Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 1/2 12 SonSon
11 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart Cocuk HastaLikLari

    Akdeniz Anemisi (Beta Talasemi)

    Hemoglobin (oksijen taşıyan alyuvarlar) yapımındaki bozukluk sonucu gelişen, anemiyle (kansızlık) karakterize bir hastalıktır.

    Talaseminin iki çeşidi vardır. Her ikisi de kalıtımsal olarak geçen hemoglobin kusurlarına bağlıdır.
    Alfa-talasemi en büyük sıklıkla güneydoğu Asya ülkelerinde görülür.
    Beta-talasemi Akdeniz bölgesinde yaygın olduğu için Akdeniz anemisi olarak da bilinir.
    Talasemi adı Yunanca deniz ve kan kelimelerinden gelmektedir. Beta talaseminin ağır (majör), orta ve hafif (minör) çeşitleri vardır.

    Talasemilerin genleri çekiniktir (resesif). Dolayısıyla hasta olmak için bunları hem annenizden hem de babanızdan kalıtım yoluyla almanız gerekir. Eğer sizde herhangi bir gen varsa siz hastalığın taşıyıcısı olursunuz. Fakat belirtiler sizde görülmeyecektir.

    Her iki ebeveynden kalıtım yoluyla geçtiği zaman talasemi sıklıkla büyüme yetersizliği, büyük dalak ve bazen kalp yetersizliğine yol açan kronik kan yetersizliğine neden olabilir.

    Talasemi majör
    Beta-talasemiler arasında en sık rastlanan tip olan Talasemi B, Cooley anemisi denen çok ciddi bir formdan, bulgu vermeyen ancak kan veya gen testleri sırasında ortaya çıkabilen talasemi minör adlı hafif forma kadar değişkenlik gösterir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13099

    Tedavi edilemeyen vakalarda, kalp, dalak, karaciğerde büyüme görülür. İleri dönemlerde kemikler kırılgan hale gelir.

    Sık aralarla, genç kan hücreleri içeren kan nakilleri yapılması ve hastalığın ciddi formlarında kemik iliği değişimi, tedavi uygulamaları arasında yer almaktadır. Kalp yetersizliğine neden olabilen demir birikimine yönelik de ilaçlar kullanılmaktadır.

    Bebeğin hasta olup olmadığını belirlemek için doğum öncesi tanı testleri yapılabilmektedir.

    Talasemi Minör
    Beta-talaseminin daha hafif bir şekli olan talasemi minör oldukça yaygındır. Bu hastalık demir eksikliği anemisindekine benzeyen kan hücrelerini meydana getirir, fakat hiçbir belirti yoktur. Demir tedavisi zararlı olabilir, çünkü aşırı demir yüklenmesine yol açar. Bu rahatsızlık kendi başına hiçbir problem yaratmaz.

    Talasemi minörün asıl önemi genetik danışmanlık açısındandır. Anne ve baba talasemi minörlu iseler doğacak çocukların yüzde 25'inin homozigot ve talasemi majör olma riski vardır.

    Bugün koryon villus biyopsisi ve gebeliğin 16-20. haftalarında fetoskopi ile kan alınarak talasemi majör tanısı koyulabilmektedir
    __________________

  2. #2
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Ani Bebek Ölümü (SIDS)

    Ani bebek ölümü sendromu, yani SIDS (Sudden Infant Death Syndrome) sağlıklı görünen bir yeni doğmuş bebeğin açıklanamayan bir nedenden ötürü aniden ölmesidir. Beşik ölümü olarak da bilinir.

    Tipik olarak, anne ve babası bir sabah bebeklerinin beşiğine gidip baktıklarında ölmüş olduğunu görürler. Bazen bebek hafif oranda soğuk almıştır ve başkaca hiçbir görünen rahatsızlığı olmadığı, anne ve babası kendisini bir gece önce hiçbir sorun olmaksızın beşiğine yerleştirdikleri halde sabaha ölü olarak bulunmuştur. Çoğu vakalarda, bebeğin ölüm nedeni otopsi yoluyla bile anlaşılamamaktadır.

    SIDS, 2 haftalıktan küçük ya da altı aylıktan daha büyük bebeklerde nadiren rastlanır ve en çok bebeğin 2 ila 3 aylık olduğu zamanlarda ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri'nde 500 canlı doğumdan 1'i ani bebek ölümü vakasıyla sona ermektedir. Ülkemizde bu oran yüzde 1-3 arasındadır. Kırsal yörelere göre, kentlerde daha sık olduğu gözlenmiştir. Erkekler kızlara nazaran ani bebek ölümü sendromundan daha fazla etkilenmektedir ve bu sendrom soğuk hava koşullarında daha fazla görülmektedir.

    SIDS nedeniyle ölen bir bebeğin anne ve babası muhtemelen acı ve suçluluk duymaktadır. En çok suçluluk duyulan durumlarda anne ve baba sürekli 'keşke bebeğimi gece kontrol etseydim. Bunun sorumlusu benim .Yanlış bir şey olduğunu anlamalıydım' şeklinde kendilerini suçlamaktadır.

    Gerçek şudur ki, her ne kadar SIDS nedeni bilinmemekte ise de, uzmanlar neyin SIDS olmadığını bilmektedirler. Bu esrarengiz koşullar altında ölen bir bebek aslında nefesi tıkanmış, boğulmuş ya da boğazlanmış değildir. Tüm dünya çapında yapılan araştırmalarla bilim adamları bu şaşırtıcı sendroma açıklama getirmeye çalışmış ve aslında bu bebeklerin göründükleri gibi sağlıklı olmadıkları kanaatine varmışlardır.

    Bazı kanıtlar, ani bebek ölümü sendromuyla ölen bebeklerin merkezi sinir sisteminde anormallikler olabileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca her ne kadar kimi bilim adamlarının SIDS nedeniyle ölmüş bebeklere 'normal' bebekler arasında uykuda soluk alıp vermenin durması (apne) açısından herhangi bir fark olmadığını ortaya koymuş ise de, diğer bazı bilim adamları SIDS yüzünden ölen bebeklerin uyku esnasında soluk almanın uzun süreli durması nedeniyle öldüklerine inanmaktadırlar.

    Her ne kadar sorunun nedeni henüz açıklığa kavuşturulamamış ise de, bilim adamları bugün şunu kesinlikle bilmektedir ki, bazı bebekler (yüksek riskli gruba dahil olmayan bebeklerin de bu sebepten ötürü ölebilmeleri gerçeğine karşın), diğer bebeklere nazaran daha yüksek riskli bir grup oluşturmaktadırlar.

    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13100
    Prematür ya da düşük kilolu olarak dünyaya gelmiş bebekler, sigara tiryakileri ya da uyuşturucu kullananların bebekleri, SIDS nedeniyle ölmüş bebeğin kardeşi olarak dünyaya gelmiş bebekler, doğduğu esnada soluk alıp vermesi durmuş ve sonradan canlandırma işlemi uygulanmış bebekler yüksek riskli gruba dahil olmaktadır.

    SIDS nedeniyle ölümleri önlemeye yönelik bir çaba olarak, özellikle yüksek riskli gruba dahil olan bebeklerin sıkı bir gözetim altında tutulması tavsiye edilir.

    Bununla beraber, hangi bebekler üzerinde gözetim yapılması gerektiği ve gözetimin ne derece yararlı olacağı konularında çok az şey bilinmektedir. Bebeklerini gözetim altına alması gerektiğine karar verilen anne ve babaların kalp ve akciğerlerin canlandırılması ve gözetim cihazlarının nasıl kullanılacağı konularında eğitilmeleri gerekmektedir.

  3. #3
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Apandisit

    Apandisit her yaşta görülebilmekle beraber süt çocuklarında nadirdir. Sıklık 2-3 yaşlarından sonra giderek artar. Sıklığı 14 yaşından küçüklerde 4/1000 olarak bildirilmektedir. Erkeklerde daha sık görülür.

    Apandisite yol açan genellikle organik veya inorganik maddelerin appendiks bölümünde birikimi sonucu oluşan dışkı tıkacı ile lümenin daralmasıdır. Bağırsak enfeksiyonları, yabancı cisim, kronik enfeksiyonlar, tümörlerde apandisit nedenleri arasındadır.

    Büyükçe çocuklarda apandisitin klasik bulguları, giderek karnın sağ tarafına doğru daha belirginleşen karın ağrısı, bulantı, kusma ve hafif ateştir. Bazen kabızlık veya ishal olabilir.

    Çocukta apandisit tanısı koymak zordur. 5 yaşından küçük çocuklarda apandisit belirtileri tipik değildir. Ayrıca acının yerini tam olarak söyleyemez. Bununla beraber karın ağrısı birçok nedenle ortaya çıkabilir. Çocuk karın ağrısından şikayet ediyorsa bir doktora gösterin.

    Apandisit, akut veya kronik olarak iki şekilde ortaya çıkar. Akut apandisit, acil olarak ameliyat edilmelidir. Kronik apandisit daha hafif belirtiler gösterir ve ameliyat daha sonraya bırakılır.

    Akut apandisit: Küçük çocukta az görülür. Çocuk aniden karın ağrısından şikayet ederse, kusarsa, bir gündür kakasını yapmadıysa, rengi soluksa, ateşi 38-38.5 arasında ise, nabzı yüksekse doktora başvurulmalıdır. Çocuğun dik yürümediği, yatarken bacaklarını kendisine doğru çektiği ve az hareket ettiği gözlenir.

    Doktor karın muayenesi yaparak sağda bulunan apandisitin yerini bulur, ağrının yerini belirler.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13101

    Dikkat: Doktoru beklerken çocuğa yiyecek, içecek ve bilhassa ilaç vermeyin. Karnına sıcak su veya soğuk torba koymayın. Bunlar belirtileri gizleyebilir.

    Belirtiler her zaman bu kadar açık olmayabilir, o zaman doktor hemen cerraha başvurur. Apandisitin bekletilmeden ameliyat edilmesi gerekir, yoksa apandisit (iltihap dolu bir torbadır) patlar ve peritonit denilen enfeksiyona yol açar. Bu, küçük bebeklerde sık görülür. Buna ani peritonit denir. Ameliyat sonrası çocuk 8 günde hastaneden çıkar ve 2-3 hafta içinde normal hayata döner.

    Kronik apandisit: Sık sık karın ağrıları ile belli olur. Bu durumda kusma ve ateş yoktur. Doktor muayene ile apandisit olup olmadığını belirler. Çoğu zaman bu karın ağrılarının psikolojik sıkıntı ile tekrarladığı görülür.
    __________________

  4. #4
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Bademcik İltihabı - Anjin

    Boğazın dibinde bademcikleri görebilirsiniz. Bademcik, tonsil, tonsilla palatina olarak adlandırılır. Farinkste burun eti ile beraber lenfoid dokunun önemli bir bölümünü oluştururlar. Başlıca görevleri vücudu enfeksiyonlara karşı korumaktır.

    Bademcikler sık sık iltihaplanır.

    Anjin:
    Bademciklerin iltihaplanmasına tonsillit denir. İltihabın bademcikten öte bütün boğaza yayılmasına anjin denir. Halk arasında bu iki duruma da anjin adı verilir.

    Bademcik iltihabı küçük çocuklarda nadiren görülür. Genellikle rinofarinjit olurlar. Ama 2-3 yaşından sonra bademcik enfeksiyonları başlar.

    Bademcik enfeksiyonu bir virüsten kaynaklanabilir. Kronik boğaz şişmesi alerjik olabilir. Kuru, sıcak havada kalmaya bağlı olabilir.

    Akut bademcik iltihabı:
    Genellikle akut farenjit ile birlikte ve 2 yaştan büyük çocuklarda görülür. Etken büyük olasılıkla hemolitik streptokoklardır. Hemolitik streptokok mafsal romatizması, böbrek hastalıklarına yol açabilir.

    Hastalık yüksek ateşle birden başlar. Kusma, baş ağrısı, halsizlik gibi genel semptomların yanı sıra boğazda kuruluk hissi vardır. Bu belirtileri boğaz ağrısı izler. Boğaz ve bademcikler kırmızı ve şiştir.

    Boğaz muayenesi bademciklerin büyüdüğünü, kızardığını veya beyaz noktalarla kaplı olduğunu gösterir.

    Kronik bademcik iltihabı:
    Sık tekrarlayan boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, halsizlik, ateş gibi başlıca bulgulardır. Geniz eti büyümesi ile beraber bulunuyorsa üst solunum yollarında daralma, nadiren buna bağlı ağır solunum güçlüğüne ve uyku apne gibi durumlara yol açabilir.

    Bademcik iltihabının bulaşma yolu
    Etkene göre değişir. Adenovirüsler solunum yolunu tutar.

    Kuluçka:
    Adenovirüs için 2-14 gündür. Bulaşmadan sonraki 2-14 gün sonra bulgular ortaya çıkabilir.

    Klinik:
    Döküntü yapan hastalıklar da aynı anjin gibi başlar (kızıl gibi). Difteri anjini aşılamalar sonucunda artık pek görülmemektedir, ancak aşıların doğru ve düzenli bir şekilde yapılması gerekir.

    Difteri anjini fazla ateş yapmaz ama çocuğu halsiz bırakır. Boğazında beyaz ve yapışkan bir sıvı görülür. Doktor, çocuğun boğazından sıvı alıp tahlil yaptırır. Kan sayımı, kan formülü ister ve sonuçlar alınmadan antibiyotik verebilir. Çünkü streptokok ihtimalini göz önünde bulundurup onun yaratacağı komplikasyonlar göz önünde bulundurulur.

    Tedavi:
    Anjin birkaç gün içinde geçer, zararsızdır. Eğer anjin sürekli tekrar ediyorsa ve bir takım koşullar varlığında bademciklerin alınması gerekebilir.

    Bademcik ameliyatı çok basit, riski az olan bir ameliyattır.Ameliyat sonrası iyi kontrol edilmelidir.Bu ameliyat 4-5 yaşından önce yapılmaz. Esas sorun bademciğin alınmasının sahiden gerekip gerekmediğini tayin edebilmektir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13102

    Günümüzde bademcikler sadece bazı kriterler göz önüne alınarak ameliyat edilmektedirler. Şunu da bilmek gerekir ki bademciğin büyük olması iltihap olduğunu ispatlamaz. Allerjik çocuklarda bademcik ameliyatı tavsiye edilmez.

    Komplikasyonlar:
    Bağışıklığı baskılanmış çocuklar dışında olası değildir.

    __________________

  5. #5
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Boğmaca

    Tıp biliminde akut laringeotrakeit olarak geçer. Etken Bordetella Pertusis adlı bakteridir.

    Bulaşma:
    Damlacıklar yoluyla ve en çok da kataral safhada bulaşır. Antibiyotikler bulaşmayı azaltır. Mikrop alındıktan sonra kuluçka süresi 7-14 gündür. Genelde hastalık 2-3 hafta sürer. Bazen daha uzun olabilir. Daha çok ilkbaharın ilk aylarında ve kışın görülür. Olguların yarısını 1 yaşın altındaki bebekler oluşturur.

    Bulgular:
    Kataral safha: Kuru öksürükle beraber üşüme semptomları, düşük evreli ateş, tahriş olma. Paroksismal safha: Bir hafta sonra arada hiç soluk alıp bırakmadan patlar gibi öksürme, kalın mukus çıkarılır. Genelde gözler dışarı fırlar; dil dışarı sarkar; deri soluklaşır veya kızarır; terleme, yorgunluk olur. Bazen apne (bebeklerde) ve öksürmeden dolayı herni (fıtık) görülür. Konvalesan safha: Boğulur gibi öksürme ve kusma kaybolur, iştah artar. Aşılanan çocuklarda hastalık hafif geçer.

    Tedavi:
    Bebeklerde hastaneye yatma
    Antibiyotikler ilk safhadaki semptomları azaltabilir.
    Oksijen
    Mukus aspirasyonu
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13103
    Ortamın nemlendirilmesi
    Beslenme:
    Sık sık beslenme. Çocuğa belli saatlerde yemek vermektense, öksürük aralarında çocuk istediği zaman vermek daha uygundur.
    Sıvı değişimi
    Gerekirse damardan beslenme
    Dikkat: Boğmaca sırasında yüksek ateş olursa ciğerlerde bir sorun var demektir!

    Korunma:
    DTB (Difteri-tetanos-boğmaca) aşısı iledir. Eğer bebek boğmacalı biriyle beraber olduysa, ona gamma globülin verilerek, hastalığa yakalanmaması veya çok hafif olarak geçirmesi sağlanabilir.

    Komplikasyonlar:
    Dış kulak iltihabı
    Pnömoni (Zatürre)
    Konvulziyon (Havale)
    Özellikle bebeklerde ölümcül olabilir

    __________________
    Burun Eti (Geniz Eti)

    Adenoid ve adenoid hipertrofisi olrak da bilinir. Burun eti (adenoidler, tonsilla pharyngea, vejetasyon) olarak adlandırılan ve bademcikler ile beraber lenfoid dokunun bir bölümünü oluştururlar. Burnunun arkasındaki boşlukta yer alan diğer bademciktir. Muayenede bu küçük bademcikler görülmez. Solunum yollarını dışarıdan gelen virüs ve mikroplara karşı korur.

    Burun eti sık sık mikrop kaparsa büyür, bir mikrop yuvası haline gelir ve devamlı boğaz, kulak ve burun hastalıklarına neden olur.

    Adenoid hipertrofisi belirtileri süt çocukluğu döneminde başlayabilir. Uyku bozuklukları, iştahsızlık, horlama yanında bazen de burun kanadı solunumu gibi zor nefes alma belirtileri görülebilir. Genellikle bulgular 2 yaştan sonra belirginleşir.

    Çoğunlukla bademcik iltihabı ile beraber seyreder. Çocuklarda normalde bu lenfoid dokunun büyüklüğü 2-3 cm kadardır. Hipertrofiye uğrayarak büyüdüğü zaman hava yollarında ve östaki borusunda darlığa yol açar.

    Ağızdan soluma, devamlı burun akıntısı ve burundan konuşma en karakteristik belirtileri oluşturur. İştahsızlık, yorgunluk, horlama, huzursuz uyku, ağlayarak uyanma gibi uyku bozuklukları sıktır. Diş gıcırdatmalarına sık rastlanır.Doktor tarafından tanı koyulduktan sonra semptomatik tedavi yapılır.

    Burun etinin iltihaplanması sonucu doktor belli kriterler varlığında burun etini alınmasını önerir. Bu çok kolay, risksiz, hastanede yatmaya gerek olmayan bir operasyondur. Genellikle 1 yaşından sonra yapılır.

    __________________

  6. #6
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Damar Benleri

    Tıbbi adı hemanjiyomdur.

    Salmon lekeleri (Somon Renkli Leke, Nevüs Simplex, Leylek Isırığı, Maküler Hemanjiyoma):
    Yeni doğmuş normal bebeklerin yüzde 30 ile 50'sinde görülen küçük, açık pembe ve düz beneklidir.

    Daha çok göz kapaklarında, alında, üst dudakta, kaşlar arasındaki alanda ve boynun arka tarafında ortaya çıkan salmon lekeleri, ağlama nöbetleri ve ısı değişikliği zamanlarında daha belirgin olur. Fakat en çok ensede görülürler. Bu yüzden leylek ısırığı adını alırlar.

    Nevüsler genel anlamda kan damarları ve lenf damarlarından kökenini alan renkli, leke şeklinde veya kabarık lezyonlardır. Kan damarlarının (kılcal damarlar) toplanmasından meydana gelmiştirler.

    Yaşamın ilk iki yılında gittikçe silikleşirler ve çocuk kendini zorladığı veya bağırdığı zamanlar dışında belirgin değillerdir.

    Yüzdeki lezyonların yüzde 95'i tamamen ortadan kaybolduğundan bu doğum izleri estetik açısından daha az endişe doğururlar. Fakat boynun arka tarafındakiler kalmaya devam eder, fakat bebeğin saçları uzadıkça görünmez olur.

    Çilek renkli hemanjiyom: Çok yaygın olarak, her on bebekten birinde hemanjiyom görülebilir. Kızlarda daha çok rastlanır, doğumda nadiren vardır. Daha çok iki aylık olana kadar ortaya çıkar.

    İyi huylu (kanserojen olmayan) ve yeni oluşmuş kan damarlarının meydana getirdiği tümörlerdir. Çilek hemanjiyomu genellikle yüzde, saçlı kafa derisinde, sırtta ya da göğüste oluşmakla birlikte vücudun her yerinde ortaya çıkabilir.

    Karakteristik olarak kırmızı, çıkıntılı, keskin sınırlı yaralardır.Yumuşak, çıkıntılı, çilek renginde doğum izi bir çil kadar küçük veya avuç içi kadar büyük olabilir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13104

    Ceninin gelişimi sırasında dolaşım sisteminden kopan, olgunlaşmamış damar yapılarından oluşur. Doğumda görünür olabilir veya yaşamın ilk haftalarında aniden ortaya çıkabilir.

    Çilek renkli doğu izleri bir miktar büyüyebilir fakat sonunda incimsi gri renge dönüşürler ve 5-10 yaşlarında tamamen ortadan kaybolurlar.

    Anne-babalar çok belirginleşen izleri (özellikle de yüzdekileri) tedaviyle gidermek isterlerse de, bu tip izlere büyümedikleri veya görme gibi işlevleri etkilemediği sürece hiç müdahalede bulunmamak en iyisidir. Tedavi, kendi kendine iyileşmesine izin verme yaklaşımından daha çok komplikasyona yol açar.

    Çoğu çilek hemanjiyomu hızla büyür, belli bir büyüklükte kalır ve daha sonra yok olur. Vakaların yüzde 60'ında çocuk 5 yaşına geldikten sonra, yüzde 90-952inde ise 9 yaşına girdiğinde hiçbir yara kalmaz. Bu doğum lekeleri olan çocukların yaklaşık yüzde 10'unda, leke ortadan kalktıktan sonra deride hafif bir kırışıklık ya da solgunluk kalır.

    Doktorunuz birkaç tedavi önerebilir. En basit olanlar kompresyon ve masajdır ve bu izin ortadan kaybolmasını hızlandırır.

    Çilek rengi hemanjiyomları tedavi etmek için kortikosteroid tedavisi, ameliyat, lazer tedavisi, kriyoterapi ve sertleştirici ajanların uygulanması gerekebilir. Birçok uzman bu doğum izlerinin yüzde 0.1'inde cerrahi müdahale gerektiğini düşünür. Çilek hemanjiyom (zaman içinde veya ameliyatla küçülür) nedbe veya kalıcı bir doku bıraktığında plastik cerrahiyle durum düzeltilebilir .

    Bazen çilek rengindeki iz kendiliğinden ya da üstü kaşındığında ya da çarpıldığı için kanayabilir. Basınç uygulaması kan akışını düzeltebilir.

    Kavernöz hemanjiyom: Çilek renkli hemanjiyomdan daha az yaygındır. Her yüz bebekten yalnızca bir veya ikisinde görülür.

    Genelde çilek tipiyle beraber görülen bu durum daha büyük, olgunlaşmamış damar elemanlarından oluşur ve derinin daha derin katmanlarını içerir. Mavi veya maviye çalan kırmızı renkteki büyük kitle başlangıçta çıkıntısızdır.

    İlk 6 ayda hızla büyür ve sonraki ayda büyüme hızı yavaşlar. 12-18 ay içinde küçülmeye başlar.
    beş yaşındayken yüzde 50'si,
    yedi yaşindayken yüzde 70'i,
    dokuz yaşindayken yüzde 90'ı
    on veya on iki yaşındayken yüzde 95'i ortadan kalkar,
    Şarap lekeleri (Portwine lekesi, flamöz nevüz): Genişlemiş, olgunlaşmiş kılcal damarlardan meydana gelir, en çok yüzde rastlanır. Lekelerin boyutu değişiktir; bazen vücut yüzeyinin yarısı etkilenebilir.

    Mora çalan bu doğum izleri vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Doğum sırasında çıkıntısız, düz pembe veya mora çalan lezyonlar şeklinde görülürler. Bu geçici bir bozukluktur.

    Ender olarak bu lezyonlar alttaki yumuşak doku veya kemiğin aşırı büyümesiyle ilişkilidirler ve yüzde görüldüklerinde beyin gelişiminde anormalliğe neden olurlar.

    Yavaş yavaş renk değiştirirlerse de zaman içinde çok fazla değişmezler ve kalıcı olarak kabul edilirler. Suya dayanıklı kozmetik kremlerle kapatılabilirler ve 12 yaşına gelindiğinde lazer tedavisi ile uzaklaştırılabilirler. Lazer tedavisi ergen ve yetişkinlerde daha başarılıdır



    Down Sendromu

    Yaklaşık 800 canlı bebekte 1 görülür. Eskiden tipik yüz görünümü nedeniyle mongolism diye anılan bu sendrom, bugün bozukluğa yol açan ek 21. kromozom nedeniyle 'trizomi 21' olarak adlandırılmaktadır.

    Vakaların çoğunda (yüzde 95) anne ya da babadan gelen fazladan bir kromozom vardır. Çocuktaki kromozom sayısı 46 değil, 47'dir. 21 no'lu kromozomda 3 tane kromozom vardır (normalde biri anne, diğeri babadan gelen 2 kromozom olmalıdır). Nadiren de (yüzde 4) translokasyon sonucu oluşur (bu tipte anne yaşı önemli değildir).

    Hafif-çok şiddetli arasında değişen zeka geriliği, hastanın yüzündeki belirli özellikler (bazılarında daha belirgindir), aşırı büyük dil ve kıs bir boyun gibi bir dizi belirtinin görüldüğü bir hastalıktır. Kafanın arka kısmı düz, kulaklar küçük (bazen yukarıda kıvrımlı), burun basık ve geniş olabilir. İşitme ve görme fonksiyonları zayıf olabilir. Özellikle kalpte ve mide bağırsak kanalında olmak üzere çeşitli iç organ kusurları mevcut bulunabilir. Down sendromlu çocuklar genelde kısa boyludur, kaslar gevşektir (büyümedeki gecikmenin bir bölümünden sorumlu kusur).

    Down sendromu olan çocukların ortalama doğum tartıları normal çocuklara oranla 100-600 gr daha az, boyları 2-3 cm daha kısadır. Boy kısalığı yaşam boyu devam eder. Büyüdükçe kemik olgunlaşmaları geri kalır.

    Risk altındakiler:
    Daha önce doğuştan kusurlu çocuğu olan anne-babaların çocukları
    Anne veya babada kromozom kusuru varsa
    Anne yaşı 35 üzerinde bulunanlar (anne yaşı arttıkça risk artar)
    35 yaşın üzerindeki annelerden doğan bebeklerin yüzde 2'sinde görülür.

    Anne Yaşı Doğumda Sıklık
    15-19 1:1250
    20-24 1:4000
    25-29 1:1100
    30-34 1:900-1:500
    35 1:350
    37 1:225
    39 1:140
    40 1:100
    45 1:25



    Genç annelerde (35 yaşın altında) trisomi 21'li bir bebekten sonra yineleme riski yaklaşık yüzde 1'dir. 35 yaşından büyük annelerde ise bu risk yaşla orantılıdır. Beraberinde görülebilen diğer sorunlar şunlardır:
    Yüzde 50'sinde doğuştan kalp kusurları vardır.
    Diyabet
    Erken katarakt
    Epilepsi
    Diş sorunları
    İşitme ve görme fonksiyonlarının zayıf olması
    Mide-bağırsak sorunları
    Tiroit fonksiyon bozukluğu
    Erken yaşlanma
    Artmış Alzheimer hastalığı riski (40 yaş civarında)
    Artmış kanser riski (Lösemi vs)
    Ağır kalp anomalisi olmayanlar 40-50, hatta daha ileri yaşlara kadar yaşayabilir. Bebeklik yaşlarında kalp anomalisi dışında en önemli ölüm sebebi enfeksiyonlar ve özellikle zatürredir.

    Tanı: Klinik olarak bu dış görünümü down sendromu tanımına uyan bebeklerde 'sitogenetik incelemeler' yapılamalıdır. Kromozom testi ile tanı kesinleşir.

    Doğum öncesi teşhis mümkündür. Doğumdan sonra yapılacak ameliyatlarla eğer varsa kalpteki ve diğer sistemlerdeki anomaliler düzeltilebilir. Hafif-orta derecede zeka geriliği olan Down sendromlu çocuklarda erkenden uygulanan özel eğitim programları, zeka katsayısını (IQ) yükseltebilir.

    Eğitilebilir düzeyde zeka geriliği olan Down sendromlu hastalar geç de olsa konuşabilir, kendilerine bakabilecek düzeyde sosyal gelişme gösterir ve çevreye uyum sağlar.Genelde taklit, resim ve müzik yeteneği olan, mutlu, arkadaş canlısı çocuklardır. Az bir bölümünde duygusal sorunlar vardır. Büyük çoğunluğu basit meslekler öğrenebilir, müzik aletleri çalabilirler.

    __________________
    Düz ve Çukur Tabanlık

    Düz tabanlık (Pes plana valgus)
    Şişman çocuklarda ayak tabanı uzunlamasına olan kemerinin kaybolması sonucu çocuk yere bastığı zaman düz taban görünür. Bunun dışında ayak normal görünümde ise tedaviye gerek yoktur.

    Üzerine ağırlık binmediği zaman normal görünümde olan ayağın, üzerine basıldığında düz ve topuktan içe dönük basması 'zararsız düz tabanlık'tır. Bu anomalide ayağın ağırlık taşıyan noktası içe kaymıştır. Çoğu kez bulgusuzdur ve tedavi gerektirmez. Böyle çocuklarda bazen uzun süre yürümekle ayak ağrısı olur. Bu vakalarda ayak tabanında konkavlığı sağlayacak destek önerilir.

    Düz tabalık, aşil tendonu kısalığı ya da ligaman gevşekliği ile beraber olduğu vakalarda ayak içe dönük pozisyona getirilerek kompasyasyonu yapılamaz. Bu 'gerçek düz tabanlık' olarak adlandırılır. Bu durumda deformasyon belirgindir ve baldırlarda ağrı şikayeti olur.

    Tedavi ayağın özel destek ile düz pozisyonda tutulmasıdır. Ayak egzersizleri de yararlıdır. Bu tedavilerin yetersiz kaldığı ve ağrının devam ettiği durumlarda cerrahi müdahale gerekebilmektedir.

    Çukur Tabanlık (Pes Cavus)
    Düz tabanlık anne babanın kolayca dikkatini çeker. Buna karşın taban kavisinin yüksek olduğu durumlarda yakınma nadirdir. Oysa bu durum üzerinde durulması gereken bir olaydır. Çünkü spinal distrofi ve Charcot-Marie-Tooth gibi nörolojik bir duruma bağlı olarak gelişmiş olabilir.

  7. #7
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Göbek Fıtığı (Herni)

    Göbek fıtığı olan bir bebekte, bebek ağladığı, öksürdüğü, ya da gerindiği zaman göbek deliği çevresinden dışarı doğru şişen yumuşak bir çıkıntı dokusu vardır.

    Doğumdan önce tüm bebeklerin kan damarlarının göbek kordonuna ulaşmak için geçtiği bir delik vardır. Bazı durumlarda (beyaz bebeklere kıyasla siyah bebeklerde) bu delik doğumdan sonra tamamen kapanmaz. Sorun göbek deliği çevresindeki halkayı bir araya getirememekten doğmaktadır. Sonuçta az bir miktar bağırsak göbek deliğinden dışarı kayar.

    Diğer fıtıkların aksine göbek fıtığının tehlikesi çok azdır. Bebek altı aylık olmadan önce ortaya çıkanların çoğu bebek bir yaşına girdiğinde yok olur. Fıtık gittikçe daha büyümedikçe çocuk 5 yaşına girene kadar zamanla iyileşmedikçe veya herhangi bir engel oluşturmadığı sürece ameliyat nadiren gereklidir.

    Göbek fıtığı göbek deliği etrafındaki halkanın ortaya toplanamamasından dolayı oluşur. Bu durum öksürme, gerilme ve ağlama esnasında daha da dışarı çıkan yumuşak bir çıkıntı ortaya çıkmasına neden olur.

    Dikkat: Bu tip kitle görüntü açısından endişe yaratırsa da tıbbi açıdan problem çıkarmaz . Küçük delikler birkaç ayda iyileşirken, büyük deliklerin iyileşmesi iki yıla kadar sürebilir.

    Bel sargıları, yara bantları ve yapışkan uçlu bantlar güncelliğini kaybetmiştir ve etkili olmayan yöntemlerdir. Ayrıca deriyi tahriş edebilirler.

    'En iyi tedavi hiç tedavi etmemektir!! 'Göbek fıtıklarını ameliyatla düzeltmek basit, güvenli bir yoldur, fakat yalnızca anneyi ve babayı rahatsız eden büyük ya da büyümekte olan delikler için geçerlidir.

    Ancak
    fıtık içeri itildiğinde içeri girmiyorsa,
    aniden büyümeye başladıysa,
    bebek ağlayınca fırlıyor ve
    bebekte kusmaya neden oluyorsa
    doktora başvurun.

    Göbek düşmeden önce geçici olarak dışarı fırlayan göbeği fıtıkla karıştırmayın. Fıtık bebek ağladığında dışarı fırlar, göbek fırlamaz

    __________________
    Havale

    Konvulziyon olarak da bilinir. Havale terimi genellikle çocukluk çağı için kullanılır. Erişkinlerde bu bozukluk ise epilepsi olarak adlandırılır. Çırpınma, kasılma ile görülen krizler 'konvulziyon (havale)' olarak ifade edilir. Bu tür belirti vermeyenlere 'nöbet' denmektedir. İnsanların yüzde 4-5'i yaşamları boyunca bir kez konvulziyon geçirir. En sık görüldüğü yaşlar hayatın ilk 5 yılıdır. Ani, geçici, bulgusuz konvulziyonlar veya tekrarlayıcı konvulziyonlar (epilepsi) olmak üzere 2 türdür.

    Ani, geçici konvulziyonlar:
    Febril (ateş nedenli) konvulziyonlar: 6 ay ile 2 yaş arasındaki bebeklerde, ateşten kaynaklanan havaleye oldukça sık rastlanır. Herhangi bir ateşli hastalık sırasında, bebek havale geçirme riski taşır. Çünkü çocuğun 6 ay - 2 yaş arasında sinir sistemi henüz tamamen olgunlaşmamıştır ve çok hassastır. Havalenin tekrarlama şansı fazladır, teorik olarak her ateş yükselişi havaleye yol açabilir. Ama ateşin çok hızlı yükselmesi en önemli faktördür. Burada aileden gelen bir eğilim de söz konusu olabilir.

    Havalenin belirtileri: Çocuk aniden sararır, bilincini kaybeder vücudu katılaşır. Gözleri döner, kol ve bacaklar ve yüzde sarsıntılar olur. Birkaç dakika sonra kriz biter. Çocuk sesli olarak nefes alır, gevşer ve uyur. Çoğu zaman kriz, hafif bir sertleşme, birkaç sarsılma, güçsüz kalıp yere düşme, çok kısa süren bir bilinçsizlik şeklinde ortaya çıkar ve havale geçirdiğini anlamak mümkün olamaz.

    Bu hafif krizlerde, gözlerin devrilmesi çocuğun bilincini kaybettiğinin kanıtıdır. Havalenin görünüşü korku vericidir ama tehlikeli değildir. Havale geçiren bir çocuğun ateşini düşürmek gerekir. Üstündeki örtüler kaldırılmalı, 10 dakikalık bir ılık banyo yaptırılmalı, gerekirse banyo birkaç defa tekrarlanmalıdır. Buz torbası koymak, ıslak havluya sarmak da işe yarayacak çözümler. Parasetamol veya aspirin gibi ateş düşürücüler de kullanılabilir.

    Doktor gelince eksik yapılmış bir şey varsa tamamlar, kriz atlatılmamışsa gereken ilaçları verir. Kriz geçtikten sonra, doktor çocuğu genellikle hastaneye kaldırır. Çünkü bazı tahliller yapılmasi gerekir. Bu tahlillerde ateşin sebebi aranır. Çoğunlukla ateş, rino farenjit veya grip gibi zararsız bir nedenden kaynaklanır, ama bazen de çok ciddi enfeksiyonlar sonucu ortaya çıkmiş olabilir (idrar yolu enfeksiyonu, menenjit vs).

    Havale geçiren bir çocukta, bunun bir daha tekrarlanmaması için önlemler alınmalıdır. Ateşi çıktığı zaman, derhal yukarıda belirttiğimiz şekilde hareket edilmeli, ateşe karşı ilaç verilmelidir. Buna bazen Valium da ilave edilir (ağızdan damla şeklinde 3 kere verilir). Doğru şekilde kullanıldığı zaman Valium tehlikesiz bir ilaçtır. Bu konuda doktorunuza danışabilirsiniz.

    Uzun süren, şiddetli bir kriz geçiren çocuklarda, ateş çıktığı zaman alınacak tedbirler yetersiz olabilir. Doktor böyle durumlarda çocuğa 1 sene kadar sürecek bir tedavi verebilir. Bu 1 yaşından küçük olan ve 10-15 dakikalik krizler geçiren çocuklara veya ailesinde sara hastalığı bulunan çocuklara uygulanır.

    Havale krizinin çok korkutucu olması, çocuğun hastaneye kalkmasına bile neden olabilmesi aileleri çok endişelendirir. Ama krizden sonra çocuk normal hayatına devam eder.

    Ateş nedenli havalelerin sadece yüzde 4'ünde kalıcı tekrarlayıcı konvulziyonlara yani epilepsiye dönüşüm söz konusudur. Böyle bir prognoz gösterebilecek olan ateş nedenli havalelerin ortaya çıkması için genelde şu kriterler geçerlidir:
    Ailede epilepsi bulunması
    Daha önce geçirilmiş beyin lezyonu
    İlk havalenin 1 yaştan önce veya 4 yaştan sonra görülmesi
    Aynı enfeksiyon sırasında defalarca havale geçirilmesi
    Üçten fazla havale öyküsü
    Kalıcı EEG bulguları
    Yenidoğan konvulziyonları: Metabolik. Ateşsiz havale çok daha az görülür ve anlamı çok değişiktir. Birçok hastalık buna neden olabilir. Kandaki şeker veya kalsiyum düşmesi gibi biyolojik nedenleri olabileceği gibi beyinde bir zedelenme olanağı da muhtemeldir. Hiçbir neden bulunmamışsa, bu havaleler sara hastalığı olarak kabul edilir.

    Kronik Tekrarlayıcı Konvülziyonlar:
    Sara (Epilepsi): Havaleye benzeyen krizlerin tekrarlanması ile ortaya çıkar. Bu krizler ateş yüzünden meydana gelen havalelerin aksine, çocukta ateş yokken ortaya çıkar. Bu krizlerde şeker düşmesi, kalsiyum eksikliği gibi biyolojik nedenler yoktur. Önce organik, yani beyinde oluşmuş bir zedelenme varolup olmadığı aranır. Günümüzde MR (Manyetik Rezonans) veya diğer görüntüleme araçlarıyla bunlara cevap bulunabiliyor.

    Eğer saranın sebebi bulunamadıysa, buna birincil epilepsi adı verilir. Bu tip hastalar, normal insanlara nazaran daha kolay kasılıp kalabiliyorlar. Bu onların yapısal bir sorunu olarak ortaya çıkıyor.

    Sara krizleri çocuklarda çeşitli şekillerde görülebiliyor. En çok görülen şekli tam epilepsi krizidir: Çocuk aniden bilincini kaybeder, vücudu gerilerek kasılır, sarsılmalar başlar, gözler sabit ve devriktir, nefes tıkanır. Birkaç saniye sonra kriz biter. Hasta gürültülü bir biçimde nefes almaya başlar, çocuğun bütün kasları gevşer ve bazen idrar kaçırır. Sonra çocuk uyur ve uyandığı zaman krizi hakkında hiçbir şey hatırlamaz.

    Yarım krizler ani kasılma veya gevşeme gözlerin devrilmesi, birkaç sarsıntı şeklinde olur. Sınırlı krizler ise yalnız yüzde kasılma yapar, bilinç yerindedir. Çocuk konuşamaz ama duyar. Bir de uyuma veya uyanma anında geçirilen krizler vardır. Yaşa göre de çeşitli krizler görülür. Üç yaşında bebeklerde absans denilen birkaç saniyelik bilinç kaybı olur. 3-3.5 ay arasında 'fleksiyonlu spazm' denilen krizler ciddidir ve hemen tedavi gerektirir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13105

    Sara krizi geçiren çocuk tabii ki doktor kontrolü altında olacaktır. Ama şunu da bilmek gerekir ki, artık çocuklarda görülen sara, insanı hayat boyu ilaç almaya mahkum eden tedavisi olamayan bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Bazı vakalar hem zararsız, hem de geçici bile olabilir.

    Bazı şekilleri ciddidir ve ilerleyicidir. Tedavi yolu ile dengelenmesi zor olduğu için bu işin uzmanı olan doktorlar tarafından takip edilmeleri gerekir. Üç yıl boyunca kriz görülmezse, doktor, yavaş yavaş ilaçları keser. Tedavi boyunca ilaçlar bir gün dahi aksatılmamalıdır ve doktorun onayı olmadan katiyen kesilmemelidir.

    Bazı krizler sürekli ışıktan kaynaklanır (TV ekranı, video oyunları, bilgisayar gibi). Bu çocuklara çok düzenli bir yaşan kurmak gerekir. Özellikle uykusuz kalmamasına dikkat edilmelidir. Bunun yanında çocuk normal bir okul hayatı sürdürmelidir, aşırı koruma altına alınmamalıdır. Kendi yaşıtları ile normal sınıflarda okutulmalıdır. Bazı zor durumlarda çocuk ve ailesinin psikolojik destek alması gerekebilir. Çocuk normal oyun ve spor aktivitelerine katılabilir. Kontrol altında olmak şartıyla yüzme sporu da yapabilir.

    Epileptik çocuklar, çoğunlukla duygusal ve psikomotor açıdan normal ve uyumlu bir şekilde gelişirler.




    Hepatit A ve B

    Çocuklarda virüs kaynaklı karaciğer hastalığı sık görülür. Bunlar genellikle Hepatit A ve B tipi virüslerdir ve aşıları vardır. Hepatit yavaş yavaş ortaya çıkan ve kendini belli etmeyen bir şekilde başlar. Çocuk yorgundur, iştahı kapanır, karnı ağrır, kusar. Bazen ufak bir döküntü yapar, mafsalları ağrır. Birkaç gün sonra rengi az çok sararır, idrarı azdır ve çok sarıdır, kakası ise renksizdir. Çoğu zaman bu belirtiler çok hafif olur. Çocuk yalnız yorgunluktan şikayet eder. Laboratuvar tahlilleri teşhisin konulmasında yardımcı olur (Transaminaz yükselir vs.).

    Hepatit A
    Hepatit A virüsünün neden olduğu karaciğer iltihaplanmasıdır. Hepatit B'den daha çok görülür. Hastalık basit bir şekilde gelişir, komplikasyon yapmaz. 2-3 hafta içinde geçer. Tedavisi dinlenmektir.

    Bulaşma: Virüs sudan, pis yiyeceklerden, kakadan ve mide yoluyla geçer. En önemli tedbir her yiyeceğin özenle yıkanması, ellerin temiz olmasına dikkat edilmesidir. Bir hasta ile temas edilince gamma globulin iğnesi erken davranılırsa hastalığı önleyebilir. Hepatit A virüsü belirtilerini ortaya çıkmasından 2-3 hafta önce ve hastalığın birinci haftası boyunca enfeksiyon kişinin dışkısından atılabilir. Kan ve salgılar bulaşıcı olabilir.

    Belirtiler: Hepatit A ile ilgili belirtiler grip benzerleridir. Fakat deri ve gözler sarı olabilir. Bunun nedeni karaciğerin bilirubinini süzememesidir.
    Sarılık
    İştahsızlık
    Yorgunluk
    Hafif ateş
    Koyu idrar
    Yaygın kaşıntı
    Renksiz veya kil rengi dışkı
    Risk faktörleri:
    Şifa yurdu çalışanları
    Huzur evlerinde çalışanlar
    Rehabilitasyon merkezlerinde çalışanlar
    Ailesinin bir üyesinde yeni Hepatit A enfeksiyonu bulunanlar
    Asya, Güney ve Orta Amerika'ya göç veya seyahat edenler
    Korunma: Hijyene dikkat edilmelidir. Tuvaletten sonra eller yıkanmalıdır. Eğer etkilenmemiş kişinin kanı, dışkısı veya herhangi vücut sıvısıyla temas edilmişse kirli alan iyice temizlenmelidir. Bu şekilde virüs geçişi azaltılabilir

    Aşı: Hepatit A aşısı 2 seferde 1 ay arayla yapılır. 6-12 ay içinde de bir rapel yapılır. Aşı risk grubundaki insanlara tavsiye edilir: Seyahat edenler, kreş personeli, mutfak personeli, ailede hastası olanlar vs. Bebeklerde aşı sistematik olarak yapılmaz, çünkü hastalık zararsızdır.

    Hepatit B
    Hepatit B virüsünün neden olduğu karaciğer iltihaplanmasıdır. Hepatit A'dan daha az görülür. Bu hastalık daha tehlikelidir; çünkü kronikleşebilir. Kan ve cinsel yolla bulaşır. Aşı, birçok ülkede mecbur tutulmuştur.

    Genel olarak Hepatit B seksüel geçişli hastalık olarak değerlendirilir. Hepatit B kirli, bulaşmış kan ya da kan ürünleriyle de bulaştığı için 'serum hepatiti' olarak da adlandırılır.

    Doktorlar, hemşireler, acil durum personeli gibi sağlık çalışanları ve kan ile çok kolay bulaştığı için damar içi ilaç kullanıcıları (bağımlıları) hepatit B açısından yüksek risk grubu içindedirler.

    Hepatit B'li anneden doğum öncesinde cenine geçiş diğer bir geçiş şeklini oluşturmaktadır.

    Hepatit B virüsüyle bir kez enfekte olmuş kişilerin yaklaşık yüzde 10'unda kronik kalıcı enfeksiyon (kronik taşıyıcı durum) gelişir. Bu gruptaki insanların bir kısmında siroz veya karaciğer kanserine götüren yavaş fakat ilerleyici karaciğer hasarı gelişir.

    Hepatit B uzun bir kuluçka dönemi dönemine sahiptir. Erken belirtiler çeşitli deri döküntüleri ve eklem ağrısı olabilir. Sistemik belirtiler ateş, kırıklık ve karın ağrısı veya rahatsızlığını içerebilir. Eninde sonunda gözlerin beyazında ve deride sarılık görünür hale gelir. Sarılık çoğunlukla koyu idrar ve kıl renkli (soluk renkli) dışkıyla ilişkilidir.

    Hepatit B ciddi bir hastalıktır ve akut evre boyunca ölüm oranı yaklaşık yüzde 1'dir. Rapor edilmiş hepatit B oranı her 10 bin kişiden 2'dir. Fakat birçok vaka belirti vermediğinden, tanı konmamış ve rapor edilmemiş olduğundan gerçek oran daha yüksek olabilir. Her 1000 hamile kadından biri kronik hepatit B taşıyıcısıdır.

    Kazanılmış hepatit B enfeksiyonu için en yüksek risk taşıyan insanlar :
    Homoseksüel veya biseksüeller
    İntravenöz (damar içi) ilaç kullanıcıları
    Çok partnerli kadınlardır.
    Hepatit B aşısı
    Sağlık çalışanları,
    Hemodiyaliz hastaları,
    Bir çok defa kan transfüzyonu gereken kişiler ve
    Yeni doğanlarda
    hepatit B'nin azalması için yeterlidir.

    Korunma: Hepatit B, kronik enfeksiyon sonrası uzun dönemde yetmezlik ve karaciğer kanseri oluşma sıklığını arttırmakla sonuçlanan akut bir hastalıktır. Bağışlanmış kanların taranması, kan transfüzyonundan sonra hepatit B gelişme olasılığını azaltmıştır. Kan verenlerin ilk taramalar sırasında ilaç kullanımı ve cinsel yaşamları ile ilgili anket doldurmaları gerekmektedir (bu aynı zamanda AIDS geçişine karşı korunmak içinde gereklidir). Kan toplandıktan sonra hepatit B'nin transfüzyon alıcısına geçmediğinden emin olmak için kanda birkaç serolojik test yapılır.

    Yüksek risk grubundaki insanlar için hepatit B aşısı vardır. Alışılmış güvenlik önlemi olarak, taşıyıcılık durumu bilinmeyen kişilerin kan ürünleriyle temastan kaçınılmalıdır. AIDS için de bu güvenlik sağlanabilir .

    Önceden hepatit B geçirmiş veya hepatit B ile enfekte olup aşılanmamış kişilerle cinsel temastan kaçınılmalıdır. Her zaman güvenli cinsel ilişki alışkanlığı edinilmelidir.

    Prezervatifler sürekli ve uygun bir şekilde kullanıldıkları zaman hepatit B'nin yayılmasını azaltabilir, hatta yok edebilirler. Aşılanmamışsanız ve cinsel partnerinizin durumundan emin değilseniz her zaman prezervatif kullanmalısınız.

    Dikkat: Hepatit B pozitif anneden doğmuş bebeklere, onları enfekte olmaktan koruyan özel bağışıklık dizileri uygulanır. Bunlar hepatit B immünoglobülin, doğumdan hemen sonra hepatit aşısı ve birkaç hafta sonra hepatit aşısının tekrarını içerir.

    Belirtiler:
    sarılık
    yorgunluk
    iştahsızlık
    bulantı-kusma
    tat bozukluğu
    karın ağrısı
    hazımsızlık
    eklem ağrısı
    depresyon
    kırıklık
    hafif ateş
    yaygın kaşıntı
    soluk veya kil renkli
    karaciğer üzerinde nokta duyarlılığı (hassasiyeti)
    burun kanaması belirtileri
    Tanı/Teşhis:
    Pozitif hepatit B yüzey antijeni
    Pozitif hepatit B çekirdek antijeni
    Yükselmiş karaciğer enzimleri
    Karaciğer biyopsisi
    Hastalık aşağıdaki test sonuçlarıyla değişiklik gösterir :
    Vitamin B 12
    RT3U (resin T3 uptake) (kanda resin T3 alımının ölçüldüğü testtir)
    PT (serumda protrombin zamanın ölçüldüğü testtir)
    idrar porfirini
    PBG (porfobilinojen)
    Karaciğer sintigrafisi
    serum lösin aminopeptidaz
    idrar lösin aminopeptidaz
    LDH izoenzimleri
    LDH (laktat dehidrogenaz)
    serum demiri
    gama glutamil tanspeptidaz
    delta-ALA (delta-aminolevülinik asit)
    kompleman komponenti 3
    kan sayımı
    idrar bilirubini
    bilirubin
    AST (aspartat transaminaz)
    ALT (alanin transaminaz)
    alfa fetoprotein
    ALP (alkalin fosfataz) izoenzimiALP
    aldolaz aalbümin
    5'nükleotidaz
    Tedavi: Akut hepatitin spesifik tedavisi yoktur. Belirtiler ağırlaştığında akut faz boyunca istirahat önerilebilir. Akut hepatitli insanlar alkol ve diğer karaciğere zararlı olan maddelerden kaçınmalıdırlar. Kronik hepatitli bazı insanlar alfa-interferon tedavisine yanıt verebilirler

    Prognoz/Hastalığın gidişi: Akut hastalık çoğunlukla iki-üç haftada yatışır ve karaciğer on altı hafta içinde normale döner. Enfekte insanların yüzde 10'unda kronik hepatit gelişebilir. Hepatit B'li insanlarda karaciğer kanseri görülme sıklığı genel nüfustan daha yüksektir. Hepatit B, akut hepatit B vakalarının yaklaşık yüzde 1'nde öldürücüdür.

    Komplikasyonlar/Riskler:
    Kronik hepatit
    Siroz
    Karaciğer kanseri





  8. #8
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Hidrosefali

    Hidrosefali sorunu ile dünyaya gelen bebekte beynin, beyin omurilik sıvısı üretme yeteneği ile onu emme yeteneği arasında bir dengesizlik söz konusudur.

    Hidrosefalili bir bebeğin kafatasının içinde serebrospinal sıvı (beyin omurilik sıvısı-BOS) birikimi olur ve bu da kafatasının fazlaca büyümesine yol açar.

    Bu durum kusurunun rastlanma sıklığı farklı popülasyonlarda değişik oranlarda sahip olmakla birlikte ortalama olarak her 1000 doğumda 1 vaka şeklindedir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13107

    Doğumsal hidrosefalinin en belirgin semptomu anormal derecede büyümüş bir kafadır. Ara sıra ceninin başının, normal doğumu olanaksızlaştıracak kadar büyüdüğü de görülebilmektedir. Biraz daha olağan vakalarda kafa doğum sırasında normal görünür ancak hemen sonra büyümeye başlar .

    Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleri hidrosefalinin diğer bozukluklardan ayırt edilmesi ve nedenin araştırılması için yararlı olmaktadır.

    Tedavi amaci serebrospinal sıvı üretimi ile emilmesi arasında denge kurulmasıdır. Bazen ilaç tedavisi etkili olabilmektedir, ancak genellikle en iyi tedavi, cerrahi işlemle sıvının boşaltılmasıdır.

    Hidrosefali ile doğan çocukların durumu uzun vadede kanül yerleştirilmesi sayesinde büyük ölçüde iyileşmiş olur. Tedavi şarttır. Tedaviye rağmen birtakm komplikasyonlar gelişebilir.



    İnmemiş Testisler

    Tıptaki adı kriptorşidizmdir. Testislerin doğumda skrotum tabanına inmemiş olması olarak tanımlanır.

    Zamanında doğan erkek bebeklerin yüzde 3-4ünde inmemiş testis görülür. Prematürelerde bu oran yüzde 30'a varabilir. Çocukların çoğunda ilk üç ay içinde testis kendiliğinden iner. 3 aylıktan sonra inmemiş testis görülme sıklığı yüzde 0.8'dir. Vakaların çoğunda (yüzde 80) inmemiş testis tek taraflıdır.

    Karın testisler için tuhaf bir yer gibi görünebilir fakat öyle değildir. Erkeklerde testisler ve dişilerde yumurtalıklar fetusun karnındaki aynı embriyonik dokudan gelişirler. Yumurtalıklar yerinde kalır. Testislerin gebeliğin sekizinci ayında kasıklara ve oradan penisin tabanındaki skrotal keseye inmesi gerekir. Ancak miadında doğan oğlan çocukların yüzde 3-4'ü ve erken doğanların üçte birinde bu olay görülmez. Sonuç inmemiş testistir.

    En sık görülen tür (yüzde 44) testisin skrotumda, ancak yüksekte olmasıdır. Testislerin gezici özellikleri nedeniyle, inip inmediklerini anlamak çok kolay olmayabilir. Normalde aşırı sıcakta testisler sarkar. Bu spermleri sıcaktan korumak için bir mekanizmadır ve ortam çok soğuk olduğunda ya da ellendiklerinde vücuda geri çekilirler (aşırı soğuk ve yaralanmalara karşı koruyucu olarak).

    Bazı çocuklarda testisler aşırı duyarlıdır ve vücutta uzun süre saklanırlar. Genellikle sol testis sağdakinden daha aşağıdadır. Bu da sağ testisin inmediği izlenimini verebilir (ve birçok çocuğun endişelenmesine yol açar).

    İnmemiş testislerin tanısı bebek sıcak banyodayken bile her iki testisin skrotumda bulunup bulunmadığına bakılarak koyulabilir.

    İnmemiş testisler idrara çıkma sorunu veya ağrı oluşturmazlar ve kendiliğinden inerler. Bir yaşına gelene kadar 1000 erkek bebekten yalnızca 5 veya 4'ünde testisler inmemiştir. Primer bir testis 2 yaşına kadar normal yapısını korur. Bu yaştan sonra yapısı bozulmaya başlar. Bu nedenle erken teşhis ve gerekiyorsa tedavi önemlidir.

    __________________
    Kan Grubu Uyuşmazlığı

    RH Uyuşmazlığı (Rh Hemolitik Hastalık)
    Yenidoğan sarılığı en sık anne ve cenin arasındaki kan grubu uyuşmazlığına bağlı olarak gelişir. Rh uyuşmazlığına bağlı hemolitik hastalık bunlar arasında en önemlisidir.

    Her insan kalıtsal olarak ya Rh pozitif (Rh etmeni baskın) ya da negatiftir (Rh etmeni yoktur). Tüm gebelere erken gebelik döneminde kan grubu ve Rh etmeni tayini yapılır. Anne Rh(+) ise (yüzde 85 öyledir) ya da hem eşi, hem kendisi Rh (-) ise sorun yoktur. Ama anne Rh(-), eşi Rh (+) ise gebe kadın Rh uyuşmazlığı sorunlarına adaydır. Gebeliği dikkatle, tıbbi gözetim altında izlenmelidir. Şu koşulların varlığında Rh uyuşmazlığına bağlı olarak hastalık gelişir:
    Rh (-) anne ve Rh (+) cenin
    Cenin alyuvarlarının anne dolaşımına geçmesi
    Annenin cenin alyuvarları üzerindeki D antijenine karşı duyarlılık geliştirmesi ve anti-D antikorlarının yapımı
    Bu antikorların plasenta yolu ile cenin dolaşımına geçmesi
    İlk gebelikte bebek için hemen hemen hiç tehlike yoktur. Sorun, Rh etmenini babasından kalıtımla almış bebeğin doğumu (düşük ya da kürtaj sırasında) sırasında başlar. Bu Rh (+) kanın, Rh (-) annenin dolaşımına girmesiyle olur. Annenin bağışıklık sistemi bu 'yabancı' maddeye karşı antikor oluşturur. Bu antikorlar bir başka Rh (+) bebeğe gebe kalana dek zararsızdır. Böyle bir durumda antikorlar plasentayı geçerek bebeğin alyuvarlarına saldırır ve bebekte, annenin antikor düzeyi düşükse hafif, annenin antikor düzeyi yüksekse ciddi kansızlığa yol açarlar. İlk gebelikte bu antikorlar çok nadir durumlarda oluşur. Bunun için plasentadan bebeğin kanının geriye doğru annenin kan dolaşımına girmesi gerekir.

    Sezeryan ve plasentanın elle çıkarılması durumlarında plasental kanama daha sık ve daha fazla olduğundan Rh uyuşmazlığı daha kolay gelişir.

    İlk gebelikte Rh uyuşmazlığı görülmüşse hemen daima geçirilmiş düşük, rüptüre dış gebelik veya yanlış kan transfüzyonuna bağlı önceden duyarlanma ile ilgilidir.

    Günümüzde Rh uyuşmazlığında bebeği korumanın yolu, Rh antikorları oluşumunu önlemektir. 28. haftada kanında antikor olmayan Rh (-) anneye bir doz Rh immünglobülin verilir. Bebek Rh (+) ise, ikinci doz doğumdan 72 saat sonra verilir. Bu doz aşı düşük, kürtaj, amniyosentez ya da gebelikte kanama olursa da yapılır.

    Testler gebe kadında daha önceden Rh antikorları geliştiğini gösteriyorsa, bebeğin kan grubunu belirlemek için amniyosentez yapılabilir. Bebek Rh (+) ise, yani anneyle uyuşmuyorsa annedeki antikor düzeyleri düzenli olarak ölçülür. Düzeyleri tehlikeli ölçüde yükselirse, bebeğin durumunu değerlendirmek için testler yapılır. Bebeğin durumu tehlikedeyse, Rh (-) kan nakli gerekebilir. Rh uyuşmazlığı ciddiyse ki nadirdir, bebek rahim içindeyken kan nakli yapılır. Çoğunlukla doğumdan hemen sonraya dek beklenebilir. Hafif olgularda antikor düzeyleri düşüktür ve kan nakli gerekmez. Ama hekimin doğumdan sonra gerekli olma olasılığına karşı hazırlıklı olması gerekir.

    Rh immünoglobülin kullanımı Rh uyuşmazlığı olan gebeliklerde kan nakli gerekliliğini yüzde 1'in altına düşürmüştür

    __________________
    Konjenital Kalça Çıkığı

    Kalça ekleminin bir kısmının ya da tüm kısımlarının anormal bir gelişim göstermesinin sonucudur. Problem doğum sonrasındaki ilk muayenede ya da daha sonra tespit edilebilmektedir. Konjenital kalça çıkığının etiolojisi bir çok nedene bağlanmaktadır.
    Genetik nedenler: Kızlarda erkeklerden 6-8 kez daha sık oluşu genetik faktörlerle ilgilidir.
    Doğumsal anomalilerle birliktelik: Pes kavus, tortikolis gibi anomalilerle beraber görülebilmektedir.
    Anne rahmindeki ve doğumdaki faktörler: Makat gelişlerde ve sezeryan doğumlarda daha sık görülmektedir.
    Normalde doğumda çocuğun uyluk kemiğinin kalça tarafındaki başı tam oluşmamıştır. İlk sene boyunca bu kemiğin başı oluşacaktır ve kalça kemiğinin içindeki oyuğa oturacaktır. Ama bazı çocuklarda bu oyuk ya çok düzgündür, ya eğilimlidir ve uyluk kemiğinin başı bu oyuktan kolayca çıkabilir. Bu tek tarafta da olur ama genellikle iki taraflıdır.
    Tanı: Doğumdan sonra yapılan ilk muayenelerde kalça çıkığı sistematik olarak aranır. Doğum sonrası çekilen röntgenler sonuç vermezler. Bunun için 4 ay beklenilmesi gerekmektedir. İlk ayın sonunda ekografi (sonografi) çekilebilir.

    Tedavi: Eğer kalça çıkığı teşhis edilmemişse, kalıcı şekil bozuklukları meydana gelir ve bu çocuk için çok rahatsız edicidir. Bu durumlarda uzun tedaviler hatta ameliyatlar gerekebilir.

    Kalça çıkığını önlemek için, erkenden başlanan ve çok kolay uygulanan bir tedavi vardır. Çocuğun bacakları özel bir külot giydirilerek, ya da özel bir yastık kullanılarak bir süre ayrık tutulur.

    Konjenital kalça çıkıklı olarak doğan bebeğe, kalça kemiğinin (femur) baş kısmını kalça yuvası (acetabulum) içine yerleştirilmesi için bağ benzeri bir aygıt takılır. Bu tedavi genellikle 6 ile 8 hafta içinde başarılı olmaktadır. Yeni doğan bebeklerin ilk dönemlerinde teşhis edilen kalça çıkığı vakalarının çoğu bu yolla gerektiği gibi tedavi edilebilmektedir

    __________________




  9. #9
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Menenjit

    Menenjit, beyin ve omuriliği kaplayan zarların enfeksiyonudur. Bu kelime insanları çok korkutur ama günümüzde menenjit hastalığının tedavisi çok başarılı olmaktadır.

    Küçük bebeklerde: Ateş, tansiyon düşmesi durumunda doktor çağrılmalı ya da hastaneye gidilmelidir.

    Çocuklarda: Bol miktarda kusma, ateş, başağrısı, ensede ağrılı bir sertleşme durumlarında hemen doktor çağrılmalıdır. Çocuk çoğu zaman hastaneye kaldırılır. Hastalığın tam teşhisi için karından ponksiyon yapmak gerekir. Bu tahlille virüsten kaynaklı veya mikroptan kaynaklı menenjitlerin ayrımı yapılır.

    Menenjit nedenleri:
    Menenjitlerin çoğunun sebebi vücudun bir yerinde başlayıp kan yoluyla beyin veya omuriliğe yayılan bakteriyel enfeksiyonlardır. En çok görülen mikroplar meningokok, pnömokok, hemofiluslardır. Mikrobik menenjitte, belirtiler çok şiddetlidir. Bazen deri döküntüleri de olur. Stafilokok, kolibasil, listeria gibi mikroplar özellikle bebeklerde menenjite neden olur.

    Aseptik menenjit
    Kimyasal irritasyon veya tümörler de menenjit sebebi olabilir. Viral menenjitler bakteriyel menenjitlerden daha sıktır ve daha hafif seyirlidirler. Genellikle kış aylarında ve 30 yaş altındaki insanlarda görülürler. Enfeksiyonların yüzde 70'i 5 yaş altındaki çocuklarda meydana gelir. Viral menenjitlerin diğer tipleri nadir fakat oldukça ciddidir.

    Korunma: Menenjit için bir aşı vardır. Bazı meningokoklara karşı aktif değildir yine de yapılması tavsiye edilir. Hemofilus aşısı (HIB aşısı) çocuklarda koruyucu olabilir. Hemofilus influenza tip b ve meningokok enfeksiyonu olan bireyler ile temas halindeki ailelerin antibiyotikle (rifampin) proflaksisi önerilir.

    Belirtiler:
    Ateş
    Başarısı
    Ense sertliği
    Bulantı-kusma
    Zihinsel fonksiyonlarda değişiklikler
    Konuşma bozukluğu
    Foto fobi (ışığa karsı hassasiyet)
    Boyun ağrısı
    Kas ağrısı
    Fasyal paralizi (yüz felci)
    Hallüsinasyonlar
    Uyku hali
    Solunumun hızlanması
    İrritabilite
    Göz kapağı düşüklüğü
    Opistotonus
    Üşüme-titreme
    Ajitasyon
    Pozitif babinski refleksi
    Yetersiz beslenme
    Bilinç azalması
    Tanı/Teşhis:
    Lombar ponksiyon (belden sıvı alınması)
    Beyin-omurilik sıvısı yayması
    Beyin-omurilik sıvısı kültürü
    Kafa filmi
    Sinüslerin filmi
    Göğüs filmi
    Kafanın bilgisayarlı tomografisi
    Beyin-omurilik sıvısında şeker bakılması
    Beyin-omurilik sıvısında hücre sayımı
    Tedavi:
    Bakteriyel menenjitlerde antibiyotik verilebilir. Viral menenjitlerde ise antibiyotikler etkisizdir. Şok, konvülziyon gibi ikincil belirtiler başka ilaçlar ve damar içi sıvılarla tedaviyi gerektirir. Hastalığın ciddi seyrettiği durumlarda kişi hastaneye yatırılabilir.

    Antibiyotikler genellikle hastalığı tamamen iyileştirir. Şunu bilmek gerekir ki, çocuk ne kadar küçükse, hastalık o kadar tehlikelidir. Meningokok mikrobundan olan menenjitler salgın halinde yayılırlar. Böyle zamanlarda temizlik kurallarına çok dikkat edilmelidir.

    Çocuk, tamamen iyi olduktan sonra okula ya da kreşe dönebilir. Çocukta ilişkide olan herkese antibiyotik tedavisi verilir. Okullar dezenfekte edilmelidir.

    Prognoz/Hastalığın gidişi: Kalıcı nörolojik hasarın oluşmasını önlemek için bakteriyel menenjitlerin erken tanı ve tedavisi gerekir. Viral menenjitler çoğunlukla ciddi değildir ve belirtiler kalıcı komplikasyonlar bırakmaksızın iki hafta içinde kaybolur



    Milia-Miliaria-Moğol Lekeleri

    Milia

    Yeni doğmuş bebeğin yüzünde bulunan, sivilceye benzeyen küçük beyaz yumru ya da kistlere denir. Kıl foliküllerinde oluşan yüzeysel deri kistleridir. Alında, burun ve yanaklarda 1 mm çapında beyaz şekilde görülürler. Birkaç hafta içinde kendiliklerinden düzelirler.


    Miliaria

    Ter Retansiyon Sendromu olarak da geçer. Ter kanallarının mekanik tıkanması sonucu geçici, toplu iğne başı büyüklüğünde kabarcıklardır. Genellikle sıcak ve nemli çevre koşullarında oluşur. Daha çok kıvrım yerlerinde görülür. Çocuğu serin yerde tutmalı ve banyo uygulanmalıdır. Zararsızdırlar ve tedavi ile kendiliğinden yok olurlar.


    Moğol Lekeleri

    Yeni doğanda mavi ile açık gri arasında çürüğü andıran kenarları belirgin moğol lekeleri bebeğin poposunda veya sırtında bazen de bacaklarda ve omuzlarda görülürler.

    Siyah, doğulu veya Hint kökenli 10 çocuktan 9'unda bu lekeler vardır. Yanlış tanımlanan bu lekeler, ataları Akdenizli olan bebeklerde de epeyi yaygındır. Fakat sarı saçlı, mavi gözlü çocuklarda ender görülür.

    Çoğu doğumda görüldüğü ve ilk yıl içinde ortadan kalktığı halde bazen sonrasında ve hatta erişkinlikte bile görülmeye devam eder.

    __________________
    Rinit (Nezle)


    Rinit bildiğimiz nezlenin tıptaki adıdır. Açık renk burun akıntısı ile başlar, sonra bu akıntı kalınlaşır, rengi koyulaşır. Ateş fazla yükselmez, çocuğun genel durumu iyidir. Küçük bebeklerde burunun tıkanması, yemek yemesinde, uyumasında zorluk çıkartırsa da, basit bir hastalıktır.

    Burunu serum fizyolojik damlatarak açmalı, burun damlaları kullanılabilir ama yağlı ve damar sıkıştırıcı maddeler ihtiva etmemelidir.

    Rinofarenjit: Bu, burun arkası ve larenks bölgesine yayılmış bir nezledir. Çoğu zaman ateş yükselebilir, (ani olursa havale geçirebilir), öksürük, gıdayı reddetme, ishal görülebilir.

    Tedavisi basittir.Nezlede olduğu gibi burun serum fizyolojikle temizlenir, ateş düşürücü ilaçlar verilebilir, hastalı birkaç günde geçer.

    Komplikasyonlar:
    Orta kulak iltihabı
    Larenjit
    Bronşit
    Zatürree
    Bu tür hastalıkların önlenmesi için doktor lüzum görürse antibiyotik kullanılabilir.

    Tekrarlayan Rinofarenjitler - Kronik rinit:
    Sürekli burun akıntısı durumunda kronik rinitten söz edilir. Bu tekrarlar bebeklerde büyük sorun yaratır. Bebek oluşabilecek komplikasyonlara açıktır. Sürekli burunları tıkalıdır, öksürürler. Bu büyümelerini kötü yönde etkiler. Bu tekrarların sebepleri şunlar olabilir:
    çocuğun alerjik yapısı
    bağışıklık eksikliği
    demir eksikliği
    D vitamini eksikliği
    burunda polip
    tekrarlayan sinüzit
    yabancı cisim
    septum deviasyonu
    kronik beslenme bozukluğu
    çeşitli doğumsal hastalıklar
    Tekrarlayan rinofarenjitler çocuğun üst solunum yolarının, çevreden gelen çeşitli virüs ve mikropların saldırısına karşı bağışıklık kazanmasına yarayan alışma hastalıkları gibi düşünülebilir. Bu tekrar eden hastalıklar çocuğun bağışıklık sisteminin oluşması için gereklidir. Genellikle 6-7 yaşında bunlar sona erer.

    Tedavi etmek için sabırlı olup, antibiyotikleri çok kullanmamalı, önleyici tedbirler almalısınız. Zaman zaman güneşli ve kuru iklimlere gidilmelidir. Eğer altında yatan başka bir hastalık varsa neden bulunup tedavi edilmelidir. Çocuk sık sık kulak yolu iltihabına yakalanıyorsa, burun etlerinin alınması gerekebilir.

    Allerjik Rinit: Mevsimsel özellik gösteren bir kronik rinittir. Solunumla alınan irrite edici maddelere karşı aşırı bir reaksiyon söz konusudur. Çocukluk döneminde sık görülür. Burunda kaşıntı, aksırma, sulu akıntı başlıca belirtileri oluşturur.

    Damar sıkıştırıcı burun spreylerinin kullanımı ile bulgular daha da şiddetlenir.

    Atrofik Rinit: Çocuklarda nadirdir. Uzun süren burun enfeksiyonları sonucu gelişebilir. Koku hissi bozulur . Burunda belirgin akıntı yoktur, buna karşılık kabuklanma görülür. Burun ve boğazda kuruluk hissedilir

    __________________
    Orta Kulak İltihabı (OTİT)

    Otit kulak zarının arka kısmının iltihaplanmasıdır. Çoğu zaman üst solunum yolları enfeksiyonları ile beraber görülür.Bebeklerde oldukça sık görülen bir hastalıktır. Östaki boruları kısa ve dar olduğundan bebeklerin kulak enfeksiyonlarına yakalanma olasılıkları çoktur. Bebeklerin bazıları sadece bir veya iki defa bu hastalığı geçirip bir daha yakalanmazken, bazıları hiç kulak iltihabı olmazlar Bazıları ise okul öncesi yıllarına kadar sık aralıklarla kulak iltihabı olurlar.

    Belirtiler:
    Bebekler neresinin ağrıdığını söyleyemediği için bunu anlamak daha güçtür. Daha büyük çocuklar kulaklarının ağrıdığını söyleyebilirler.

    Akut orta kulak iltihabında genellikle şu belirtiler görülür:
    Özellikle geceleri artan kulak ağrısı (Bebekler bazen kulaklarını elleriyle ovar, çeker veya tutarlar, fakat genellikle ağlamak dışında ağrılarını belirten başka bir hareket yapmazlar. Hatta bazen bunu bile yapmazlar. Bebek eğer süt emerken veya biberonla beslenirken kulak ağrısı nedeniyle ağlıyorsa bunun nedeni kulak ağrısının çene kemiğine vurmasıdır).
    Hafif ateş
    Rahatsızlık ve huzursuzluk hali
    Genellikle işitme kaybı (geçicidir ancak tedavi edilmeden aylarca kendi halinde bırakılırsa kalıcı olabilir).
    Nadiren mide bulantısı
    Bazen iştah kaybı
    Nadiren kulak zarının muayenesinde önce pembe bir renk göze çarpar ve sonraları kırmızılık ve şişkinlik görülür (gerçi bebeğin kulağı ağlama nedeniyle de kızarabilir). Tedavi edilmezse basınç kulak zarını patlatarak kulak kanalına iltihap dolmasına ve daha çok acı vermesine neden olur. Kulak zarı zaman içinde kendiliğinden iyileşebilir, fakat tedavi daha ilerde olabilecek hasarı önler.
    Bazen kulak içinde su bulunması dışında hemen hemen hiçbir belirtiye rastlanmaz.
    Bazen emme veya yutma sırasında hava kabarcığı patlamasına benzer ses duyulması.
    Benzer belirtiler yabancı cismin kulağa kaçması durumunda ve solunum yolu enfeksiyonları sırasında ağrı şeklinde ortaya çıkabilir.
    Nedenleri:
    Bazı allerjiler orta kulak iltihabı yapabileceği gibi, asıl neden bakteri veya virüslerdir. Bebekler ve küçük çocuklar dar ve kısa östaki borularına sahip oldukları, kulak iltihaplarına neden olabilecek üst solunum yolu enfeksiyonlarına sıklıkla yakalandıklarından, gelişmemiş bağışıklık sistemleri olduğundan veya genellikle sırt üstü yatarken beslendikleri için orta kulak iltihabı olabilirler.

    Çocuklarda ve bebeklerde büyüklere nazaran, östaki borusu kısa olduğu için mikroplar kolaylıkla bu yoldan orta kulağa geçebilirler. Bu boruların kısa olması en ufak bir soğuk algınlığında şişmeden dolayı kolayca tıkanmasına da neden olur. Tıkanık borudan geçemeyen sıvı orta kulakta birikir ve biriken sıvıda bakteriler kolayca üreyebilirler (genellikle streptokok ve hemoplilus influenza adlı bakteriler).
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13109

    Bulaşma:
    Doğrudan bulaşmaz. Genellikle soğuk algınlığı ve gribi takip eder. Kulak enfeksiyonu aileden kalıtım ile geçen bir hastalık olabilir.

    Tedavi:
    Kesinlikle kendi kendinize tedavi etmeye çalışılamamalı. Bakteri enfeksiyonu için doktorun uygun gördüğü antibiyotikler kullanılır. Eğer reçete ile verilmişse kulak damlası kullanılır. Ağrıyı ve ateşi kesmek için doktora gidene kadar ılık su torbası ile ılık kompres yapılabilir. Bunun dışında kronik enfeksiyonlarda doktorunuzun kulağa genel anestezi altında müdahale etmesi gerekebilir (tüp ile içindeki sıvıyı boşaltma gibi). Kulağın rahatsızlığının kronikleşmemesinden emin olana kadar sık sık muayene edilmesinde fayda vardır.

    Dikkat: Bazen kulak zarı kendiliğinden delinir ve akar yine doktora göstermek gerekir, çünkü hastalık bitmiş demek değildir.

    Korunma:
    Etkili bir korunma metodu bilinmemektedir. Ancak aşağıdakiler hastalığa yakalanmış bebekte riskleri en aza indirmede yardımcı olacaktır.
    Dengeli beslenmenin, yeterli dinlenme ve düzenli tıbbi bakımın sağlanması
    En az 3 ay anne sütü ile beslenme
    Bebeğinizin soğuk algınlığı olduğu zaman mümkün olduğu kadar başını yüksekte tutacak bir beslenme ve uyuma biçimi
    Bebeğiniz soğuk algınlığı veya alerji olduğunda uçağa bindirmeden önce burun damlası kullanmalı ve birçok kulak sorununun oluştuğu uçağın havalandığı ve yere indiği zamanlarda bebeğinizi emzirmeli yada biberonla beslemelisiniz.
    Bebekler sigara dumanından arındırılmış ortamda bulundurulmalıdır.

  10. #10
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart --->: Cocuk HastaLikLari

    Pamukçuk

    Bebeğin ağzında, ağzının içinde ve çevresinde süte benzer ince bir tabakadır. Yanak iç tarafları bazen dilde, damakta ve dişetlerinde peynire benzeyen çıkıntılı beyaz lekeler şeklinde görülür.

    En çok yenidoğanda görülür fakat bazen daha büyük bebeklerde görülebilir. Özellikle antibiyotik verilen bebeklerde bu enfeksiyon oluşur.

    Etken ve bulaşma:
    Pamukçuk olarak bilinen mantar enfeksiyonu bebeğinizin ağzında sorun oluştursa da, aktivitesine daha önceden doğum kanalında monila sınıfı mantar enfeksiyonu olarak başlamıştır ve bebeğinizin bu enfeksiyonu aldığı yer de orasıdır.

    Enfeksiyonun etkeni kandida albicans'tır ve bu organizma normalde ağız ve vajinada yaşar. Diğer mikroorganizmalarla aynı anda kontrol edilir ve genelde problem çıkarmaz. Fakat bu denge bozulduğu zaman -hastalık, antibiyotik kullanımı ve hormonsal değişiklikler (gebelik gibi)- mantar için uygun olan koşullar oluşur.

    Teşhis:
    Pamukçuk ağızda meydana gelen hafif bir mantar enfeksiyonudur.Yanakların iç tarafına, dilin üzerine ve ağzın tavanına sürülmüş beyazımsı lekelere benzer. Eğer beyaz leke kazınılırsa, altında deri yanmış gibi görünür ve kanayabilir. Pamukçuk sağlıklı yeni doğmuş bebeklerde meydana gelir.

    Pamukçuk olan bebeğin ağzı yaradır. Bebek emzirilirken rahatsızdır ve hatta emzirilmeyi reddedebilir. Eğer bebeğinizde pamukçuk olduğundan kuşkulanıyorsanız doktora başvurun . Teşhis koymak için çoğunlukla parmak suretiyle bile muayene yeterli olmaktadır.

    Tedavi:
    Sağlıklı bir yeni doğmuş bebek genellikle hastalığı kendi başına yenebilmektedir. Fakat özellikle pamukçuk geniş bir alana yayılmışsa bazı anti-mantar ilaçlar iyileşme sürecini hızlandırabilir.

    Maya enfeksiyonun kendisi tehlikeli değildir ancak ağrı yapar. Ender olarak anti-mantar ilaçlarla tedavi edilmezse komplikasyon görülür.

    __________________
    Pigmentli Benler


    Sütlükahve lekeleri: Bu çıkıntısız lekeler ten renginden (süt dolu kahve), açık kahveye (çok az sütlü kahve) değişen renklerde olabilirler ve vücudun herhangi bir yerinde görülebilirler. Yaygın sayılırlar. Doğumda veya yaşamın ilk birkaç yılında belirgindirler ve ortadan kaybolmazlar.

    Çocuğunuzda çok sayıda sütlü kahverengi lekeler varsa (altı veya daha fazla), bunu doktorunuza danışın. Bazı hastalıklar ile beraber çok sayıda görülebilirler.

    Doğumsal pigmentli nevüsler: Bu benler açık kahveden siyaha kadar değişen renklerde ve tüylü olabilir. Küçük olanları daha yaygındır. Büyük olanları yani 'dev pigmentli nevüsler' enderdir. Fakat sonradan habisleşme eğilimi taşırlar.

    Büyük benlerin ve şüpheli küçük benlerin kolayca alınabildikleri sürece uzaklaştırılması önerilir ve uzaklaştırılamayanlar, bunların tedavisine alışkın olan bir doktor tarafından dikkatle izlenebilir.


    Sarılık

    Sarılığın bir çok nedeni olabilir. Yeni doğanlarda görülen sarılığın en sık nedeni 'fizyolojik sarılıktır'. Tüm yeni doğanlarda plazma bilirubin düzeyleri erişkinlerden daha yüksektir ve yeni doğanların yüzde 50'si hayatın ilk beş gününde klinik olarak sarılıklıdır.

    Normal yeni doğanlarda bilirubin yüzde 4-5 mg civarındadır. 48. saatte yüzde 10 mg'a kadar çıkabilir, ancak 7-10 günde normal düzeylere iner. Yeni doğanların yüzde 5'inde serbest bilirubin düzeyleri yüzde 15 mg'ı aşabilir.

    Patolojik sarılık çok daha az sıklıkla görülmektedir. Çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Bunlardan bazıları:
    Kan grubu uyuşmazlığı - Rh uyuşmazlığı
    Tıkayıcı sarılık
    Intrauterin veya yeni doğan enfeksiyonları (viral hepatit vs)
    Kalıtsal karaciğer enfeksiyonları
    Fizyolojik ve patolojik sarılık arasındaki farklar:
    Fizyolojik sarılıkta sararma bebeğin yaşamının ikinci veya üçüncü gününde başlar. Prematüre bebeklerde ise sararma daha geç başlar (genellikle üçüncü veya dördüncü günde).
    Patolojik sarılık ise genellikle ilk 24 saatte ortaya çıkar ya da çok daha geç başlayabilir.
    Fizyolojik sarılık bebek bir haftalık ya da 10 günlük olduğunda azalır. Prematüre bebeklerde ise daha uzun (15 gün sürer).
    Patolojik sarılık daha uzun sürer.
    Fizyolojik sarılıkta bilirubin değeri 12mg'dan azdır. Prematürelerde ise 15mg'dan azdır. Patolojik sarılıkta ise bilirubin değeri daha yüksektir.
    Bebek sarılığı, fizyolojik sarılık, yenidoğan sarılığı
    Doğumu takip eden günlerde birçok bebek sarı ile turuncu arası bir renk alır. Bu bilinen ve beklenen bir olaydır. Bebek doğarken beraberinde alyuvarlarla gelir, alyuvarlar kanın içindeki oksijeni akciğerlere taşırlar. Çocuk nefes alıp akciğeri açılınca, kan devrana başlar. Bu sırada alyuvarların bir bölümü yok olur. Yok olan alyuvarlar bebeğin karaciğeri ve dalağı tarafından imha edilir. Ama bazı bebekler bu kadar çok işe yaramaz hücreyi yok edemez. Bu karaciğerin tam oluşmamasından kaynaklanır. Bu artıklar kanda birikir ve bebek sarılığına yol açarlar.

    Bu hastalığın kısa sürede iyileşmesinde ışığın büyük önemi vardır. Bu yüzden sarılık olan bebekler beyaz veya mavi ışığın altına koyulurlar.

    Bazen de sarılık çocuğun karaciğerinden kaynaklanır. Karaciğer görevini yapar fakat safra kesesi karaciğerden gelen bu maddeleri bağırsaklara ulaştıramaz. Bu yüzden de bebeğin kakası çok renksiz olur.

    Hafif fizyolojik sarılık genellikle tedaviye ihtiyaç duymaz. Daha ağır olgularda ultraviyole ışığın kullanıldığı fototerapiyle etkili biçimde iyileştirilebilir. Tedavi sırasında bebekler çıplaktır ve gözleri ultraviyole ışıktan zarar görmemesi için kapatılır.

    Ayrıca deriden çok fazla miktarda su kaybı olduğu için bebeğe dışardan sıvı verilir ve beslenmesi bebek odasıyla sınırlandırılır.

    Anne sütü sarılığı
    Bir bebeğin doğumundan sonraki ilk haftadan sonra sarılık olmasının nedeni anne sütü (her ne kadar böyle bir durum anne sütüyle beslenen ve normal zamanında doğmuş 200 bebekten 1'inde meydana geliyorsa da) ya da kan ve karaciğer hastalıklarından olabilir.

    Kan bilirubin düzeyleri meme emziren bebeklerde biberonla beslenen bebeklere kıyasla genelde daha yüksektir ve uzun süre (altı hafta kadar) yüksek kalabilir. Bunun abartılı fizyolojik sarılık olduğu ve tıbbi açıdan önemli olmadığı düşünülmektedir. Emzirmeye devam edilmesi önerilir.Emzirmeyi kesmek ve şekerli su vermek bilirubin düzeylerini azaltmaktan çok arttırır ve süt üretimini de olumsuz etkiler.

    Gerçek anne sütü kaynaklı sarılık, bebeğin yaşamının ilk haftasının sonunda bilirubin düzeyleri hızla arttığında veya patolojik sarılığın diğer nedenleri dışlandığında akla gelmelidir.

    Anne sütü sarığının nedeni bilinmemektedir. Sorumlu etkenin anne sütünde bulunan bir madde olduğu düşünüldüğünden bu tip sarılığa anne sütü sarılığı adı verilmiştir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/8516-cocuk-hastaliklari.html#post13110

    Tanı, yaklaşık 36 saat süreyle anne sütü yerine mama verildiğinde bilirubin düzeylerinde görülen şaşırtıcı düşüş ile koyulur (bu süre içinde anne memelerindeki sütü besleme zamanlarında toplamaya ve süt rezervini doldurmaya devam eder).

    Emzirmeye başlanıldığında bilirubin düzeyleri yeniden artar, fakat önceki düzeye kadar artmaz. Birkaç hafta içinde bu durum düzelir.

    Not: Anne sütü sarılığı olan bebeklerin bazılarında yaşamın ilk 3 gününde de yüksek bilirubin düzeyleri görülür (erken tip).

    Bilirubin düzeyinin 4. günden başlayarak giderek arttığı ve 10-15. günlerde 10-20 mg/dl'ye ulaştığı tipe de geç tip anne-sütü sarılığı adı verilir.

    __________________



Sayfa 1/2 12 SonSon

Benzer Konular

  1. Akil Hastaliklari
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.Ekim.2007, 16:21
  2. Kadin Hastaliklari
    By sonsuzluk in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.Ağustos.2007, 01:33
  3. Romatizma Hastaliklari
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.Nisan.2007, 20:22
  4. çocuk Hastaliklari
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.Mart.2007, 15:56
  5. Göz Hastaliklari
    By Mustafa Uyar in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.Mart.2007, 15:56

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.