19. yüzyıl Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından biri
olan Emile Zola romanlarıyla bir yandan yeni başlayan Endüstri
Çağı'nın toplum ve insan üzerindeki etkilerine, diğer yandan
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2287
da o dönem Fransa politik tarihine ışık tutan bir ayna
olmuştur. Üstelik, o çağda olduğu üzere, Zola'nın romanları
Paris gazetelerinde tefrika olarak yayınlanırken yalnızca
baskı rekorları kırmakla kalmamış, günümüzde dahi "romanları
en çok filme alınan Fransız yazar" olarak kalabilmesini
sağlamışlardır.
Zola'nın önemi bunlarla da bitmez: Bir yandan edebiyatta
doğalcılık (natüralizm) adıyla yeni bir akımın kurucusu ve en
yetkin temsilcisi; diğer yandan çağının önemli tartışmaları ve
siyasal kavgalarında taraf olmuştur: Örneğin, eleştirmen
kimliğiyle izlenimci (empresyonist) resim akımının ilk
savunucusu olarak onların müzelerde yer almalarını
sağlayabilmiştir. Veya, ünlü Dreyfus Davası'nın en karanlık
günlerinde yazdığı bir gazete makalesiyle tüm Fransa'yı ayağa
kaldırmış ve bir anda davanın gidişini değiştirebilmiştir.
Kısacası, Hugo, Balzac ve Flaubert gibi dev romancıların
sonuncusudur Zola.
***
1840 yılında Paris'te doğan Emile Zola, babasının erken ölümü
üzerine yoksul bir çocukluk geçirmiş, olgunluk sınavında
başarısız olup liseyi bitiremeyeceğini anlayınca Hachette
yayınevinde büro memuru olarak çalışmaya başlamıştır. Bu işi
sırasında devrinin önemli yazar ve eleştirmenlerini tanıma
fırsatı bulmuş, edebiyata ilgisi artmıştır. Önceleri edebiyat
dergilerinde eleştiri, öykü ve şiir ile başlayan yazar, 27
yaşında yayınladığı Therese Raquin (1867) adlı romanın
kazandığı büyük başarı üzerine daha sonraki yıllarda tümüyle
romancılığa dönmüştür.
Zola daha sonra en iddialı projesine girişti. Bu, Rougon-
Macquart Ailesi adında 20 ciltlik bir dizi roman olacaktı ve
bağımsız olarak okunabilen her bir ciltte bu aile
bireylerinden birinin yaşadıklarını anlatacaktı. Bu olaylar
dizisi Fransa tarihindeki en baskıcı ve yoz dönem olan, Louis-
Napoleon'un darbesiyle (1851) başlayan İkinci İmparatorluk
çağında geçecek ve Paris Komünü (1872) ile son bulacaktı.
1877-1893 arasında tamamladığı Rougon-Macquart dizisi Zola'yı
üne ve paraya kavuşturdu. Bu dizi içinde yer alan L'Assomoir
(1877), Nana (1880) ve Germinal (1885) adlı yapıtları günümüze
kadar en çok okunan ve filme alınan romanları olmuşlardır.
***
Bu arada, ikinci evliliğini de yapıp özel yaşamını düzene
koydu. 1870'te Alexandrine Meley ile yaptığı ilk evliliğinden
çocuğu olmayınca, uzun süre arkadaşlık ettiği Jeanne Rozerot
ile evlenmiş ve bu evlilikten iki çocuğu olmuştur.
Zola daha sonra başka roman dizileri de denedi, fakat hiçbiri
Rougon-Macquart dizisi kadar başarılı olamadı.
Zola ve eşi 29 Eylül 1902'de evlerindeki şömineden sızan
dumandan uykuda zehirlendiler. Yardım gelebildiğinde Zola
ölmüş, karısı kurtulabilmişti. Cenazesi devlet töreniyle
kaldırılıp Pantheone'a gömüldü.
***
Dreyfus Olayı. Fransız ordusunda görevli Albert Dreyfus
adındaki genç bir subay Almanya hesabına casusluk ettiği
iddiasıyla vatana ihanet suçundan yargılanmış ve 1894 yılında
ömür boyu hapse mahkûm edilmişti. Ancak, bu davada kanıtların
yeterli olmadığı ve kararda Dreyfus'ün Yahudi asıllı olmasının
etkili olduğu kısa sürede anlaşılmıştı. Fransız basınında
başlayan ve 12 yıl süren bu tartışma dönemin toplumsal ve
siyasal yapısında derin izler bırakmıştır.
Dreyfus'un suçsuz olduğuna inanan Zola 13 Ocak 1898 tarihli
L'Aurore gazetesinin ilk sayfasını tümüyle kaplayan ve ünlü
J'Accuse! (Suçluyorum!) sözleriyle başlayan bir açık mektup
yayınladı. Bu yazı üzerine, orduya hakaret suçuyla yargılandı
ve mahkûm edildi. Zola yargıtay kararını beklemeden
İngiltere'ye kaçtı. Daha sonraki gelişmeler sonucu, Dreyfus
kararı bozuldu ve Zola Fransa'ya geri döndü.
Geçtiğimiz yıl (1998) Zola'nın anısına J'Accuse! mektubunun
dev bir kopyasının bez afişi Paris alanlarında sergilendi.
***[/COLOR]