Anne ile bebek arasındaki diyalog

İlk haftalarda bebek, hâlâ kendisini annesinin vücudunun bir parçası olarak algılar. Ana rahmini terk ettiğini geç fark eder. Bazı pedagoglar, doğumdan sonraki bir yılı, "ikinci hâmilelik devresi" olarak adlandırır. Gerçekten de, doğumdan sonraki bir yıl boyunca bebeğin anneye bağlılığı devam eder. Annesinin tatlı öpücükleri, sıcak gülümsemeleri, okşamaları vazgeçemeyeceği mânevî gıdalardır. Anne, çocuğunun altını temizlerken, bezini bağlarken, şefkatli ellerini onun vücudunda gezdirirken, bebek büyük bir mutluluk duyar.
Bebek, ikinci ayda, sesi, görünüşü ve sıcaklığı ile annesinin kendisine en yakın kişi olduğunu hissetmeye başlar. Yanından uzaklaşınca kaybolduğunu zannedip ağlar. Ağladığı zaman annesini başucunda görünce sevinir, neşeyle mırıldanır. Peygamber Efendimiz (sas) de ağlayan çocuğun teskin edilmesini: "Kim ağlayan çocuğunu sakinleşinceye kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak cennette ona, memnun oluncaya kadar ita ve ihsanda bulunur." diye teşvik etmiştir.
Eğer bebek acıkmışsa, annenin ayak sesini duyduğunda ağlayarak karnının doyurulması gerektiğini belirtir. Annelerin çoğunun yaşadığı bir tecrübeye göre, bebeğin acıktığı için ağlaması ile annenin memesinden süt akmasının aynı anda yaşanması ancak Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla açıklanabilir. Yine Allah (cc) ihtiyaç sahibi âciz yavrunun ihtiyacının karşılanması için anne ile bebek arasında telepatik bir haberleşme bağı kurmuştur. Anne ile bebek arasında mesafe ve engeller de bulunsa, anne, çocuğunun ağladığını, acıyla kıvrandığını veya acıktığını anında hissedebilir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=46537

Uykusu ağır olan annelerin, çocuğunun ağlamasına nasıl olup da uyandıkları, anlaşılması zor bir telepatik sırdır.
Bazı bölgelerimizde, "Bırak ağlasın, çocuk ağlaya ağlaya büyür, ağlayan çocuğun sesi güzel olur, her ağladığında kucağa alırsan şımarık olur." gibi temelsiz bilgiler vardır