinize alın veya ıslak bir bez üzerine koyduktan sonra aynı metieln mavisi gibi
    yavaşça etkilenen bölgelere sürün ardından temiz su dolu tedavi tankına bırakın.
    Yüzgeçler çok fazla erimişse veya balık elle tutulamayacak kadar küçükse tedavi
    tankına alın,çünkü metilen mavisini suya damlatacaksınız bu durumda. Her 10
    litre suya 2 damla metilen mavisi damlatın ve balığı 24 saat boyunca bu ilaç
    banyosunda tutun. Tankı iyi havalandırmayı unutmayın.



    İkinci gün
    %50 su değişimi yapın. Erime durduysa ve pamuklar yok olduysa, ki büyük bir
    ihtimalle öyledir, metilen mavisini kesin. Pamuklar hala varsa tekrar metilen
    mavisi damlatın, ama bu sefer 10 litreye 1 damla ve gene 24 saat bekleyin.
    Tekrar %50 su değişimi yapın. Bu süre sonunda fungal enfeksiyon tamamen yok
    olacaktır. Tüm bunları uygularken balığınızı yemlemeyi unutmayın. Tedavi bitse
    bile balığı bir süre tedavi tankında tutun, kendine gelsin orada.Yüzgeçlerin
    ucunda siyah veya koyu kırmızı, kiremit rengi bir şerit varsa ve yüzgeç çok
    hızlı eriyorsa enfeksiyonun bakteriyel olduğuna şüphe yoktur. Bakteriyel
    enfeksiyonlar genelde kötü su koşullarında veya ülke içi, veya uluslararası
    nakliyat sırasında ortaya çıkarlar. Tanka yeni koyduğunuz bir balık da sizin
    suyunuza alışmakta zorlanabilir ve bakteriyel enfeksiyon kapabilir. Bu nedenle
    tedavi ile birlikte su kalitesini de acilen yükseltin. Yüzgeçler tahmin
    edebileceğinizden daha hızlı erir, öyle ki 24 saat sonra yüzgeç tamamen yok
    oluyor. Yüzgeç erimesi ile beraber deride yaralar (lezyonlar) oluşuyorsa ve bu
    yaraların çevresi koyu kırmızı ise bu enfeksiyon Furunculosis'tir. Yaralar
    aslında derinin o noktada çürüdüğünü gösterir. Buna yol açan çeşitli
    bakterilerdir, ama ortak noktaları deride nekrotik lezyonlar (furuncul) açmak
    olduğundan hastalık bu adını alıyor. Goldfishlerde, koilerde, veya japon gibi
    soğuk su balıklarında bakteriyel yüzgeç erimesi oluştuğunda buna genelde
    Salmonidae familyasından Aeromonas salmonicidia neden olur. Yüzgeçlerden kısa
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/hayvanlar-alemi/62763-balik-hastaliklari.html#post126769
    sürede vücuda atlar ve kırmızı-kiremit rengi ülserler oluşturur. Aynı bakteri
    sıcak suda tropik balıkların üzerinde de etkili olur, ama onlarda daha çok
    furuncul oluşturur.
    Bakteriyel enfeksiyonlu bir yüzgeci kendi halinde
    bırakmayın. Bu tip enfeksiyonlar, özellikle Furunculosis, bulaşıcıdır. Tankta
    yüksek oranda ölümlere sebep olurlar. Enfeksiyon kapmış balığı tedavi tankına
    koyun ve antibiyotik haricinde hiçbir ilaç koymayın, metilen mavisi veya
    malachite yeşili gibi ilaçların hiçbir etkisi olmaz. Aynı şekilde doğal tedavi
    olarak kullanabileceğiniz tuzun da bir faydası olmaz. Özellikle Nitrofurozan
    içeren gram negatif ve gram pozitif bakterilere karşı etkili olduğunu iddia eden
    antibiyotikleri alın. Kullanımdan önce su değişimini unutmayın ve filtrenin
    süngerini çıkartın. İlk günden sonra iyileşme belirtileri görseniz bile
    antibiyotiğe en az 3 gün devam edin. Tedaviyi yarıda keserseniz tekrar başa
    dönme olasılığınız yüksek. Üç günün sonunda şerit tamamen yok olmamışsa
    antibiyotiğe 2 gün daha devam edin. İlacın etkili olup olmadığını nasıl
    anlarsınız? Gözlemlerime göre yüzgeçler parça parça olmaya başlar ve uçlarından
    ince beyaz şeritler sarkar. Bu şeritler ölen bakterilerin olduğu deri
    parçalarıdır, tankta sağlayacağınız çok güçlü bir havalandırma onların daha
    çabuk kopmasını sağlayacaktır. Üç günün sonunda şeritler artık sarkmıyorsa ve
    yüzgeçlerin ucu temizse antibiyotiği o zaman kesin, şeritler sarkıyorsa hala iki
    gün daha devam edin. Bakteriler genelde gözle görebildiğinizden daha derine
    yerleşmiş olduklarından yüzgecin büyük çoğunluğu şerit şerit kopacaktır. Tedavi
    bittikten sonra %50 su değiştirin ve balığı tanktan çıkarmayın. Tekrar
    yüzgeçlerinin çıkmasını bekleyin. Onu o halde ana tanka atarsanız manevra
    kabiliyeti olmayan hantal bir balık olacağından ne diğerlerinin ona yapacağı
    'hoş geldin' kovalamacasından kaçabilir ne de yem için mücadeleye girişebilir.
    alıntıdır


  2. #2
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Cevap: Balık Hastalıkları

    Beyaz Benek

    Beyaz benek suda yaşayan bir
    protozoandır. Protozoa suda yaşayan ve hayvansal özellikler gösteren ve bazen
    büyük koloniler kurabilen tek hücreleri canlılara verilen ortak isimdir. Latince
    adı Ichthyophthirius multifiliis'tir. İngilizce kaynaklarda kısaca Ich diye
    tanımlanır. Bu asalakların çok azının bile tanka bulaşması tüm tankı dezenfekte
    etmeyi gerektirir. Balığın üzerine tutunarak noktadan balığın kanını emmeye
    başlar. en sık girdiği yerler balıkların pullarının arası solungaçlardır.
    Üremeye hazır olduklarında balığın üzerine jelatin bir keseciğin kapladığı
    yumurtalarını bırakırlar. Kesecikler pulların arasında ise gözle görülemez, ama
    çoğaldıkça yüzgeçlerde de kesecik oluşacağından gözle görülecek hale gelirler.
    Ortalama üç gün içinde patlayan keseciklerden bir sürü minik aç protozoan dibe
    düşer, ve oradan dağılıp başka balıkların üzerine atlarlar. Yumurtalarını sadece
    balığın üzerine bıraktıklarını iddia etmek doğru değil, nereye bulurlarsa oraya
    bırakırlar, tankta balıktan sonra özellikle kumların arasına kistlerini
    bırakabiliyorlar. Balığın beyaz benek olduğundan keseleri görmeden de
    şüphelenebilirsiniz. Sürekli olarak tank ve dekorasyonlara sürtünme eğilimi
    vardır; kendisini oradan oraya silkeler, sanki üzerinde olan birşeyi atmak
    istiyormuş gibi davranır; rengi streste olduğu gibi koyulaşmaz aksine solar,
    özellikle renkli bir balığınız varsa size çok görünmeye başlar; hızlı kaşınma
    dışında normal olarak yaptığı tüm hareketleri yavaşlar; yeme ilgisi çok azalmaya
    başlar, isteksiz yer. Bu belirtilerden kısa bir süre sonra da çok büyük bir
    ihtimalle kesecikleri görürsünüz. Dikkat edin, pseudotropheus türlerinde pullar
    çok sıkı olduğundan ve vücutları çok kaygan olduğundan keseleri balığın üzerinde
    göremezsiniz. Bu da keselerin özellikle kumların arasında veya akvaryum camına
    yapışık olduğu anlamına gelir. Pseudotropheuslarda yukarıdaki belirtileri
    görürseniz, özellikle bölge belirlemek için sürtündükleri kayalara çok daha
    haşin ve sık sürtündüklerini ve çok sık silkelendiklerini fark ederseniz bu
    beyaz benektir. Diğer balık türlerinde keseleri en kolay yan yüzgeçlerde ve
    kuyrukta fark edersiniz. Hiçbir pamuğumsu görüntüleri yoktur, daha çok tuz veya
    şeker kristellerine benzerler, ışıkta da onlar gibi parlıyorlar. Birkaç gün
    sonra yok olduğunu, yerine farklı noktada başkasının oluştuğunu fark
    edersiniz.




    En kesin tedavisi ısı-tuz-ve metilen mavisi
    birleşimidir. Tanka 5 galona (19 lt) 1 çorba kaşığı tuz ekleyin. Ekleyin derke
    asla tankın içine direkt olarak atmayın yoksa balıkların ciğerlerini
    yakarsınız.Bir kaba tanktan su alın, tuzu içinde çözün ve tanka bir kısmını çok
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/hayvanlar-alemi/62763-balik-hastaliklari.html#post126770
    yavaş dökün, bir süre bekleyin ve tuzlu suyu tekrar ekleyin. Eğer zaten
    tankınızda ve su değişimlerinde tuz kullanıyorsanız bu işleme gerek yok.
    Ardından ısıyı yükseltin, dayanıklı türler için 30C, daha hassas türler için
    28C. Her balığa 30C uygulayamazsınız, tedavi edeceğim diye hayvanı fazla
    sıcaktan öldürebilirsiniz. Isı en az üç gün yüksek kalmalı, emin olmak için
    mümkünse 4 gün sürdürün ısıyı. Sıcaklığın daha çok dolaylı olarak asalaklara
    etkisi vardır. Metilen mavisinin veya tuzun tesirli olabilmesi için parazitlerin
    keseden çıkmasını sağlamak gerekiyor. Kesede oldukları sürece hiçbir ilaç etkili
    olmaz. Isı yükseldikçe içindeki yavrular evrimleri daha çabuk
    tamamlayacaklarından kese normalden daha kısa zamanda patlayacaktır. Bu nedenle
    ısıyı ille de 30C'a çıkarmanız şart değil, balık türlerini göz önünde
    bulundurursak, sadece balığın dayanabileceğinden emin olduğunuz bir ısıya
    çıkarın. Bu işlem de bittikten sonra metilen mavisi kullanın. Akvaryumcularda
    Contra-Ichthyo diye satılıyor. Prospektusunda yazdığı gibi aynen savsaklamadan
    kullanın. İlk gün için 3 damla, ardından 2 gün boyunca 1 damla, tabii ısı
    yükseltemiyorsanız 1 gün daha 1 damlaya devam edin. Tabii bu tedavi sadece
    tropik balıklarda uygulanabilir. Soğuk su balığı, tetra, veya cory gibi yüksek
    ısıya ve tuza karşı çok hassas balığınız varsa sadece metilen mavisini
    uygulayın, tuz kullanmayın, ısıyı da normalden biraz daha fazla yükseltin. Bu
    gibi durumlarda metilen mavisini yukarıda belirtildiği gibi normalden daha uzun
    süre uygulayın. Metilen mavisini kullanırken tüm filtre süngerlerini ve varsa
    karbonları çıkarmayı unutmayın, ve ölü protozoanları balıkların üzerinden
    uzaklaştırmak için tankı iyi havalandırın. Tedavi bittiğinde tanka %50 su
    değişimi yapın ve sonraki haftalarda su değişimlerini normalde yaptığınızdan
    daha sık aralıklarla yapmaya dikkat edin. Beyaz benek gibi protozoal
    enfectionlarda unutmamanız gereken bir nokta daha var, bulaşma riski yüksek
    olacağından, enfeksiyon kapmış tankta kullandığınız malzemeleri dezenfekte
    etmeden diğer tanklarda kullanmayın.

    Yaralanmalar
    Özellikle cichlid gibi sert veya orta sert
    balıklarınız varsa yaralanmalara hazırlıklı olmalısınız. Genelde yaranın
    enfeksiyon kapmaması için kullanabileceğiniz en doğal ve yan etkisiz ilaç
    tuzdur. Yara çok derin değilse tuzu ekledikten sonra yaranın kendiliğinden
    iyileşmesini bekleyin. Yüzgeçler ısırıldığında da aynı yolu izleyin. Zaten bu
    tür balıklar bölgesel olduklarından bölgelerine giren her türlü yabancıyı ısırma
    eğilimindedirler, en kolay ısırılan yerler de yan yüzgeçler, kuyruk, ve anal
    yüzgeçler. Bu tip yaralanmalar zaman zaman meydana geliyorsa ve balık
    canlılığından birşey kaybetmemişse normal olarak karşılayın. Yara derin veya
    büyük olabilir, fakat balık streste olmadığı müddetçe uzun sürse de
    kendiliğinden kapanır. Yüzgeçleri ve yaralanmış bölgeleri sık sık pamuk
    oluşumlar ve kırmızı şeritler için kontrol edin. Öyle bir durum varsa Yüzgeç
    Erimesi bölümüne göz atın. İltihap kapmasını önlemek için balık elle tutulacak
    kadar büyükse bir pamuk vasıtasıyla yaranın üzerine mercurochrome bazlı bir ilaç
    veya tentürdiyot sürebilirsiniz. Yara size fazla derin geldiyse ayrı bir tanka
    alıp 10 litreye 1 damla metilen mavisi veya malachite yeşili damlatarak balığa
    duruma göre 2 veya 3 gün tedavi uygulayın, böylece balığınızın hem kafası
    dinlenmiş olacak hem de yaranın enfeksiyon kapma riski azalmış
    olacaktır.




    Eğer balığınız sürekli saldırıya uğruyorsa, bir
    köşeye sinmişse, strese girmeye başlamış demektir, bu durumda yapılacak tek
    sağlıklı iş onu tanktan çıkarmaktır. Saldırılar genelde durmaz, daha çok artarak
    devam eder, bu genelde balığın tanktaki diğer balıklara oranla daha sakin
    karakterli olduğunu ve onlarla başa çıkamadığını gösteriyor. Sakin bir balığın
    farklı bir türden olması gerekmez, çok sert bir türün de sakin yapılı fertleri
    olabilir.



    Dropsy

    Balık bir balon
    gibi şişer ve gözleri yerinden fırlayacakmış gibi olur. Bazen bu semptomlarla
    beraber pulları dışa dönük olur. Görünüşü aynı balon balığının şişmiş haline
    benzer. Tankın üstünden bakarsanız sanki hamileymiş gibi durur ve genelde yüzme
    hareketlerini kontrol etmekte zorluk çeker. Balık sanki çok yemiş de
    sindirememiş insanlar gibi sık sık nefes alır. Dışkısı şeffaf ve sümüğümsüdür.
    Dropsy'nin en muhtemel etkeni vardır:



    1)Kötü su koşulları:
    Balığın başa çıkamayacağı kadar yüksek nitrat seviyeleri ile yem artıklarından
    ve dışkıdan kaynaklanan çözünmüş organik bileşikler.



    2)Uyum
    stresi: yeni gelen balığın yaşadığı uyum sorunu veya tanktaki heyrarşinin en
    altlarında bulunan bir balığın sürekli olarak diğer fertler tarafından yapılan
    saldırılara maruz kalması.



    3)Suda yaşanmış olan ani
    değişiklikler: pH'nın fazla düşmesi veya yükselmesi, akvaryumcudan farklı
    şartlarda veya pH'da beslenmiş bir balığın sizin tankınıza geldiğinde daha
    farklı değerlere alışmak zorunda kalması.



    Bu tür etkenler
    balıkta ya suyun sindirim sisteminde birikmesine ve orada zehirli gazlar
    oluşmasına yol açar, ya da sindirim siteminde bakteriyel/viral enfeksiyonlara
    sebep olur. Balık çıkardığından daha hızlı su yuttuğu için karın bölgesi şişer.
    Dropsy. tıpkı bloat gibi, nadiren tankın diğer sakinlerine bulaşır. Ancak tedavi
    için siz etkilenmiş balığınızı gene de ayrı bir tanka alın. Erken bir tedavi ile
    balığınızın kurtulma şansı yüksektir. Dropsy'nin ilk safhalarında balık karnı
    şiş olmasına rağmen yemesini sürdürür. Balığınıza pellet türü yem veriyorsanız,
    pelletları bu dönemde ıslatıp beklettikten sonra yedirin, böylece sindirim
    sistemini zorlamamış olursunuz. Bir kapta akvaryum suyu ile beklettiğiniz
    pelletlara buzdolabınızda bulabileceğiniz vitamin komplekslerinden birini
    ekleyin, özellikle C vitamini olan bir kompleks olsun. Pelletleri 10 dakika
    kadar suda beklettikten sonra balığınıza yedirin. Aynı işlemi pul yem ile de
    yapın. Yemde bir değişiklik yapmayın, her zaman ne veriyorduysanız onu verin.
    Antibiyotik içeren yemler de kullanabilirsiniz. Tedavi için kullanacağınız
    ilaçlar metronidazole veya geniş spectrumlu gram negatif ve gram pozitif bir
    antibiyotiktir. Piyasada metronidazole içeren ilaçlardan biri Flagyl 500mg
    (Eczacıbaşı) adı ile satılıyor. Metronidazole'u her 50 litre için 1 hap olacak
    şekilde suda eritip tanka dökün. 24 saat sonra en az %50 su değiştirin ve tekrar
    aynı dozajı uygulayın. 3 günlük tedavi sonrası balığınızın şişliği inmemişse
    tekrar aynı işlemi uygulayın.


    Bloat

    Bloat hem belirtiler açısından hem de
    nedenlerinden dolayı temelde dropsy ile benzerlikler gösterir. Bloat daha çok
    afrika menşeili cichlidlerin başına gelir. Özellikle herbivore (otçul) bir
    beslenme stiline sahip olan, yani doğada daha çok kayalardan yosunları
    (aufwuchs) sıyıran, veya yosun ve küçük kabuklularla beslenen Malawi mbuna
    türleri ve bazı Tanganyika türleri bloat olmaya yatkındırlar. Zaten bu nedenle
    diğer adı da Malawi bloat'tur (Latince adı Crybtobia). Dropsy'ye neden olan
    sebebler bloat'a da götürebilir bir balığı, özellikle de Malawi ve Tanganyika
    cichlidlerini. Ancak bloat daha çok mide bölgesinde ve yemek borusunda oluşan
    bir enfeksiyon olduğundan farklı nedenler de bir balığı hasta edebilir. Bloat'a
    yatkın olan balıkların sindirim sistemi etçil beslenen türlere göre daha
    uzundur. Yani mide borusu ve bağırsaklar olması gerekenden daha uzundur. Bunun
    bir sebebi var elbette. Yeşilliklerin ve otların sindirimi daha zordur ve daha
    uzun sürer. Protein ağırlıklı yemleme, bakteri deposu olan kurtlarla besleme,
    çözünmüş ve tekrar dondurulmuş yiyeceklerle beslemek, veya suda ıslatılmadan
    büyük miktarlarda verilen pellet yemler bu sistemi tıkayabilir. Her kurt veya
    pellet verişinizde olmaz ama birgün gelir tıkanacğı tutar. Son yıllarda yapılan
    araştırmalar bloat olarak tanımlanan hastalığın genelde bakterilerden (Aeromonas
    türü bakteriler, özellikle Aeromonas hydrophilia) veya bağırsak parazitlerinden
    (Hexamita salmenis ve Spironucleus türleri) kaynaklandığı fikri giderek
    yaygınlık kazanıyor. Ayrıca bloat'tan etkilenen Afrika cichlidleri üzerinde
    yapılan araştırmada balıkların midelerinde kamçılı bir tek hücreli canlı olan
    Cryptobia jubilans keşfedildi. Bu parazitin Malawi gölünden akvaryumlara
    taşındığı yönünde güçlü bulgular vardır. Bu asalak Hexamita(Hexamita salmenis)ve
    Spironucleus gibi parazitlerle yakın akrabadır. C. jubilans ve hexamita gibi
    etnteroparazitik (içte yaşayan parazitler) canlıların üremeleri için başka
    canlılara ihtiyaç duymadıkları ve opportunistik asalaklar oldukları tahmin
    ediliyor. Bu bahsedilen parazitlerin ve Aeromonas türü bakterilerin balığa nasıl
    bulaştıkları henüz bilinmiyor, ancak balığın bloat'a yakalanmasının yukarıda
    belirtilen su koşulları ve beslenmede yapılan hatalar ile yakından ilişkili
    olduğu tahmin ediliyor.
    Bloat'a yakalanmış bir balığı ayırt etmeniz mümkün.
    İlk günlerde cansızlaşır, yemek ister, yemi ağzına alır fakat dışarı tükürür.
    Sanki yemek istediği halde yutamıyormuş gibi bir hali vardır. Zamanla rengi
    koyulaşır, hastalık ilerledikçe en koyu rengini almaya başlar ve Afrika
    cichlidlerine has siyah çizgiler ortaya çıkar. Gözleri koyulaşmaz, anormal bir
    görüntüleri de yoktur. Ortalıkta dolaşmadığı gibi sürekli saklanmayı tercih
    eder. İlk günlerden sonra karnın ya çok hafif şiştiğini, ya da içeri göçtüğünü
    fark edersiniz. Özellikle karnın alt kısımlarına dikkat edin. Bu belirtileri
    fark ettiğinizin ilk günlerinde harekete geçin. Geçen vakit balığı kurtarma
    şansınızı azaltacaktır. Çok temiz suyun bulunduğu, ve ısının da ana tank ile
    aynı olduğu tedavi tankına aldıktan sonra balığınızı iki şekilde tedavi
    edebilirsiniz. Ya 38 litreye bir metronidazole eritin, ya da 38 litreye
    bulabildiğiniz en güçlü balık antibiyotiğini kullanın. İkisini yarım dozlarda
    birlikte de kullanabilirsiniz. Balık son evrelerde ise, yani tabiri caizse
    gözünün feri gitmişse, İnsanlar için kullanılan penisilin kullanın, ama bu sefer
    50 litreye bir tane eritin. Unutmayın, penisilini sadece son çare olarak
    kullanın, asla yaşama şansı biraz daha fazla bir balığı penisilin ile tedavi
    etmeyin. Hangisini seçerseniz seçin ancak 24 saat sonra en az %50 su değiştirip
    aynı dozajı tekrar uygulayın. 3 gün boyunca aynı yöntemi uygulayın, 3 gün
    sonunda balığın rengi açılmışsa, ortalıkta yüzmeye başlamışsa, ve yem yiyorsa
    köşeyi döndü demektir. Eğer yarı yarıya bu belirtiler varsa, ortalıkta dolaşıyor
    ve hala yem yemiyorsa (bunu anlamak için 1 gün bekleyin), tedaviye bir 3 gün
    daha başlayın. Zaten 3 günlük tedavi sonrası, 4.günde hala inatla yaşıyorsa
    kurtulma şansı yüksektir.
    -alıntıFungal Hastalıklar Ve Columnaris

    Funguslar:
    Yüzgeç erimesi kısmımda da belirtildiği gibi, pamuk
    oluşumların neredeyse tümü mantardır. Akvaryum ortamlarında en sık rastanılan
    fungus saprolegnia'dır. Fungal enfeksiyonların arkasında her zaman bir sebeb
    arayın, çünkü suda zaten var olan funguslar sağlıklı bir balık için tehdit
    değildir. Funguslar genelde bulaşıcı değildir, bu nedenle birden fazla
    balığınızda pamuğumsu oluşumlar varsa bu ya Columnaris'tir ya da su koşulları
    kötü olduğundan çok sayıda balık etkilenmiştir. Vücut fungusların tedavisi
    yüzgeç erimesine neden olan fungusların tedavisi ile aynıdır. Balık elle
    tutulabiliyorsa ve fungus olan bölge solungaçlara uzaksa bir pamuğa tentürdiyot,
    mercurochrome, malachite yeşili, veya metylene mavisi damlatın, bölgeye
    bastırmadan ve solungaçlardan kesinlikle uzak tutarak sürün. Balık küçükse veya
    fungus çok yaygınsa tedavi tankına 10 litreye 2 damla malachite yeşili veya
    metilen mavisi damlatın, 24 saat sonra su değiştirin, geçmemişse tekrar aynı
    işlemi uygulayın.




    Columnaris:Pamuğumsu
    bir görüntü görüntü veren bu gram negatif bakterinin Latince ismi Flexibacter
    columnaris'tir. Özellikle soğuk su balıklarında (Cloumnaris'ten dolayı ölen
    goldfish için ve canlı doğuranlar bu bakteriye karşı hassaslar. Her tür suda
    yaşayabilen bakteriler genelde bu balıkları etkiler. Bunun nedeni columnaris'in
    Kuzey Amerika'ya has bir bakteri türü olması ve daha ziyade bu menşeili
    balıkları etkilemesidir. Eski kıtanın balıklarını çok fazla etkilemez. Canlı
    doğuranlar grubundan mollylerde pamuk oluşumlar görürseniz ilk olarak
    columnaris'ten şüphelenin. Mollyleri etkileyen columnaris'in bir çeşididir, ve
    onlardaki bu hastalık 'Black Molly Hastalığı' diye adlandırılıyor. Isı farkı, su
    kalitesinin düşmesi, nitratların yükselmesi, diyetlerinde yetersiz yeşillik,
    tankta yetersiz tuz miktarı gibi durumların ardından mollylerde columnarisi
    bekleyin. Pamuklanma genelde ağız ve göz çevresinde başlar bazen de vücudun
    herhangi bir yerinde, zamanla gözün üzeri tamamen pamuk ile kapanır balık
    göremez hale geliyor. Vücudunun diğer bölgelerine yayıldığında balık ölmeye
    başlıyor.




    Xiphophorus grupları (kılıçkuyruk ve platyler) ve
    lebistes grupları da kolayca bu bakteriden etileniyorlar. Bu gruplarda pamuğumsu
    görünütler de oluşabilir veya alt yüzgeçler ve kuyrukta sararmalarla kendini
    gösterir sadece. Columnaris bu durumda pamuklar büyük bölgeleri kaplamıyor,
    genelde vücudun çeşitli yerlerinde ufak ufak pamuklanmalarla gösteriyor kendini.
    Bu gruplarda belirgin bir renk solması olur. Soğuk su balıklarında kendini daha
    çok ülserlerle gösterir. Pamuk oluşumlar meydana gelmez. (Columnaris'e
    yakalanmış bir goldfishi görmek için bu resime bir göz atın). Canlı doğuranlarda
    columnaris bulaşıcıdır ve tankta yüksek sayıda ölümlere sebeb olur.
    Balıklarınızda fungus olduğunu sandığınız oluşumlar varsa ve birkaç gün içinde
    ikişer üçer ölümler oluyorsa columnaris'ten şüphelenin. Soğuk su balıklarında
    columnaris kendini farklı şekilde gösteriyor ve daha yavaş ölüme götürüyor.
    Balıkların özellikle karın bölgelerinde ülserler
    oluşuyor.




    Columnaris'i fungus'tan ayırmak tecrübe ister. Çok
    yakından bakıldığında şekil ve renk olarak birbirlerinden ayırt edilebilirler.
    Siyah mollylerin haricindeki balıklarda columnaris daha küçük pamuklanmalar
    yapar ve tümünde yaptığı pamuklanmalar karbeyazıdır. Fungus daha çok hafif
    sarımsı veya griimsidir. İkisini ayırt etmenin en emin yolu ölümlerin meydana
    gelmesinin anlaşılmasıdır. Fungus, tedavisini çok fazla sallamadığınız sürece
    balığı oldürmez, ama columnaris çok hızlı öldürüyor. Diğer bir nokta da
    columnaris'in fungus için kullanacağınız ilaçlardan etkilenmemesidir. Tedavi
    için antibiyotik kullanmaya bakın. Piyasada satılan sıvı antibiyotik Mikofish'i
    de kullanabilirsiniz. Kullanacağınız antibiyotiğin özellikle bakteriyel tedaviye
    uygun olup olmadığına dikkat edin. Columaris'in bulaşıcı olması tedaviyi ayrı
    bir tankta yapmanız daha bir emniyet taşıyor. pamuklar yok olana ve balık
    canlana kadar tedaviyi sürdürün, su değiştirin ve balığı bir süre o tankta
    dinlendirin.


    Kanlı Yüzgeçler

    Yüzgeçler
    başka bir balığın saldırısına uğrayıp zarar görmediği halde üzerlerinde kanlı
    şeritler varsa bunu bir parazit yapıyor demektir. Özellikle kuyrukta şeritleri
    fark edersiniz. Kuyruk başlangıcından bitimine kadar kırmızı şerit oluşturan
    parazite Gyrodactylus denir. Sert ve orta sert balıklar da birbirlerinin
    yüzgeçlerini ısırarak kanlanmasına yol açarlar, ama gyrodactylus'un görüntüsü
    daha farklıdır. Sağlam yüzgeçte kanlanma olur, özellikle kuyruğun başlangıç
    kısımlarında. Tedavisi kolaydır. Piyasada satılan herhangi bir parazit-fungus
    solusyonu veya metilen mavisi kullanabilirsiniz. Kırmızı şeritler yok olana
    kadar tedaviye devam edin.

    Solungaç Parazitleri


    Normal olan balık birdenbire akvaryumun tabanında saklanmaya
    başlar. Olduğu yerde sallanabilir, rengi koyulaşmıştır, gözleri kararmıştır, ve
    çok sık nefes alıyordur. Bazen tabandan fırlar, özellikle solungaç kısımlarını
    dekorasyonlara sürter. Alt ön yüzgeçlerini (ventralislerini) oynatır. Bazen
    yüzeye yakın çıkar ve hareketsiz durarak daha iyi nefes almaya çalışır.
    Solungaçlar ilk zamanlarda çok açılır, son devrelerde ise balık solungaçlarını
    açmadan nefes almaya çalışır. Solungaçlara çok yakından baktığınızda parçalanmış
    kısımlara rastlayabilirsiniz. Bu semptomlardan kısa bir süre sonra balıklar
    ölmeye başlar. Dışta gözle görülür bir anormallik olmaz genelde, belki balığın
    zayıf düşmesine bağlı olarak mantar-bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir, ama
    genelde bu enfeksiyonlar balığın ölmesine yakın
    oluşur.




    Yukarıda belirtilen semptomlardan özellikle göz
    kararması ve sık nefes almaya dikkat edin. Balığın üzerinde bunun dışında beyaz
    veya sarı noktalar yoksa, solungaç parazitlerinden şüphelenin. Genelde bu
    parazitler ya Dactylogyrus ailesindendir ya da ergasilus türü solungaç
    kurtlarıdır. Dactylogyrus türü parazitler monogenetic trematod olarak
    sınıflandırılırlar ve her türlü suda bulunurlar, yaşamak ve çoğalmak için bir
    aracıya ihtiyaç duymazlar. Büyük parazitler sadece 2 mm. uzunluktadır ve gözle
    görülemezler. Yumurtaları 1-5 gün arası kuluçkaya yatar. Kancalarla balığın
    solungacına tutunup mukoza, deri, bazen de kan ile beslenmeye başlarlar. Bu
    parazitlere özellikle cichlid akvaryumlarında rastlarsınız. Normalde suda
    yaşadıklarından bir köpeğin üzerinde her zaman var olan birkaç pire kadar zarar
    verirler balığa- rahatsız edicidirler, ama acil müdahaleye gerek yoktur. Bu
    parazitler yavru tankına bulaşırlarsa sorun var demektir. Yavruların savunma
    sistemi tam gelişmediğinden hepsini birkaç gün içinde yok edebilir. Yeni çıkmış
    veya birkaç aylık yavruların özellikle nefes alışlarını kontrol edin. Bir gün
    içinde birkaç yavru birden öldüğünde tedaviye geçin. Solungaç parazitleri
    normalde yetişkinlere zarar vermeseler de kötü su koşulları, bakımsız bir
    akvaryum, veya tankın kaldıramayacağı kadar çok balık sayısı sayılarında tam
    anlamıyla bir patlama yaratır. Zaten bu tür tanklarda stres seviyesi de
    yükselmiş olacağından balıkların onlarla başa çıkması zorlaşır. Tanka yeni bir
    balık alacağınız zaman da solungaç parazitlere dikkat edin. 2 hafta karantinada
    tuttuğunuz halde temiz olduğunu sandığınız balıklar ana tanka eklendiğinde
    yukarıdaki belirtilere neden olabilirler. Bu da yeni gelen balıklarda var olan
    parazit nüfusun stres dolayısıyla patladığını gösterir. Balıklar sık nefes
    almaya ve saklanmaya başladıklarında tanktaki parazit sayısı çok fazla
    demektir.




    Solungaç parazitlerinden kurtulmak için tankta tuz
    kullanmıyorsanız en az 3 hafta boyunca tuz kullanın, 19 litreye bir çorba kaşığı
    tuz ölçüsünde. Ancak sadece tuzu kaldırabildiğinden emin olduğunuz balıklarda.
    Ardından %50 oranında özellikle tabandan su çekin, filtrenin süngerlerini
    temizleyin, kumları tuz ile yıkayıp iyice durulayın, ve tank camının iç kısmını
    bez ile silin, ve oksijeni arttırın. Bunlar parazit populasyonunu büyük oranda
    azaltacaktır. Ardından ilaç tedavisine geçin. Piyasadan bulabilirseniz çinkosu
    olmayan bir formalin-malachite yeşili solusyon alın. Bulamıyorsanız, çinko
    içermeyen formalin alın ve her 4 litreye 10-15 damla damlatın. Hassas balıklar
    için 10, diğerleri için 15 damla kullanın. Formalin'i en fazla 30 dakika çok iyi
    havalandıracağınız tankta bırakın, ardından %70 oranında su değiştirin. Tanktaki
    balıkların birkaç saat kafalarının dinlenmesini bekleyin, ve ilk 2 gün 10
    litreye 2 damla malachite yeşili damlatın. Üçüncü gün 10 litreye 1 damla
    malachite yeşili damlatın, ve gene %50 oranında su değiştirin. Beş gün bekleyin
    ve malachite yeşilini aynı oranlarla uygulayın tekrardan. Bunun nedeni 5 güne
    kadar kuluçkaya yatmış olan yumurtalar varsa çıktıklarında tekrar
    çoğalabilirler. Hiçbir ilaç yumurta evresinde olan bir parazite etki etmez. Eğer
    yavrularınızın parazitlerden etkilendiğinden şüpheleniyorsanız onları 4 litreye
    3 damla formalin veya malachtite yeşili damlatılmış temiz su dolu bir kapta 10
    dakika bekletin. Süre 10 dakikayı geçmesin. Banyodan sonra tamamı temiz su dolu
    bir tanka alın, yavruların çoğu kurtulacaktır.


    Oodinium

    Oodinium'u bir balıkta tanımanız için onun ne
    olduğunu bilmeniz gerek öncelikle. Tatlı sularda yaşayan Oodinium limnectum bir
    Dinoflagellate'tır. Yani aslında okyanuslardaki plantonların grubundan parazitik
    bir algaedir. Zoologlar onu 'protozoa' ailesine dahil ediyorlar, buna karşılık
    botanistlere göre Oodinium bir 'algae'. İnce saç benzeri uzantıları olduğundan
    protozoandırlar, ancak yeşil klorofil pigmentleri nedeniyle daha çok algae
    olarak sınıflandırılırlar. Balığın en yumuşak dokusuna uzantılarını yerleştirir
    ve içinde bulunan renk pigmentleri vasıtasıyla ışığı kullanarak dokuyu yiyeceğe
    çevirir. Balığın en yumuşak dokusu solungaçlarının iç kısımları olduğundan
    parazit ilk olarak oraya yerleşme eğilimindedir. Birkaç günlük beslenme
    sonrasında uzantılarını çıkartıp tankın dibine düşer ve bir kist oluşturur.
    Kistin içinde 250 veya daha fazla dinaspor oluşur,kist çatlar ve dinasporlar
    serbest yüzer safhaya geçip yeniden av aramaya başlarlar. Oodinium aracı bir
    canlı olmadan çoğalamaz, ancak yetişkin bir parazit türüne göre 28 saat ile 1 ay
    arası aracısız kendi başına yaşayabilir. Tüm yaşam döngüsünü
    (dinoflagellate-kist-dinospor safhaları) 6 ile 12 gün gibi uzun bir devrede
    tamamlar. Bu döngüde ilaca karşı en hassas safhası kistten çıkıp sebest yüzen
    dinosporlara dönüştüğü safhadır.


    Tüberküloz

    Tüberküloz akvaryumlarda meydana gelebilecek
    en ölümcül hastalıktır. Son yıllarda çok fazla yaygınlaştığı kabul ediliyor.
    Kapalı bir ortamda yaşayan insanlar arasında tüberküloz ne kadar yaygın
    olabiliyorsa kısıtlı bir alan olan akvaryumlarda tüberküloz o kadar bulaşıcıdır.
    Fish TB olarak da bilinen hastalığa yol açan bakteriler Mycobacterium
    tuberculosis veya Norcadia ailesinden gram pozitif bakterilerdir. Mycobacterium
    türü bakteri sadece 1-10 kadar az bir sayı ile enfeksiyonu başlatacak kadar
    güçlüdür, çünkü kaygan ve kalın zırhına ne mide asitleri ne de safra taşları
    etki ettiğinden vücudun savunma sistemlerinden kolayca geçer. Bakteri vücuda
    girdiğinde herhangi bir organa veya dokuya yerleşir ve çoğalmaya başlar.
    Hücrelere girerek onları öldürür ve sonuçta organ veya dokulardaki sağlıklı
    hücrelerin yerini tüberkülozlu hücreler alır.



    Tanklara nasıl
    bulaştığı veya balıktan balığa nasıl bulaştığı kesin olarak saptanamadı. Çeşitli
    ihtimaller üstünde duruluyor: tüberküloz taşıyıcı balıklarla temas; deri veya
    soluma yoluyla bakteriyi sudan kapmak; bakteri taşıyan yemin veya suyun ağızdan
    yutulması; veya, bakteriyi taşıyan balığın ölümü halinde diğer balıklar
    tarafından yenmesi. Canlı doğuranlarda dişiler TB kapmaları halinde bunu
    yavrularına anne karnında geçirebiliyorlar.



    TB semptomları
    aylarca sürebilir. Semptomlar hastalığın yerleştiği yere göre değişiklik
    gösteriyor. Bakteri böbrek, karaciğer, veya safra kesesine yerleşmişse balık yem
    yediği halde aşırı kilo kaybı olur. Birkaç hafta içinde karın öyle içeri
    göçmüştür ki karın bölgesinde içeriye doğru bir kavis belirir. Balığın
    hareketleri gittikçe yavaşlar, saklanma eğilimindedir, ve sonuçta ölür. (Balığın
    nasıl göründüğünü anlamak için tıklayın). Bakteri karın kaslarına yerleştiğinde
    balık tıpkı bir balon gibi şişer. Ancak dropsy'dekinden daha fazla şişer, ve
    şişlik balık ölmeden haftalarca devam edebilir. Bu şişlik bakteriye tepki olarak
    gelişen ve karın bölgesinin kenarında oluşan bir iltihaptır (peritonitis).
    /Nasıl göründüğünü merak ediyorsanız şu resime bir göz atın). Bakteri gözün
    arkalarına yerleşmişse gözler zamanla dışarı fırlar. Gözün üstünde açık
    kahverengi noktalar oluşur. Bu olduğunda balığın ölmesini beklemeden siz
    öldürün, zira buna 'açık' tüberküloz denir, ve bakteriler göz vasıtasıyla
    sürekli dışarı salınırlar. Bakteri karın bölgesinin daha içerilerine yerleşmişse
    ilk haftalar karın bölgesi civarında şişlikler meydana gelebilir. TB en sonunda
    iyice çoğalarak karın zarını deler, balığın karnında bir delik oluşur ve ölür.
    (Resim için tıklayın). Ve son olarak, bakteri omurga bölgesine yerleşmişse balık
    zamanla kambur olur. Omurga dışarı doğru tam bir kavis oluşturur. Bütün bunlarla
    beraber ortak semptomlar balığın yaşlanmaya başlaması, yüzgeçlerini sürekli
    olarak sıkıca vücuduna yapıştırması, saklanma ve yalnız kalma ihtiyacı, yaşlanma
    belirtileri,renk solması, ve yırtık yüzgeçlerdir. Özellikle karın bölgesi
    yırtılmış ölü bir balığınızı bulursanız tankta, karın bölgesinde kavis olan bir
    balığınız varsa, veya omurgası sağlam olan bir balığınız kamburlaşmaya başlarsa
    ve bu semptomlar haftalar boyunca yavaş gelişiyorsa tüberkülozdan şüphelenin.
    Canlı doğuranlar grubunda ve soğuk su balıklarında tüberküloz oldukça
    yaygınlaşmıştır.



    Tüberkülozun tedavisi çok zordur. Hücreleri
    etkileyen bir bakteri olduğundan diştan verilen en güçlü antibiyotiğin bile pek
    faydası olmaz. Kolayca yerine koyabileceğiniz bir balığınız etkilenmişse onu
    öldürün. Sizin için değerli bir balık etkilenmişse mutlaka ayrı bir tanka alın,
    ve günde 3-5 defa küçük miktarlarda antibiyotikli bir yem ile besleyin.
    Antibiyotikli yem bulamıyorsanız Kanamycin veya Erythromycin içeren bir
    antibiyotiği suda eritin, yemi içinde 10-15 dakika bekletin ve balığa az
    miktarlarda verin. Hangi tedaviyi uygularsanız uygulayın balığınızın kurtulma
    şansı çok düşük olacaktır. Karnı delinmiş bir balığı tanktan çıkardığınızda
    tankın da enfeksiyon kaptığını unutmayın, çünkü bakteriler oradan sızmıştır. Bu
    durumda tüm balıkları ya öldürün, ya da temiz su dolu yeni bir tanka alın. Eski
    tankı ve tüm malzemelerini kaynar su ile yıkayın, ve birkaç hafta boş olarak
    bekletin. Yeni tanka aldığınız balıkları antibiyotikli yem ile besleyin uzun bir
    süre, ve sık su değiştirin. Tabanda kum varsa çıkartın, filtreleri ve
    süngerlerini haftada bir kaynar su ile yıkayın. Tabandan her gün su çekin, ve
    sünger ile silin, ardından süngeri kaynar sudan geçirmeyi
    unutmayın.


    Tüm bunları yaparken lastik eldiven giymeniz sizin için
    iyi olur. Balık TB de olsa insanlara bulaşabildiği ispatlanmıştır. İnsanlarda
    vereme yol açmaz ama açık bir yaranız varsa ya o bölgeye yerleşip yaralar
    meydana getirir. İç organlara yerleşme ihtimali yüksektir ve ciddi hasarlara yol
    açabilir.

    -alıntı

Benzer Konular

  1. göz hastalıkları
    By hw414 in forum Sağlık
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 01.Haziran.2008, 14:23
  2. dişeti hastalıkları
    By hataylı in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.Ekim.2007, 09:57
  3. Göz Hastalıkları
    By *prenSes* in forum Sağlık
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 23.Mayıs.2007, 16:46
  4. Beyin Hastalıkları
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.Nisan.2007, 18:37
  5. Anüs hastalıkları
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.Nisan.2007, 17:06

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.