Özgürlük Anlayışı

Şu "özgürlük" meselesi kafamı hep kurcalar durur. Demokrasilerde insanlar özgür düşünmek, istediği inanca sahip olmak, düşüncelerini özgürce yazmak ya da sözle belirtmek hakkına sahip.

İstediği mesleği seçer,
istediği ülkeye seyahat eder,
istediğine oy verir,
istediği ile flört eder,
birlikte olur,
yatar-kalkar,
evlenir ya da boşanır.

Ama küçükken yaramazlık yapsak korkarız eyvah annem şimdi kızacak diye.
Biraz büyürüz, eve azıcık geç gelsek korkarız babam şimdi bağıracak diye.
Okulda başarılı olamasak korkarız öğretmenimiz kırık not verecek diye.

Flört ederiz sevgilimiz ondan-bundan kıskanır.
Evleniriz kocamız/karımız şunu-bunu yapma der.
Boşanırız, (duluz ya), çekiniriz acaba komşular dedikodu çıkarır mı diye.
Düşünürüz, acaba yazarken yanlış anlaşılır da başımıza bir iş gelir mi,
ya da konuşurken sözlerimizden dolayı (Tanrı korusun) tutuklanır mıyız diye.

Biz özgürlükçü demokrasiyle yönetiliyoruz ya.
Özgürlük hepimizin... Herkesin...

Sadece parası olanlar olmayanlardan daha çok şeylere, o şeylerin getirdiği olanaklara ve haklara sahipler!!! Yani hayat şartları insandan insana değişir
ve bu değişen şartlar arasında eşitlik yaratmak hayli zor gibidir!
Çok diiil! Hepsi bu kadarcık!!!
Yani:
Güçlüler güçsüzlere göre daha özgürdür!!!

Ama ne dert, lafta herkes özgürdür ya!!!

Bir de hep duyarız:
“birinin özgürlüğünün başladığı yerde, diğerinin özgürlüğü biter” diye!!!
Nankörlük etmeyin, hepiniz özgürsünüz işte. Sadece bazıları sizlerden azıcık(!) daha özgür!!!

Okul öncesi yıllarda, sokakta oynamaya bırakmazdı annem kaka laflar öğrenirim diye. Balkondan oğlanların oyunlarını seyrederken içim giderdi.
Onlar saatlerce ve özgürce oynarlardı sokakta. Bense boyumdan yüksek balkon demirlerinin ardından onlara bakardım, kedi ciğere bakar gibi.
Ben de çocuktum, onlarda...
Ama onlar özgürdü, ben değil...

Küçükken “oğlan çocuklara sakın bacaklarının yukarılarını gösterme” derdi annem. Biraz rahat otursam, donum görünse, kaş göz ederdi, eteğimi aşağı çekiştirmem için. Oğlan çocuklarının böyle bir derdi yoktu oysa. Oğlanlarla oynamayı severdim. Onların, henüz anlamını o yıllarda bilmediğim
özgürlüklerini kıskanırdım. Pervasız davranışlarını kıskanırdım.

Okula yeni başlamıştım. Ve birazcık bahçede oynamama izin çıkmıştı. Ama oğlan çocuklarla kapalı-tıkalı yerlerde oynama özgürlüğüm yoktu. Oysa ben inşaat tahtalarına tırmanmayı, oğlanlarla korsancılık oynamayı severdim.

Ama annem sık sık beni kontrol eder, böyle bir oyun oynuyorsam, hemen içeri çağırırdı.Benim oyunlarımı ben değil, annem seçiyordu. Oyun seçiminde de özgür değildim.

Oysa çocukluğumdan beri nefret ettiğim tavlayı şaaak-şuuuk annem, babam ve arkadaşları oynuyorlardı da, benim onlara bu oyunu, onların benim oyunlarımı yasakladıkları gibi yasaklama özgürlüğüm yoktu!

Birinin özgürlüğünün başladığı yerde diğerinin özgürlüğünün bitiyor olması
doğrumuydu ne?!

Ben koleji bitirdikten sonra konservatuarın tiyatro bölümüne girmeyi istemiştim. Ama annem imtihanı kazanmama rağmen oraya değil, üniversiteye gitmemi şart koştu. Burada da özgürlüğüm elimden gitmişti. Ağlaya zırlaya peki deyip üniversite imtihanlarına girmiştim. Siyasal Bilgiler Basın-Yayın, ya da ODTÜ İşletme istiyordum ama puanlarım DTCF İngiliz Filolojisine yetmişti. İstediğim yerde okuma özgürlüğüm de olamamıştı yani!

Annem için her zaman “el-âlem” çok önemlidir. El-âlem ne der, el-âlem ne düşünür... Onun için evde daima yavaş sesle konuşmam gerektiğini söylerdi. Sonra komşular –aman Allah korusun- kavga ettiğimizi falan sanabilirlerdi! Yani evimizde rahatça, istediğim gibi konuşma özgürlüğüm de kısıtlıydı.

Sevgililerim oldukça, erkeklerin bir kadınla çıkarken bir başkasıyla da kırıştırma özgürlüğünü ellerinden bırakmadıklarını öğrendim. Onlar bizden daha özgürdü.

Ama ne dert?!?
Biz özgürlükçü demokrasinin özgür çocukları değil miydik?!
(-mi acaba???)
Değil miyiz???
(-mi yoksa?!?!)

Bombalar atılıyor,
Birileri diğerlerini öldürüyor…
Özgürce…
Böyle özgürlük olmaz olsun!

FÜSUN ÖNAL