Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart Geliştiren Öyküler

    Mahallelİ Kasaba
    Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış. Birinci mahallede Evetama'lar yaşıyormuş. Evetama'lar ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise "evet, ama" diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar. İkinci mahallede Yapıcam'lar yaşarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış, ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş. Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş. Üçüncü mahallede yaşayan Keşkeci'lerin, hayatı algılama güçleri mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama, her şey olup bittikten sonra. Keşke'cilerin de başları kanarmış hep, duvarlara vurmaktan! Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise İyi ki yaptım'lar otururmuş. Keşkeci'ler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış. Yapıcam'lar Keşkeci'lerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış. Evetama'lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikayet ederlermiş. İyi ki yaptım mahallesindeki insanların kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış!.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=107096


    Bilge ve Köpek
    Bir bilge, bir göletin başındaykcn susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmakta ve suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluga dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür: "Benim bunda öğrendiğim şu oldu, bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendı içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü korkulardır.. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.

    Acıları Neyin İçine Koyduğunuza Dikkat Edin
    Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. - "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öf***le: - "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: - "Tadı nasıl?" - "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak. - "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, - "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.

  2. #2
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart Yanıt: Geliştiren Öyküler

    BİR GÜL ÖYKÜSÜ
    Onlarla yıllar önce tanıştım. Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için, evleri, okulları, restoranları ve işyerlerini süslemek, insanlar tarafindan sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim kaderimde buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akıbetiıni bekliyordum daha ne kadar yaşayacağımı bilmeden, Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene kadar... Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçlım, düzgün vücudu, sade el***esi ve benim kırmızı dudukların kadar yıldır gibi parlıyordu. Kapıdan içeri girer girmez göziiın takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim. Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana geleceklerdi. Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti. Tanrım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü beni. ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma bayılmıştı. Eline alıp, uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir kokladı, kokumu içine çekti. Erkeklerden ikisi beniın güzelle ilgileniyordu. Aralarında gizli bir rekabet vardı. İkisi de arkada§tılar, daha doğrusu iş ilişkileri vardı ama güzel kadın yüzünden birbirlerinden nefret ediyorlardı. Bir ara adamlardan esmer olanı dansa kaldırdı kadını. Beni yerime bırakıp eşlik etti adama. Uzaktan dedim onları, konuşmalarını duymuyordum ama anladığım kadarıyla tam anlamıyla asılıyordu. Benimkide gülümsüyor, arada bir başını eğiyor, bir şeyler söylüyor, çoğu zamanda bakışlarını adamdan kaçırıyordu. Sıkıldığını anlamıştım. Tam oturmuşlardı ki, sarışın olanı kaldırdı dansa. Onu da kırmadı. Aşağı yukarı aynı şeyler cereyan etti. Ama bu adam daha kibardı ve sanırım ondan daha çok ho§lanml§tı. Derken o çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Diğerlerinin arkadaşıymış kadınla ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına oturdu. Ben yine onun ellerindeydim... Birden kadının kulağına eğilip, "Kırmızının sana çok yakl§tığını biliyor musun?" dedi. Sesi çok ate§liydi. Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu gördüm. Benim ki daha da etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye başladık adamı. Kendini beğenmiş bir havası vardı. Yakışıklıydı Allah için, şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir şeyler söylüyor, o da çapkına gülümsüyordu. Meğer o da benim gibi kapıdan içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş. Birkaç dakika sonra iş işten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. Yukarılarda dolaşan Eros, ikisini görür görmez oklarını kalplerine sapladı. O andan itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Yanında götürlir mOydlı' Ben bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Tiıııııııı, gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini omuzlarına altı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak... Kahrolmuştum, bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek üzereyken, genç adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu herhalde. Geldi. Bana uzandı. Yoksa... Beni aldı, önce kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti... Gözlerinin içine bakarak "Bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu yalnız mı bırakacaksın" diyerek beni uzattı. Daha önce biraz kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu, ihtirası yaşadım. Evet çok seviyorlardı birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar... Her şeyleri farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti... Bana bir hafta boyunca vazoda baktı. Her gün suyumu deği§tirdi, uzun yaşamam için vitamin, lerle besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte olduğunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sağladı. Ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Kork, tuğum başıma geldi. Bir yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kav, galara bıraktı. Hiç istememe rağmen birbirlerini kırmalarına şahit oldum. Onunla birlikte bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu. Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı... Ama o günden sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül getirdi çiçekçiler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin Üzerinde. Ama o da hen de kimin gönderdiğini biliyorduk. Aradan yıllar geçti. başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları dökülmeye başladıktaıı sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda, odalarda sakladı. Saklamaya devam edıyor... Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve... Benimle birlikte o güzel kadın da öldü. Ama ev hala onun kokusuyla doluydu...
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=107097


    BİLGELİGİN İLK ADIMI
    Bir zamanlar, bir delikanlı bir bilgeye talebe olmak istedi. Bana tabebe olmak zordur, korkarım sen bunu başaramazsın" dedi bilge. Ama gı'nlo karnrlıydı. Kendisinden ne isterse yapmaya hazır olduğunu söyledi. Bilgı' dı' ona manevi yoldaki ilk vazifesini verdi: "Bir yıl boyunca kim seni kızdırmaya çalışsa ona bir lira vereceksin." Genç de yaptı ve tam bir yıl boyunca kendisini öfkelendirmeye çalışan insanlara para verdi. Bir yılın sonunda genç, bilgeye geldi ve bundan sonraki vazıfesine hazır olduğunu bildirdi: bana biraz yiyecek al" dedi bilge. Genç yanından ayrılır ayrılmaz, bilge dilenci kıyafetine bürünüp sadece kendisinin bildiği kısa yoldan gençten önce şehre ulaştı. Gencin geçeceği yola oturdu ve onu bekledi. Tam genç yanından geçecekken dilenci ona haka başladı. Başalarının duyacağı sesle onun ne kadar aptal göründüğü söyledi. Ama gençte hiçbir öfke i§areti yoktu. Tam aksine: "Ne kadar harika!" diye karşılık verdi genç sakin bir şekilde. "Tam bir yıl bana hakaret eden herkese para ödemek zorunda kaldım, şimdi tek kuruş ödemek zorunda değilim." Bunun üzerine üzerindeki dilenci kıyafetini çıkaran ve yüzünü gösteren bilge, gence şöyle dedi: "Başkalarının ne dediğine aldırış etmemeyi başaran bir kişi bilgelik yoluna adım atmış demektir. Eminim ki sen bundan böyle hakaretlere aldırış etmeyeceksin ve doğru bildiğin yoldan asla şaşmayacaksın.

Benzer Konular

  1. öyküler...sunu
    By Beyza in forum 3. Sınıf Etkinlikler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.Şubat.2008, 14:53
  2. Mevlana C. Rumİ'den Manzum ÖykÜler...
    By Gezgin in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 21.Ekim.2006, 03:35
  3. Zeka geliştiren yağları biliyor musunuz?
    By soleil in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.Eylül.2006, 16:56

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.