Ahmed b. Hanbel'in Hadisçilik Yönü:
Ibn Hanbel 40 yasina kadar hadis ögrenmek ve ilmini artirmak için çalismis, Irak, Hicaz ve Yemen arasinda ilim seyahatlerinde bulunmustur. Fakat bu süre içinde hadis rivayet etmekten veya ders vermekten kaçinmistir. O, Hz. Peygamber'in peygamberlik çagi olan 40 yasinda hadis rivayetine ve ders vermeye basladigi zaman ilminin en yüksek derecesine ulasmis ve akranlari arasinda temayüz etmisti. Seyhi Abdurrezzâk Ibn Hemmâm (ö. 2ii/826) O'nu diger hadisçilerle karsilastirarak söyle demistir:
"Bize en kudretli hâfiz es-Sazkunî geldi, hadis ricâlini çok iyi bilen Yahya b. Maîn geldi, fakat bunlarin hepsini kendi sahsinda toplayan Ahmed b. Hanbel gibi bir Imam daha gelmedi (Ibnü'l-Cevzî, el-Menâkib, s. 69).
Ahmed b. Hanbel te'lif ettigi Müsned adli hadis eseriyle söhret bulmustur. Müsned; üçüncü hicret asrinda ortaya çikan ve hadisleri, diger hadis eserlerinden farkli bir sekilde tâsnife tabi tutan kitaplardir. Sünen, musannef ve câmi' adi verilen hadis kaynaklarinda tasnif, "konulara göre" yapilirken, müsnedlerde, hadislerin konulari dikkate alinmamis, fakat kitaba alinacak hadisler ya onlari rivayet eden sahabî veya sahabîden sonraki râvilerden birinin ismi altinda biraraya getirilmistir. Meselâ; Ebû Hureyre'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettigi hadisler, konulari dikkate alinmaksizin, Ebû Hureyre ismi altinda biraraya getirilerek bir kitap içinde çesitli sahabîlerin hadislerinden olusan bir mecmua te'lif edilmistir. Müsned'in kelime anlami "isnad edilmis" demektir.
Iste Ibn Hanbel'in Müsned'i de, diger müsnedler gibi sahabe adlarina göre tasnif edilmis, ve her sahabenin rivâyet ettigi hadis, konusu ne olursa olsun kendi ismi altinda toplanmistir. Ebû Bekir es-Siddîk'in müsnediyle baslayan eserde sirasiyla Hulefâ-i Râsidîn ve diger sahabelerin müsnedleri bunu izlemistir.
Ahmed b. Hanbel, Müsned'ini topladigi 700 binin üzerindeki hadisler arasinda seçtikleriyle meydana getirmistir. Müsned'de tekrarlariyla birlik te 40 bin, tekrarlar disinda yaklasik 30 bin kadar hadis yer alir (el-Medînî, Hasâisu'l-Milsned (Ahmed Muhammed Sakir tarafindan Müsned mukaddimesinde nakledilmistir), I, 23; es-Suyûtî, Tedrîbu'r-Râvî, Misir 1379, s. i0i). Müsned'in bütün sahih hadisleri içine aldigi söylenemez. Hatta Sahîhayn'da hadisleri bulunan 200 kadar sahabenin Müsned'te yer almadigi ileri sürülmüstür (es-Süyûlî, a.g.e., s. i0i). Müsned, Ahmed b. Hanbel'in hayatinda iki oglu Salih ve Abdullah ile, kardesinin oglu Hanbel tarafindan Ahmed'ten isitilmis ve rivayet edilmistir. Ancak asil nüshaya Abdullah'in baskalarindan isittigi bazi hadislerle, nüshayi Abdullah'tan rivayet eden Ebû Bekir el-Kati'î'nin bazi hadisleri de ilâve edilmistir. Ancak bunlarin sayisi bütünü etkilemeyecek kadar azdir (el Medînî, a.g.e., I, 21; es-Suyûtî, a.g.e., s. i0i). Sonuç olarak Ibn Hanbel'in Müsned'i müslümanlar arasinda büyük itibar görmüstür. O'nun kaleme aldigi Kitabü'l-Ilel ve Ma'rifeti'r-Ricâl incelendiginde, hadisleri ve râvîlerini tanimada genis bilgiye sahip oldugu anlasilir.
Hanbelî Mezhebinin Yayilmasi:
Ahmed b. Hanbel usûl ve fetvâlarini yazmaktan kaçinmistir. Hatta o, fikhinin yazilmasini menetmistir. Bunun sebebi, Islâm'in asil ana kaynagini teskil eden Kitap ve Sünnetle mesgul olmayi ön plâna çikarmaktir. O, bu düsüncesini söyle ifade eder: "el-Evzâî'nin re'yi, Mâlik'in re'yi, Ebû Hanîfe'nin re'yi... bunlar hepsi re'y'dir ve bana göre aynidir. Huccet ve delil olma sifati yalniz "âsâr'a aittir" (Ibn Abdilberr, Câmiu'l-Beyâni'l-Ilm, Misir i346, II,i49). Delilini incelemeden hiçbir müctehidin söz ve re'yine uyulmaz. Delili incelendikten sonra uyulunca buna taklid degil "ittiba" denir. Burada artik müctehidin söz ve re'yi ile degil, onun dayandigi delil ile amel edilmis olur. Ibn Hanbel bu görüsünü su ifadeleriyle biraz daha aççiklar: "Ne beni, ne Mâlik'i, ne Sevrî'yi ve ne de el-Evzâî'yi taklit et, hüküm ve bilgiyi onlarin aldigi kaynaklardan al. Dinini hiçbir müctehide ismarlama, Hz Peygamber ve ashabindan geleni al, sonra tabiîler gelir ki kisi onlar hakkinda muhayyerdir" (Ibnü'l Kayyim, I'lâm, Misir i955, II, i78,i8i, i82).
Daha önce hanefi fikhi Imam Muhammed'in kaleme aldigi ve Ebû Hanîfe (ö.150/767), Imam Muhammed (ö. 189/805) ile Ebû Yûsuf'un (ö. 182/798) görüslerini içine alan râhiru'r-rivâye ve nevâdir kitaplari yoluyla nakledilmis, Imam Sâfiî de (ö. 204/8i9) kendi fikhini bizzat yazmisti. Ahmed b. Hanbel'e ait bazi fikih meselelerin yazili metinleri nakledilmisse de bunlar, kendisi için tuttugu notlardir. Hanbelî fikhi, ahmed b. Hanbel'in talebeleri araciligi ile nakmedilmistir. Bunlarin basinda oglu Salih (ö. 266/879) gelir. O, babasinin fikhini, yazdigi mektuplarla yaymis, kadilik yaptigi yerlerde bizzat pratikte uygulamistir. Diger oglu Abdullah da (ö. 290/903) el-Müsned'i ve babasinin fikhini gelecek nesillere nakletmistir. Ahmed b. Hanbel'in yaninda uzun yillar kalan ve onun fikhini nakleden ögrencileri; Ahmed b. Muhammed el-esrem (ö. 273/886), Abdülmelik b. Abdillah b. Mihran (ö. 274/887), Ahmed b. Muhammed b. el-Haccâc (ö. 275/888) basta gelenleridir. Bu ögrencilerden sonra Ebû bekir el-Hallâl (ö. 3ii/923) Ahmed b. Hanbel'in ilimlerini toplamak için bütün gücüyle çalismis, bu amaçla seyahatlere çikmis ve birçok kitap telif etmistir (Ebû Zehra, Islâm'da Fikhî Mezhepler Tarihi, Terc. Abdulkadir Sener, Istanbul 1976, s. 499, 500).
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=42293
Ahmed b. Hanbel, selefin metodunu benimseyen bir fakih sayilir. Bu yüzden tercih yapmaktan sakinir, ayni konuda birden çok sahabe veya tabiî görüsünü terketmeyi gerektiren bir nass bulunmazsa, her iki veya daha çok görüsü mezhebinde ayri ayri kabul ederdi. Meseleyi soran kimsenin içinde bulundugu özel durumu dikkate alarak fetvâ verirdi.
Hanbeliler ictihad kapisinin kapanmadigini ve her asirda, mutlak bir müctehidin bulunmasini farz-i kîfa ye oldugunu söylerler. Çünkü toplumda karsilasilan yeni olaylar bunu gerekli kilar. Bu, mezhebin Kitap ve Sünnetin üzerine çikmamasi için de gereklidir.
Hanbelî mezhebinin fakihleri çok güçlü oldugu halde, istenilen ölçüde yayilmamistir. Halktan bu mezhebe bagli olanlar azinlikta kalmislardir. Hatta hiçbir Islâm ülkesinde çogunlugu teskil edememislerdir. Ancak Necid ile Saud (ö. 795/1393) ailesi Hicaz bölgesine hâkim olduktan sonra Arabistan yarimadasinda Hanbelî mezhebi oldukça güçlenmistir.
Bu mezhebin fazla yayilmamasinin sebepleri sunlardir: Hanbelî mezhebi tesekküt etmezden önce Irak'ta Hanef, Misir'da Sâfiî ve Mâlikî, Endülüs ve Magrib'te yine Mâlikî mezhebi hâkim durumda idi. Diger yandan Hanbelîler önceleri, baskalarina karsi delilden çok sert hareketlere basvuruyorlardi. Güçleri arttikça, iyiligi emretme ve kötülükten sakindirma için insanlara baski yapiyorlardi. Hanbelîlerin bu gibi davranislari yüzünden insanlar bu mezhepten ürkmüslerdir. Bu sebeple Hanbelî mezhebi fazla taraftar bulamamistir (Ebû Zehra, a.g.e; s. 505, 506).
Hamdi DÖNDÜREN