İnönü'yü izliyorduk
CHP'nin iktidarda uygulamalarının aksine, İnönü'nün kişisel muhalefetini yakından izlemeye başlamıştık. İnönü, gerçekçi ve toplumsal açıdan geçerli bir muhalefet yapıyordu. CHP'nin kongrelerini, hatta konuşmacılarını okuma özlemine kaptırmıştık kendimizi. Okuma imkanı bulamayanlar, birbirine anlatımdan faydalanıyorlardı.
Bizden büyük rütbedeki üstlerimiz ve kendi akranlarımız arkadaşlar ile yaptığımız sohbetlerde, harp kahramanı ihtiyar askerin 1950 düşüşünü sık sık eleştirirdik. Bu düşüşün en önemli nedenleri, halkın tek kişiye olan bezginliği, şeker fiyatlarına zam, köy yollarının yapımındaki imece usulü, savaş yıllarındaki gaz ve bez sıkıntısı gibi sorunların oluşturduğu karamsarlık ve isteksizlikten doğduğu kanaatini taşıyorduk. Bir de, varlık vergisi ucubesi müslim, gayrimüslim bütün vatandaşları ciddi manada tedirgin etmişti.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turk-tarihi/22714-27-mayis-askeri-darbesi-menderesin-idami.html#post43160
Öte yanda, yeni kurulan Demokrat Parti'nin özellikle iki başı olan Bayar ve Menderes'in yoksul ve işsiz büyük halk yığınlarına mutluluk vaat eden bir umut ışığı olmaları, bu partinin iktidara gelişinin önde gelen nedeni idi. Demokrat Parti milletvekilleri ve yöneticilerinin halkın içinden geldiklerini söylemeleri, onlarla bağdaş kurup, soğanı kırarak yemeleri halkımızı peşlerinden sürükleyen nedenler olmuştur.
Gaz, bez ve karne sorunları ile yıpranmış ihtiyar asker ise, çözümlenemeyen sorunların yanında devlet adamlığı ve iktidar sürdüğü devrin tecrübeleri ile DP'nin, özellikle başlarına yüklendikçe yükleniyordu. Dozunu artırdığı, yıpratıcı sözleri ile her gün çözümlenemeyecek konuları ortaya döküyordu.
NATO'nun ve ABD'nin askeri yetkililerinin biri gelip biri gidiyordu, kışlamızdan. ABD yardımlarını organize eden sivil Amerikan yönetim elemanları, onların sistemine uymayan bizleri fazlası ile rahatsız ediyordu. Ordu donatım ve levazım ikmali görevlerinin bizdeki uygulamaları ile onların istedikleri arasında doğal olarak sistem uyuşmazlığı çekişmelere sebep oluyordu. Bunlarla kalmayan gösteriler, Güney Kore askeri heyetine, İran, Irak ve Pakistan gibi komşularımız heyetleri için sık sık tekrarlanıyordu.
NATO'ya, sistemler de dahil olmak üzere her şeyi ile uyum sağlamakta zorluk çeken ordumuz, kurslarla oryante edilme çabasında idi. Bunların sonunda, 2. Dünya Savaşı içinde ve savaş bittikten sonra ortaya çıkan silah, mühimmat ve bunlara intibakı sağlayan eğitim sistemlerinin uygulanması, ordumuza itibar sağlamasının yanında, siyasi kadrolarımıza da yeni yeni oluşumların getirdiklerini bahşediyordu.
ABD'nin şartlı yardımlarına, bir bakıma, memnun oluyorduk. 1945 yılı sonunda, çeşitli kullanım amaçlı doksan iki çeşit araç çeşitli ikmal kaynaklarına dayalı idi. Şimdi ise savaşta denenmiş, standart hale getirilmiş çok amaçlı kullanılabilen araçlar ordumuzun yüzünü güldürmeye başlamıştı. Yeni tanklar, arazi vitesli araçlar, kademeler arası haberleşmeyi sağlayan değişik güçteki telsizler, hava ve deniz sınıfları için yeni savaş araçları bizleri memnun ediyordu.
Irak'taki askeri müdahale
1953 yılında Trakya'da yapılan NATO'nun Well Fast manevralarının son günü Fenertepe'de büyük çadırlar kurulmuştu. Füze taburlarının ilk atış gösterileri yapıldıktan sonra Türk kumandanları ve yabancı askeri misyon şeflerinin katıldığı resepsiyonda, İstanbul Orduevi'nden getirilen kristallerin süslediği ziyafet sofrasını, alıştığımız törenlerin dışında şaşkınlıkla karşılamıştık. Ziyafet masasında sunulan yemekler, Türk askerinin karavanasına büyük ölçüde ters düşüyordu.
Siyah bir bere, golf pantolon ile resmi kabule gelen Celal Bayar'ı o gün daha yakından izleme imkanı bulmuştuk. Bayar, Cumhurbaşkanlığı arabası ile ayrılacağı sırada, hareketsiz kalan otosunu değiştirmek zorunda kaldı ve Genelkurmay başkanının arabasına binerek gitti. Belki kendisinin ve birçok taraftarının bilmediği gerçek, arabasındaki benzine, benim dışımda bir üsteğmen tarafından su katıldığı idi.
Başlangıçta kamuoyunun görmediği yanlışlar dizisi orduda sürüp gidiyordu. Komşu ve dost ülke olan Irak'ta yapılan darbenin, DP iktidarınca, Türk ordusuna yansıtılması da hatalar zincirine yeni bir halka eklemişti. Osmanlı devri Harbiye'sinden yetişen Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa'nın Kral Faysal ile birlikte öldürülmesi, duygusal olan Başbakan Menderes'i çok etkilemiş olmalı idi. Bu etkiyledir ki, olay Türk ordusuna yansıtılmıştır.
14 Temmuz 1958 günü, Başbakan Menderes İstanbul'a gelmişti. Öğleye doğru Irak kral ve başbakanı ile yine aynı saatlerde İran şahının geleceği bildirilmişti. Başbakan Menderes, Ankara'dan gelmiş şeref salonunda konukların gelmesini bekliyordu. Menderes ve beraberindekiler, meraklı bir bekleyiş içinde iken Yeşilköy Havaalanı'na, Irak Hava Kuvvetleri'ne ait bir nakliye uçağı indi. Uçaktan kralın birkaç hizmetkarı çıktı. Krala özel bazı eşyalarla deniz motorunun uçakta bulunduğu öğrenildi. Uçaktaki personelin, kralın gecikmesi ile ilgili bir bilgiye sahip olmadıkları anlaşılmıştı. Daha sonra alana inen İngiliz Hava Yolları'na ait bir uçağın yolcu ve mürettebatının ifadelerinden, Irak'ta askeri bir harekatın olduğu ve Bağdat Havaalanı'na inme olanağı bulamadıkları öğrenildi. Ancak, olayın gerçek yönü tam bir açıklığa kavuşmamıştı. Menderes ve beraberindekiler, Çınar Oteli'ne gitmeyi ve olayları orada izlemeyi yeğ tutmuşlardı.
Menderes'in isteği
Öğleye doğru İran Şahı Rıza Pehlevi'yi getiren özel uçağı Yeşilköy Havaalanı'na indi. Karşılama töreni pek sade bir biçimde yapıldı ve Şah, Menderes tarafından karşılanmaksızın araba ile Çınar Oteli'ne hareket etti.
Öğle ajansları, Bağdat şehrinde kanlı darbeyi bildirirken,Yeşilköy'ün uluslararası telsiz çevrimi de Orta Doğu havaalanları ile ilişki kurarak net sonuçları Başbakan'a ulaştırmaya çalışıyordu. Nuri Sait Paşa'nın sağ olduğu söylentileri, karışık biçimdeki havadislerle her ağızda şekil değiştiriyordu.
Tüm bu söz kargaşalığı içinde Başbakan Menderes ve İran Şahı, Ankara ve Tahran doğrultusunda Yeşilköy'den uçaklarla ayrılıyorlardı.
Konuk ve karşılayıcıların ayrılmasından sonra hiçbir emir almadan kışlaya döndüğümüzde yeni bir şaşırtıcı olay ile karşı karşıya kalmıştık. Tugay, sefer görev emrini almış ve sefer görev yerine intikal etme hazırlıkları içindeydi. Bu arada daha ilginç haberler alıyorduk. Ankara ve civarındaki birliklerden bazıları güneye doğru kaydırılıyordu. Güney ve Güneydoğu'daki zırhlı ve mekanize birlikler Irak hududuna doğru hareket halinde idiler.
Türkiye'nin Irak'taki darbeye karşı bir girişimde bulunma eğilim ve arzusunun güneye akış hareketinin nedeni olduğu öğrenilmişti.
Menderes'in güzel konuşması, cümleler arasına serpiştirdiği zengin sayılan kelime dizileri, son derece zarif edası ve terbiyeli davranışları yanında, devlet adamlarında az görülen alçakgönüllü bir görünümü vardı.
Böylesine bir görüntü içinde Menderes, çevresine ve bizlere olumlu bir etki yapma avantajına sahipti. Ancak, önemli olan; görüntüdeki zarafet ve hoşgörü ile söz söylemedeki usta sanatın, doğru karar ve uygulamalarla bağdaşmasıydı. Londra'dan milli bir kahraman havası içindeki dönüşünde, bu kahramanlığı alkışlayanlar arasında biz ve bizim gibi inanmayan pek çoklarının bulunduğundan, haberi olmadı bile.
Uçaktan inerek arabasına yerleşen İnönü, büyük bir karşılayıcı kitlesinin gösterisi ile yola koyulmuştu. Havaalanına akan, CHP amblemli karşılayıcıların bazıları arandığında silahları bulunduğu saptanmıştı. Anlaşılan, bazı haber kaynaklarının değerlendirmesini yapan CHP'liler Paşa'nın gelişi dolayısı ile hükümetin bazı olayların tertipçisi olduğuna inanmışlardı. Daha önceki deneylerinden, polise güvenleri kalmamıştı. Paşa'yı koruma görevini kendileri üstlenmişler ve liderlerini sağlıkla şehre getirmenin hazırlığını yapmışlardı. Herhangi bir olay yaratmamak ve haklı olarak yitirdikleri güveni, Türk ordusu adına zedelememek için bu kontrollerde silahları görmezlikten geldik.
Hiçbir direniş göstermeyen, askeri barikatlarımızdan geçerek konvoyu durduran kalabalık, İsmet Paşa'yı görmek ve onun birkaç kelime söylemesini istiyordu. Bu insan selinden koro halinde yükselen "İsmet Paşa, çok yaşa" sesleri dalga dalga etrafa yayılıyordu. İsmet Paşa da 1950'de kınanan Milli Şef'ti. O sıfatın, 2. Dünya Savaşı uygulamalarının kefaretini ödeyerek iktidarı kaybetmişti.
Davutpaşa'da toplanmamız zaman almıştı. Tugayın diğer birlikleri de alarm halinde idi. İsmet Paşa'nın İstanbul'a gelişi nedeni ile alınan önlemlerin olağanüstü oluşu, halkta olduğu kadar Silahlı Kuvvetler'de de belirgin bir heyecan yaratmıştı. Tugay komutanı heyecan ile birliğimin yanına geldi. "Topkapı'da kanlı olayların olduğu bildirildi. İlk kademe olarak, birliğiniz ile müdahale amacı ile hareket ediniz. Silah kullanmamaya dikkat edin. Serinkanlı olmanız hem birliğinizin, hem de ülkenin yararınadır." dedi. Hareket halinde iken araçlarımızın etrafına yaklaşan halktan, "İsmet Paşa'nın öldürüldüğü" yolunda duyulan söylentiler yoğunlaşmaya başlamıştı. Bu yaygın söylenti askerin heyecanını doruğa ulaştırmıştı.
General Elektrik ampul fabrikasının önünde, yol dönemecinden sonra Topkapı'nın Millet Caddesi olarak adlandırılan yeni giriş yeri ve eski Topkapı girişi civarları insan yığınları ile dopdolu idi.
Bu insan topluluğunun karşılıklı gruplaştığı ve kıyasıya sopalar ve taşlarla vuruştuğu görülüyordu. Gruplar arasında çeşitli motorlu araçlar sıkışıp kalmış görünümündeydi.
Dövüşmekte olan kalabalığa yaklaştıkça işin ciddiyeti ve önemi kolayca kavranabiliyordu. Kaçışan halk yığınlarının ardında koca meydanda yüzlerce taş ve sopa kalmıştı. Belli bir örgütün organizasyonu olmadan, böylesine yığınları taşlı ve sopalı olarak toplama imkanı yoktu. Bu da iktidarda olan DP'nin sık sık başvurduğu yöntemlerden bir yenisinin daha, muhalefeti ürkütmek için sahnelediği bir oyun yargısını yaratıyordu.