Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart Korkuyu çoğaltmayın

    “Böylesi görülmedi. Tarih böyle bir baskıya şahit olmadı. Ebu cehil bile bu kadar baskıcı değildi” deniyor ve ümitler baltalanıyor. Kara tablolarla yürekler karartılmaya çalışılıyor. Basın yayın organlarına bakarsanız kafirler, her şeye hakimler. Yaşantıya bakarsanız hiçbir şey olmadıklarını görürüz.

    İki yüz devletin siyasilerinin gözünü korkuttuğu Amerika, kendisi bir avuç Müslümanla başa çıkamıyor.

    Halbuki Kur’an-ı Kerim’i okuduğumuzda Hz. İbrahim gibi yanık yürekli, yumuşak huylu bir peygamberi bile cümle alemin gözleri önünde ateşe atan Nemrut’un bu dünyadan gelip geçtiğini ve kendisinin Cehennem ateşine atıldığına inanırız..
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=32642

    Aleni sex partilerinin düzenlendiği Mısır’da iffetini koruduğu ve zina etmediği için hapse atılan Yusuf aleyhisselamı okuruz Kur’an’dan.

    Beni İsrail’in yeni doğan erkek çocuklarını öldüren Firavundan bahseder bizim kitabımız.

    Öldüren Firavunun kendisi yok olup gitmiş, Musa aleyhisselamın adı dillerimizi tatlandırıyor ve adını anmak bize sevap kazandırıyor.

    Firavunun yaptığını yapan İsrail’in de sonu gelir ve Filistinli Müslümanlar binlerce yıl sonra da Kudüs’te Mescid-i Aksa’da ibadete devam eder.

    Sevgili peygamberimize iman edenleri işkence ederek öldüren, Efendimiz Haramı şerifte namaz kılarken secdeye vardığında boynuna yeni kesilmiş devenin işkembesini atan insanları haber verir Siret kitapları.

    1940’lı yılları yaşayan insanlara sorun nelerin yapıldığını.

    Hiç merak etmeyin. Nemrut gider Hz. İbrahim’in dini devam eder.

    Firavun gider Hz. Musa kalır. Ebucehil helak olur Hz. Muhammed’in getirdiği din devam eder. 1940’lı yılların din düşmanları yok olup gittiler ama halkın % 98’i Müslüman olarak yoluna devam ediyor.

    Mekke’de Müslümanlar en zor günlerini yaşarlar. Şi’bi Ebi Talib’de mahsur kalırlar. Müşrikler onlara ekonomik ambargo uygular. Daralan Müslümanlar bu işin sonunun nereye varacağını bilemezler ve sevgili peygamberimize sorarlar. İşte böyle bir ortamda “Ahkaf” süresi nazil olur.

    Sürede bu Kitabın her şeye gücü yeten, hükmeden ve hükmünde hikmet sahibi olan Allah tarafından indirildiği vurgulanır. Göklerde ve yerde yaratılan her şeyin boşuna olmadığı açıklanır. Allah’a ortak koşulmaması istenir ve dokuzuncu ayette “Bana ve size ne yapılacağını ben de bilmiyorum de” diye peygamber efendimize ta’limat verilir.

    Peki, ama işin sonunun nereye varacağını bilmemek, bilmediğin bir yolda karanlıkta adım atmaya benzer. İnsanlar küçük bir şirket kurarlarken bile ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını, muhtemel engelleri nasıl aşacaklarını, kaç sene sonra nereye varacaklarını hesap ederler veya uzmanlarına ettirirler. Böyle önemli bir konuda “Ben de bilmiyorum” demek doğru mu? Denebilir.

    Bu din, Allah’ın dini. Dil bize ait. Dinde hata olmaz, dilde hata olur. Bizim dilimizde, anlatımımızda ve yazımızda hata olur. Ama bu dini ayakta tutan Kur’an ve sahih sünnettir. Kur’an’ı değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyeceğine göre endişeye gerek yok.

    Kıyamete kadar devam edecek. Birileri C.I.A. veya MOSSAD ajanlarının son günlerde verdikleri akıllar karşısında heveslenip de hedefe yaklaştık diye boşuna sevinmesin. Sevinci kursağında kalır ve ahirette kursağındaki kendisinin ateşi olur.

    Başarılı olurlar mı?

    Ataları bunlardan daha samimi ve cesurdu. Aslan yürekli Rişar (Richard 1157-1199) başarılı olamamış da bunlar mı başarılı olacaklar.
    Biz, filan şöyle söylemiş, filan bizim aleyhimizde şunları yapmış diyerek korku çoğaltmak yerine Rabbimize kulak verelim: “Söyle onlara (dünyada ve ahirette bana ve size ne olacağını bilmem. Ancak ben bana vahy olunana uyarım” İşte çıkış yolunu gösteren cümle “Ben bana vahyolunana uyarım”

    Mahmut Toptaş

  2. #2
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Gönlü kapalılar

    İman, gönül işidir. İnkar da gönül işidir. İman eden de, inkar eden de bu işlemi tamamladıktan sonra kendine yöneltilecek sorulara, tenkitlere, kınamalara karşılık vermek ve kendi aklını da tatmin etmek için imanına veya inkarına mantıklı gerekçeler aramaya başlar ve bulur da.

    Ancak Kur’an-ı Kerim’de “...akıl edesiniz diye”, “Aklınızı başınıza alasınız diye”, “Düşünesiniz diye...” başlayıp sona eren ayetlerden anlıyoruz ki gönlümüzün dışa açılan kapılarından en önemlisi aklımız, sonra kulağımız, daha sonra gözümüzdür.

    Kur’an’da hep kulaktan sonra gözden bahsedilmiştir. Dünyada gözü görmediği halde ilim adamı olan çoktur. Kulağı duymayanların çoğunluğunun aynı zamanda dilleri de konuşmaz. Türkiye’de ve İslâm aleminde gözleri görmediği halde Kur’an hafızı olan on binlerce insanımız vardır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=32643

    Ama asıl olan kapılar değil, gönül ülkesidir. Kulağı duymayan, dili konuşmayan, gözü görmeyen, kolu ve bacağını kaybeden birçok insanımız var ki insanlığından hiçbir şey kaybetmemiş.

    Ama kulağı kirişte olan, Dünya Bankası’nın en gizli odalarında para üzerine yapılan gizli konuşmaları duyan, hangi ülkeye kaç ton kaçak domuz eti girdiğini, kaç milyon doların nereden nereye gittiğini gören ancak Hakkı ve halkı görmeyen gözlerden haber verir Kur’an-ı Kerim.

    Fussılet süresinde (Ayet 1-5) Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilen, bilgili insanlar için açıklanmış olan, müjdeleyen ve uyaran Kur’an’dan yüz çevirenlerin kalplerinin kapalı, kulaklarının sağır ve gözlerinin perdeli olduğunu haber verir.

    Baştaki gözün görmemesi bir nimetten mahrumiyettir ama gönül gözünün kapalı olması tam bir musibettir.

    Kulağı duymayan, dili konuşmayan bir dostum var. Onunla gözlerimiz konuşur. Gönül dili ağız dilinden daha çok şeyler söyler. Ama baştaki gözü gördüğü halde gönül gözü kapalı olan tanıdıkla bir dakika bin saat gibi uzar.

    “Bülbül güzel bir kuş” desen “Ne kadar eti çıkar, nerede satılır, kim alır, kim satar?” der.

    Gönül gözü kapalı, gönül kulağı tıkalı olan bu adamlara “Müşriklere yazıklar olsun; onlar zekat vermezler, ahireti inkar ederler.” buyurur. (Fussılet 6-7)

    Peki de gökleri, yeri, ellerini, dillerini, ayaklarını yaratan Allah’ın Kitabı Kur’an’a karşı çıkanlar neden bunları yaparlar?

    Hiç düşünmezler mi? diye hatırımıza gelir. Rabbim, 25’inci ayette onun da cevabını veriyor.

    Hani baştaki gözü görmeyenler beyaz bastonla yollarını bulurlar.

    Gönül gözü görmeyenlere de yardakçıların musallat edildiğini, onlara yaptıklarını ve yapacaklarını güzel gösterdiklerini haber verir.

    Aman ya Rabbi, günümüzde Kur’an’ın sesini kısmak için elinden geleni geri bırakmayanların sevinçli tavırlarını görüyor ve Senin Kitabında bildirdiğin ta’rife tam uyduğunu görüyoruz.

    Yerde bağıranların gökyüzündeki Ay’a bir şey yapamayacaklarını biliyoruz. Biz, bağıranlar adına da üzülüyoruz.

    Kur’an’a karşı tavır alanların yanmaması için o Kur’an’a gönül vermelerini sağlamaya, kinle dolu yüreklerini dinle doldurmaya çalışıyoruz.
    Rabbimiz, dininde bizleri sabit kılsın, bütün din düşmanlarının karanlık yüreklerini İslâm nuruyla aydınlatsın.


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.