Karagöz Oyunu "Kanlı Kavak"
Karagöz Oyunu "Kanlı Kavak"
KANLI KAVAK
Karagöz
Hacivat
Karagöz’ün karısı
Zenne
Aşık Hasan
Muslu
Cin
Bayram Ağa
Ramazan Ağa
Hacivat: Hay hak! İşte çıktık sahneye, seyirci bizi izleye!
Karagöz: Hoş geldin ıspanak suratlı!
Hacivat: Diyelim işimizi mevlam rast getire
Yar bana bir eğlence meded
Aman bana bir eğlence meded
Karagöz: Geliyorum, geliyorum
Hacivat: Aman bana bir eğlence meded
Karagöz: (Atlar, boğuşurken) Dur Hacivat, şaka yaptım
Hacivat: Bırak birader, sakalımı yoldun.
Karagöz: (sırt üstü yatar) Aman, öldüm, bayıldım, eski hasırlar gibi yerlere yayıldım. Seni gidi utanıp arlanmaz, bacası çökmüş, çatısı yıkılmış, kiremiti kalmamış kerata!
Hacivat: Vay Karagözüm, maşallah maşallah; akşam-ı şerifler hayırlar olsun.
Karagöz: Olsun bakalım olsun!
Hacivat: Akşam-ı şerifler hayırlar olsun, derim.
Karagöz: Senin de sinsileni sansarlar boğsun (tokat)
Hacivat: (Hiddetli) Bak Karagöz, beni böyle gelir gelmez hırpalamaya hakkın yok.
Karagöz: Sen de şu yumruğu al da burnuna sok. (tokat)
Hacivat: A birader, ben şuraya gelir gelmez bir vaveyladır koptu.
Karagöz: Nerden koptu?
Hacivat: Ne?
Karagöz: O mor leylak.
Hacivat: A külhani, ben sana şimdi mor leylak sordum mu? (tokat)
Karagöz: Ya ben de sana taze açmış zambak sordum mu? (tokat)
Hacivat: A birader, hep lafların setrepeki.
Karagöz: On paralık da bana al.
Hacivat: Neden?
Karagöz: O sert tömbekiden.
Hacivat: A birader, ben senden sert tömbeki sordum mu? (tokat)
Karagöz: Ya ben senden taze Bafra tütünü istedim mi? (tokat)
Hacivat: Bak Karagözüm, bu akşam Ramazan-ı şerifin 18. gecesi, cnab-ı hak cem-i cümleyi çok senelere yetiştirsin.
Karagöz: Amin…
Hacivat: Sen davul çalmasını bilir misin?
Karagöz: Haydi doğru hapse!
Hacivat: Ne hapsine Karagözüm?
Karagöz: Bekçinin davulunu çalayım, polisler yakalasınlar.
Hacivat: Yani Karagözüm, manicilerin çaldığı gibi.
Karagöz: Haa, onu yaparım.
Hacivat: Davulun var mı?
Karagöz: Var ya.
Hacivat: Haydi al da gel.
Karagöz: Ne olacak?
Hacivat: mahalle mahalle dolaşır, sen davul çalarsın, ben de maniler söylerim. Beş on kuruş para kazanırız. Haydi git, davulunu al da gel.
Karagöz: Olur (perde kapanır. Karagöz eve gelir.)
Karagöz: Yahu!
Karısı: Huu!
Karagöz: Şu davulu ver.
Karısı: Aaa, ben onu kırdım, kasnağında su ısıttım, çocuğun bezlerini yıkadım.
Karagöz: İyi halt ettin.
Karısı: Ne yapacaksın?
Karagöz: Hacivat’la sokaklarda mani söyleyip para kazanacaktık. Sana da fistanlık alacaktık.
Karısı: Öyleyse şaka söyledim. Kömürlükte duruyor, git de al.
Karagöz: Ha şöyleee! (Perde kapanır, davulla meydana gelir.)
Karagöz: Geldik Hacivat!
Hacivat: Hadi Karagözüm, şurdan aşağı mahalleye gidelim, gel benimle. (birkaç kere giderler)
Karagöz: Daha gidecek miyiz? Yoruldum be! (yere oturur)
Hacivat: Kalk canım, işte geldik, başla çalmaya.
Karagöz: (hem söyle hem çalar)
Hacivat: Size geldim size geldim
İnci mercan size geldim…
Karagöz: (çalar)
Hacivat: Benim güzel komşularım,
Arzulayıp size geldim
Karagöz: (çalar)
Hacivat: Havaya attım fişeği
Döndü dolaştı köşeyi
Arkadaşımı sorarsanız
Paçacının kör eşeği
Karagöz: Bunda halt ettin. Tokmak kafana gelecek ha!!!
Hacivat: Aman Karagöz çal, bak hanımlar gülüyor.
Karagöz: Ben eşek olduktan sonra herkes güler.
Hacivat: Canım sen aldırma, çalmana bak.
Karagöz: Olur (çalar)
Hacivat: Ayna camlar açılır
Çil paralar saçılır
Beyimin gönlü olunca
Kesenin ağzı açılır
Karagöz: Açılır…
Zenne: (içerden) Bekçi baba? Biraz gelebilir misiniz?
Hacivat: Geleyim efendim. (gider)
Zenne: Alınız şu parayı, size kayık değil ama kusura bakmayınız.
Hacivat: Aman efendim, ne zahmet ne zahmet…
Karagöz: Parayı alıyor, bir de kedi gibi ne zahmet ne zahmet diyor.
Hacivat: Ben söyledim, bahşişimi aldım, sen de söyle sen de al. (gider)
Karagöz: Şey… Hacivat… Gitti kerata (çalar)
Zenne: (İçerden) bana bak davulcu, başımız ağrıyor git başka yerde çal…
Karagöz: Hacivat paraları aldı, savuştu gitti. Bana metelik vermedi.
Zenne: Sen ne istiyorsun?
Karagöz: Bana da para verin.
Zenne: Aşçıbaşı, o bulaşık tenceresini getir, şunun kafasına dök de gitsin.
Karagöz: Hay inayetinizle yerin dibine geçin(gider)
(sahneye ağaç konulur, karagöz ağaca çıkar, oradan düşer.)
Karagöz: Aman! Kolum kanadım, başım gözüm, vay vay vay!
Hacivat: Ne oldun Karagözüm?
Karagöz: (Ayağa kalkar) bu ağacı kim dikmiş?
Hacivat: Ne oldu?
Karagöz: Ne olacak, atlayım dedim, üstüne düştüm, az daha kafam patlayacaktı.
Hacivat: Bunun adına Kanlı Kavak derler, bu ağaç Hozat’la Ovacık arasında ünlü bir ağaçtır.
Bunun altına çift gelen tek gider; tek gelen hiç gider. Sen bunun altında çok dolaşma, sonra karışmam.
Karagöz: Vay uydurucu herif vay! Bir alay yalandı, uydurdu gitti.
(Ağaca bakarak) Ooo… burada bir çeşme var, şurdan bir su içeyim. (ağzını çeşmeye yanaştırırken, başına vururlar.)
Karagöz: Aman kafama kim vurdu? (Arkasına ve yukarı bakarak)
Burada kimseler de yok. Ama kafama kim vurdu? Belki çocuklar taş atmışlardır. Su da soğukmuş, hele biraz daha içeyim.
Karagöz: (Tam su içerken vururlar.) Vay anam, gene vurdular, neme lazım buradan gitmeli.
Hacivat burada durma demişti.
Perde kapanır.
Aşık Hasan: Bana bak oğlum Muslu, öyle bir yere geldik ki buradan çift gelen tek gider, tek gelen hiç gider. Sen şöyle önüme geç oğlum.
Muslu: Babacığım, arkandan geliyorum, hiç küçükler büyüğünün önüne geçer mi?
A. Hasan: Sen şimdi beni dinle, geç önüme, burası bir netameli yerdir. Sonra seni çalarlar.
(Cin gelir, Muslu’yu götürür.)
A. Hasan: Haydi oğlum Muslu, geç önüme! Oğlum Muslu???
Karagöz: Vay hemşerim, burada musluk yok, şurada çeşme var, orada takılı musluk.
A Hasan: Ah, zalim kavak! Dalın budağın kırılsın, yaprakların solsun! Oğlum Muslu?!!
Karagöz: Baba, burada musluk filan yok.
A Hasan: Musluk değil, benim oğlumun adı Muslu, bu zalim kavak aldı gitti. Benim ciğerimi dağladı.
Karagöz: Yaa, demek bu kantorlu kavağın hırsızlığı da var ha?
A Hasan: Sazımla şu zalim kavağa yalvarayım, belki insafa gelir de oğlumu bana bağışlar.
Kavak: Niçin feryat edersin Aşık Hasan? N’idelim, senin Muslu’nu behey avanak!
A Hasan: Hak dost!
Tutar seni intizarım, kurusun dalın budağın zalim kavak
Ne ittin ebnim Muslu’mu?
Kavak: intizar etme aşık, bende oğlun yoktur, var yürü git altımdan; bende Muslu’n yoktur.
(Cin Muslu’yu getirir.)
A Hasan: Ah oğlum, Muslu; nerelerdesin acep?
Muslu: Buradayım baba!
A Hasan: Oğlum, neredesin, geç önüme.
Muslu: Peki babacığım. (önüne geçer
A Hasan: Nerelere gittin oğlum?
Muslu: Beni götürdüler, şeker verdiler, şerbet verdiler; tekrar buraya getirdiler.
A Hasan: Haydi oğlum, buralardan gidelim. (Karagöz sahneye gelir.)
Yanıt: Karagöz Oyunu "Kanlı Kavak"
Karagöz: Ey Kantorlu Kavak, sen adamın musluğunu çalarsın, benim de enseme konarsın.
(Cin gelir, Karagöz’ü alıp götürür, çarpık olarak geri getirir.)
Hacivat: Karagöz , bu halin ne?
Karagöz: Sorma Hacivat, sorma; bir zırıltı geldi; aldı götürdü, bu hale koydu. (ağlar)
Hacivat: Ben sana demedim mi buralarda dolaşma diye, bu ağaca ilişme diye, var halini gör.
Karagöz: Kuzum bana bir çare bul.
Hacivat: öğütle uslanmayanı tekdir ederler, tekdirle de uslanmazsa döverler, benim öğüdümü tutmadın dayak yedin.
Karagöz: Kuzum Hacivat, bana bir çare bul!
Hacivat: Gene senin bu haline acıdım. Ben dua ederim, sen yalnız amin de.
Hacivat: El-cinni mela cinni, kör cinni… estane mestane kuzu kuzu kestane…
Karagöz: Amin amin, kabak çekirdeği, sarı leblebi, amin.
Hacivat: Aman Karagöz’üm başka söz söyleme, cinler kızarlar, beni de senin gibi yaparlar, sonra ben yaparım?
Karagöz: Karıştırmam daha beter olursun inşallah, amin!
Hacivat: El-cinni mela cinni, kör cinni
Karagöz: Şu herifi de götür cini! (cin gelir, Hacivat’ı da götürür, çıplak olarak getirir.)
Karagöz: Ha ha haay! Aman Hacı cav cav, kuyu çengeline dönmüşsün.
Hacivat: Sahi mi? Eyvah, ben ne olmuşum yahu?
Karagöz: Gülme komşuna gelir başına.
Hacivat: Ben sana demedim mi aminden sonra söz söyleme diye! Senin yüzünden bakar mısın ne hal oldum? El cini mel cini!
Karagöz: Amin amin… (cin, Karagöz’ü götürür, eski haliyle getirir)
Hacivat: Haydi Karagöz’üm geçmiş olsun.
Karagöz: Allah müstahakını versin.
Hacivat: ya Karagöz’üm iyiliğe karşı kemik ha?
Karagöz: Bugün de yarın da… Ey kantorlu kavak, ben senin kökünü kurutmazsam bana da Karagöz demesinler. (perde kapanır, Karagöz eve gelir.)
Karagöz: Yahu!
Karısı: Hu!
Karagöz: Benim eski bir baltam vardı, şunu ver bakalım.
Karısı: Ne yapacaksın?
Karagöz: Sana kışlık odun keseceğim. Şimdi sen görürsün kantorlu kavak. (Ağacı kesmeye başlar.)
Hacivat: Aman Karagöz, bindiğin dalı kesiyorsun, düşersen kafan gözün patlar.
Karagöz: Sen karışma defol oradan! Şimdi kafana baltayı atarım.
Hacivat: Yazıklar olsun, güzelim ağacı kesmişsin, elin ayağın kesilsin. (gider)
Karagöz: Nasıl, bizi çarpar mı? Ben de onu parçalayım da görsün gününü! (keserken ağaçtan düşer)
Vay kafam… Vay kafam… (Korucu Arnavut Bayram gelir)
Bayram: Morey çim çecmiştir bu kavayi?
Karagöz: Ne bileyim ben?
Bayram: Tüü, Allah belasini versin, morey doğru söyle çim çesmiştir bu kavayi?
Karagöz: Görmedim.
Bayram: Ne yaparsin sen burada brey?
Karagöz: Ben yolcuyum, işime gidiyorum.
Bayram: Ne var o elinde?
Karagöz: Çubuk, çubuk!
Bayram: Ver onu bana bir çekeyim.
Karagöz: Delikleri tıkalı.
Bayram: Doğru söyle morey, nedir o elindeki?
Karagöz: Kaval kaval!
Bayram: Ver onu bir çalayım.
Karagöz: Çatlak, çatlak.
Bayram: (Arkadaşı Ramazan’a seslenir) Ho morey Ramezaan!
Ramazan: Ne var morey Bayram?
Karagöz: (Arkasına dönerek) Eyvah, Arnavutlar birdi iki oldu ne etmeli?
Bayram: Ne var bu adamin elinde?
Ramazan: Balta more kardeş.
Karagöz: Şimdi hapı yuttuk!
Bayram: Demek sen çestin bu kavayi!
Karagöz: Hayır, ben kesmedim, bu balta kesmiş.
Bayram: Tüü, Allah müstahakını versin!
Karagöz: Tükürme be, suratımı mahvettin!
Bayram: Ho more Ramezan, ne yapalim bu adami?
Ramazan: Yakalım more yakalım.
Bayram: Yazıktır, more yazıktır.
Karagöz: Yazıktır ya!
Bayram: Yazıktır tabii, bunu keselim en iyisi!
Karagöz: Hay Allah razı olsun kesin tabii… Nee!!! Kesmek mi???
Bayram: Yo yoo!... En iyisi asalim bunu more asalim!
Karagöz: Hoppala! Beni öldürmek için tartışıyorlar, işe bak!
Ramazan: Yazıktır more kardeş yazıktır.
Karagöz: Yazıktır ya!
Ramazan: Bunu kuyuya atalım.
Bayram: Olmaz olmaz, kuyu lazım. Bağlayalım bir ağaca, suyun yüzüne biraz bal, bırakalım.
Karagöz: Eyvah, suratımı arılara sineklere yedirecekler.
Ramazan: Yazıktır more yazıktır!
Karagöz: Vay köpeoğlu herifler, insanı çeşit çeşit öldürüyorlar.
Ramazan: Bunun ayaklarına yüz sopa vuralım.
Bayram: Vuralım. Bırak elinden baltayı, yat aşağı.
Bayram: Bir imiş, iki imiş…
Karagöz: Yavaş vurun be! Hay elleriniz kırılsın!
Ramazan: Nasıl, keser misin kavayi? Bir imiş iki imiş üç imiş dört imiş…
Karagöz: Vay ayacıklarım vay, yavaş vurun be!
Bayram: More Ramezaann??? Kaç oldu bre?
Ramazan: Bilmem unuttum.
Bayram: Baştan… Bir imiş iki imiş üç imiş… Altı… yedi… on… otuz…yirmi…
Karagöz: Herif hesabı şaşırdı.
Bayram: More şaşırdım kaç idi?
Karagöz: Otuzdu otuz.
Ramazan: Ben de unuttum.
Bayram: Baştan… bir…iki…altı…dokuz…dört…otuz…
Karagöz: Ha bitiyor!
Bayram: Yetmiş…seksen… doksan…
Karagöz: Ha bitiyor ha!
Bayram: More Ramezan, ben şaşırdım kaç idi?
Karagöz: Doksan doksan!
Ramazan: More ben de unuttum.
Bayram: Bir imiş…iki imiş…
Karagöz: Eyvah bu herifler beni sabaha kadar dövecekler.
Ramazan: More kardeş, yeter bu kadar dayak.
Karagöz: Hay Allah razı olsun.
Ramazan: Takalım boynuna bir ip, soka sokak dolaştıralım, herkes suratına tükürsün.
Karagöz: Hay inayetinle yerin dibine gir! Yaş kesenin baş kesenin hali budur işte!
(Bayram ile Ramazan sahnenden ayrılır, Hacivat sahneye gelir)
Hacivat: Karagöz’üm bu hal nedir?
Karagöz: Orda vır vır konuşacağına el bakalım şu oduna.
(Karagöz, odunu Hacivat’a yükler Hacivat dengesini kaybeder, yere yıkılır.)
Karagöz: Oh olsun sana… Beni bu hallere düşürürsün değil mi!
Karagöz: Oyunumuz burada biter, sürç-i lisan ettikse affola…
Perde Kapanır…