HAZRET-i
iBRAHiM

ve
GERÇEK BABASI

"EY ATEŞ; İBRAHİM'E KARŞI SERİN VE ZARARSIZ OL!.."
Enbiya; 9

Hazret-i İbrahim, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde isminden çokça bahsedilen ulu'l azm bir peygamberdir. Sevgili Peygamberimizden sonra peygamberlerin ve insanların en üstünüdür. Allahü Teala, ona halilim/dostum diye hitab etmiştir. Bu sebeple Halilü'r rahman olarak zikredilir. Soyundan pek çok peygamber geldiği için Ebu'l Enbiya/peygamberlerin babası olarak isimlendirilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de; çok içli, yumuşak huylu, kendisini Allah'a vermiş, vefakar, görevini tam yapmış olarak övülmüştür. Bir başka özelliği de misafirperverliği idi. Kurduğu sofralarda hiçbir şeyi eksik etmez, kimseyi boş çevirmezdi. Halil İbrahim Sofrası deyimi bu sebeple ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Ebu'l Edyaf/Misafirler babası olarak ta tanınmıştı. Sevgili Peygamberimizin soyu anne ve babası tarafından İbrahim aleyhisselama dayanmaktadır.
HAYATI
Mezopotamya ve civarında hüküm süren Nemrud zamanında dünyaya gelir. Nemrud, şahıs ismi olmayıp tıpkı firavn, şah vb. gibi bir ünvandır. Asıl ismi kaynaklarda değişik olarak bildirilmektedir. Ancak yeryüzünde ilk cihan devletini kurmuş olduğunu öğreniyoruz.
Nemrud, saltanatının ilk yıllarında halkına adalet ve insaf ile muamele eder. Sonradan kendisini ilah ilan edecek kadar sapıtır. Bu durumu şu ayet-i kerîmeden öğrenebiliyoruz. "Allah kendisine mülk ve saltanat verince (azarak) İbrahim ve Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi?"

Antik bir duvar resminde krala secde edenler
Nemrud, gördüğü bir rüya üzerine yakınlarına danışır. İlk birkaç batında doğacak çocuklardan birinin Nemrud'un saltanatını yok edeceği iddiasıyla erkek çocuk doğumunun yasaklanmasına karar verilir. Erkek doğan bebekler imha edilirler. Bu emrin verildiği sırada Hazret-i İbrahim'in annesi hamiledir ve kocası vefat ettiği için kayınbiraderi Azer'in himayesindedir. Katliamın sürdüğü bir sırada gizli bir mağarada çocuğunu dünyaya getirir.
Burada büyür. Mağaradan çıktıktan sonra insanların güneş, ay ve venüs gezegenine tapındıklarını görünce bu cisimleri gözler ve "Bunlar benim Rabbim olamaz. Ben batanları sevmem" diyerek Nemrud idaresindeki putperest sistemi kökünden reddeder.
İbrahim aleyhisselamın üvey babası Azer, aynı zamanda puthane idarecisiydi. Geçimini put/heykel ticareti yaparak sağlıyordu. Putların satış yerine götürülmesinde İbrahim aleyhisselamın da yardımcı olduğunu görüyoruz ancak bir farkla ki o, putların boyunlarına ip bağlayarak sürüye sürüye satış noktasına götürüyordu. Bazen de bir su kenarında putların kafasını suya sokarak; "Susamışsınızdır, için..." diyerek alay ediyordu. Böyle yapmakla taş ve tahta parçalarının hiç bir kıymeti olmadığını halka göstermek istiyordu. O günkü küfür sisteminin bir parçası olan üvey babası Azer'i de ikaz ederek sonsuz azaba düşmemesi için yalvarıyordu.
Bir gün, kavmin bayram yerinde eğlendiği bir sırada, kimsenin olmadığı bir anı kollayıp, Azer'in idare ettiği tapınağa girer. Bütün putların kafasını kırar ve elindeki baltayı da en büyük putun yanına bırakarak puthaneyi terkeder. İnsanlar bayram yerinden döndüklerinde yıkıntıları görünce feryad ederler. Kısa sürede bu işin Hazret-i İbrahim tarafından yapıldığı anlaşılarak yakalanır. Sorgulaması esnasında aralarında şu konuşma geçer; "Belki bunu, onların büyüğü yapmıştır. Sorun o küçük putlara, konuşabiliyorlarsa cevap versinler. Bunun üzerine (halkın kafası karışır) kalpleri ile tefekkür ederek birbirlerine; "Doğrusu siz konuşamayan, işitmeyen şeylere tapmakla zalimlerden olmuşsunuz." derler. Fakat sonra tekrar eski küfür ve isyanlarına dönerek (İbrahim'e); Sen de biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar. Niçin onlara sormamızı istiyorsun? deyince İbrahim şöyle cevap verir; O halde Allah'ı bırakıp ta size hiçbir fayda vermeyecek olan şeylere tapıyorsunuz. Yazıklar olsun size ve taptığınız putlara. Hala akıllanmayacak mısınız?.."

Bu konuşmalardan sonra Nemrud girer devreye ve Hazret-i İbrahim'i köşeye sıkıştırmaya kalkarak halkın gözünde aciz duruma düşürmek ister. Bu olayı Kur'ân-ı Kerîm şöyle buyurmaktadır; "Allah, kendisine mülk ve saltanat verdi diye azarak İbrahim ile Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi? İbrahim ona; "Benim Rabbim hem diriltir, hem de öldürür" dediği zaman o (Nemrud); "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim; "Allahü teala güneşi doğdan getiriyor, sen de batıdan getir bakalım" deyince o kafir şaşırıp tutuldu. Allah, zalim topluluğu başarılı kılmaz."
Bütün bu olanlar putperest toplumun içine bir bomba gibi düşmüştür. Nemrud ve ileri gelenler halkın önünde rezil olmuşlardır. Bunun, devleti sarsacak boyutlara ulaşmasından korkan Nemrud derhal emrini verir; Hazret-i İbrahim ateşe atılacaktır. Vakit geçirmeden hazırlıklara başlanır ve devasa bir ateş yakılır. Sıcaklıktan yanına yaklaşılamadığı için Hazret-i İbrahim mancınıkla ateşin içine atılacaktır. Halkın gözü önünde işlenecek bu cinayetle İbrahim aleyhisselamın Nemrud rejimi için tehlikeli olan fikirleri de yakılmış olacaktı. Bütün hazırlıklar bittikten sonra Hazret-i İbrahim ateşe atılır. Nemrud ve avanesi, büyük bir tehlikeden kurtulduklarına sevinerek işlerine dönerler. Oysa onların akıllarının ucundan bile geçmeyecek bir mucize gerçekleşir. Hazret-i İbrahim daha ateşin içine düşmeden Allahü tealanın emri gelir; "Ey ateş, İbrahim'e serin ve selametli ol!.." Ateş, yakma özelliğini kaybeder. Abdullah b. Abbâs hazretleri; Eğer Allahü teala, serin ol emrinden sonra selametli ol emrini vermemiş olsaydı, bu sefer ateş, soğukluğuyla Hazret-i İbrahim'i yakardı demiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm bu olayı anlatırken; "Onun ateşten kurtulmasında iman edecek bir topluluk için şüphe götürmez ibretler vardır" buyurmaktadır. Modern bilim soğuk ateşin de cisimleri yaktığını son yüzyılda öğrenmişti.
Ateşin sönmesi bir kaç gün sürer. Alevler yok olmaya başladığında Hazret-i İbrahim'in korkunç ateşin içinde sağ olarak durduğunu görerek Nemrud'a haber verirler. Nemrud bu olay üzerine Hazret-i İbrahim'le uğraşmak istemez. Ancak iman etmediği gibi onun yaptığı tebliğe de izin vermez. Apaçık görülen bu mucize karşısında bile toplumun büyük bir kesimi suskun ve kayıtsız kalır. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam; "Ben kavmimin arasından Rabbimin emrettiği yere hicret edeceğim. Şüphe yok ki; Allahü teala azizdir. Herşeye üstündür. Hakîmdir, hükmünde hikmet sahibidir" diyerek hanımı Sârâ, kardeşinin oğlu Hazret-i Lût ve kendisine inanan küçük bir toplulukla birlikte hicret eder.