Maurice Leblanc - Arsen Lüpen

Maurice Leblanc'ın yarattığı centilmen, zenginleri soyup farkirlere yardım eden, nüktedan ve çapkın edebiyat kahramanı Arsen Lüpen'in maceraları 1905 yılından beri ilgiyle okunuyor.



Ben bir psikoloğum. İşim gereği pek çok insan dinlerim. Hayalperestler, mitomanlar, şizofrenler, kocasını aldatan kadınlar, panik atak geçiren doktorlar, kum torbası taşıyan işçiler, şişmanlar, zayıf kişilikler, ortalama aileler... Hepsi kendilerine ayrılan bir saatlik zamanda hayatlarını, çözümlerini, isyanlarını anlatır, geçmiş korkularının şimdinin nedeni olduğunu düşünürler.
Her hafta bir öncekinin tekrarı gibi yaşanır benim için. Saat on kalayı göstermeden önce beyinlerini kuşkulardan arındırmaya çalışırım.
Obsesifler arkamda hep aynı noktaya bakar, paranoyaklar çok fazla şey anlattıklarını düşünür, seksomanyaklar defterlerindeki yeni kadın isimlerini gösterir. Saat dokuzla yedi arasında yoğun kelime trafiği yaşanır odamda.

Sırlarını anlatırlar bana. Ben çoğunlukla susarım. Korkuların üstünü cilalamak, yanlışlara badana yapmak, eksikleri törpülemek yetmez. Uzun süre alır fark edişleri. Boş katlar yavaş yavaş dolar.
Bazen duyduklarımı unutmam gerekir. Babasına yalan söyleyenleri, yükseklik korkusu olanları ya da yalancıları unutmak kolay olur da katilleri, tecavüzcüleri ya da hırsızları beynimin karanlık köşelerinden silemem.
Çok sorun getirir bana geceleri, ve bir o kadar da merak.
Onlardan birinin hikayesini okuyacaksınız şimdi. Bir tür elçilik görevi benimkisi. Eminim ilginizi çekecek anlattıkları.
Pazartesi 14:00
İsmim Maxime Bermond. Mimarım. En iyi işçilerle çalışırım, binalar tasarlarım. Paris'in pek çok semtinde benim inşa ettiği yapılarsa yaşayanlar var, temelleri sağlamdır. Evinizde otururken tavanınızın çökmeyeceğini garanti edebilirim size. İyi akşamlar dilerim.
Herkesin hayatının görünen ve görünmeyen yönleri vardır. Uzaktan iyi para kazanan, giyimine dikkat eden, kadınların çokça beğendiği biri zannedilsem de, karanlıkta sırlar saklarım.
B4en bir hırsızım. Kalp çalmaktan fazlasını yaparım. Elmas, değerli taşlar ve başkalarının sahip olduğu servetleri ele geçiririm. Kimseyi öldürmedim. Bir katil değilim ama pek çok insanın canını yaktım.
Pişman değilim. En azından bir hırsız olmaktan. Kadınlar konusunda bir kaç üzüntüm var doğrusu. Onlarla nasıl konuşulacağını bilirim. Masallar anlatırım. Sessizce sevmemiz gerekir bir kadını, kalbinizle dokunarak. O kadın yanınızda ilk ağladığında teslim olur aşkınıza.
Clothilde'i kullandım. Bana olan hislerini, sadakatini ve bağlılığını, baronun mavi elmasını çalmak için kullandım. Babasının planlarını ele geçirmek için Clothilde'e aşıkmış gibi yaptım. O da benim kayıtsız şartsız kölem oldu. Hesap edemediğim benim de bu narin parmaklı, kırılgan kadına aşık olabilme potansiyelimdi. Bütün karmaşalar aşk bacayı sarınca başlamaz mı zaten?
Clothilde'in babası Lucien Destange çok önemli bir mimardı, bitişik nizamlı evler arasında gizli geçitler kurmakla inlüydü. Bu da benim planlarımı uygulamam için gereken altyapıydu. Bir eve gir, istediğini çal. Kaçmak için duvarlar arasındaki gizli geçidi kullan. Yandki eve geç ve sakince kapıdan çık. İşte bu kadar basittir planlarım. Ama bilirsiniz asıl maharet en görünecek şeylerin arkasında gizemli hikayeler yaratabilmektir.
Her şey düşündüğüm gibi ilerlemedi ama. Öncelikle aşık oldum ve bu sevdiğim kadının hayatını koruma mecburiyetini getirdi. Sonra Herlock Sholmes İngiltire'den bir gemiye bindi, beni yakalamak için görevlendirilmişti. Gerçek kimliğimi keşfettiler. Bu da biraz zorlaştırdı işleri.
Evet tabii ki sizin sandığınız adam da değilim ama ismimin ne önemi var?
Tutuklandım. Daha doğrusu onlar beni sonunda ele geçirdiklerine inandılar. Sonra yine hokkabazların dumanlar arasında yok oluşuna benzer bir hamleyle terk ettim odayı. Herlock Sholmes bile arkamda bıraktığım kasti ipuçlarını toparlayamadı. Sonunda imkansızlığa karşı pes etmek zorunda kaldılar. Ben maçları hep birkaç sayı önde kazandım. Önemli olan sonuçlardı.
Bana hırsız, işe yaramaz sahtekar, yalancı, dolandırıcı dediler. Hepsi doğru. Ben en azından bunları kabul edecek kadar dürüst davrandım her zaman. Kafamın içindei beynim olmasa çoktan yakayı ele vermiş olurdum ama hücrelerimi besleyen damarlarımda her şey tıkırında...
Salı 15:16
Adım mı? Bu şart mı?
Jim Barnett, Jean Enneris ya da sadece Raul... Ne de olsa bunların hiçbiri doğru değil. Her gün yenilenen yüzüm gibi ismim de hayal gücümün bir parçası.
Diyelim ki bugün Etienne Vaudreix'yim, uzak denizlere açılmış bir iş adamı... Gizli mesajlar, haritalar ve açıklanamayan izler ticareti yaparım. Mesleğimin ustasıyım.
Yaşım değişken. Nisanda ellime girmiş olacağım ama ocakta yetmişimdeyim. Her yılın kendine özgü bir yaşanmışlığı var. Ben şahsen tek sayıları tercih ederim.
Etrafımda çok tuhaf şeyler olmakta. Şimdilik izlemekle vakit harcıyorum. Oyunu iyi oynamak için kuralları iyi bilmek gerekiyor. Başroller beni zorluyor.
Olaylar her zamanki gibi bir mekan ve bir zaman içerisinde pek çok insanın birbirlerine olan bağlantılarıyla başlıyor, genişliyor ve sonlanıyor. Bu yüzden size başımdan geçenleri neden - sonuç ilişkileri kurmadan anlatmak istiyorum:
Her şey bir gece malikanenin birinde silah sesinin duyulmasıyla başladı. Karanlıkta gizlenen çok fazla yalnızlık vardı.
Bu bahsi geçen evde birkaç parça tablo çalındı, kalan boşluklar sahteleriyle dolduruldu.
Dışardan bakıldığında her şey yolunda görünüyordu, çalışma odasında yatan bir adam ve karanlıkta kaçmakta olan gölgeler dışında.
Bahçede bir adam vuruldu ama yaralı bulunamadı.
Yüzleri tanınmayacak halde olan cesetler denize atıldı.
Kilisedeki heykeller yerine alçıdan yapılmış benzerleri yerleştirildi.
Bir adam, bir kadına aşık oldu ve karşılıksız aşkı yüzünden onu kaçırmak zorunda kaldı.
Her zamanki gibi birileri başka birilerine ihanet etti.
Polis şefi Herlock Sholmes kayıplara karıştı.
İsodore isimli bir lise öğrencisi bütün olayları çözdüğünü zannetti.
Birileri onu tehdit etti.
Bir adam, güzel kadına olan aşkını, onu bir şatoya kapatarak gösterdi. Yalvarmalar, tehditler, ricalarla dolu çaresiz mektuplar yazdı. Nefret eden ve hakaret içeren bu aşk, kadının kalbine ulaşamadı. O mutluluğu kendisini kaçıran bir centilmende buldu. Kalbinin sahibi Valmeras oldu.
Maceraların yaşandığı avlar boyunca kahramanlarımız üç temel tutku arasında sallanıp durdu: Aşk, ihanet ve ihtiras.
Evet haklısınız bu adam benim ve ben bir haydutum. Ama şunu bilmelisiniz ki asla katil olmadım.
Kadın mı?
Evlendiğini söylemiştim ya, üstelik çok mutlu.
Çarşamba 13:16
Seine Nehri kıyısında balık tutuyorum. Ne ararsanız takılıyor oltama. Ben tombul ve büyük olanları seviyorum. Ekose gömlekli İngiliz balıkları.
Çarşamba 14:42
İsmim Bresson, emlakçıyım. Son iki aydır hiç ev satamadım.
Çarşamba 17:25
Baron Anferedi. İtalyan asıllıyım ve ülkenize yerleşmek istiyorum.
Perşembe 14:12
Don Luis Perenna. Her yerde tanıdıklarım vardır. Yıllardır uşaklık ettikleri efendilerine ihanet etmek için doğmuş gibi tek bir sözümle bana itaat ederler.
Perşembe 16:23
Paul Sernine. Bir çete üyesiyim. Bulmaca çözmekten ve kelime oyunlarından haz alırım. Sınamak ister misiniz?
Cuma 16:00
Bir gece yarısı yanımda çalışan adamlar müthiş bir planla geldiler. içinde kimsenin olmadığı bir köşkü soymak için bize ayrılmış dört koca saat. Hemen çeteyi toplayıp işe koyulduk. Nehirden yaklaştık, böylece çaldıklarımızı sandallara yükleyip sessizce geri dönebilecektik.
Ben eşyalar içinde paha biçilemez olanlarını ararkenGilbert ve Vaucheray, kristal bir tıpanın peşindeydi. Sonra işler beklediğimiz gibi gitmedi. Bir adam öldürüldü, çetem polisin eline düştü. Ben onları kurtaracağıma söz vererek kaçtım. Gazeteler günlerce bu soygunu konuştu. Meslek kazaları her zaman olabilir.
Eşhrin pek çok yerinde değişik isimlerle kiraladığım evler var. Bir ilkokul öğretmeni, mimar, avukat, rahip ya da danışman olabilirim. Fakat evine girdiğimiz ve kristal tıpayı çaldığımız Milletvekili Daubrecq bunların ikisini keşfederek zekamı hafife aldığını kanıtladı bana. İlk kez korkuyu ve yakalanma telaşını yaşadım.
Kedi - fare kovalamacası başladı. Neden bu kadar değerli olduğunu anlamadığım kristal tıpa evimden çalındı. Ben tıpanın gizemine paçayı kaptırıp Daubrecq için kolay bir av haline geldim. Ensesinde bittiğimi sandığım her an, kedinin ağzında kaldım.
Bazen kazanma hırsı insana hükmeden, bazense aşağılanma. Oyuna getirildiğim her gün güçlendim. Kristal tıpayı çalmak ve Daubrecq'e dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek için yemin ettim. Siz eminim bu tıpanın neden bu kadar önemli olduğunu merak ediyorsunuzdur ama bunu söyleyecek kadar aptal değilim. Sadece şunu bilmenizi istiyorum ki sonunda tıpa ve getirdiği güç benim elime geçti.
İçinde sakladıkları o kadar önemliydi ki işlemediği bir suçtan idama mahküm edilen Gilbert'in cezasının affedilmesine sebep oldu. Şimdi siz düşünün bakalım devlet politikasını bile değiştirmeye yetecek bu iktidarın parayla olan ilgisini.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=99696
Kimse mucize yaratmaz. Ben de başkalarının yaptığından fazlasını yapmış değilim. Ben sadece düşünürüm, planlı hareket ederim ve birden fazla olasılığı göz önüne alırım. Asla tahminlerde bulunmam, işimi şansa bırakmam.
Her zaman çalacak, kıracak ya da aldatacak değilim ya, vakit buldukça kurtarıcı cin rolünü de üstlenirim. Kimi zaman insanları sırlardan korumak gerekir. Ben doğru kararları veririm. Cesurum çünkü kendimi hepinizden daha az önemsiyorum.
Hayat bazen çözülemeyecek kadar karmaşık görünür.Yeterince dikkatli bakmazsam, burnumun ucu bile yabancı gelir. Yüzümden korkmaya başlarım. Sürekli farklılaşan ve milyonlarca isim taktığım bu yüz bir karabasanın parçası olur. Tanımamak için değil, kaçtığım kimliğimle karşılaşmamak için değişirim durmadan. Bir an kendim için yaptıklarımın amaçsızlığı karşısında yenik düşerim. Canavarlaşan bedenimdeki çocuksu samimiyeti arar gözlerim.
İsmim ve yüzüm ben değilim.
Binlerce isme girerim.
Ben onların deyimiyle kibar hırsız, benim tanıklığımla Arsen Lüpen, gördüğünüz her yerdeyim.