Bütün anne, babalar çocukları artık büyüyüp, çocukluktan yetişkinliğe geçiş safhasına geldiğinde aynı endişeyi paylaşmaya başlarlar. O yaşa kadar çocuklarında gözlemlemedikleri bir takım değişiklikler ister istemez onları endişelendirir. Karşılarında; asi, hırçın, ukala, duygusal, istekleri konusunda tutarsız, ama aynı zamanda kabul görmek isteyen bir çocuk vardır. Bu durumda her iki taraf da, ebeveyn ve çocuk birbirlerine yabancı iki kutup gibidir.

Bu dönem aslında çocuğun, çocuksu tutum ve davranışlarının yerini yetişkinlik tutum ve davranışlarının aldığı, bireyin cinsiyet özelliklerini kazandığı bir geçiş evresidir.

Her geçiş evresi gibi bu evre de çok sancılı geçer elbette. Aslında geçiş evreleri insanın yaşamı boyunca devam eden bir süreçtir. Ama bu süreçleri en sağlıklı bir şekilde atlatabilmek de, çocukluk ve ergenlikte yaşadığımız aile ve çevre tutumlarında gizlidir.

Bu evrenin en zor yanlarından birisi de, bireyin fiziksel, duygusal, düşünsel ve hayata ilişkin varoluş kimliğini keşfettiği dönem olmasıdır. Birey, ergenlik evresinde bedensel özelliklerini kabul edip, onu kullanmayı öğrenir. Cinsel rolünü ve kimliğini kabul edip, ona uygun davranışlarını geliştirir. Yaşıtlarıyla daha olgun ve düzeyli iletişim kurar. Anne baba ve diğer yetişkinlerden farklı duygusal bağımsızlığını gerçekleştirir ve kendisiyle ilgili önemli kararlar alabilir. Meslek seçimine ilişkin önemli kararlar alıp, gelecekle ilgili tercihlerini yapabilir. Evlilik ve aile yaşamına hazırlanır. Dolayısıyla kimlik oluşumu bakımından bu dönem birey için gerçekten sancılı ve yoğun bir evredir. Tabii ki, bireyin bu gelişim dönemindeki görevlerini yerine getirebilmesi için daha önceki yılların gelişim görevlerini zamanında tamamlaması ve fizyolojik gelişimi açısından yaşına uygun bir olgunluk düzeyine erişmiş olması gerekir.

Gelişim çağına özgü gelişim görevlerinin zamanında yerine getirilmesi, bireyin çevresi ile uyumlu bir ilişki kurmasını sağlar. Başarılamayan her gelişim görevi ise kişiliğin uyumunda bir problem ve güvensizlik durumunun oluşmasına neden olur.

Bir yandan fizyolojik değişim, diğer yandan duygusal değişim çocuğun üzerinde büyük bir kaygı oluşumunu sağlar. Bu gelişim hızına ve değişimlere karşı sergileyeceği tutumda, o zamana kadar geliştirdiği benlik düzeyinin büyük önemi vardır. Aile ve toplumun kendisi için koyduğu ölçülerle, kendisinin geliştirdiği ölçüler arasındaki uyuşmazlık, genel anlamda onun davranış biçimini ve tutumlarını etkiler. Bulunduğu yaş evresine göre ne kadar yüksek bir benlik düzeyi ve özsaygı geliştirmiş ise, ailesi, çevresi ve kendisiyle olan iletişimi de o oranda sağlıklı olacaktır.

Her ne kadar çocuğumuz bedensel, ruhsal, duygusal ve bilişsel düzeyde bir değişim ve gelişim gösterse de, üzerinde en çok durduğu şey bedenidir. Sürekli aynaya bakar. Sivilceleri, saç modeli, bakışı, giyinişi onun için problemdir. Bu nedenle de diğer yönlerden de sağlıklı bir şekilde gelişimini tamamlayabilmesi için önce bedenini kabul edip sevmesi gerekir. Araştırmalar da göstermiştir ki, bedeniyle barışık ve kendisini olduğu gibi kabul eden ergenler daha özgüvenli ve sosyal çevrelerine uyumlu bir kişilik geliştirmektedirler.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/6473-cocuguma-neler-oluyor.html#post9626

Ergenlik yaşına gelmiş bir çocuğun artık kavrama ve algılama biçimleri de gelişmiştir. Bir taraftan bedensel, cinsel kimliğini kazanırken, diğer tarftan zihinsel ve düşünsel anlamda bir değişim gösterirler. Artık soyut kavramlar üzerinde düşünebilirler. Bu bilişsel gelişim düzeyi çocuğun; kendisine, ailesine, sosyal çevresine ait duygu ve düşüncelerinin yanında; dünya, kainat, varlıklar ve onların anlamları üzerinde de düşünmeye yönelmesini sağlar. Bu değişim hayat ve yaşamın anlamına yönelik uzun süreli etkiler taşır. Gittikçe artan biçimde geleceğe yönelik ve soyut düşüncelerle ilgili olurlar. İdealisttirler. Bu nedenle aileler bu dönemde çocuklarına sevgi ve anlayışla yaklaşmalıdır. Kişiliğine, değerlerine saygı göstermeli, ona hükmetmeden ve yöneten ebeveynler olmaktan çok, rehberlik eden büyükler olmalıdırlar. Çünkü kendisi için düşük özgüven ve sosyal kabule sahip çocuklar bu evrelerinde daha çok risk altındadırlar. Gelişim düzeyi normal çocuklar bu evrelerinde, cinsellik, din, ahlak gibi konularla ilgili gerçekten kendilerine ait değerler edinirler.

Ergenlikte çocuklar çok yüksek bir duygusallığa sahiptirler. En küçük olayda bile dünyaları kararır. Ağlayıp odasına çekilir. Bu yüksek duygusallığın nedeni, bedenen, aklen, ruhen, kalben ve aklen yeni bir dünyaya adım atıyor olmasıdır. Bu yapılanma sürecinin getirdiği uyum problemi de aşırı duygusal gerilim oluşturur.

Aslında her yaşta yeni şartlara uyum duygusal gerginliği de bebarebirinde getirir. Çünkü yeni durumlara uyum, hem zihinsel, hem de davranışlarla ilgili değişikliği de beraberinde getirir. Ergen yaştaki çocuğumuz, artık çocukluk dönemindeki alışkanlık ve fikirlerinin kendisi için yetersiz olduğunu görür. Duygusal gerginlik yerleşmiş olan bu alışkanlıkların yerine yenilerinin kazanılması sonucu ortaya çıkar.

Tüm bunlarla birlikte, çevre ve toplum faktörü de ergende güvensizlik duygusu oluşturur. İçsel bir gerginlik ve tedirginlik yaşayan çocuk aşırı duygusal ve kırılgan olur.

Kuşaklar arasındaki farklı, duyuş, düşünüş ve davranış biçimlerinden dolayı, anne-baba-çocuk arasında yeterli düzeyde dostça bir ilişki kurulamamaktadır. Bundan dolayı da, zaman zaman kendisine çocuk muamelesi yapılan ergen de isyan etmektedir. Sık sık şu sözleri ondan duyabilirsiniz; "Çocuk muyum, büyük müyüm? Bir karar verin artık."
Her yönden yeni bir yapılanma ve bu yapılanmayla oluşan kimlik değişimine uyum her yaşta zor olmakla beraber ergenlik de bu durumun getireceği uyum problemi elbette çok daha fazla olmaktadır. Bu durumda sosyal baskı, güvensizlik, şüphecilik duyguları yerine, çocuğa bir kişiliğe sahip olduğu hissettirilmeli. İşinde ve sosyal yaşamında arzularını, yeteneklerini ve gereksinimlerini kendilerine uygun bir biçimde gerçekleştirmelerine yardım edilmelidir.

Anne-baba şuna hazırlıklı olmalıdır. Bu dönemde kurallara karşı çıkışlara, intihar girişimlerine, duygusal taşkınlık ve tedirginlik hallerine sık sık rastlanır. Bu nedenle anne-baba ergen yaştaki çocuğuna karşı bir düzenleme yapmalıdır. Bu amaçla, çocuk hiç bir zaman başkalarının önünde eleştirilmemeli, davranışları başkalarınınkiyle karşılaştırılmamalıdır. Ergen karşısında yetişkin her zaman tarafsız ve güçlü olmaya çalışmalı. Onun haklarıyla sorumlulukları arasındaki dengeyi kolaylıkla kurmalıdır. Anne ve babanın fikirlerine saygı duyması gencin ne kadar göreviyse, onların hakları ve sorumlulukları konusunda, anne ve babanın tam bir uzlaşma içinde olmalarını beklemek de gencin hakkıdır.