AMMA DA ALDANMIŞIZ!
(İki Perdelik Oyun)
-Komedi-



Yazan:
Cemal ERTEN



T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI


ANKARA-2002

KİŞİLER

MUHTAR

KÖY İMAMI(Hoca)

ALİ AĞA(Bir köylü)

DERVİŞ AĞA(Diğer bir köylü)

ÇIRAK

KAHVECİ

ONBAŞI

SIĞIRTMAÇ

YABANCI

ANA

ÇOCUK I

ÇOCUK II

MÜFETTİŞ

(Olay, zamanımızda geçer.)


I. PERDE

(Perde açılmadan önce,eski bir gramafonda çalınan eski bir şarkı duyulur.Bu şarkı,dedelerden kalma bir şarkıdır.Şarkı devam ederken perde açılır.Sahnede,bir köy kahvesinin önündeki yazlık bahçe görülmektedir.Kahve yapısı sola düşer.Kahveci veya çırağı kahveleri getirirler.Sağda,heme n dipte köyün bahçeleri yer alır.Kahve bahçesinin çevresi çitle çevrilidir.Sahnede ön sağda ve ön solda olmak üzere iki masa vardır.Sağdaki masada Hoca ve Muhtar oturup sohbet etmektedirler.Soldaki masada ise Ali Ağa,Derviş Ağa tavla oynamaktadır.Kahveci, bahçe çitinin önüne serili hasıra oturmuş,bütün piyes boyunca bitiremeyeceği bir ekmek kabuğunu kemirmektedir.Çırak girip çıkar.Her iki masada oturanlar,başkalarıyl a ilgilenmezler.)

MUHTAR — İşte böyle,hoca efendi,akşam bir sıtmadır tutturdu.Bilâder,kaç yıldır çekerim bu haltı.Bu köyde doğdum,büyüdüm,kendim i bildim bileli dişlerim birbirine vurur vurur tambura gibi.
HOCA — Beni de yakalar,beni de,muhtar.En korktuğum şeydir mubarek.Yaz gelir,vallâhi,ağzıma bir meyva koyamam.E,sen söyle baklava hakkı için sen söyle,dünya taamını tadmaya mezun olan bizlere bu komaz mı?
MUHTAR — Öyle,hoca efendi,öyle.Hâlbukim ben ava gitmeye niyetlenirdim.Nerden gidersin?Sonra üzerinize afiyet,bizim köpek de pek hastalandı.Ağzına bir şeyler koyabilirsen aşk olsun.Çok fena,çok fena canım sıkılıyor.
(Konuşmaları sessizce devam ederken soldaki masadan)
ALİ AĞA — Dervişçiğim,efendime söyliyeyim,sen marsa doğru gidiyorsun,efendime söyliyeyim,yani kahveler senden yani.
DERVİŞ AĞA — (“r” leri söyleyemez;kızgın) Zay zay değil ki,kemik payçası…Ataysın,biy tüylü denk getiyemezsin.
ALİ AĞA — (Oynamaya devam eder.) Efendime söyliyeyim,yani şu birinci pul;şeş yek miydi?Efendime söyliyeyim,yani neydi?Düşeş mi?Demiryolu yavrum.Efendime söyliyeyim,al bu da senin için.(Onun tarafından atar.) (Devam ederler.)
MUHTAR — İşte böyle,hocaefendi.Ne avdı o,ne av vik vik diye bizim köpek seğirtiyordu.
HOCA — Of karnım,çok fena.Geçen akşam bizim kaşık düşmanı bir mugaddi taam yapmış.(Esner.) Çaldım kaşığı,çaldım kaşığı. (Sessizce devam ederler.)
DERVİŞ — Ah,Aliciğim zay zay değil ki.Biliysin sen,fena oyuncu değilim.Kabahat hep zayda.Biliysin bu haltı iyi beceyiyim. (Devam eder.)
HOCA — Ah,muhtar,şöyle bir sini pilâv olsa şimdi.Çalsak kaşığı.Arkadan bir hoşaf ya da ayran…Ahhhhh.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,bu oyun da böylece biter. (Tavlayı kapar.)
DERVİŞ AĞA — Ah Aliciğim,vi biliysin,bu oyun benim için kolaydıy ama suç hep zayda.Kaç el bekledim duydum.
MUHTAR — (Yan masaya dönüp) Ne oldu Derviş Ağa,yine oyunlar sende mi?Koç kaç oldu bu?
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,Dervişcik yani,efendime söyliyeyim,dörde karşı sıfırdı,sonra efendime söyliyeyim yediye karşı yani bir oldu. (Hoca ve Muhtar,sandalyelerini alıp bu tarafa yanaşırlar.)
HOCA — Desene kahveler yine Derviş Ağadan,ha?
MUHTAR — (Kahveciye bağırır.) Hayri Ağa,hey Hayri Ağa…Sağar adam ne olacak?Sana diyorum.Hayri Ağa…İşitmez.Oğlum,ust ana söyle gelsin.Şu tavlayı da kaldır.
ÇIRAK — (Yaklaşır.) Tavlayı mı? (Tavlayı alırken lokumu da almak ister.)
HOCA — (Atılır.) Bak kerataya!Bırak bakalım o cennet taamı lokumu.Burada tavla gürültüsünü lokumun hatırı için dinleriz. (Lokumu ağzına atar.) Of,içim bayılıyordu açlıktan. (Sakalına dökülen lokum unlarını eliyle temizler.)
ÇIRAK — (Ustasının yanına gitmiştir.Ekmeği yemekte olan kahveciyi itekler.) Haydi kalk,seni sesliyorlar.
KAHVECİ — Dün akşam mı?Evet ne olacak üç tebeşirli çizdim.
ÇIRAK — Değil usta,değil.Muhtar emmi,seni çağırıyor.
KAHVECİ — Evet,hep tebeşirli…Ne edeceğiz şu adamlarla?
ÇIRAK — (Kolundan tutarak) Gel usta,gel.Muhtar seni, seslendi. (Çekerek götürür.)
KAHVECİ — Ne çekersin beni manda güder gibi?
MUHTAR — Gel sağarım,gel.İçtiğimiz kahvelerin hepsi Derviş Ağadan.Anladın mı?Hepsi.Parti ona kaldı.
KAHVECİ — Bizim parti mi?Ona lâf yok.
MUHTAR — Hay Allah iyliğini versin.Ne partisi?Onu da nerden çıkardın?
KAHVECİ — Yaa,ak koyun,kara koyun seçimlerde belli olacak.Görürüz kim kazanacak.
MUHTAR — Canım usta,dinle.İçtiğimiz kahveler var ya?
KAHVECİ — İçtiğiniz,evet.
ALİ AĞA — Bak dört tane.
KAHVECİ — Evet,beş tane;ne olacak?
DERVİŞ AĞA — Dört,Hayri Ağa,dört.
KAHVECİ — İşte kendi de diyorsun,beş…
MUHTAR — Canın cehenneme,haydi git,(Bağırır) onlar Derviş Ağadan (Kahveci,”beş”, “beş”, “beş” diye sayıklayarak gider.)
HOCA — Vallâhi,bu sizin oyunuzdan bir şey anlamam,baklava hakkı için anlamam.
ALİ AĞA — Yoo,efendime söyliyeyyim,yani,bunu n lezzeti başka..Başka,efendime söyliyeyim.Başka lezzet…
HOCA — (Keser) Sus,sus günaha girersin. “Lezzet” kelimesinin böyle şeyler için ağza almak günahtır.Canım yemeklere,o tatlı ve mugatti taamlara karşı hakarettit bu. (Ağzını şapırdatır.) Lezzet,evet lezzet…Nasılı tatlı lâfız değil mi?Lezzet,mülezzim,iz az hep aynı.
MUHTAR — Yemek lafı açılmaya görsün,hemen başlarsın.
DERVİŞ AĞA — Ya,sahih,demiyvey,hem en başlay..
HOCA — Bırakın anlatayım.Lâfı bile hoştur.Yemek vesselâm.Dünyaya niçin geldin?Yemek için.Demin bir nebze muhtara da anlattım ya.
MUHTAR — Evet,yarıda kaldı.
HOCA — 8Arada sırada geğirir,koca göbeğini okşar.) Akşam yemeğinde bizim köroğlu,erişte yaptı.Hem de yoğurtlu…Yağ akıyor mübarekten.Onu mideye indirdik,yanında hoşaf,arkadan,Hamdi Ağanın ölümüne yaptıkları helvayı sofraya koydular.O da indi mideye.Çal kaşığı,çal kaşığı.Eh,göbek burnuma vardı.Yatsı namazını kılarken…
DERVİŞ AĞA — Hoca efendi,”yatsı” dedin de aklıma geldi.Şu yatsıyılayı niçin camide kılmayız cemaatle?
HOCA — Dur Allah’ını seversen,dur.Baklava hakkı için,dur.Muhabbetimiz tam revani gibi kıvamına gelmişti.Ne kesersin?Böyle dersiniz de hiçbiriniz gelmiyverirsiniz.Ha,d ediğim gibi…Hay aksi şeytan şaşırttırdın beni,Derviş Ağa.Evet yatsı namazını zor kıldım.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,gözlerin yani,efendime söyliyeyim,ha kapandı,ha kapanacak.
HOCA — Dur be, adam.Evet,gözler,ha kapandı,ha kapanacak.Eli kulağında,şöyle bir soyundum.Kaşık düşmanı yatağı serivermişti.Yastığa koyduğumu hatırlıyorum başımı.İşte o kadar.Baklava hakkı için doğru söylüyorum,hemen sızıvermişim.
MUHTAR — (Eğlenerek) Sarhoş gibi…
HOCA — Neûzübillâh.Baktım kapı çalınıyor.”Güm,güm!” diye…Uyandım.
MUHTAR — İyi uyanabilmişsin.Geçenl erde beni ava çağırırlarken kapıyı yarım saat dövmüşler de ben uyanmadım.İyi geçti av…Tilki,hani kuyruğu alacalıydı ya,işte o…Önümde kıç kıç kaçı…
DERVİŞ AĞA — Şu tahsildaya veydiğin tilki mi?Sen onu vuymamışsın ki…Senin yanaşma vuymuş.
MUHTAR — Yanaşma mı?Hadi canım,silâh bile alamaz eline.
DERVİŞ AĞA — Öyle deme,muhtay,öyle deme…Ben biliyim onun avcılığını…Geçenleyde beyabey gitmiştik ya…
MUHTAR — Sen mi?
HOCA — Süphanâllah,on defa süphanâllah.Canım,şim di kim konuşuyordu?
MUHTAR ve DERVİŞ AĞA — Ben.
HOCA — Sizden evvel?
MUHTAR ve DERVİŞ AĞA — Sen.
HOCA — Öyleyse bırakın konuşayım;lâfı ağzıma tıkıyorsunuz.
KAHVECİ — (Yerinden fırlayarak gelir.) Ne beni mi çağırdın,hoca efendi?
HOCA — Al sana.Bir de sen eksiktin.
KAHVECİ — Dört çay mı?Ha?
HOCA — Ey ümmeti Muhammet’in sağırı,seni kim çağırdı?Vallâhi çıldıracağım.Hey Allah’ım,git,efendim git,çay filân istemiyoruz.
KAHVECİ — Filcan mı?Filcanda çayı sen nerde gördün,hoca efendi?Ha?Çay mı?Ha?
HOCA — Hay batasın yerin dibine.Git Allah’ım git,baklava hakkı için git.
KAHVECİ— Baklva gibi mi olsun?Ha?Yandan şekerli içerdin ya?
ÇIRAK — (Atılır) Gel,gel,çay istemiyorlar.
KAHVECİ — Yo,bir şey dediğim yok.Çay isterler sonra cayarlar. (Söylene söylene yerine oturur,gevelemeye devam eder.)
HOCA — Ne baş belâsı bu böyle.Yere batasıca.Allah’ım.
MUHTAR — (Fırsattan istifade ederek) Ha,tilkiden bahsediyorduk,şu alaca,kuyruktan.Ne kuyruktu sen gördün,Aliciğim.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim.Görmeye gördüm amma,efendime söyliyeyim,yani
öyle alaca filân değildi,efendime söy…
HOCA — Vallâhi çıldıracağım,bırakın anlatayım,canım.Ne olacak hep aynı döl bunlar. (Kızar ve sandalyede geriye döner.) Sakallıymış,hocaymış, hürmet yok,efendin.Yok efendim,yok.Ne bilirler.Lâf anlatıyoruz…
ALİ AĞA — Ha,”lâf” dedin de aklıma geldi.Efendime söyliyeyim,yâni efendime söyliyeyim,şu Arslan Ağanın bana ettiği doğru mu?Efendime söyliyeyeyim,tarlamı bilirsiniz,efendime söyliyeyim,taşı koyduk onun tarlayla benimki arasına.Efendime söyliyeyim,sürmüş ta içerden,bir şey dedim de beni mahkemeye vermiş,efendime söyliyeyim…
HOCA — (Alayla) Efendime söyliyeyim,yâni,efend ime söyliyeyim yâni.Çıldıracağım yahu.Durun anlatayım.Ne demiş Hazreti Muhammet?Ne demiş bilir misiniz?Nerden bileceksiniz? (Yerinden fırlar,vaaz verir gibi) Ey Ümmeti Muhammet,senden gayri kişi lâ ederken sen dinle lâf etme,ancak, “İzâca… Neydi o?İzâca…unutturdunuz, vallâhi.
MUHTAR — Hoca,bir şey deyiver,biz anlamayız.
HOCA — Her ne ise…
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,beni mahkemeye vermiş yani,efendime söyliyeyim.
MUHTAR — (Hemen katılır.acı acı) Benim köpek de çok fena hasta oldu.İştahtan kesildi.Ağzını bıçaklar açmıyor.
HOCA — Bir taraftan karnım ağrıyor,bir taraftan sizin köpekleriniz,tarlalar ınız.Bırakın,lâfı ağzıma tıkamayın.Karnım.Akşa mki hamur aşı yapıyor bu işi.Epeyce de yedim.Ha anlatıyordum.Kapı “güm” “güm” diye vuruldu. (Masaya vurur) Hemen kalktım.
KAHVECİ — (Yerinden fırlar) Ha?Çay mı?Yeni demledim ya,yeni.
HOCA — Hay Allah’ım.Yine bu adam mı?Git,git,git haydi.
KAHVECİ — Ha?
HOCA — “Git” diyorum.(Bağırır.) Git,git.
KAHVECİ — Hoca olacak,hem çağırır,hem de “git” der.Taze demledim.(Geçer oturur.)
HOCA — (Nefes alır.) Nerde kaldık?Ey Yârabbi.Evet kapı “güm” “güm” diye vuruldu.(Yine elini vuracak olur,muhtar tutar ve kahveciyi gösterir.)Baktım üzerim giyinik.Hem de yenileri giymişim.”Vay” dedim kendi kendime.”Yenilerle yatmışım.” Kapıda bir palabıyık…Uşak kılıklı adam…”Ne istersin?” dedim.”Efendi sizi ziyafete çağırıyor.” dedi.Ziyafet mi?Hemen fırladım.A,a,a yollar tertemiz.Koca koca saraylar.
MUHTAR — Sonra?Rüya,vallâhi,rü ya.
HOCA — Bir konağa geldik.Girdik içeri.A,a,a.Bir sofra,amma alafranga…”Geç,başa otur.”dediler,”Sen hocasın.” Geçtik kurulduk.”E,başlıyalı m.”dediler.”Hemen”diy e cevap
verdim.Beni oraya götüren uşak kılıklı adam yanıma yaklaştı.”Çorbadan mı?” dedi.”Eee,tabii.” dedim.”Peki” dedi,”Hangi çorbadan istersiniz?” “Hangi çorbadan mı?”
Dur muhtar,sen kaç çeşit çorba bilirsin?
MUHTAR — Ben mi,hiç,sanki işte…Çok bilirim.Sayayım.(Orad akilerin hepsi parmaklarıyla kendi kendilerine saymaya başlarlar.) Bir pirinç çorbası,keklikle olur,tavşanlısı daha iyidir.Sonra şehriye,tarhana…sonra ?...Çok bilirim şimdi aklıma gelmiyor…
HOCA — Var mı daha bilen ?
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,un çorbası yani.
DERVİŞ AĞA — Tayhana çoybası.Ama muhtay söyledi.
HOCA — Yo bilemezsiniz,bilemezs iniz.Bakın,o uşak kılıklı adam bana neler dedi. (Hoca,bu ikili konuşmlaraı sesini değiştirerek belirtir.) “Hangi çorbadan istersiniz?” (Kaykılır.) “Hangileri var?” “Efendim,pirinç çorbası,şehriye çorbası,şehriye çorbası çeşit çeşittit,tel,gül,sümb ül şehriye,sonra işkembe,düğün çorbası,midye çorbası,balık çorbası,sebze çorbası,terbiyeli terbiyesiz tavuk çorbası.
MUHTAR — Ne çokmuş be?
DERVİŞ AĞA — Peki hoca,sen hangisini getiydin?
HOCA — Ben mi?Aşçıbaşına haber saldım.Büyükçe bir tabağın,kâsenin yâni,içine hepsinden biraz koydurdum.Seçemedim de onun için,sizim anlıyacağınız.Ya.Çorb ayı içtik,şöyle sandaliyeye bir dayandım.Kâseyi ittim.Bizim uşak hemen yanaştı.”E hoca efendi,etlilerden?” “Etlilerden mi?Hangileri var?” “Vallâhi efendim,çeşitimiz azca…Sayayım.” Başladı saymaya.”Tas kebabı,tencere kebabı,orman kebabı,yoğurtlu kebap,çömlek kebabı,talâş kebabı,yufkalı kebap,döner kebabı,rende kebabı,şiş kebabı…”Baktım daha da sayacak, “Getir,dedim yoğurtlu bir döner.Şöyle yağlı yağlı,bol biberli,üzerinde iki üç şiş.” Hemen getirdiler.Çaldım kaşığı,çok yağlıymış be.Hey sağar,bir su al gel.Bu döner kebabı pek yağlı.
MUHTAR — Hakikaten yağlı.
DERVİŞ AĞA — Buynuma kokmaya başladı.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,yalan da olsa dinliyoruz.
HOCA — Baklava hakkı için lâfımı hiç kesmeyin,dinleyin.Sır a böreklere geldi.Bizim palabıyık yanaştı.”Böreklerden hangisini istersiniz?” “Hangileri var?” “Efendim,su böreği,puf böreği,fincan,midye,n emse,el böreği.” “Sigara böreğinden getir?” “Peynirli,sade,kıymal ı,hangisinden olsun?” “Hangisinden mi?Üçünden de biraz biraz olsun.” “Yanına hoşaf,komposto,bir şey istemez misiniz?” “Komposto mu?Hangileri var?” “Çilek,al…” “Peki,yeter…çok koyun da getirin…” Börek geldi…Komposto da geldi.
DERVİŞ AĞA — Hoca,mendilin vay mı?
HOCA — Baklava hakkı için lâfımı yarılama.Arkadan tatlılar, “Efendim hangisini istersiniz? “Hangileri var?” “Efendim çeşidimiz az.Hanım göbeği,tulumba,vezir parmağı,has lokma,saray lokma,bal lokma,samsa tatlısı,bohça tatlısı,Giresun tatlısı,revani,tel,ek mek kadayıfı,sonra sütlüler,en sonra,baklava… Aman getir.Getir baklava.Bir dersin iki dersin lüp,üç dersin,şup,dört dersin,şup…Sizin anlıyacağınız…ham hup,şaralop…
MUHTAR— Sonra?
HOCA — Sonra,bana bir torba altın.Duaya başladım…(Duayı sessiz mırıldanır.Sonra ellerini açıp yüksek sesle Allah ziyafet sahibinin kesesine bereket,bizim ağzımıza da daimî lezzet lütfeyleye…
HEPSİ — Amin,aminnnnn.
MUHTAR — “Amin” dedik ama bir şey yiyemedik biz.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,yani,bizim hoca delirmiş…Nerde bu ziyafet hoca,nerde?
DERVİŞ AĞA — Kim veymiş bu ziyafeti?Neyde?Ne zaman?
HOCA — Bilmiyorum.
MUHTAR — Nasıl olur?
HOCA — Baklava hakkı için bilmiyorum.
DERVİŞ AĞA —Peki sen neyeye gittin ziyafet diye?
HOCA — Bilmem.
MUHTAR — Şaştım kaldım.
HOCA — Bir söz vardır bilir misiniz?Aç horoz kendini arpa ambarında sanırmış.İşte öyle.
MUHTAR — Yine anamadım
DERVİŞ AĞA — Annadıysam,arap olayım.
HOCA — Canım,rüya görmüşüm.Yuya,Deyviş Ağa,yuya göymüşüm.
DERVİŞ AĞA — Niçin “yuya” diyoysun?”Yuya” de,”Yu…ya.
MUHTAR — Ruya mı?Ben de hakikat sanmıştım.
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,fakat yani nasıl oluyor da hoca o kadar,efendime söyliyeyim,yemek adı biliyorsun,yani…Efend ime…
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=108857
(Resmî giyimli jandarma onbaşısı girer.Terlidir.Kasket i elindedir.Kasabadan geldiği bellidir.)
ONBAŞI — Selâmualeyk…
HEPSİ — Ve aleyküm selâm,hoş geldin onbaşı.
MUHTAR — Hoş geldin onbaşı…
ONBAŞI — Cümleten,ne derler ona,hoş bulduk.
MUHTAR — Çok kaldın kasabada onbaşı?
DREVİŞ AĞA — Sahih,onbaşı,neyede kaldın?Meyak…