Uzun geceliğimle hızla babamın kucağina koşarken üç yaşındaydım..Babam ‘Gel babaya gel’ diye beni çağırırken bile çok heyecanlanır ve hızla onun kucağına atlardım.Böylece herşeyin bütün mutlulukların benim olacağını sanırdım. Şimdi altmış yaşlarını sürerken o anın gerçekten yaşamdaki en mutlu an olduğunu düşünüyorum. Acaba yaşam bu engin ve bana göre sonsuz limanda bitseydi daha mı ilginç olurdu? Henuz başka hiçbir mutluluk, heyecan ve telaş yaşamadan.
Sevginin ,sığınmanın, mutluluğun zirvesi o an değilmiydi’

Sonra hangi zamanlar daha net, sade ve içten oldu..Ve hangi paylaşım o kadar içtendi..

İşte yaşam bu noktada kalmadı....

Babamın kucağının rüyalardan bile çıktığı zamanlara geldik..Hemde inanılmaz bir süratle.Orada, oracıkta, o güçlü ellerin içinde ve o sevgi dolu gövdenin yanıbaşında.

Eminim bu sıcaklığı aramak için, bu güveni yeniden yakalamak için çok zaman geçirdim,

Hatta o an yaşam böyledir diye duşunmuş olabilirim.

Aynı hassasiyet ve aynı hız bütün yaşamı belirledi..Ama o anki mutluluk belki de hiç yaşanmadı..Tek gerçek yanı o an yaşanmış olmasıydı.

Annemin elleriyle işe gitmediği zamanlarda diktiği bu çiçekli gecelik, belkide tüm yaşamın kostümüydü.

Babamın kucağına hızla koştuğum an belkide dünyanın en güzel birlikteliğinin sahnesiydi.Zaten babamın kucağına, annemin kollarından kaçarak gitmiyor muydum?

Bu gerçek birkaç defa bir dakika olarak yaşandığı halde neden yaşamımın en mutlu anı oldu? Ve neden bu mutluluk bir daha olabilirmiş gibi heyecanlandım..Ve hep o hızla o duygusallıkla yaşamın içinde koştuğumu s andım.

Bu bir sanrı, bir rüya değildi..

Bir daha yaşanmadı,,Yaşanamazdı..

Ancak annem beni belkide bu hızımdan ve duygusallığımdan dolayı geçen yıllar içinde Atlıhassas diye nitelemeye başladı.

Sürat ve hassasiyeti bana uygun buldu..Ancak benimn o günlerde kendime uygun gördüğüm bu iki özellik beni sonradan böylesine mutlu etmedi.

Etmedi işte..

Yaşamda bu fantazi geçerli değildi..Sürat de, heyecan da, duygusallık da içten geldiği gibi yaşama geçirilince insanlar mutlu olmuyorlar.İçtenlik de, hız da, duygusallık da yaşamın tornasından geçmeden karmaşık dünyaya uymuyor.İnsanlar en mutlu anlarını O ile 6 yaş arası yaşıyorlarmış.

Buradaki mutluluğun faturası pek çıkmıyor..Sonra bütün mutlulukların bedeli var..Hatta mutsuzlukların da bedeli var .

Ölüm bile fatura ile geliyor yaşama..Galiba en haksız fatura da bu oluyor..Sonunda ölmek varsa , işkence niye?

Yok, buralarda fazla dolaşmak işime gelmiyor..Annemin kollarından babamın kucağına yeni yürüyen bir bebek olmak çok hoşuma gitti..
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=38655

Keşke yaşamı burada bitirselerdi..

Ama bitmedi....Ben oralarda başka keyifler de çattım..Hepsi aynı hızla, hatta annemi de babamı da, yanlarına alarak yok oldular..

Nedense yokluk anlaşılmadık bir idrak ile varlığın altını çiziyor..Her saniye ölüme yaklaşarak.

Ve yaşanan her saniyede yaşama sarılarak..