a) kavim sayarak ve Wilson Prensipleri’ne de dayanarak, ayrı bir devlet kurmaktır. Cemiyet İstanbul dışında Diyarbakır, Bitlis ve Elazığ illerinde şubeler açmıştır. Ancak Kürtler’in devlet kurmak için istedikleri iller (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ) Ermeni istekleriyle çatışmaktaydı. Bu durumda İtilaf Devletleri ve özellikle A.B.D. başkanı Wilson, ikili oynamakta, fakat din birliklerinden dolayı Ermeniler’i tercih etmekteydiler. Buna rağmen İngilizler, Kürt Teâlî Cemiyeti’nin başkanıyla, ellerinde İngiliz altınları olduğu halde, Mustafa Kemal Paşa ve Kuvâ-yı Milliye’ye karşı Kürt halkını teşkilatlandırması ve Kürdistan Devleti kurulması istekleriyle, Said-i Nursî Efendi’ye gitmişlerdir. Bu durumda Said-i Nursî Efendi’nin verdiği; “Asırlar boyu İslâm’a hizmet etmiş asil Türk milleti kardeşlerim şimdi müşgül duruma düştüğü için onları arkadan hançerlememi mi istiyorsunuz... Biz bu vatanda birlikte yaşadık, birlikte yaşayacağız. Ben Kuva-yı Milliye’ye de, Mustafa Kemal Paşa’ya da yardımcı olacağım.” Cevabı gerçekten ibret alınacak seviyededir. Nitekim bu durumu takdir etmiş ve özellikle de Türkler ve Kürtler arasındaki tarihi bağlar ve din birliğinin bulunması ister istemez bazı Kürt aşiretlerini etkisiz bıraktı. Bunun üzerine bir süre sonra birçok aşiret Mustafa Kemal’e destek verdikleri gibi T.B.M.M.’ ye de mebus gönderdi.

b) İngiliz Muhipler Cemiyeti: Ağustos 1919’da merkezi İstanbul olarak kurulan cemiyetin kurucuları arasında başta Sadrazam Damat Ferit Paşa olmak üzere, bazı devlet adamları ve siyasetçileri bulunmaktaydı. Hatta bazı tarih kitaplarında padişah Vahdettin de bu cemiyetin üyeleri arasında gösterilmekteyse de ispatı mümkün olmamıştır. İngiltere ile Osmanlı Hilâfet ve Saltanatı arasında mevcut samimiyetin devamı ve daha da kuvvetlendirilmesini bir beyannâme ile ilân eden bu cemiyetin açık amacı, İngilizler’e candan dostluk gösterilerek, halifelikle saltanatı kurtarmaktı. Cemiyetin saklı tutulan asıl amacı ise, Anadolu’da yer yer kurulan millî cemiyetlerin çalışmalarını baltalayarak, Türkiye’yi İngiliz mandası altına sokmaktı.

c) Wilson Prensipleri Cemiyeti: Ülkenin kurtuluşunun Amerikan mandasına girmekle sağlanabileceğini sanan bazı Türk aydınları, Ocak 1919’da Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurmuşlardır. Kurucuları arasında Halide Edip, Refik Halid, Celâl Nuri, Celâleddin Muhtar gibi önemli kişilerin de bulunduğu bu cemiyet üyeleri, bir süre sonra yaptıkları hatanın farkına varmış ve adı geçen kişiler millî mücadeleye iştirak etmişlerdir.

MÜTAREKE’NİN UYGULANMASI, İŞGÂLLER VE DİRENİŞ HAREKETLERİ

Mondros Mütarekesi Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın sömürgesi haline getirmekteydi. Buna göre Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Batı Trakya kaybedildiği gibi, Anadolu da tehlike altına girdi. Antlaşmanın 7. maddesi olan, asayişin tehlikeye düştüğü yerlerin işgâl edilebileceğine dair madde gereğince harekete geçen İtilaf Devletleri, barış antlaşmasını beklemeden bu maddeye dayanarak Türkiye’nin çeşitli yörelerini derhal işgâle başladılar. Osmanlı Hükümeti’nin itirazlarına karşı daima mütarekenin 7. maddesini ileri sürüyorlar, bazen buna bile gerek görmüyorlardı.
Esasen İtilaf Devletleri 7. madde ile daha önce kendi aralarında imzaladıkları Sykes-Picot ve Saint Jean de Maurienne antlaşmalarının hükümlerini uygulamaya koyulmuşlardı. Mondros Mütarekesi onlar için Osmanlı Devleti ile savaşı sona erdiren bir antlaşmaydı. Bu sebeple mütarekeden hemen sonra Sykes-Picot Antlaşması doğrultusunda uygulamalara giriştiler. Bu antlaşmanın Arap Eyaletleri, Suriye ve Irak’la ilgili hususlarında bir problem çıkmadı. Çünkü bu topraklar zaten İngilizler’in eline geçmişti. Ancak mütareke imzalandığı sırada Türk ordusunun elinde bulunan Türkiye topraklarının da işgâl edilmeye başlanması zamanla tepkilerin doğmasına yol açtı.

a) İngiliz İşgâli: Mütareke’den hemen sonra,13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul’a gelmesiyle Osmanlı Hükümeti de İngilizler’in nüfûzu altına girmiş oldu. Çanakkale istihkamları ve diğer stratejik mevkiler de İngilizler tarafından kontrol altına alındı.
Ayrıca Mütareke’den bir hafta sonra harekete geçen İngilizler, yine Mütareke’nin 7. maddesini gerekçe göstererek Musul’un boşaltılmasını istediler. Osmanlı Hükümeti bu talebe de direnmeyerek, buradaki 6. Türk ordusunu Nusaybin’e kadar çekti. Böylece İngilizler Musul ve çevresini işgâl ettiler.
Kafkasya’da da gözü olan İngilizler, Mütareke’den sonra Brest-Litovsk Antlaşması’la Türkler’in eline geçen Kars, Ardahan ve Batum’un derhal boşaltılmasını istediler. Bu üç vilayet Doksanüç Harbi sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’yla Ruslar’a bırakılmış fakat Birinci Dünya Harbi sırasında Rusya’da Bolşevik İhtilâli’nden sonra Doğu Anadolu’daki Rus cephesinin çökmesi üzerine Türk orduları ileri harekâta geçerek bu üç vilayeti ele geçirmişlerdi. Almanya, Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile de bu üç vilayet Türkiye’de kalmıştı. Ancak İtilaf Devletleri savaş sonunda bu antlaşmayı geçersiz saymışlardı.
Bunun üzerine, 24 Aralık 1918’de İngilizler Batum’u işgâl ettiler. Osmanlı Hükümeti, Batum mutasarrıflığına Batum’u boşaltması emrini verdi ve işgâle karşı herhangi bir direniş göstermedi.

b) Fransız İşgâli: Fransızlar, Antep-Urfa-Maraş ve Adana çevresini işgale hazırlanıyordu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı devam ederken İngilizler ve Fransızlar arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’na göre Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Çukurova’dan Sivas’a kadar uzanan topraklar Fransızlar’a bırakılmıştı. Mondros Mütarekesi’nde bu konuda hiçbir hüküm bulunmamasına rağmen, Fransızlar yukarıda belirtilen Türk topraklarını işgâl etmeye başladılar. Osmanlı Hükümeti İtilaf Devletleri’nin yeniden savaşı başlatabilecekleri endişesiyle Fransızlar’ın işgâl ve talepleri karşısında fazla bir şey yapamadı. İşgâl sırasında Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’da Fransızlar Ermeniler’i kullandılar. Fransız üniforması giymiş birçok Ermeni bu bölgede Türkler’e karşı müthiş zulümler yaptılar ve Fransızlar da bu zulme göz yumdular.
Öte yandan Fransızlar Mütareke’den hemen sonra harekete geçerek Doğu Trakya’yı da işgâl etmiş ve Rumeli demiryollarına el koymuşlardı.

c) İtalyan İşgâli: İtalyanlar Birnci Dünya Savaşı’na girerken kendilerine Oniki Ada vaat edilmiş ve ayrıca Trablusgarp üzerinde bir takım haklar tanınmıştı. Sonradan Fransa, İngiltere ve İtalya arasında imzalanan Saint Jean de Maurienne Antlaşması gereğince İtalyanlar’a Antalya, Muğla, Burdur, Isparta ve Konya’ya kadar olan bölgenin verilmesi kararlaştırılmıştı. Daha sonra İzmir bölgesinin de İtalyanlar’a verilmesi kabul edildi. Ancak sonradan Yunanistan’ın son dakikada savaşa girmesi ile İzmir ve çevresi Yunanlılar’a bırakıldı.
İtalyanlar yukarda bahsedilen antlaşma gereğince mahallî bir ayaklanmayı bahane ederek Nisan 1919’da Antalya’ya asker çıkardılar. Daha sonra Muğla tarafından Büyük Menderes’in güneyine kadar olan bölümü işgâl ettiler ve Konya’ya kadar da işgâllerini genişlettiler. Ancak İtalyanlar İzmir’in Yunanlılar’a verilmesinden memnun olmamışlar ve İngiltere ve Fransa’ya gücenmişlerdi. Bu sebeple İtalyan işgâli belirli bölgeleri kontrol altına almak şeklinde tezahür etti. Halka karşı kötü bir davranış içerisine girmediler ve Millî Mücadele’nin başlaması ile Türkler’e el altından destek oldular. Çünkü Batı Anadolu’nun Yunanlılar’ın eline geçmesi ile Yunanistan büyük bir devlet haline geliyordu. Büyük bir Yunanistan ise İtalya’nın en tahammül edemeyeceği bir gelişme olduğundan, İtalyanlar siyasî olarak da Ankara Hükümeti’ni desteklediler.

d) İzmir’in İşgâli: Yunanlılar’ın İtilaf Devletleri safında Birinci Dünya Savaşı’na girmesi için İngiltere ve Fransa da baskı yapmışsa da Alman taraftarı olan Yunan kralı buna karşı çıkmıştı. Başbakan Venizelos ise İtilaf Devletleri yanında savaşa girmek taraftarıydı. Bu sebeple krala karşı ayaklanarak onu tahttan çekilmeye zorladı ve Yunanistan’ı savaşa soktu. Bunun karşılığında Yunanistan’a Batı Anadolu vaad edilmişti.
Venizelos, savaştan sonra Paris’te 18 Ocak1919’da toplanan Barış Konferansı’nda Wilson Prensipleri’ne dayanarak Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini istedi. Amerika, İngiltere ve Fransa bu isteği 6 Mayıs’ta kabul ettiler (1919). Halbuki İzmir ve çevresindeki Avrupa kolonisi buna karşı çıktı. İtalyanlar’ın da daha önce kendilerine vaad edilen İzmir’in Yunanlılar’a verilmesine muhalefet etmesine rağmen, sonuç değişmedi.
15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan komutan ve askerlerini İzmir Metropoliti Hrisostomos elindeki büyük haçla takdis etti ve onları Türk kanı dökmeye çağırdı.
Ancak Türk halkı Yunan işgâline sert tepki gösterdi. Hukuk-ı Beşer Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres Bey (Hasan Tahsin) Yunan sancaktarını yere serdi. Ferdî olmakla beraber benzerî müdahaleler devam etti. Bu tek tek direnişler karşısında
şaşkına dönen Yunan kuvvetleri, İzmir’de asker, sivil, kadın, çocuk demeden katliama giriştiler. Sadece işgâlin ilk günü şehit edilen Türkler’in sayısı 2000’i geçiyordu. Yunan ordusu İzmir’den sonra Anadolu içerisinde ilerleyerek kan dökmeyi sürdürdü ve tam bir vahşet sergilemeye, buradaki Türk varlığını yok etmeye giriştiler.

e) İstanbul’un İşgâli: Mebusan Meclisi’nin aldığı Misak-ı Millî denilen kararlar İngilizler’i rahatsız ettiğinden Ali Rıza Paşa Hükümeti’ne baskı yapmaya başladılar. Bu baskılara dayanamayan hükümet 3 Mart 1920’de istifa etti. İngilizler Damat Ferit Paşa’nın hükümeti kurmasını bekliyorlardı. Fakat padişah hükümeti kurma görevini eski Bahriye Nazırı Salih Paşa’ya verdi. 7 Mart 1920’de kurulan hükümette Fevzi (Çakmak) Paşa da Harbiye Nazırı oldu.
Ancak yeni kurulan hükümet de İngilizler’in istediği gibi çıkmadı ve onların isteklerine boyun eğmedi.
Bunun üzerine İngilizler, yine Mütareke’nin 7. maddesine dayanarak, İstanbul’u fiilen işgâl altına almaya karar verdiler. İşgâl 16 Mart 1920 sabahı yağma ve soygunla başladı ve hem de Şehzadebaşı’nda bulunan bir Türk karakolu basılarak burada uyuyan silâhsız 15 er şehit edildi.
Vatansever ve fedakâr bazı telgraf memurları gelişmelerden Mustafa Kemal Paşa’yı haberdar ettiler.
Millî mücadele taraftarı olarak bilinen mebuslar ile bir kısım aydınlar ve özellikle Türk Ocağı üyeleri tutuklanarak Malta’ya sürgün edildi. Bazı mebuslar ve aydınlar kaçarak Ankara’ya gittiler.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi-post35001.html
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına İtilaf Devletleri temsilcilerine ve Avrupa başkentlerine çektiği telgraflarla İstanbul’un işgâlini protesto etti.
Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’nun İstanbul ile irtibatının kesilmesini emrederek, her türlü yazışmayı ve toplanan vergilerin İstanbul’a gönderilmesini yasakladı.


İşgallere Karşı Türk Milletinin Tepkisi ve Milli Cemiyetler

İtilaf devletleri, Mondoros mütarekesini tam bir teslimiyet antlaşması olarak görmüşler ve 7. Maddeye dayanarak bu yönde uygulamalara girişmişlerdi . İşgaller karşısında Osmanlı hükümetinin sessiz ve pasif kalması Türk milletini Kendi başının