195 dakikaya sığdırılan geleceğimiz ve sınanan, kırılan umutlarımız, hayallerimiz…
“Hayatlarımız böyle sıkıştırılmış, kısır bir döngü içinde yitip gidiyor… Kitap okumak dahi ‘zamansal lüks’ sayılırken, beş dakikalık molalara sığdırmaya çalışıyoruz merhabalarımızı…. Sıcak çayımız geldiğinde on beş’inci sorunun x’inde takılı kalıyoruz… Çay ılık; biz de yirmi sekiz’inci sorudayken x bilinmeyeni oynuyor hala. Bizimle alay eder gibi kendini dahil ediyor hayatımıza ve en üretken anlarımızın aralığından bizi sobeleyerek çıkıyor…” Sınava hazırlanan bir öğrenciden…

“Sabah erkenden kalkma, belgeyi evde unutma, geç kalma korkusu, panik hali… Sınava girdim ama bir türlü sakin olamıyordum. Ellerim titriyordu ve stresi bir türlü yenemiyordum. O kadar ki okuduğum hiçbir şeyi anlamıyordum. Sınavın bitmesiyle şoka girdim sanki. Bir yıldır harcadığım emek, boşa giden paralar…” Daha önce sınava girip kazanamayan bir üniversiteli gence ait bu sözler.

En dinamik/üretken çağda kendini izole ederek, toplum içerisinde yalnızlaştırılan, çekinik, paylaşımdan uzak, üretmeyen, sürekli rekabet eden, kaygı ve korkulu bakan, umutları, hayalleri ve beklentileri 195 dakikaya sığdırılmış, mola zamanlarında bile test kitaplarının içinde yaşayan (daha doğrusu takılıp kalan) milyonlarca genç için kabus yaklaştı: ÖSS.

Herkes kendi safına!
İlkokul sıralarından itibaren başlıyor sınavlar kabusu, liseye gelindiğinde yüz binlerle, seviye belirleme sınavı ile (OKS, “Ortaöğretime geçiş modeli” ile değişti) AOBP’si (Ağırlıklandırılmış Ortaöğretim Başarı Puanı) yüksek bir liseye girmek için yarışılır. AOBP’si yüksek olan liselerin üniversiteye girme olanağı daha yüksektir. Emekçi çocuklarının gittiği okulların başarı puanı düşük olduğu için üniversiteye girme olanağı da düşüktür.

SBS’den (Seviye Belirleme Sınavı) iyi puan alanlar istedikleri liseye devam ederken yeterli puanı(!) alamayanlar meslek liselerine, ticaret liselerine vs devam ediyor. Aynılar aynı yerde toplanıyor! Bir yanda fen liselerindeki, kolejlerdeki, Anadolu liselerindeki eğitim, diğer yanda da genel lise, meslek liseleri, ticaret liseleri vs. gibi okullardaki eğitim. Verilen eğitimin eşit olmamasına rağmen aynı sınava girerek eşitsiz bir yarışa girilmesi.

Meslek liselerine getirilen sınavsız geçiş ile (bu haktan düz liseliler de yararlanabiliyor) 4 yıllık fakültelere girme hakkı yok sayılarak, üniversite kapılarında bekleyen işsizler ordusunu lise sıralarında mesleki eğitime yönlendirerek nitelikli ve ucuz işsizler ordusunu yaratmak isteniyor. Ayrıca, bu sınav sistemi öğrenciler arasında korkunç bir rekabet yaratarak, bu temelde disipline ediyor ve gücünü bölüyor. Geleceğin dibe doğru yarışı, yalnızlaşmayı, kimliksizliği içselleştirmiş iş gücünü şekillendirmekte önemli bir noktada duruyor.

Emekçi çocukları için bir üniversiteye girebilmenin koşulu, dershanelerin kapısından girmekten geçiyor. Emekçi çocukları ile burjuva çocuklarının gittiği dershaneler arasında bile bir uçurum var. Üniversiteye girebilmek için para kapanı dershanelere ödenen miktarlar emekçi aileleri için maddi, manevi büyük bir yıkım oluşturuyor. Daha önceleri üniversiteden mezun olurken hissedilmeye başlayan işsizlik korkusu, üniversiteye hazırlık aşamasında kendini yakıcı olarak göstermeye başlıyor. Bu korku intihara ve kalıcı psikolojik sorunlara sürüklüyor.

Kabus yaklaşıyor!
ÖSS ile birlikte rehberlik araştırma merkezleri, danışmanlık büroları, belediyelerin açtığı masalar, gazete ve dergilerin, psikologların, ailelerin, en önemlisi de sınava girecek adayların en yakıcı gündemi; sınav stresi… Burjuvazinin bu “stres” kavramıyla psikolojik bir soruna indirgemeye çalıştığı şey gerçekte toplumsal, sınıfsal ve siyasal bir sorundur. Burjuva eğitim sistemi içinden çıkılmaz hale gelmiş durumda; yapılan her düzenleme, yeniden yapılandırma vb. de sorunu derinleştiriyor. Sınıfsal ayrım ve çelişkileri belirginleştiriyor. Emekçiler ve çocukları açısından ise sefalet birikimi, işsizlik, işyerlerinde düzenli yükselme olanağının kalmamış olması gibi nedenlerle, eğitim sistemi ve sınav değirmeni, toplumsal ekonomik vb. konumunu yükseltme bir yana; adeta korumanın tek yolu olarak görülüyor, beklenti ve basınç, çırpınış artıyor. Kendi çıkarları doğrultusunda, eğitim ve sınav sistemini çok daha dolaysız ve katı biçimde bir sınıfsal ayıklama, kademelendirme ve baskı mekanizmasına çeviren burjuvazinin asıl korkusu; gençlerin ve ailelerinin ne kadar strese girdiği filan değil, eğitim sistemi emekçiler açısından tıkandığında, tüm basıncın sınıf savaşımına akacağı korkusudur.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/universiteler/33535-195-dakikaya-sigdirilan-gelecegimiz-ve-sinanan-kirilan-umutlarimiz-hayallerimiz.html#post70194

Bu zamana kadar ÖSS konusunda parmağını kıpırdatmayanlar, ÖSS’yi seçim propagandalarının en temel söylemlerinden biri haline getirmeye başladılar. En uç söylemde bulunan Genç Parti “ÖSS ve harçlar kaldırılacak” vaadinde bulunuyor. Hemen hemen tüm burjuva partilerin programlarında yer alan ÖSS konusu, seçim malzemesi olarak kullanılmaya çoktan başlandı. Hedef, büyük çoğunluğu oy kullanacak olan sınava girecek gençlerin yanı sıra belki de çocuklarıyla birlikte ÖSS sıkıntısını en çok çeken aileleri. Seçim propagandası olarak, mesleki eğitime ağırlığı vererek ÖSS kapısındaki şişmeyi engelleyeceklerini, nitelikli ara eleman yetiştirmeye önem vererek ülkenin asıl ihtiyacını karşılayacaklarını ve böylece işsizlik sorununu da çözeceklerini söyleyenler de çoğunlukta. Bu tür burjuva vaatler ve yap-boz “reformlar” geçmişten beri süregeldi ama gelinen noktada artık gidilecek de pek bir yer kalmadı.

ÖSS sorunu birkaç ayakla birlikte düşünülmek zorundadır. Bunlardan ilki ve en yakıcısı; rekabete dayalı bir eleme sınavı olmasından kaynaklı sınava giren gençlerin ve ailelerin yaşadıkları ağır maddi ve manevi yıkımdır. Dershanelere ve özel hocalara yatırılan milyarlar, genç yaşta yaşanan ağır travmatik durumlar, psikolojik sorunlar, asosyallik ve kişilik bozuklukları oluşumları vs gibi. İkincisi; bu sınav sistemini kaçınılmaz olarak gençlerin ve ailelerin karşısına diken, yaşamlarına sokan eğitim sistemi. Üçüncüsü; işsizlik sorunu, milyonları sefalet koşullarında kölece çalışmaya ve yaşamaya iten geleceksizlik (gelecek kaygısı). Bugün olmasa bile yakın bir gelecekte eğitim sistemi tüm yönleriyle ve sivri uçlarından birini oluşturan ömür törpüsü sınav sistemiyle, bağlantılı ve hatta başlı başına bir toplumsal kriz dinamiğine ve patlamaya hazır bir bombaya dönüşüyor. Gençliğin enerjisini, dinamizmini, yani genç yapan ne varsa, öğüten, bastıran, sıkıştıran bu sınıfsal ve siyasal zorbalık aracı sınav kabusunu delip geçmenin zamanı geldi.

Harekete geç!
Geleceksizlik, umutsuzluk, yarının belirsizliği… Liseli ve dershaneli gençliğin mücadele içindeki yerlerine baktığımızda parçalı, dağınık olup diğer toplumsal dinamiklerle buluşamadığını görürüz. Buna rağmen lise ve dershane gençliği toplumda yaşanan tüm sorun ve saldırılardan da payını alır. Sınavlara karşı mücadele de bugüne kadar sınırlı ve dar yürütülmüştür. Sınavlara iki ay kala gerçekleştirilen kampanyalar, bileşimi açısından da geniş bir etki yaratamamıştır. Tüm darlığı ve sınırlarına rağmen duyulduğu her yerde çeperini büyütmüştür. Sınavların yaklaştığı dönemlerde biriken patlama kendini sokağa taşımıştır (Buradaki darlığı ve sınırlılığı kitlesellikle ölçmüyoruz. Sürekliliği ve kampanyaların kazanımları ekseninde düşünülmelidir).

Korkusuyla, kaygısıyla, beş şıkkıyla, yüzleri kaplayan sivilceleriyle, mide kramplarıyla, üzerine yazılan şarkılarla milyonlarca gencin ve emekçi ailesinin hayatını karabasana çeviren sınav sistemine karşı mücadelenin rengi değişmiş, kapsamı genişlemiştir.

Eşitsiz, ağır rekabete sürükleyen, kaygı ve korkuları büyüten, milyonlarca işçi emekçi çocuğunun üniversite eğitim hakkını gasp eden sınavlara yalnızca lise ve dershane öğrencilerinin karşı duruşları yetmez. Bu konuda bir kazanım elde etmek istiyorsak, başta üniversite gençliği olmak üzere işçi ve emekçilerle ortak mücadele hattı örmeliyiz.

Biz daha da ileriye yürümeliyiz. Sınavlara karşı yürütülecek çalışmada ilk başa yazmamız gereken şey; çalışmanın geniş bir kesim tarafından sahiplenilip yürütülmesidir. Bununla birlikte uzun soluklu, süreklileşmiş bir mücadele perspektifi ile hareket edilmelidir. Bu yıl yapılacak çalışmada en önemli kazanımlarımızdan biri; liseli ve dershaneli gençliğin farklı toplumsal dinamiklerle buluşmasını ve birlikte mücadelenin adımlarını atmak olacaktır. Diğer yandan yaşanan izolasyon ve asosyalliğe karşı sosyal-politik ortamlar yaratmak, üretmek, sınırsızca paylaşmak, bir araya gelebilmek için tüm koşul ve olanaklar zorlanmalıdır. Sınava girecekler ve aileler için bir karabasana dönen ÖSS’ye ve AOBP’ye daralmadan ve kendimizi sınırlamadan YÖK’e karşı etkin mücadele yürütmeliyiz. ÖSS kabusuna, geleceksizliğe karşı birleşik mücadele ile harekete geçilmelidir. “Herkese parasız, bilimsel, demokratik eğitim” “ÖSS kaldırılsın, tüm sınavlar kaldırılsın” , “Biz değil onlar insanlıktan sınava çekilmeli”, “Herkese iş, sağlık, eğitim güvencesi”, “İnsanca eğitim, insanca zaman”, “Herkese iş, herkese çalışma hakkı” taleplerini yükseltmeliyiz. Ailelerle, öğretmenlerle birlikte yapılacak eylemler, etkinlikler, sınavlara gireceklerle dayanışma kültürü yaratmalı, dershanelerde baskı ve sömürü altında kalan öğretmenlerin mücadelesine omuzdaş olma, Milli Eğitim ve ÖSYM binaları önünde gerçekleştirilecek kitlesel eylemlere kadar çeşitli, zengin ve çoklu düşünmeli ve pratiğimize de böyle yol vermeliyiz. Tam da burada öğrenci gençliğin hak alıcı, mücadele örgütü için gerçekleştirilen çalışmaların lise ve dershane öğrencileri ile buluşma zeminini iyi anlamalıyız. Ve mücadele örgütünü yaratacak olan taban inisiyatifine önem vermeliyiz. Sendikanın hak alıcılığı ile militan eylem çizgilerine yönelmeliyiz. Eşitsiz, rekabete sürükleyen, geleceksizliğin girdabında milyonlarca genci ve emekçi ailesini boğan sınavlara karşı gireceğimiz sınav; eylemdir, bilinçtir, örgütlülüktür. Bunlarla kazanacağız… Geleceğimiz sınavda değil, sınıf savaşımında!