Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
“(Ey Peygamber! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir” (Al-i İmran 31)
Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, Allah’ın bizi daha çok sevmesi ve öbür dünyada cennetine alması için Allah’ın ve Peygamberimizin buyruklarına uymamız gerekmektedir.
Allah'ın Kulu Sevmesi Kul, Allah'ı sevdiği gibi, Allah da kulunu, yarattığını sever. Özellikle insanın, öteki yaratıklar içinde ayrı bir yeri vardır. Çünkü: "Biz gerçekten Âdemoğullarına çok ikram ettik, onlara çok değer verdik." (17/İsrâ, 70) âyeti ile Allah, insanoğlunu değerli yarattığını, ona çok ikramda bulunduğunu bildirmiştir. Allah'ın kulunu sevdiğini belirten çokça âyet vardır. Allah'ın, takvâ sahibi, iyilik eden, tevbe eden, içini dışını temizleyen, âdil, sâlih kullarını sevdiğini Kur'an vurgulamaktadır. Bazı âyetler de Allah'ın fesâd, fısk, kibir, zulüm, saldırganlık gibi kötü işleri yapan kullarını sevmediğini belirtmektedir. Âl-i İmrân sûresinin 31. âyetinde de Allah'ın kulu sevmesi, kulun, Peygamberine uyması şartına bağlanmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) de: "Kim Allah için tevâzu ederse Allah onu yükseltir. Kim de kibirlenirse Allah onu alçaltır. Kim Allah'ı çok zikreder/anarsa, Allah onu sever." (İbn Mâce, Zühd 16) buyurmuştur. Bir hadis-i kudsîde de: "Kulum Bana, en çok, farz ibâdetlerle yaklaşır. Kulum, nâfile ibâdetlerle de Bana yaklaşmağa devam eder. O kadar yaklaşır ki onun işiten kulağı Ben olurum, Benimle işitir. Gören gözü Ben olurum, o Benimle görür. Tutan eli Ben olurum, o Benimle tutar. Yürüdüğü ayağı Ben olurum, o Benimle yürür." (Buhârî, Rikak 38; Ahmed bin Hanbel, VI/256) buyurulmuştur. Yine birçok hadiste Allah'ın sevdiği işler anlatılmış; "Allah'ın en çok sevdiği işler şu, şudur" denilmiştir. Bütün bunlar, Allah'ın, kullarını sevdiğini kanıtlamakta ve vurgulamaktadır. Muhabbet yüce bir haldir. Allah, kulunun kenidisini sevdiğini; kendisinin de kulunu sevdiğini bildirmiştir. Allah, kulunu sever, kul da Allah'ı sever. Sevgi hali, kulu, Allah'a saygıya, O'nun rızâsını üstün tutmağa, O'nun yolunda sabra, Allah'a kavuşmağa, O'nsuz kararının kalmamasına, kalbi sürekli Allah'ı anmağa ve onunla kaynaşmağa sevk eder. Gazâlî şöyle diyor: "Kulun Allah'ı sevmesi, mecâz değil; gerçektir. Çünkü dilde muhabbet, nefsin, kendisine uygun bir şeye duyduğu eğilimdir. Işk (Türkçe'de aşk) ise, bu eğilimin aşırı derecesidir. İyilik ve güzellik nefse uygunluktur; güzellik ve iyilik, bazen baş gözüyle, bazen de basîretle (gönül gözüyle) algılanır. Sevgi ise, her ikisi ile algılanabilir, sadece söze mahsus değildir. Fakat Allah'ın kulu sevmesi, bu anlamda olamaz. Bütün bu kavramlar da öyledir. Allah'tan başkası hakkında bir mânâ ifade eden kavramlar, Alah hakkında başka bir mânâ ifade eder. Yaratanla yaratıklar arasında en ortak isimlerden olan "varlık" bile, Yaratan ile yaratıklar hakkında aynı anlamı vermez, her biri için ayrı bir anlam kazanır. Çünkü yaratıkların varlıkları, Allah'tan alınmıştır. Tâbi' varlık ile, tâbi olunan varlık bir olamaz. Ortaklık, sadece kelimededir, anlam farklıdır." (İhyâu Ulûmi'd-Dîn, IV/302-303) Genel olarak Yaratanla yaratıklar arasında, özellikle de Yaratanla insan arasında sevgi, kâinatın temel yasalarından biridir. Yüce Allah, eserlerini, fiillerini görmek, isim ve sıfatlarıyla görünmek için kâinatı yaratmıştır. O, yaratıcıdır, rızık verendir, kısandır, açandır, yükseltendir, azîz edendir, alçaltandır, zelîl edendir; diğer isim ve sıfatların sahibidir. Eğer yarattığı kimse yoksa yaratması, kuru bir isimden ibaret kalır. Rızık verdiği kimse yoksa, rızık verici sıfatı eyleme çıkmaz, potansiyel bir güçten ibaret kalır. Öteki isim ve sıfatları da böyle, ancak tatbikatla, eyleme çıkmakla kuvveden fiile geçmiş, görünmüş olur. İşte Yüce Allah, isimlerinin ve sıfatlarının görünmesi için âlemleri yaratmıştır. "Ben, cinleri ve insanları sadece Bana kulluk etmeleri için yarattım" (51/Zâriyât, 56) âyetinde bu gerçeğe işaret edilmiştir. Çünkü ibâdet edilmek, bilinmenin en ileri sonucudur. Demek ki Allah, şânının bilinmesi için evreni yaratmıştır. Hakk'ın bilinme ve ibâdet edilme irâdesi, parça parça her yaratığında görünen sevgiyi içermektedir. Maddî yaratıkların en küçük parçası -bildiğimize göre- atomdur. Atomun yapısını bilen insan, merkezdeki çekirdek ile onun çevresinde korkunç sür'atle dönen elektronlar arasındaki câzibeyi yani sevgi bağını anlar. Şimdi sevgi, kâinatın en küçük parçasına hâkim olduğuna göre, o zerrelerin birikiminden oluşan kâinat cisimlerinin hepsine de hâkimdir. Demek ki kâinatın yapısı, isim ve sıfatlarını seven Allah'ın sevgisinden taşan bir sevgi üzerine kuruludur. Akıl, nakil, fıtrat, ibret, zevk ve vicdan kantıları hep kul ile Rab, yaratılan ile Yaratan arasında iki yönlü muhabbetin varlığını gösterir. Allah'ın yaratması, doğru yolu göstermek için emirler vermesi, peygamberler göndermesi, davranış ve eylemlere sevap ve ceza belirlemesi hep muhabbetinin, yaratıkları kollamasının eseridir. Yaratıcının, yarattığını sevmesi, kendi zâtını ve fiillerini sevmesi demektir. Yaratılanın, yaratanı sevmesi ise, eksiğin kemâle eğilimidir; Elektronun çekirdeğe, gezegenlerin güneşe; güneşin sistemiyle birlikte tâbi olduğu galaksi merkezine çekimi gibi. Çünkü yaratığın varlığı, hayatı ve eylemleri hep Yaratan'a bağlıdır. Yaratanın sevgisi, yaratılanın, özellikle de tam bilinç sahibi insanın hücrelerine, ruhuna karıştırılmıştır. Mahlûkatın hamuru, Hâlik sevgisiyle yoğrulmuştur. Allah cinleri ve insanları Kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır (51/Zâriyât, 56). İbâdet, sevginin en son derecesidir. Kulluğun gerçeği sevgidir. Sevgisiz inâbe, rızâ, hamd ve şükür, havf ve recâ mümkün değildir. "Allah, İbrâhim'i halîl edinmiştir." (4/Nisâ, 125). Âyette geçen hullet de sevginin en olgunudur. Sevgi, kalpte şevk, üns, inbisât ve rızâ gibi haller doğurur
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=128185
Allah, yarattığı varlıklara karşı çok şefkatlidir. Onları korur, kollar. Onların her türlü ihtiyaçlarını karşılar. Yaşamlarını devam ettirebilmeleri için ne gerekiyorsa Allah, onların hepsini canlılar için hazırlamıştır.
Allah’ın pek çok güzel ismi vardır. Bunlardan biri Rahman, diğeri Rahim’dir. Her ikisi de yaratılan varlıklara karşı Allah’ın son derece şefkatli ve merhametli olduğunu anlatmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz diyor ki:
“Allah’ın yüz rahmetinden sadece birini dünyada yaşayan annelerin kalbine koymuştur.”Biz annelerin yavrularına karşı ne kadar sevgiyle dolu olduklarını biliyoruz. Canlılar içinde bütün annelerin kalbindeki sevgi Allah’ın rahmetinin sadece yüzde biri kadar ediyor. Allah ne kadar sevgi doluymuş değil mi?Ancak Allah, O’nun büyük nimetlerine karşı saygısızlık edip, kendilerini sorumsuz sayan kimseleri sevmez. Çünkü bu kimseler Allah’la olan bağlarını saygısızlıkla koparmışlar, O’nun mülkünde yaşadıkları halde O’nu yok sayıp başka tanrılar uydurmuşlardır. Bu elbette Allah’a karşı yapılmış çok büyük bir küstahlıktır. Yine de Allah çok merhametli olduğundan bu gibi kimseleri hemen cezalandırmaz. Onların yaşamlarına devam etmesine izin verir. Nimetlerini onlardan esirgemez.Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurur:“(Ey Peygamber! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 31) Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, Allah’ın bizi daha çok sevmesi ve öbür dünyada cennetine alması için Allah’ın ve Peygamberimizin buyruklarına uymamız gerekmektedir.