KOMUTAN — O halde neden paniğe kapıldınız?
ÇORBACI — (Kekeleyerek) Pa... Pa... paniğe falan ka¬pılmış değilim komutanım. Sadece sizi uyarmak istedim.
KOMUTAN — Neden uyarma gereksinimi duydunuz? Bu¬nu açıklar mısınız?
ÇORBACI — Ne de olsa Türklerin ne yapacağı belli ol¬maz. Bu bakımdan muhtemel bir saldırıya karşı hazırlıklı bulun¬manızı söylemek istemiştim.
KOMUTAN — (Bu sırada kapı çalınır. Komutan koltuğu¬na yaslandıktan sonra Giriniz. (İçeriye üç askerin yardımı ile Ayşe kadın girer. Kadın oldukça bitkindir. Askerlerin yardımı ile yürüyebilmektedir. Yüzü kan içindedir. El***eleri de lime lime olmuştur. Yaşlı kadın komutanın karşısında dimdik durmaya ça¬lışır. Komutan sandalyeden kalkar. Eline kırbacını alıp, yaşlı kadını yakından inceledikten sonra) Kendinize hiç acımıyorsu¬nuz. Eğer inat etmeyip konuşmuş olsaydınız bunlar başınıza gelmeyecekti.
AYŞE KADIN — (Gülmeye gayret ederek) Asla... Cepha¬neliğin yerini asla öğrenemeyeceksiniz. Öğrendiğiniz an orası size mezar olacaktır.
KOMUTAN — Demek oluyor ki, cephaneliğin yerini bili¬yorsun...
AYŞE KADIN — Cephaneliğin yerini asla öğrenemeye¬ceksiniz.
KOMUTAN — (Ayşe kadının bu sözleri komutanı çok hid¬detlendirir. Elindeki kırbacı havaya kaldırarak) Beynini da¬ğıtmadan çabuk konuş...
AYŞE KADIN — (Kılını bile kıpırdatmadan gülümseye¬rek) Ne duruyorsun. Ne duruyorsun. İndirsene kırbacı. İndir de işimi bitir. Böylece hem siz, hem de ben kurtulmuş oluruz.
GÜRÜLTÜ — (Bu sırada dışardan büyük bir gürültü du¬yarlar. Odadakiler dışarıdaki seslere kulak kabartırlar.) Du¬run... Durun diyorum size... Yol verin... Yol verin... Onları komutana götüreceğiz.
KOMUTAN — Ne oluyor dışarıda (Teğmene dönerek) Git dışarıya bak bakalım. Bu gürültünün sebebini öğren.
TEĞMEN — Baş üstüne efendim... (Diyerek kapıya doğru ilerler. Odadan çıkar. Odadakilerin hepsinin gözleri kapıya çev¬rilir. Az sonra içeriye teğmen, ardından da iki Türk köylüsü sa¬lona girerler. Teğmen biri kadın olan köylüleri komutana doğru iter.) Geçin şu tarafa bakayım.
AYŞE KADIN — Osman Ağa... Fatma...
(diye bağırır.)
FATMA — (Ayşe kadına doğru koşarak) Ayşe kadın!... Ayşe kadın!... Bu halin ne böyle? İşkence yapmışlar sana!...
KOMUTAN — (Ayşe kadına doğru koşarak gelmekte olan Fatma'ya bağırarak) Dur olduğun yerde.
FATMA — (Komutanın sert sözleri üzerine olduğu yerde çivilenmiş gibi durur. Sonra parmağı ile Ayşe kadını göstererek) Fakat onun yardıma ihtiyacı var.
KOMUTAN — Onun yardıma ihtiyacı olup olmadığına biz karışırız.
FATMA — (Yalvarır.) Ne olur izin verin de yaralarını sara¬yım.
OSMAN AGA — (Karısının yanına doğru yürüyerek) Fat¬ma'nın hakkı var. İzin verin de Ayşe kadının yaralarını saralım.
KOMUTAN — Kes sesini.
AYŞE KADIN — Komutanın dediğini yapın... Benim yar¬dıma ihtiyacım yok. Siz bana Mustafa Kemal'den haber verin. Bana yapabileceğiniz en büyük yardım bu olur.
OSMAN AĞA — Mustafa Kemal'in ordusu, Bursa'dan düşmanı attı. Şimdi hızla Eskişehir'e doğru ilerliyorlar... Son aldığımız habere göre bir arslan gibi kükreyen askerlerimiz Bilecik'i de almak üzereymiş...
KOMUTAN — Kes sesini...
OSMAN AĞA — (Konuşmasını sürdürür.) Kocabaş köyünden bir atlı geldi. Kahraman ordumuz bir kaç gün sonra Sarıhöyük'te yani burada olacakmış.
ÇORBACI — (Birden oturduğu yerden fırlar.) Komutanım sizi uyarmıştım... Az önce söylediğim gibi Türkler bu tarafa gelmeden hemen kaçmalıyız.
KOMUTAN — (Çorbacı ya sert sert bakarak.) Sana söz hakkı verilmeden benimle konuşmaya nasıl cüret edersin kar¬şımda.
ÇORBACI — Fakat efendim...
KOMUTAN — (Çorbacı'nın sözünü keserek, kes sesini, yoksa şimdi seni bir kurşunla gebertirim. (Çorbacı korku ve dehşete kapılmıştır. Şaşkınlıkla etrafına bakımı: Bu sırada Os¬man Ağa ile göz göze gelirler.)
OSMAN AĞA — (Dişlerini gıcırdatarak) Demek aramızda bir domuz beslemişiz. (Diye öfkeyle söylenir.)
AYŞE KADIN — (Çorbacı'ya dönerek) Hem de iki taraflı çalışan bir domuz beslemişiz.
TEĞMEN — Ne? (diyerek Ayşe kadına doğru atılır.) İki taraflı mı çalışıyor? Sen nereden biliyorsun?
AYŞE KADIN — (Nefretle Çorbacıya bakarak) Mehmet Çavuş, Çorbacı'nın Yunan ordusunun kuvveti ve sayıları hak¬kında kendilerine bilgi getirdiğini... hatta Yunan askerlerinden aldıkları silâhları, Türklere sattığını söylemişti.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/piyesler/52915-vatan-sagolsun.html#post108850
KOMUTAN — (Çorbacı ya doğru yürür.) Bu kadının söy¬ledikleri doğru mu?
ÇORBACI —Asla...
KOMUTAN — Ya Türklere silâh sattığın...
ÇORBACI — Ayşe kadın yalan söylüyor. İşbirliğimizi yık¬mak istiyor.
KOMUTAN — Bunu ispatlamalısın...
ÇORBACI — Nasıl?
KOMUTAN — Az önce bize Türklerin saldırıya geçtiğini sen söyledin.
ÇORBACI — Evet... Size yakın olmasaydım böyle bir şey söyler miydim?
KOMUTAN — (Elindeki kırbacı, Çorbacı'nın gırtlağına dayayarak) Bu Türklerle temas halinde olduğunu göstermez mi?
ÇORBACI — İnanın bana komutan bey. her şeyi bir rast¬lantı sonucu öğrendim.
KOMUTAN — (Teğmene dönerek) Çorbacı hakkında siz ne düşünüyorsunuz teğmenim.
TEĞMEN — Para karşılığında babasını bile satabilecek ya¬radılışa sahip. İki taraflı çalışan bir adam.
KOMUTAN — (Çorbacı'ya) Teğmenin düşüncesine ne dersin?
ÇORBACI — (Komutana doğru koşar. Ayaklarının dibine kapanır.) Yemin ederim ki komutanım, sizlere hiç ihanet etme¬dim. Türklerin sözlerine sakın kanmayınız.
KOMUTAN — İhanet sözünü de nereden çıkarıyorsun. Biz sana hiç ihanet ettiğine dair bir şey söyledik mi?
ÇORBACI — (İki eliyle komutanın ayaklarını tutar.) İna¬nın bana komutanım, doğruyu söylüyorum.
KOMUTAN — (Çizmesiyle Çorbacıyı iterek) Pis ellerini çek üzerimden, (diyerek hiddetle bağırır. Sonra Ayşe kadının yanına giderek) Sen... Hâlâ susmaya devam edecek misin?
AYŞE KADIN — (Gururla) Size daha önce de söyledim. Cephaneliğin yerini bilmiyorum.
KOMUTAN — (Bakışlarını Osman Ağa'ya çevirir. Sinsice gülerek onun yanına doğru ilerler.) Belki sen bir şeyler biliyor-sundur. (Sonra da Fatma kadının yanına gelir ve bu kez de kır¬bacının ucunu gırtlağına dayar.) Belki de sen. Bakalım sizler Ayşe kadın kadar dayanabilecek misiniz?
FATMA — (Korkuyla komutana bakar) Biz bir şey bilmi¬yoruz.
OSMAN AĞA — Bizler zavallı ihtiyarlarız. Orduyla hiç il¬gimiz yok.
KOMUTAN — Fakat Mustafa Kemal'in ordusunun Bursa'yı aldığını, Bilecik'e girmek üzere olduğunu biliyorsun. Hani sizin ordu ile bir ilişiğiniz yoktu.
OSMAN AĞA — (Çaresizlik içinde önce komutana, sonra da Ayşe kadına bakar. Gözleri hâlâ yerde yatmakta olan Çorbacı'ya takılır. Sonra da komutana doğru yürür.) Karım doğru söylüyor. Biz hiç bir şey bilmiyoruz.
KOMUTAN — (Teğmenin yanına gelir.) Teğmen götürün bu adamı işkence odasına. Belki orada dili çözülür.
TEĞMEN — (İleri atılır. Osman Ağa yi omuzundan yaka¬layıp kapıya doğru sürükler.) Yürü bakalım.
KOMUTAN — (Masanın başına gelir. Yerde yatan Çorba¬cı ya bakar. Sonra da yüksek sesle bağırarak) Ayağa kalk Çor¬bacı. Yerde yatıp kendini acındırmaya çalışma. Şu karşında du¬ran kadınlar kadar bile yürek yokmuş sende.
AYŞE KADIN — O yürekli biri olsaydı, hain olur muydu hiç?
KOMUTAN — Soru sorulmadıkça ağzınızı açmayın (diye bağırır. Bu sırada dışarıdan acı bir feryat yükselir. Osman Ağa'nın sesidir bu. Salonda bulunanların hepsi sesin geldiği ye¬re kulak kabartırlar. Fatma, Ayşe kadına doğru koşar ve boynu¬na sarılır.)
AYŞE KADIN — Metin ol Fatma... Metin ol...
FATMA — (Komutana doğru koşar ve masaya ellerini yas¬lar.) Zavallı ihtiyar bir insana işkence yapmaya utanmıyor mu¬sunuz?
KOMUTAN — (Masaya yumruğunu indirerek yüksek sesle konuşur.) Yeter... Artık sizi dinlemek istemiyorum. Nöbetçiler alın bu kadınları karşımdan. Kapatın zindana...
(Nöbetçiler komutanın emri üzerine iki kadını kollarından yakalayıp salondan çıkarırken, komutan Çobacı'yı işaret ede¬rek) Bu adamı da bir odaya kapatın. Dışarı çıkmasına asla izin vermeyiniz.