A. KİTABIN ADI : AĞRIDAĞI EFSANESİ

B. KİTABIN YAZARI : Yaşar KEMAL

C. BASIM EVİ VE TARİHİ : Adem Yayınları



D. KİTABIN ÖZETİ :



Kır bir at Ahmet’in evinin kapısında dün akşamdan beri duruyordu. Bu atı Ahmet’in kapısında ilk önce çok yaşlı, uzun ak sakallı sofi gördü. Atın üstünde gümüş savatlı bir çerkez eyeri vardı. Üzengisi işleme gümüştendi. Dizginleri sırma işlemeliydi ve eyerin altın, sedef kakma kaşına geçirilmişti. Eyerin altından da atın sağrısına doğru, çok iyi pişirildiği daha uzaktan belli olan bir nakışlı keçe belleme uzanıyordu. Keçe bellemenin üstüne eski zamanlardan kalma bir güneş sureti işlenmişti. Güneşin ardındandı uzun bir hayat ağacı yemyeşil yükseliyordu. Sofi bu güneşi, bu ağacı bir yerlerde görmüştü. Bunu şöyle hayal meyal anımsıyordu. Bu suretle bir ünlü aşiretin oymağın olmalıydı.Damgayı kafasında evirip çeviriyor, hangi oymağın, hangi beyin, paşanın damgası olduğunu bir türlü bulamıyordu. Böylesi damgalar hep uğursuzdu. Bir korkuyla gelir, bir korkuyla giderdi.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kitap-ozetleri/57410-agridagi-efsanesi-yasar-kemal.html#post117144

Sofi Ahmet, Ahmet diye bağırdı. Ahmet Sofi’nin sesini tanıdı kapıyı yürüyerek açtı. Buyur dayı dedi. Atı görünce önce şaşırdı. Sonra bir ata, bir Sofiye baktı Sofi konuğun kim Ahmet diye sordu. Konuğum yok diye karşılık verdi. Sofi: Bu at senin kısmetindir dedi. Ama bu at kimin atı Sofi: Kimin olursa olsun bu at senin. Kapına halktan armağan geldiğini söyledi. Çok düşünme atı al, şu aşağı yola bırak gel. At bir daha kapına gelirse, al yine götür. Bunu üç kere böyle yap dedi Sofi. At yine gelirse bu senin atındır. Atın sahibi beyde olsa paşada, Osmanlı padişahı, Acem sahibi olsa, kelleni verirde bu atı vermesin ve hem de vermeyiz.


Aradan altı ay geçti. Bir, gün bir sabah vakti, güneş gelmiş Ağrı Dağı’nın böğrüne kıpkırmızı donmuş oturmuşken Sofi değneğine basa basa, ak uzun sakalı titreyerek Ahmet’e geldi: Duydun mu Ahmet diye sordu. Ahmet : Duydum dedi. Beyazıt Paşası Mehmet Han atını arıyormuş. Ahmet : Duydum dedi. Atı getirene beş at, bir de elli altın verecekmiş. Atı kimin evinde, kimin elinde bulursa onun kellesini vuracakmış. Ahmet : Ne yapalım at benim kısmetimdir dedi. Aradan bir ay geçti geçmedi Mahmut Han’ın adamları Ahmet’in evine geldiler. Paşa diyor ki dediler, attan at, maldan mal, paradan para beğensin dedi,dediler. Bes atımı versin. Mademki atım kaçmış gitmiş onun kapısında durmuş, ne isterse onu veririm. Ahmet : Han bilmez mi ki at bana yadigardır. Yadigar gelen at kimseye verilmez. Baş verilir, at verilmez. Paşa bunu bilmez mi? Paşa bunu bilir ama, yine de atını ister. O at da ona yadigardır. Kardeşi kadar sevdiği Zilan Bey’inden yadigardır. Ahmet : Paşa maldan mal, candan can istesin ama yadigarımı ona vermem dedi kestirip attı.


Paşa sonucu böyle umuyordu. Ahmet’in karşılığı gelir gelmez öfkeden delirdi. Paşa tüm kürt ağalarını toplayarak bu atı sizden istiyorum dedi. Kürt beyleri istemeyerek, Ahmet’e, Ağrı Dağı insanlarına umucu gönderdiler. Ahmet atı onlara da vermedi. Paşa kürt beylerinden de sonuç alamayınca hazırlığa girişti, asker topladı Ağrı Dağı’nın üstüne yürüdü : Bir ikindi üstü Ahmet’in köyü olan Sorike ‘ye geldiler. Evleri ateşe verdiler. Köyde kimseler yoktu. Yanan evin birinden sadece Sofi çıktı : Bütün bunlar bir at için mi Paşa dedi. Paşa : Ellerini bağlayın, boynuna bir lale geçirip zindana götürün dedi. Tüm aramalara rağmen kimseyi bulamayınca Kürt Ağaları Paşa’ya bir teklif götürmeye karar verdiler. Molla Kerim Paşa’nın karşısına çıkarak biz toplandık karar verdik. Ahmet’i bulup sana teslim edeceğiz dedi. Paşa’nın 3 kızı 8 oğlu vardı. Kızlarının birinin ismi Gülistan, birinin adı Gülnaz, birinin adı Gülbahar’dı. Gülbahar diğer kız kardeşlerinden farklıydı. Ağrı dağı kadınları gibi üst üste dökmeli fistanlar giyer, saçlarını kırk örgü yapardı. O hep halkın arasındaydı. Beyazıt kasabasının halkı, Ağrı dağının köylüleri Gülbahar’ı çok seviyor ona bir ermiş gözüyle bakıyorlardı. Sarayda babasının atı meselesiyle en çok ilgilenen Gülbahar olmuştu. Atın macerasını Sofi’den dinlemişti. Zindandaki Sofi’ye her gün kendi eliyle yemekler götürüyor,durmadan ona sorular soruyordu.

Kürt beyleri belli bir süreden sonra , Paşa’ya Ahmet’i bulduklarını ve Ahmet’i kendilerine getireceklerini haber verdiler. Kürt Beyler’i Ahmet’i getirmek üzere Musa Bey’i görevlendirdiler. Musa Bey Ahmet’İ ikna ederek Paşa’nın yanına getirdi. Paşa Ahmet’e kızarak atının kendisine verilmesini istedi. O da veremeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Paşa Ahmet’i zindana attırdı. Bunun üzerine Musa Bey kendini kandırdıklarını söyleyince; Paşa, Musa Bey’i de zindana attırdı.

Ahmet’in gelişine Sofi çok sevindi. Onu kucakladı öptü. Sonra da çekti kavalını,
Ağrı’nın öfkesini çalmaya başlamıştı. Uzun uzun çaldıktan sonra kavalı Ahmet’e verdi. Ahmet’te kavalı çalmaya başladı. Gülbahar bu yeni sesi duydu. Bambaşkaydı. Bu da Ağrı’nın Öfkesini söylüyordu. Gülbahar zindana geldi. Babasından da korkuyordu. Ama ne olursa olsun bu kaval çalan adamı görmeliydi. Sofi’yi bahane ederek bu kaval çalan adamı gördü. İçinden ne olduğunu bilmediği sıcak, dostça bir duygu geçti. Ahmet’in yüzü Gülbahar’ın gözünden hiç gitmiyordu. Ahmet’i sık sık ziyaret etmek istiyordu. Fakat babasından korkuyordu. Eğer babası duyarsa hepsinin kellesini uçururdu. Onun için gizli gizli görüşmeye gidiyordu. Ancak zindan çavuşu Memo’yu ikna etmesi gerekti. Memo’ya gidip Ahmet’i ziyaret etmesini istedi. Memo Gülbahar’ın isteğini geri çevirmedi ve Ahmet’le görüşmesini sağladı. Memo’ya ne dese hepsini yapıyordu. Memo’dan da şüpheleniyordu. Memo babasına söylerse kellesinin gideceğini biliyordu.

Osmanlı paşası atının en kısa zamanda gelmediği durumda Sofi’nin ,Ahmet’in ve Musa beyin kellesinin uçacağını söyledi ve bu sürede iyice kısalmıştı. Gülbahar Ahmet’in zindandan kaçmasını sağlaması için Memo’nun her istediğini yapacağını ve hayatını bile kendisine bağışlayacağını söyledi. Bunun üzerine Memo Gülbaharı kıramadı ve Ahmet’in zindandan kaçmasını sağladı. Paşa Ahmet’in kellesini uçurması için cellatlarını zindana gönderdiğinde Memo Ahmet’in kaçtığını söyledi. Cellatlar zindana baktığında gerçekten Ahmet’in kaçtığını gördüler ve hemen paşaya durumu ilettiler. Paşa Memo’nun kellesini uçurmalarını cellatlarına söyledi. Memo cellatlarla kılıcını çekerek onlarla mücadele verdi. Fakat her an Memo’ya saldıranların sayısı artıyordu. Bunun üzerine Memo kendisini kayalardan aşağı attı. Memo parçalanarak öldü. Paşa Ahmet’in geri gelip teslim olmasını istedi. Ahmet’e bu durum iletildi. Ahmet’te teslim olmayı kabul etti. Çünkü her türlü şartta paşa onu bulacaktı. Ahmet’in geleceğini duyan Ağrı dağlılar toplanarak saraya doğru yürüdüler. Bunun üzerine paşa durumu idare etmesi için Ahmet eğer Ağrı dağının zirvesine çıkar ateş yakar dönerse kızını vereceğini söyler. Çünkü bugüne kadar Ağrı dağının zirvesine çıkıp dönen olmamıştır. Ahmet dağa çıkıp ateş yakmayı kabul etti. Dağa çıkıp dört gün sonra ateşi yaktı. Bunu Ağrı dağlılar görünce çok sevindiler. Ahmet geri döndüğünde Gülbahar’ın yüzüne bile bakamıyordu. Gülbahar bu işin içinde bir şeyin olduğunun anladı. Bunu Ahmet’e sorduğunda Memo’nun seni bırakması için ne vermeyi teklif ettiğini sorar o da bu iş için ne isterse vereceğini söyler. Ahmet bu işe kızmıştır. Bunun üzerine Ahmet Ağrı dağı etrafında bulunan göle doğru giderek gölde ölür.
O gün bu gündür, Kop gölünün oralardan geçenler, gölün kıyısına oturmuş, kara ışık gibi akan uzun saçlarını sırtına sermiş başı iki elleri arasında gözlerini som mavi göle dikmiş Gülbahar’ı görürler. Arada sırada Ahmet gölün sularında Gülbahar’ın gözüne görünür ve Gülbahar kollarını açıp Ahmet’e yürür. Ahmet Ahmet diye bağırır. Sesi bütün dağda yankılanır. Ahmet Ahmet sende benim yerimde olsan benim yaptığımı yapardın yeter artık gel Ahmet Ahmet Ahmet!