Tarifi ve isimleri: Kur’an’ın hangi kökten geldiğine dair değişik görüşler olmasına rağmen hakim olan görüşe göre Kur’an kelimesi Karae kökünden gelen bir ism-i mastardır. Karae’nin ilk manası: Şeyleri bir araya topladı demektir. Aynı zamanda okudu veya takrir etti, manasına da gelir. Bütün semavî kitaplar arasında bu kitabın Kur’an ismini alması bütün ilahî kitapların ve belki de bütün ilimlerin semeresini kendinde toplamasındandır. Bu kelime aynı zamanda okunan veya okunması icap eden bir kitap manasına da gelir. Bugün dünyada Kuran’ın en çok okunan kitap olduğunu düşünürsek bu hükmü, mucizevi bir işaret olarak kabul edebiliriz.(1)
Kur’an-ı Kerim’in terim anlamıyla ilgili olarak çeşitli tanımlamalar yapılmış, bunlar büyük ölçüde bir araya getirilerek şöyle bir tarife ulaşılmıştır:
“Kur’an, Allah (cc) tarafından Cebrail vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen bir şekilde son peygamber Hz. Muhammed’e (sav) indirilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fatiha suresiyle başlayıp Nas suresiyle biten, başkalarının benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça muciz bir kelamdır.”
Bu tanıma göre Hz. Peygambere indirilmeyen kitap ve sayfalara, Kur’an’ın tercümesine veya Kur’an’ın manalarının Arapça olarak başka kelimelerle ifade edilmiş şekline, Hz. Osman’ın Mushaflarının hattına uymayan kıraatlere ve kutsî hadislere Kur’an denilemez.
Ulema, elli beş kadar ismi; “bunlar Kur’an’ın isimleridir” diye eserlerinde zikretseler de, Kur’an-ı Kerim’in diğer en meşhur isimleri şunlardır: Tenzîl, Kitab, Furkan, Zikr, Vahy, Kelamullah.

Kur’an-ı Kerim’in muhtevası
A- Mekkî Sureler
1. Mekke toplumunda katı bir putperestlik inancı ve kabileci, maddeci, hazcı bir ahlak ve hayat anlayışı hakim olduğu için bu dönemde nazil olan surelerde ağırlıklı olarak Allah’ın birliğine, kudretine ve lütufkarlığına, ahiret gününe ve ba’s, haşir, amellerin karşılığı gibi ahiret meselelerine dair ayetlerle insanlarda merhamet ve feragat duygularını geliştirmeyi, temel haklar bakımından insanlığın eşitliği fikrine dayalı bir ahlak bilinci oluşturmayı hedefleyen ayetleri geniş yer tutar. Bu surelerde genellikle tevhit ve ahiret konuları hakkında insanın bizzat kendi oluşumundan, canlı ve cansız tabiattan deliller gösterilir ve insanlar akıllarını kullanarak bunlardan yararlanmaya çalışılır.
2- Mekkî sureler de putperestlerin tutumlarının gün geçtikçe olumsuzlaşmasına paralel olarak üslubun giderek sertleştiği görülür (Mesela: Fussilet 26-29, Müzzemmil 10-15). Müşriklerle yoğun bir mücadeleye girilerek putperestliğin anlamsızlığını, putların hiçliğini, onlara tapınmanın gereksizliğini ortaya koymak, müşriklerin vahiy, peygamberlik ve meleklerle ilgili itirazlarını reddedip yanlış telakkilerini düzeltmek üzere çeşitli deliller gösterilir.
3- Kıyamet ve ahiret tasvirine, inkarcıların acı akıbetlerinin ve mü’minlerin nail olacakları lütufların anlatımına yer verilir. Kıyamet ve ahiret tasvirlerinde muhtevaya uygun biçimde çok yüksek bir edebi üslubun hakim olduğu görülür.
4- “Dinin ana gayeleri” (makasıdüş şeria) denilen ve bütün dinlerin ortak amaçları olarak görülen din, can, akıl, mal ve nesebin korunması hususundaki temel hükümlerle fazilet ve ahlak prensipleri de Mekkî surelerin ağırlıklı konularındandır.
5- Daha çok Mekke döneminin ortalarında nazil olmaya başlayan ve hacimleri gittikçe genişleyen surelerde geçmiş peygamberlerin kıssalarından bahsedilir.
6- Yüksek bir edebi zevkin hakim olduğu Mekke ortamında nazil olan surelerin fesahat ve belağat değeri de çok yüksektir. Çoğunlukta kısa hacimli olan bu surelerde iyi niyetli insanları, gönülleri hidayete açık olanları derinden etkileyip ikna etmeyi, buna karşılık batıl inançlarını, zulme ve haksızlıklarını sürdürmekte ısrar eden müşrik aristokratlara meydan okuyup onları aciz bırakmayı hedefleyen bir üslup hakimdir.
Mekke devrinde inen surelerin genel muhtevasını, “ilahi iradeye dayalı yeni bir toplum kurmanın inanç ve ahlak temelini oluşturacak ilkeler” şeklinde özetlemek mümkündür.

B- Medenî Sureler
1-Medenî surelerde Mekkî surelerin ihtiva ettiği başlıca konuların yanında ibadetler ve muamelat konuları ağırlık, kazanmıştır. Ayrıca Kur’anı Kerim’de seksen sekiz yerde tekrar edilen “ey iman edenler” tarzındaki hitabın tamamı Medine’de inen ayetlerde yer almaktadır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=109661
2- Medine-i Münevvere’de Peygamberimizin şahsiyeti, peygamberlik nüfuzu yanında siyasi liderlik, nüfuzu ile de donatılmış, müminlerin iç meselelerinin çözümündeki rolü belirgin bir şekilde ortaya konmuştur. Nitekim özellikle Medenî surelerde tekrar edilen Allah’a ve Rasulüne itaat buyruğu ile bu itaatten yüz çevirenlere yönelik ciddi eleştiriler bunu açıkça göstermektedir.
3- Medenî surelerin en uzunlarından olan Bakara ve Al-i İmran olmak üzere bu dönemde inen bazı surelerde Yahudilere ve genel olarak ehl-i kitaba, onların tarihlerine oldukça geniş yer verilmiştir.
4- Medine’de İslam’a düşman olmakla birlikte müslümanların her geçen gün güçlenmesi karşısında Peygamber Efendimizle açıktan mücadele etmeyi göze alamayan bir Arap ve Yahudi topluluğu ortaya çıkmış, “münafık” denilen bu toplulukla ilgili meseleler Medenî surelerin muhtevasında ağırlık kazanmıştır.
5- Medenî surelerin muhtevasında müslümanların gerçekleştirdikleri savaşlarla bunların sonuçlarına genel olarak savaş hükümlerine ve diplomasi kurallarına geniş yer verilmiştir.
6- Medenî surelerin muhtevasını oluşturan konular fesahat ve belağat sergilemeye, şiirsel bir dil kullanmaya Mekkî surelerin konuları kadar elverişli olmadığından bu surelerin üslubu muhtevaya uygun olarak daha sadedir. Sembolik ifadelere, mecaz ve istiarelere daha az yer verilmiş, anlatımda açıklık ağırlık kazanmıştır.