Yüreğinde bir boğuculuk, tahammülsüz bir basınç mı hissediyorsun? De ki, “Hayattar ve emsalsiz güzellikleri saklayan bir tohumun cevelânıdır bu. Sabretmeliyim. Hayat bulmak, sümbül vermek kolay değil. İçindeki hakikattar satırların çözülmesi, o satırların güzelliğinin bilinmesi, gerçek bir insan kitabını yazabilmenin zorluğu, belki en can acıtan doğumlardan bile daha çok kıvrandırır seni. Eğer güzelliklerle, hayatla, hakikatler ile buluşmak istiyorsan, sabret!”
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=9604

Hayatın sırrını yüreğinde saklayan tohumun, içindeki güzellik ve hakikatleri neşredebilme heyecanıyla yaşadığı doğum sancılarını bilebilmenin imkânı var mı? Bunu bilebilmek için, onun yaşadığı safhaları geçirmek lâzım. Kolay değil, hiç kolay değil bu!

Tohum, derin karanlıklardadır. Üstünde onun için kalın sayılabilecek toprak tabakaları... Hayatı beklemekte. Neşredilmeyi ummakta, ama kaç ölümü yaşatarak bir parçalanış yaşayacaktır.

Bir tek kabuğu var, evim diyebildiği. İçindeki güzellikleri zarflayıp sakladığı. Ona deniyor ki, “O kabuğu yırt, parçala. İçindeki her şeye kavuşabilmek için, hiç olman lâzım. Her şeyi terk et, her şeyi... İçinde bir tek Rabbinin muhabbeti ve Ona kavuşma arzusu kalsın. Gerisi kolay. Bundan öte, sana öyle şeyler verilecek ki, onlarla karşılaşınca sen bile şaşıracaksın. Sen kendini bilmezsin. Bilene terk et kendini. O sana, seni bildirecek. Sen de zaten onu okutacak bir mektupsun. Kendini okuduğun zaman, hayatın anlamını ve ne biçim yaratıldığını da bileceksin.”

Tohum mesajı almıştır. Ama, kendini bir hiç olana kadar terk etmek kolay değil. Evceğizi olan kabuğunu, muhabbet ve marifet çekiciyle parçalamak kolay değil.

Çaresizdir. Bir tek yüreği vardır, hareket halinde.. Dualar yükselir içinden. Her şeyi unutur. Üzerinde yığılı toprakları, derininde kaybolup gittiği karanlıkları, zamanı ve mekânı...

Yüreğini şişirir alabildiğine. Öyle bir “Bismillah!” çeker ki, “Çıt!” der kabuk. Yırtılır bir kez. Bismillah’lara devam eder. Kabuklar parça parça dağılır. Tek yüreği kalır ortada. Zikirler ve dualar eşliğinde, iki el açılır yemyeşil. Muradına erebilmek için uzanır. Silkeler toprakları. Dökülen toprakların arasından güneşe doğru el uzatmaya devam eder.

Dua eden avuçlar, yeşil yeşil çoğalmaya ve dallarda dizilmeye durdukça, minik bir fidan olma yolunda yükselen tohumun yüreğindeki güzelliklerde, bembeyaz çiçek demetleri halinde sümbüllenmeye ve dalların arasındaki yerini almaya başlar.

İşte şu dereciğin kıyısında minik bir fidan. Ağaç olma yolundaki macerasını bir tek kendi ve Rabbi biliyor. Görenler, “Aman ne kadar güzel” diye hayret ve hayranlık çığlıkları atarken, o duymaz bile. Şu alem kitabındaki yerini bulmuştur... Kimi okuduğunun, okuttuğunun farkındadır. Kimseler anlamasa da anlaşıldığının, yüreğindekilerin bilindiğinin farkındadır. Zira bilmeseydi, onları böylesine güzel açıklayamazdı.

Şu dere kıyısına uğrayıp da, bu güzelliği gören bir çok kişi, belki onun ifade ettiği hakikati tam olarak anlamıyordu. Belki de hiç anlayamıyordu. Ama O, “Bir Bilen” var ya, işte O, ona yeterdi. O bilsin, yeterdi.

Sünbüllenmek mi istiyorsun? Kendini okumak, güzelliklerini keşfetmek, insan denilen mektubun sırrını bilmeyi mi arzu ediyorsun? Tohumun hakikatini keşfetmelisin.

Sabretmelisin. Rabbine teslim olmalısın. Her şey olabilmek için, hiç olmanın sırrına ermelisin. Sende ne varsa Allah’tan geldiğini, bu gelen kapısının kapanmaması için ümit ve hasretle o kapının dibinde beklemeyi; her geleni sonsuz bir şükranla karşılayıp, yine onun yolunda sarf etmeyi öğrenmelisin.

Bil ki, karanlıklar içinde kalmışsan, yüreğin sıkıntıdan çatlamak üzereyse ve son derece çaresizsen, içine, patlamak üzere olan bir tohum düşmüştür. Onun sümbüllenişini görmek istiyorsan, Rabbine teslim olup, Besmeleni çekip, kabuklarını döküp, onun doğumuna müsaade etmek zorundasın.

Zor olan güzeldir. Nice güzelliklerde buluşmak dileğiyle...