KöYLÜNÜN UMUDU
(4 perdelik oyun)
Kişiler
Muhtar - Süleyman - Avcı Mehmet
Çaycı Ali dayı - Recep
Koreli Nuri - Kaymakam
Yenice Köyü muhtarı
öğretmen Ayşe - 10 Erkek çocuk
10 Kız çocuk - 3 Genç kadın - 3 Yaşlı kadın

1. Perde
Muhtar - Avcı Mehmet
Çaycı Ali dayı - Recep - Koreli Nuri
(Muhtar, elli yaşlarında, iri yan, pos bıyıklı birisidir. Başında siperli bir şapka vardır. Ceket ve pantolon giymiştir. Ceketin içine beyaz bir gömlek ve kısa bir yelek bulunmaktadır. Köstekli saati görünmektedir.
Avcı Mehmet, yirmili yaşlardadır. Başına siperli bir şapka takmıştır. Avcı Mehmet'in üzerinde çizgili bir gömlek, altında süvari pantolon vardır. Beline kuşak sarmıştır. İnce, uzun boyludur. Esmer ve bıyıklıdır. Sırtına tüfeğini asmıştır. Ayağında deri çizmeleri vardır.
Çaycı Ali dayı, elli yaşlarında, beyaz saçlı, bıyıklı ve iri yan birisidir. Başına siperli bir şapka takmıştır. Üzerine beyaz bir gömlek ve gri bir süveter giymiştir. Altında siyah bir pantolon ve ayakkabılar vardır. önünde beyaz bir önlük vardır.
Recep, yirmili yaşlardadır. Orta boylu, bıyıklı ve sarışın bindir. Başına siperli şapkayı ters takmıştır. Üzerinde desenli bir gömlek vardır. Altına süvari pantolon giymiştir. Beline beyaz kuşak sarmıştır. Ayağına, dizine kadar olan bir çift yün çorap giymiştir. Ayağında siyah lâstik ayakkabılar vardır.
Koreli Nuri, Kore gazisidir. Yetmişli yaşlardadır. Uzun, ince boyludur. Beyaz sakallıdır. Başında siperli şapka vardır. Üzerine siyah bir ceket giymiştir. Altında süvari pantolon vardır. Ayağına siyah lâstik ayakkabılar giymiştir.)
Sahne
(Sahne köy kahvesi şeklinde düzenlenmiştir. Birkaç tane masa ve sandalye konulmuştur. Bir köşede küçük bir çay ocağı bulunmaktadır. Alüminyum bir çaydanlık ve kuşaklı bardaklar görünmektedir. Köy muhtarı başını öne eğmiş oturmaktadır. Çaycı Ali dayı, çay ocağının başındadır. Sahne yavaş yavaş aydınlanır. Köy muhtarı da başını kaldırıp konuşmaya başlar.)

Muhtar— Of... Offf!... Dert elediğin bitmiyor ki. Hele de benim gibi koskoca bir köyün muhtarıysan derdin hiç bitmez. Kimin başı sıkışsa doğruca gelir, beni bulur. Meselâ dün bizim Kalaycı Osman'ın oğlu geldi. "Muhtar emmi." dedi. "Deste getiriyordum, traktörüm devrildi. Az gitti ben de altında kalıyordum. Hani yaptıracaktın yolu."
Peki, şimdi ne diyeceksin buna? Oğlan haklı. Belediye seçimlerinden önce yapacağız dedilerdi. Ama nerede? Söyledikleri orada kaldı. Seçim geldi, geçti. Ne yaptılar, ne gördüler. Sadece bununla kalsa iyi. Evvelki gece tam uykuya dalmıştım ki kapı hızlı hızlı vuruldu. Neye uğradığımı şaşırdım. Kapıya gidiyorum diye ocaklığa girmez miyim? Üstüm başım kapkara oldu.
Meğer kapıdaki bizim Süleyman'mış. Kızı hastalanmış. Ateşler içinde yanıyormuş yavrucak. "Aman muhtar emmi, kızımı kurtar." dedi. Ne yaparsın, neylersin? Gecenin bir yarısı. Arabayı nereden bulursun? Hadi arabayı buldun, doktoru nereden bulursun?
Yaaa... işte böyle. Biz de dert bir değil, iki değil. Köyde, su yok, çal Köy işlerinin kapısını. Kaç kere çaldık çalmasına ama ne gelen var, ne giden. (8u sırada kapı açılır. İki adam içeri girer. Selâm verirler ve masaya otururlar.)
ikisi birlikte— Selâmünaleyküm!
Muhtar— Aleykümselam!
Avcı Mehmet—Ali dayı, bize iki çay.
Recep— Benimki demli olsun, hani şöyle tavşan kanı.
Avcı Mehmet— Eee... Muhtar emmi! Böyle kara kara ne düşünüp durursun? De hele...
Muhtar fCevap vermez.)
Recep (imalı)— Neyi düşünecek? Sabaha karşı kırağı indiydi ya! Kavrulan patlıcanlarını düşünür.
(Herkes gülüşür.)
Muhtar— Fesuphanallah! Asabımı bozma Recep! Şakanın sırası mı şimdi?
(Ali dayı çayları getirir.)
Recep (gülerek)— Ne kızıyorsun muhtar emmi?
(Muhtar susar. Boynunu büker. Bu sırada kapı tekrar açılır. İçeri yaşlı bir adam girer.)
Koreli Nuri— Selâmünaleyküm ağalar!
Kahvedekiler (hep bir ağızdan)— Aleykümselam!
(Koreli Nuri gelir, muhtarın yanına oturur.)
Koreli Nuri— Eee muhtar efendi? Muhtar olmakla iş bitmiyor değil mi? Kapıları çalmak lâzım, muhtar efendi...
Muhtar (çıkışarak)— Çalmadım mı sanıyorsun? Bir de bilmezmiş gibi konuşuyorsun.
Koreli Nuri (Acı acı güler.)— Çaldın çalmasına da... öyle olmaz.
Muhtar— Ya nasıl olur?
Koreli Nuri— Bir kere çaldın, istediğini vermediler mi? Bir daha çalacaksın.
Muhtar— Ben kapıları aşındırmaktan usanmadım, onlar söz vermekten usanmadılar.
Koreli Nuri— Gerekirse Ankara'ya gideceksin muhtar! Bak, okul bir yıldır boş duruyor. Okul var, öğretmen yok.
Muhtar— Doğru söylersin Koreli. Bir zamanlar okul yoktu. Bizler okuyamadık. Çocuklarımız okuyamadı. Toplandık, kendi gücümüzle okul yaptık. Bu sefer de öğretmen bulamadık.
Koreli Nuri— Böyle giderse torunlarımız da okuyamayacak.
(Ali dayı çay getirir.)
Ali dayı— Benim torunlar nasıl da yanıp tutuşuyor okuyacağız diye bir bilseniz. Küçük Ali, doktor olacağım eliyor. Ayşe de öğretmen olacağım diye tutturuyor. Ne edeceğimizi şaşırdık. Karlıtepe Köyü'ne gönderelim, dedim. "O kadar uzağa nasıl gönderelim baba." dedi oğlum. "Bunun bir de kışı var."
Koreli Nuri— Doğru söylemiş. Kışın kar bastırınca nasıl gider yavrucaklar?
Avcı Mehmet— Üşütüp hasta olacaklar. Bu sefer de doktor yok.
Recep— Birlik olduk, okul yaptık. öğretmenliği de kendimiz yapamayız ya!
Muhtar— Yahu Ali be... Şu radyonun kulağını bir'çek bakalım. Acans dinleyelim.
Recep (gülerek)—: Acans değil muhtar emmi, haber, haber... (Herkes gülüşür.)
Muhtar— Senin benimle eğlenmekten başka işin gücün yok ki...
(Ali dayı radyoyu açar. Haberler başlamıştır.)
Koreli Nuri— Seçim olacak da ne olacak?
Avcı Mehmet— He ya... Ne faydası var?
Ali dayı— Gübre fiyatları almış başını gidiyor.
Muhtar— Yalnız oy istemeli değil, biraz da iş yapmalı.
Recep— Halka hizmet etmeli.
Ali dayı— Doktorsuz, öğretmensiz köy kalmamalı.
Recep— Yollar yapılmalı, köylü desteklenmeli.
Avcı Mehmet— Köylü ekip biçmezse şehirlinin hâli ne olur?
Koreli Nuri— Bunları düşünen yok ki?
Muhtar— Durun hele. Sizin muhtar daha ölmedi. Bir kere daha gideceğim kasabaya. Bir kere daha çalacağım kaymakamın kapısını. İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki...
Recep— Yaşa muhtar emmi!
(Perde kapanır.)

2. Perde
Kaymakam
Muhtar Yenice Köyü muhtarı
(Kaymakam genç, şişmanca birisidir. Koyu renk takım elbise giymiştir. Yenice köyü muhtarı yaşlıdır. Saçları ye bıyıklan kırlaşmıştır. Başında siperli bir şapka, üstünde eski ve kalın bir ceket vardır. Altında süvari pantolon ve lâstik vardır.)
Sahne
(Kaymakamın odası. Arkada bir Atatürk portresi yer almaktadır. Bir masa ve önünde iki iskemle vardır. Üstünde Türk bayrağı. Kaymakam masanın başında oturmaktadır. Bu arada kapı vurulur.)

Kaymakam— Girin.
(Kapının açılıp kapanma sesi duyulur. Muhtar içeri girer.)
Muhtar— Rahatsız ediyoruz kaymakam bey. Ben Ortaöz Köyü muhtarıyım.
Kaymakam— Evet, hatırladım sizi. Buyurun oturun.
(Muhtar iskemleye oturur.)
Muhtar— Malûmunuz efendim, köyümüzün birçok eksiği var. Ama en önemlisi de bir öğretmenimiz yok. Çocuklarımız geçen yıldan bu yana okul yüzü görmedi.
(Kaymakam araya girer.)
Kaymakam— Biliyorum, muhtar. Ülkemizdeki birçok köyün sorunu bu. Doktor yok, öğretmen yok...
Muhtar— Düşündük, taşındık, kendi başımıza bir çare bulamadık. Hastalanınca kasabaya zar zor gelebiliyoruz. Ama ya çocuklar... Onları nereye gönderelim okumaları için?
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=134214
Kaymakam— Anlıyorum derdinizi. Ama şu an elimizden bir şey gelmiyor. İnşallah çok kısa zamanda köyünüzün bu yokluğunu gidereceğiz.
Muhtar— Sağ olun kaymakam bey. Çocuklarımızın sabrı kalmadı artık. öğretmen olmak, doktor olmak... Belki bir gün sizin gibi kaymakam olmak, onların da hakkı öyle değil mi?
Kaymakam— Tabi, tabi... Neden olmasın?
Muhtar— Allah o günleri bize gösterir inşallah!
Kaymakam—- Biz de köy çocuğuyuz muhtar. Tıpkı sizin gibi.
Muhtar— Bana müsaade kaymakam bey.
Kaymakam— Buyurun, müsaade sizin.
(Muhtar mahcup bir tavırla geri geri giderek sahneden çıkar. Kapının açılıp kapanma sesi duyulur.)
Muhtar— İyi haberlerinizi bekliyoruz. Kalın sağlıcakla.
(Kaymakam gülümseyerek başını sallar. Sonra kendi kendine söylenir.)
Kaymakam— Bunlar da her şeyi bizden bekliyorlar. Ah keşke mümkün olsa da her köye bir öğretmen, bir doktor verebilsek.
(O sırada biri daha kapıyı çalıp mahcup bir şekilde içeri girer. Kapının açılıp kapanma sesi duyulur.)
Yenice Köyü muhtarı— Girebilir miyim kaymakam bey?
Kaymakam (gülümseyerek)— Girin, girin...
Yenice Köyü muhtarı— Ben Yenice Köyü muhtarıyım.
Kaymakam— Evet, buyurun.. Oturun, oturun.
(Yenice Köyü muhtarı iskemleyi çeker oturur. Aynı anda konuşmaya başlar.)
Yenice Köyü muhtarı— Hangi birini desem ki kaymakam bey? öğretmen yok, doktor yok...
Kaymakam (Acı acı gülümser.)— Biliyorum, biliyorum. Çocuklarınız okula gidemiyor, hastalarınızı kasabaya getirmeniz de çok zor.
Yenice Köyü muhtarı— Zaten biliyorsunuz işte.
Kaymakam— Bu kasabadaki herkesin sorunu hemen hemen aynı.
Yenice Köyü muhtarı— İyi de bazı köylerin öğretmeni var.
Kaymakam— Tabi var. (Biraz duraklar.) Peki bu arada çocuklarınızı öğretmeni olan civar köylere gönderemiyor musunuz?
Yenice Köyü muhtar— Nerede?... öğretmeni olan en yakın köy, bizim köye bir buçuk saat çeker. Araba yok, yol yok. Nasıl göndeririz çocuklarımızı beyim.
(Yenice Köyü muhtar umutsuzca başını sallar.)
Kaymakam— Haklısın, haklısın...
Yenice Köyü muhtar— Tek umudumuz sizsiniz kaymakam bey.
(Perde kapanır.)