RENKLERİN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İnsan geliştikçe, farklı varlık ve nesnelerin yol açtığı denetimlerden oluşan halka daha da genişler. Bu deneyimler içsel bir anlam ve nihayet ruhsal bir armoni kazanırlar. Duyarlılık bakımından az gelişmiş bir ruh üzerinde yalnızca geçici ve yüzeysel bir etki bırakan renk için de aynı şey söz konusudur. Ama bu yüzeysel etki bile nitelik açısından farklılıklaşmaktadır. Herhangi biri için, yalnızca çok tanıdık nesnelerin doğurduğu izlenimler tamamen yüzeysel olacaktır. Yeni bir fenomenle ilk karşılaşma ruhta ani bir etki oluşturacaktır. Bu çocuğun dünyayı keşif deneyimidir; ona göre her nesne yenidir. Bir ışık görür, tutmak ister, parmağını yakar ve bundan sonra ateşe tam bir saygı duyar. Ama sonra ışığın hoş olmayan yüzünün yanı sıra dostça bir yüzünün de olduğunu, karanlığı kovduğunu, günü uzattığını, sıcaklık, yemek pişirme ve oyun için gerekli olduğunu öğrenir. Bu deneyimlerin toplamından, zihninde silinmez bir biçimde sabit olan bir ışık bilgisi oluşur. Böylece dünya yavaş yavaş görünür hale gelir. Ağaçların gölge sağladığı, atların hızlı koştuğu, otomobillerin daha da hızlı gittiği, köpeklerin ısırdığı, aynada görülen figürün gerçek bir insan olmadığı anlaşılır

Gerçekte dünyada renk diye bir olay yoktur. Sadece farklı dalga boyutuna sahip ışık dalgaları vardır. Gözler bir objeye baktığında ışığın bu objeden yansımasını görür. İnsan gözü, içinde bulunan hassas hücreler (cone) sayesinde bu türden yüzlerce farklı dalga boyundan renk şeridini ayırt edebilir. Bu kabiliyet dünyayı renkler içinde algılamamızı sağlar. İnsan yaşamında çizgilerin olduğu gibi renklerin de nitelikleri, işlevselliği ve etkileri belirleyici bir özellik taşır. Bu özellikler insan psikolojisi ve duyuları üzerinde öteden beri bilinmektedir. Renkler doğada-çevrede bulunuş durumlarına göre insanlarda farklı uyarılar yapabilir. Örneğin bazı renklerin bazı insanlar tarafından tercih edilmesi, sevilmesi o renklerin o insanlar üzerinde çağrıştırdığı olumlu izlerden kaynaklanabilir. Bunlar genel geçer özelliklerdir. Kırmızı sevginin, beyaz saflık ve temizliğin, siyah yasın rengi olarak ünlenirken; baharın rengi olarak da hep sarı ve kahverengi panolarda kullanılmıştır. Renklerin insan üzerindeki etkisi; dekoratif eleman olmaktan çok daha fazla bir şeydir. Renk bireydeki bir takım özel duyguları harekete geçirir. Biyolojik olarak renklere belirli tepkileri vermek üzere programlanmışızdır.

Bazı renkler insanlar üzerinde yarattıkları etkileri bakımından sıcak ve soğuk olmak üzere sınıflandırılır. Örneğin; sıcak renkler insana canlılık neşe, hareket ve rahatlık etkisi bırakabilir. Bunlar kırmızı, turuncu ve sarı renklerdir. Soğuk renklerin ise rahatlık ve dinlendirici etkisi vardır. Bunlar da mavi, yeşil ve mor’ dur.

Pek çok araştırma renklerin insanlar üzerindeki etkisini incelemektedir. Yaygın olarak kabul edilen bulgulardan birisi, mavi rengin kalp atışlarını yavaşlattığı ve sakinleştirici bir etkisi olduğudur. Fakat renkleri kullanırken dikkatli olmak gerekir, çünkü aşırıya kaçıldığı zaman zararlı olabilir. Örneğin aşırı derecede aktif olan küçük çocuğunuzun üzerine biraz mavi ışık tutun, eğer çevresindeki diğer renkler zıtlık yaratmıyor ise sakinleşmeye başladığını göreceksiniz. Fakat bir süre sonra yeniden odaya döndüğünüzde bir bakmışsınız odanın içinde her zamankinden daha enerjik olarak duvarlara tırmanıyor. Neden? İyi bir şeyden çok fazla verilmiş olması diye açıklanabilir. Mesela florasan lambalar büyük oranda mavi ve yeşil ışık dalgasına sahiptir ve bu ışık dalgalarına uzun süreli olarak maruz kalmak insan üzerinde farklı etkiler doğurabilmektedir.

Renklere karşı verdiğimiz tepkiler biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel etkilerin karışımı sonucunda oluşur. Bazı renklerin etkisi dünya çapında yaygın gibi görünmektedir, örneğin sıcak renkler; zamanı, anlama yeteneğimizi hızlandırır ve rahat, sıcak, samimi ve davet edici duygular oluşmasına yol açarlar. Genelde heyecan, mutluluk ve rahatlık duyguları ile ilişkili düşünülürler. Soğuk renklerle ilişkili duygular sakin ve huzurlu olmaktan, hüzünlü ve içe kapanık olmaya kadar değişiklik gösterir.


Pek çok renk, pürüzlü ya da yapışkan olarak tanımlanmıştır. Diğerlerininse pürüzsüz ve muntazam olarak tanımlanmış olması insanda onlara dokunma duygusu yaratır. Sıcak ve soğuk renkler arasındaki ayrım da bu ilişkiye dayanır. Bazı renkler yumuşak görünür. Sert gözüken diğer bazı renklerse tüpten yeni çıktıklarında bile kuru gibi gözükürler. ‘’Kokulu renkler’’ ifadesiyle sıkça karşılaşılır. Sonuçta renklerin sesleri öylesine belirlidir ki, parlak sarıyı bas veya göl mavisini tiz seslerle ifade etmeye çalışan birini bulmak güç olacaktır. Çağrışım yoluyla açıklama, pek çok önemli durumda bize yeterli gelmeyecektir. Kromoterapiden (renklerle tedavi) haberdar olanlar, renkli ışığın tüm beden üzerinde çok belirgin etkiler yapabileceğini bilirler. Çeşitli sinir hastalıklarının değişik renklerle tedavisi için girişim yapılmıştır. Kırmızı ışığın kalbi uyarıp, heyecanlandırdığını, mavi ışığın ise geçici felce neden olabileceğini göstermişlerdir. Çağrışım teorisi de rengin, fiziksel bir organizma olan beden üzerinde muazzam etkileri olabileceğini kabul etmektedir.

Genel olarak renk, doğrudan ruhu etkileyen bir güçtür. Kendileriyle uyumlu bir ruhsal titreşim meydana getirirler ve bu temel fiziksel izlenimin önemli olduğu ruhsal titreşime doğru atılan bir adımdır. Göz, açık ve duru renkler tarafından etkilenmekte ve hatta duruluklarının yanı sıra sıcak olan daha da kuvvetli bir şekilde onu çekmektedir. Parlak kırmızı insanları her zaman etkilemiş olan ateşin cazibesine sahiptir. Uzayan tiz trompet sesinin kulağı incitişi gibi, keskin limon sarısı da gözü incitir ve izleyici, mavi ya da yeşilde ferahlık aramak üzere oradan uzaklaşır. Fakat daha duyarlı bir ruh için, renklerin etkisi daha derin ve yoğun bir şekilde etkileyicidir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=112208

Renkler günümüzde modada, reklamlarda ve tanıtımlarda en etkili araç olarak kullanılır. Psikologlar bir ürünün beğenilip beğenilmemesinde %60 oranında renklerin etkili olduğunu ortaya koymuştur. Görünüşe göre bazı insanlar renklere karşı aşırı derecede duyarlı iken bazıları normal seviyede hassasiyet gösterir. Bu kişilerin çoğu çevrelerindeki renklerin kendilerine bir çeşit etki yaptığını bilir ama nedenini anlayamazlar, sadece hissederler.


Renk klavye, gözler tokmaklar, ruh çok telli piyanodur. Sanatçıysa, çalan ellerdir. Ruhta titreşimler yaratmak üzere tuşlara dokunur. Bu nedenle, renk armonisinin, insan ruhundaki uygun bir titreşime dayanması gerektiği açıktır ve bu, içsel ihtiyacın yol gösterici ilkelerinden biridir.

Renk Psikolojisi hala çok yeni bir bilim dalıdır. Nitekim yayınlanmış araştırmaları, ilgili kitapları, internetteki yazıları okuduğunuz zaman farklı yorumlar, tanımlar ve kavramlarla karşılaşabilirsiniz. İlerde bu bilim geliştikçe, renklerin nasıl hayatımıza doğru şekilde uygulanabileceğine ilişkin daha açık ve bütünlüğü olan yanıtlar alabileceğimizi umuyorum.