Öyle bir güzel bir aya kavuştuk ki, kıymetini bilenlere ne mutlu!.. İçinde, İslâmın en mühim farzlarından biri olan Oruc’un bulunduğu Ramazan ayı, dinî hayatımızda çok ehemmiyetli, müstesna bir yere sahip. Her Müslümanın onun kıymetini bilmesi, feyiz ve bereketinden istifade etmesi, akıl, zekâ ve inancının gereği, manevî yönden yücelmesinin de en önde gelen şartlarından biri.
Ramazan ayı diğer aylara nispetle dinî ve sosyal hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir. Bu ayın ulviyeti; Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmiş olması, onu diğer aylardan daha hayırlı kılan “Kadir Gecesi”nin bu ayın içinde bulunması, bu ayda tutulan orucun bir arınma ve takva vesilesi olması, kulun ALLAH’a olan iman ve bağlılığını bu ibadet vasıtasıyla kendi nefsinde yaşayarak tecrübe edebilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu hakikati Kur’an-ı Kerim bize şöyle bildirmektedir:

“Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onda Kur’an-ı Kerim, insanlara sırf bir hidayet ve Hakk’a ileten dosdoğru yolun ve hak ile batılı ayırt eden hükümlerin apaçık delilleri olarak indirildi. Artık sizden her kim o Ramazan ayına erişirse onun orucunu tutsun. Ve her kim de hasta olur veya sefer-yolculuk halinde bulunur da orucu tutamazsa, tutamadığı günler sayısınca, diğer günlerde oruç tutar. ALLAH Teâlâ, size kolaylık diler, size güçlük istemez. Kolaylık istemesi o sayıyı kaza borcunuzu ikmal etmeniz, tamamlamanız ve sizi hidayete erdirdiği, muvaffak kıldığı o şeyden dolayı ALLAH Teâlâ’yı tekbir etmeniz, yüceltmeniz içindir. Ve taki şükredici olmanızı ümit edebilesiniz.” (Bakara suresi: 185)

Selman-ı Farisi (R.A.)den rivayete göre, Resûlullah (S.A.V) Efendimiz, Şaban-ı şerifin son günü hutbe okuyarak şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Çok büyük ve mübarek bir ay sizi gölgeledi, gelmesi çok yaklaştı. O, kendisinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi bulunan bir aydır. ALLAH Teâlâ, onun orucunu farz, gecesinin kıyamını, Teravih namazının kılınmasını da nafile kıldı. Her kim, onda bir hayırla ALLAH’a yaklaşırsa, nafile bir ibadet yaparsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi olur. Onda bir farz işleyen ise, diğer aylarda yetmiş farz eda etmiş gibi olur. O, sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir. O, iyilik ayıdır; o, kendisinde müminin rızkı artan bir aydır. Her kim, onda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına mağfiret ve kendisinin cehennemden kurtulmasına vesile olur ve oruçlunun mükafatından bir şey eksiltilmeksizin, iftar ettirene de onun bir misli verilir.

Dediler ki:
- Ya Resûlellah! Hepimiz, oruçluya iftar ettirecek bir şey bulamaz ki… Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V)Efendimiz şöyle buyurdu:
- ALLAH Teâlâ; bir hurma, bir yudum su veya süt ile oruçluyu iftar ettirene de bu sevabı verir.

(Görülüyor ki; iftarın mükellef sofralar ve ziyafetler şeklinde düzenlenmesi şart değildir. Bir lokma ekmek, bir hurma veya bir yudum su ile de olsa aynı sevabı alır. Yeter ki ikramlar, ALLAH rızası için yapılmış olsun. İftar davetlerinde lüks ve israftan kaçınılmalı ve bu davetlerde fakirlere de yer verilmelidir.)
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2692

O, bir aydır ki, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden azad olmaktır. O ayda her kim kölesinin, işçisinin işini-yükünü hafifletirse,azaltırsa; ALLAH da onu mağfiret eder ve cehennemden azad eder. O halde, onda dört şeyi çokça yapınız. Bunların ikisiyle Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisine de mutlaka muhtaçsınız. Rabbinizi kendisiyle razı edeceğiniz iki şey: La ilahe illALLAH kelime-i tevhidini söylemeniz ve O’na istiğfar etmenizdir. Mutlaka onlarsız duramayacağınız diğer ikisi ise: ALLAH’tan cennet isteyip cehennemden ona sığınmanızdır. O ayda her kim, bir oruçluyu doyurursa; ALLAH Teâlâ da ona, benim Kevser havzımdan öyle bir içirirki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz. ” (İbn-i Huzeyme; Sıyam; 8; No: 1887; 3/191; Beyhekî, Şuabü’l-İman, 3/305, N0:3608)

Mehmet Talu