ya saol çok güzel ve anlamlı bir yazıydı tüylerim diken diken oldu
Cumhuriyetin ilk yıllarıdır. İzmir'de Dip burnu denilen bir yer vardır ve müstahkem mevkidir. Yani askeri yasak bölgedir. Bir İngiliz savaş gemisi kıyıya yaklaşmış,bir botla kıyıya çıkan yabancılara orada nöbet tutan vatan evladı Mehmetçik "Dur" işareti yapmıştır. Mehmetçiğin vatan beklemesi başkadır; içi kaynar, kendi kendisine söylenir, "Vatanı bekliyorum" der, gururludur.
İşte orada nöbet tutan Mehmetçiğin "Gelmeyin!" işaretine rağmen, İngiliz askerleri kıyıdan ilerlemeye devam ederler. Mehmetçık sonunda kendisine verilen emri yerine getirir ve kimbilir kaç cepheden gelme mavzerini ateşler...
Sonuçta İngiliz yüzbaşı ölür. İngiltere ağaya kalkar. Ateş eden Mehmetçiği yargılamak için istemektedirler. Tabii hadisenin hemen iletildiği Atatürk'ten tek bir cevap verilir:
"Bunlar kendilerini hala kapitülasyonlar zamanında sanıyorlar. Mehmetçik verilmez."
İngiliz savaş gemileri Dip burnu önüne yığılmışlardır. İngiltere Türkiye'yi savaşla tehdit etmektedir. Atatürk'ten yine tek bir cevap görürler: "Savaşsa savaş."
İngiltere geri adım atar. Majeste İngiltere Kralı, sorunu müzakere etmek ister. Bu talep kabul edilir. İngiltere en önemli diplomatlarını ve Akdeniz Filosu komutanını müzakere ile görevlendirmiş tir. Atatürk, Dışişleri Bakanlığına şu talimatı verir: "O heyetin karşısına o yerin Kaymakamı oturacak. Müzakereyi o yapacak."
Bakanlık endişelerini şöyle bildirir:
"Bizim oradaki Kaymakamımız Mülkiyeyi yeni bitirmiştir. Tecrübesizdir. Dışişleri Bakanlığından bir heyet gönderelim." Bu cevaba karşın Atatürk'ün genç Kaymakama güveni tamdır:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=83314
"Hayır efendim, genç Türkiye'nin genç Kaymakamı bu müzakereleri yapmaya yetkilidir. Muktedirdir. Öyle olacak..."
Geniş İngiliz heyeti karşısına oyerin Kaymakamı ve Jandarma Komutanı çıkar. Mehmetçiğin teslim edilmesi reddedilir ve sonunda İngiliz donanması çekip gider.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk gencine, milletine güvenidir bu.
Mehmetçiğin Sesi AYYILDIZ bülteninin Eylül-Ekim 2007 sayısından alınmıştır.
ya saol çok güzel ve anlamlı bir yazıydı tüylerim diken diken oldu
NE demek tuğra nur ...