Geçtiğimiz günlerde hiç ummadığım bir yerde Türkiyeden tanıdığım eski bir arkadaşıma rastladım. Türkiyenin seçkin üniversiteleriden birinin bilgisayar mühendisliği bölümünü başarıyla bitirdikten sonra master için ABDye gelmişti. Aynı zamanda zehir gibi zekiydi. O günden sonra ilk kez karşılaştığım bu eski dostumun anlattıkları karşısında tüylerim diken diken oldu.
İsmini vermeyeceğim dostumdan Osman olarak bahsedeceğim. Karşılaştığımızda Osmanın hali perişandı. Tanıdığım eski Osman değildi, bir şeylerden kaçıyor veya gizleniyor gibiydi. Ne oldu bu halin de ne?diye sorunca başta anlatmak istemedi. Kaçamak cevaplarla yetindi. Biraz üsteleyince, Bir yerlerde oturalım, bir kahve içelim. Sana anlatacağım önemli şeyler var dedi.


Bana kısaca ABDye geldikten sonra yaşadıklarını anlattı. Master eğitimine başladıktan sonra her öğrenci gibi paraya ihtiyacı olduğunu ve bir yazılım firmasında iş bulduğunu söyledi. Burada gösterdiği başarılı çalışmalardan sonra bir kaç firma değiştirdiğini ve daha sonra Windows için dışarıdan fason yazılım hazırlayan bir şirkete geçtiğini anlattı. Sonra bir gün şirket sahibiyle beraber daha önce tanımadığı bir kaç kişinin kendisiyle görüştüğünü, bu kişilerin özel yazılımlar hazırladığından bahsetti. Osman ile aramızda geçen konuşmaları özetleyerek aktarıyorum:
- Baştan hiçbir şey anlamadım. Bana bizimle çalış, sana iki misli para; dediler. Ben de kabul ettim. Zaten öğrenci olduğum için paraya ihtiyacım vardı. Bir kaç gün sonra telefon açıp beni başka bir adresteki başka bir şirkete çağırdılar. Artık burada çalışacaksındediler. Ben de kabul ettim. Bana başta basit yazılım işleri verdiler. Yaklaşık altı ay bu şekilde çalıştım. Sonra bir gün Bunu yazabilir misin? diye bir dosya verdiler. Dosya basit bir hacker programıydı. Anladığım kadarıyla bir nevi beni yemliyorlardı. Yani bilgi sızdırıp sızdırmadığımın peşindeydiler. Bu işlerde güven çok önemli. Benim amacım para olduğu için oralı bile olmadım ne verdilerse yaptım. Bir gün işlerimi bitirdikten sonra bilgisayar sisteminde bir kaç dosyayı göz atmak istedim. Bazıları şifreliydi. Bir kaç tanesini açmayı başardım. Bazı kodlar vardı, bir kaçını not ettim ama üzerinde durmadım. Bir akşam evde uyuyamadım, internette kodları araştırmaya başladım. Hepsi bilgisayarlarda kullanılan işlemcilerin kodlarıydı. Bir kaç dosyaya daha gözattım bunlar da windows kodlarıydı.
- Eee yani? Diye söze girdim.




- Yanisi bunlar hangi işlemciyle beraber hangi windows yazılımın kullanıldığını biliyorlar.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=66101


- Bilsinler sorun ne?
- O bilgisayarda ne var ne yok internetten bazen güncelleme adı altında bazen de virus update adı altında çekip alıyorlar. Düşünsene bu adamlar senin yatak odanda adeta.



- Bak ben bu işlerden anlamam ne demek istediğini açık söyle ne oluyor böylece?




- Abi sen durumu anlayamadın. Bu adamlar Türkiyeye hangi işlemci, hangi windos yazılımı satıldığını biliyorlar. Ayrıca bu işlemci ve yazılımları hangi devlet kurumunun kullandığını da biliyorlar. Genelkurmay da aynı sistemleri kullanıyor. Bu adamlar Genelkurmay, Deniz Kuvvetleri, Kara kuvvetleri, Hava Kuvvetleri aklına gelen bütün stratejik kurumları bu yolla izliyorlar. En gizli dosyaları bile görebiliyorlar. Kaç tane asker var, kaç tane hangi türden silah var, kaç tane uçak uçabiliyor. Bunların hangi parçaları eksik, kaç tane denizaltı var, bunların hangileri çalışır durumda ve gücü ne, kaç tanesi göstermelik, hangi sınırda kaç tane asker var, askeri birliklerin harekat planları, savaş stratejileri. Bunları sen biliyor musun? Ama bu adamlar biliyor.




- Peki sen bu adamların Genelkurmayı izlediklerini nereden öğrendin?



- Amerikalılar da aynı bilgisayarları kullanıyorlar. Onların yazılımlarıyla onların dosyalarına girdim. Adamlar 2050 yılını bile planlamışlar. Ama ilk önce Türkiyeyi vuracaklar. İran falan bahane. İrana saldıracağız diyerek Türkiyenin stratejik noktalarına yerleşip, Türkiyeyi hiç beklenmeyen bir zamanda basit bir nedenle vuracaklar. Ben o yüzden kaçıyorum. Bu adamlar heryerde beni arıyor. Bu dosyalara girdiğimi öğrenmişler. Beni bulmaya çalışıyorlar..



- Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu nasıl bir durum böyle?


- Abi Bush tam bir deli. Pentagonun planlarında ilk sırada Türkiye var. Bunu kimse anlamak istemiyor.


Gözlerim yuvalarından fırlamış gibiydi. Aklıma birden Matrix filminin sahneleri geldi. Acaba bizler sonu önceden bilinen bir oyunun figüranları mıyız? sorusu beynimi kemirmeye başladı. Osmanın durumu, daha önce de söylediğim gibi hiç de iyi değildi. O anlatıyordu, ben küçük dilimi yutmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir ara Osmanın kayışı sıyırmış olabileceğini düşündüm. Ama ya anlattıkları doğru ise?
- Peki şimdi ne yapmayı planlıyorsun?




- Bu ülkeden legal olarak çıkamam, beni buldukları anda tepeme çökerler. Meksika sınırına gitmeyi planlıyorum. Birilerini buldum, beni yürüyerek Meksikaya kaçıracak. Oradan Türkiyeye dönebilirsem döneceğim. Bu adamlar beni bulurlarsa yaşatmazlar.


Osmanla vedalaştıktan sonra ayrıldık. Yolda yürürken aklımda hep Osman ın anlattıkları vardı. Bana biraz aklını kaçırmış gibi geldi. Ama benim tanıdığım Osman kolayca aklını oynatabilecek biri değildi. Bir yandan Hadi canım sende diyerek kendimi avutmaya çalışırken, diğer yandan da aklımdaki o soruya cevap arıyordum:
Ya bu duyduklarım doğruysa?


NOT BU YAZI ALINTIDIR....