Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


5 sonuçtan 1 ile 5 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Mondros Ateşkes Antlaşması

    OSMANLI DEVLETİ’NİN PAYLAŞILMASI KONUSUNDA YAPILAN PLANLAR

    a) Şark Meselesi:
    Şark Meselesi esas itibariyle İslâmiyet’in Anadolu’ya doğru yayılması ile başlamıştır,denilebilir. Bizans, VIII. ve IX. yüzyıllarda Müslüman Araplar’a kaptırdığı Anadolu topraklarını XI. yüzyılda geri almış ve hatta Suriye ve İran üzerine seferlere başlamıştı. Fakat 1071 yılında Türkler’in Malazgirt’te Bizans ordusunu bozguna uğratmaları ve Anadolu’ya yerleşmek üzere fetihlere başlamaları üzerine batı için Şark Meselesi başlamıştır. Dolayısıyla Türk-İslam dünyası ile Avrupa-Hıristiyan dünyası arasındaki mücadele Şark Meselesi’nin temelini teşkil etmiştir.
    Birinci safhada Şark Meselesi, Batı için Türk fetihlerini durdurmaya ve Hıristiyan ülkelerinin kaybını önlemeye yöneliktir. Avrupa bunu ancak 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması’yla başarabilmiş ve Türk fetihlerini durdurabilmiştir.
    Bundan sonraki safha ise Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyanlar’ı kurtarmak ve Türkler’i Avrupa ve Balkanlar’dan atmak şeklinde gelişmiş ve Şark Meselesi’nin esasını teşkil etmiştir.
    Avrupa’nın ilim ve teknik alandaki başarıları, sanayi inkılâbını gerçekleştirmesi ve sömürgecilik hareketlerine girişmesi Şark Meselesi’nin batının lehinde çözümlenmesi konusunda büyük avantajlar sağlamıştır. Doğu toplumlarının ilim, teknik, düşünce ve ekonomik alandaki gerilemeleri ise Avrupa’nın ilerlemesini kolaylaştırmıştır.
    XIX. yüzyıla girildiği zaman Şark Meselesi artık sadece Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyan ulusların kurtarılması değil, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve doğunun topyekün sömürgeleştirilmesi hareketi olarak açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ancak Avrupa devletlerinin kendi aralarındaki rekabet ve aslan payını kaptırmamak düşüncesi Osmanlı Devleti’nin ömrünü uzatmıştır. Yüzyılın ilk yarısında Rusya’nın sıcak denizlere inmek konusundaki hırsının önüne, İngilizler’in Akdeniz’deki menfaatleri çıkmış, yüzyılın sonlarına doğru ise güçlenen Almanya’nın İngiltere ile sanayi, sömürgecilik ve pazar bulma konusundaki rekabeti Şark Meselesi’nin batının istediği tarzda çözümünü engellemiştir.

    b) İtalya’nın Birinci Dünya Savaşı’na Katılmadan Önceki Devre:
    Rusya’nın savaşın başından beri İstanbul ve boğazları elde etme arzularını dile getiren dışişleri bakanı Sasanof, şayet bu konularda tatmin olmazlarsa, Rusya’nın savaşa isteksiz devam edeceğini ve hatta savaştan çekilebileceğini açıklayan beyanlarda bulunmuştur.
    İngilizler ve Fransızlar, görüşmeler sonucu Ruslar’la anlaşma imkânını bulmuşlar, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın Ruslar’a verilmesini kabul etmişlerdir. Ancak, İstanbul’un serbest bir liman olması, Ruslar’ın da İngiliz ve Fransız menfaatlerini dikkate alacağı, anlaşmalarda öngörülmüştür.
    Daha sonra Mayıs 1916’da Türkiye’nin bölünmesini Rusya ile imzalamak için İngiliz ve Fransız Hükûmetleri adına Mark Sykes (Mark Seykıs) ve General Picot (Pikot) Petrograd’a gitmişlerdir. Tarihte Sykes-Picot (Seykıs-Piko) Antlaşması diye anılan bu taksim antlaşması, 26 Nisan 1919, 9 Mayıs 1916’da karşılıklı alıp verilen vesikalarla imzalanmıştır.
    Bu antlaşmaya göre, Boğazlar bölgesi, Doğuda Trabzon’un batısında belirlenecek bir noktaya kadar giden bölge ile Van ve Bitlis’in güneyine doğru Muş, Siirt, Fırat ve Cezireiömer ve Ameriye’ye kadar uzanan yerler Rusya’ya verilecektir.
    Aladağ, Kayseri, Akdağ-Yıldızdağ, Zara, Ezin, Harput ile sınırlanan arazi ile Kilikya, Suriya ve Musul Fransa’ya bırakılacaktır.
    İngiltere’ye ise Hayfa ve Akka limanları ile Irak ve genellikle Fransız bölgesinin güneyi bırakılacaktır.
    Bu antlaşma, İtalya’nın savaşa katılmasından önce başlamış, ancak İtalya’nın savaşa katılmasından sonra imzalanabilmiştir.
    Petrograd’da Sykes-Picot antlaşması imzalanırken, Mısır’daki İngiliz valisi H. Mac-Mahon, Hicaz emiri Hüseyin’le, Türkiye’ye karşı isyan ettikleri takdirde, Arap bağımsızlığını onaylayacağına ait bir antlaşma yapmıştır. M. Philips Price’e göre, ”Mac-Mahon ve Sykes-Picot Antlaşması Fransa ve İngiltere’ye geniş arazi sahaları temin ederken, Mac-Mahon Antlaşması ancak Suriye ve Irak üzerindeki mandayı ima etmektedir.

    c) İtalya’nın Savaşa Katılmasından İtibaren Rusya’da İhtilâl Çıkmasına Kadar Süren Devre:
    İtalya’nın savaşa katılması 26 Nisan 1915’de İtalya ile diğer üç büyük devlet arasında Londra’da gizli bir antlaşma ile kararlaştırılmıştır.
    Bu antlaşmaya göre, Anadolu’nun bölünmesinde İtalya’nın payı, İngiliz, Fransız ve Ruslar’ın herbirinin paylarından az olmayacaktır. Oniki Ada İtalya’ya ait olacaktır. İtalya aynı zamanda Trablusgarp ve Bingazi üzerinde bazı haklar elde edecektir.
    Gizli Sykes-Picot Antlaşması’nın Roma’da öğrenilmesi, İtalyan hükûmetinin tepkisine neden oldu. Ganimet bölüşmesi, tekrar İtilaf Devletleri arasında güçlükler ortaya çıkardı. Londra’da başlayan 4’lü müzakereler, 19 Nisan 1917’de Saint Jean de Maurienne’de İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanan bir antlaşma ile sonuçlandı. Bu antlaşmayı Rusya, ülkesinde ihtilâl çıkması sebebi ile görüşmelere katılamadığından imza edememiştir. Ancak, İtalya’nın istekleri İngiltere ve Fransa tarafından Rusya’nın uygun görmesi şartı ile kabul edilmiştir. Saint Jean de Maurienne (Sen Jan dö Marien) Antlaşması ile İtalya, Anadolu’nun güneybatısının büyük bir kısmına sahip olmuştur.

    d) Rus İhtilâli’nden Sonraki Devre:
    Rusya’da ihtilâlin çıkışı, Rus ordusunun gittikçe felce uğraması, İngiliz ve Fransızlar’ın İtalya’ya olan ihtiyaçlarını artırmıştır. 1917 ilkbahar ve yaz aylarında görüşmeler sonucu İngilizler ve Fransızlar, İzmir’in İtalyan bölgesine bırakılmasına razı olmuşlardır. Saint Jean de Maurienne Antlaşması’nın tamamlanması için Rusya’nın uygun bulması şartı, Rusya ile ihtilâl sonucu müttefikleri arasında her türlü ilişkilerin kesilmesinden ötürü, İtalya’nın bu şartı kendiliğinden hükümsüz saymasını gerekli kılmıştır.
    Bu arada Yunanistan hiçbir şey elde edememiş ve Yunanistan’ın İstanbul’a ait isteği de Rus istekleri sebebi ile İtilaf Davletleri Tarafından kabul edilememişti. Ancak, ileride temas edileceği üzere Yunan başbakanı Venizelos, Paris barış konferansına müracaat ederek İzmir’in Yunanistan’a verilmesini istemiştir.
    Bütün bu ganimet bölüşmeleri, İtilaf Devletleri arasında ve onun dışında tepki yaratmaktan geri kalmamıştır.
    Yunanlılar İtalyanlar’ın Antalya payına karşılık kendilerine pay istemişlerdir. Araplar, Fransa’nın Suriye üzerindeki manda isteğine karşı çıkmışlardır.
    Profesör Jaeschke (Yaşke)ye göre, İngiliz başvekili Lloyd George (Loyd Corc)un 5 Ocak 1918 Amerikan başkanı Wilson’un 8 Ocak 1918’de Türkiye hakkındaki beyanları, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması plânlarıyla tezat halindedir.
    Osmanlı İmparatorluğu’nun bölünmesi plânı, ilerde Barış Konferansında değişik şekiller alarak Mondros Mütarekesi’nden sonra uygulanmıştır.
    Asıl büyük tepki, Anadolu’dan gelmiştir. İtilaf Devletleri’ne karşı, milliyetçi Kemalistler bütün güçleri ile ortaya çıkmışlardır.



    MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE UYGULANMASI

    Mondros Ateşkes Antlaşması’nın İmzalanmasını Zorunlu Kılan Sebepler
    Meclis-i Mebusan’ın 16 Ekim 1918 tarihli toplantısında açıklama yapan Kurmay Nuri Bey, “Maateessüf gördük ki bir buçuk milyon askere mukabil bütün Memalik-i Osmaniye’nin müdafaası için yalnız yetmiş iki bin tüfek var. Memleketimizin hiçbir noktasını müdafaa edecek kuvve-i kâfiye (yeterli kuvvet) yok.” “Bir avuç eşkıya ile bile memleketin istilâ edileceği hâle geldik.” der.
    Ordu, savaş gücünü kaybetmişti. Ateşkes Antlaşması’nın bir an önce imzalanması ise bir zorunluluktu.
    30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasında, manevî bakımdan da olsa, 8 Ocak 1918 tarihli Wilson Beyannamesi’nin, Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili 12. maddesinin de tesiri olmuştu. Bu maddeye göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkler’e meskûn kısımlarına itirazsız bir hakimiyet temin edileceği ifade edilmişti. Aynı anlamda bir beyan da 5 Ocak 1918’de İngiliz başvekili Lloyd George tarafından Avam kamarasında yapılmıştı. “Biz Türkler’i ne payitahtlarından,ne de ekseriyetle meskûn bulundukları namlı Anadolu ve Rumeli topraklarından mahrum bırakmak için harp etmiyoruz.” Bu iki açıklama birbirini doğrulamakta ve izlemekte ise de,olayların gelişmesi İtilaf Devletleri’nin Türkiye hakkında gerçek niyetlerinin farklı olduğunu göstermiştir.
    Dört yıl süren ve birçok cephede devam eden savaşlar sonunda Alman ekonomisi ve sanayisi sarsılmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesi ve bitmek tükenmek bilmez silâh ve ekonomik kaynağını İtilaf Devletleri’nin emrine sunması savaşın gidişatını İtilaf Devletleri lehinde değiştirdi. İttifakın bütün ekonomik ve silâh yükünü Almanya çektiğinden, zamanla müttefiklerine yardım edemez duruma düştü. Osmanlı Devleti’nin ise,Alman silâh ve ekonomik yardımı olmadan savaşa devam etmesi imkânsızdı.
    Bunlara ilâveten Filistin ve Irak cephelerindeki yenilgiler Osmanlı Devleti’ni barış istemeye mecbur bıraktı. Bu sırada İttihat ve Terakki Partisi iktidardan düşmüş, Enver, Talat ve Cemal Paşalar ülkeyi terk etmişlerdi.
    Sonunda İtilaf Devletleri’nin temsilcileri ile Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda yapılan görüşmelerden sonra, Osmanlı Devleti, şartları oldukça ağır bir mütâreke imzalamak zorunda kaldı (30 Ekim 1918).

    Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Metni

    1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın açılması,Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
    2. Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.
    3. Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.
    4. İtilaf Devletleri’nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır.
    5. Hudutların korunması ve iç asayişin sağlanması dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis (salıverme) edilecektir.
    6. Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi.html#post34998
    7. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi sevkülceyş noktasını işgal hakkını haiz olacaktır.

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Mondros Ateşkes Antlaşması

    1. Osmanlı demiryollarından, İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri müttefiklerin hizmetinde bulundurulacaktır.
    2. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır.
    3. Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.
    4. İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecektir.
    5. Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletleri’ne geçecektir.
    6. Askerî, ticarî ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi.html#post34999
    7. İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiçbiri ihraç olunmayacaktır.)
    8. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri’nin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır.
    9. Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletleri’nin kumandanlarına teslim olunacaktır.
    10. Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
    11. Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlar’a teslim olunacaktır.
    12. Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.
    13. Gerek askerî teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletleri’ne teslimine dair verilecek herhangi bir emir derhal yerine getirilecektir.
    14. İtilaf Devletleri adına bir murahhas, iaşe nezaretinde çalışarak, bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her malûmat kendisine verilecektir.
    15. Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletleri nezdinde kalacaktır.
    16. Osmanlı Hükûmeti, merkezî devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir.
    17. Altı vilâyet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, bu vilâyetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaklar.
    Altı vilâyetten kasıt, Doğu Anadolu’da bulunan altı vilâyettir. Mütareke’de Ermenistan’a aidiyeti hakkında açıkça bir hüküm mevcut değilse de İtilaf Devletleri tarafından altı Ermeni vilâyeti olarak düşünülmektedir. Bilâhare Sevr Barış Antlaşması’nda da bu hususta hükümler mevcuttur.
    Son madde, Ateşkes Antlaşmasının imza tarihi ile silâhlı çatışmanın kesildiği tarihi bildirmektedir.
    Mondros Ateşkes Antlaşması, aslında Osmanlı Devleti’nin yıkılışını öngörüyordu. 7. madde, İtilaf Devletleri’ne Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesini, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile işgal hakkını tanıyordu. 24. madde de altı vilâyet adı verilen yerlerde kargaşalık çıktığı takdirde İtilaf Devletleri, buraları da işgal edeceklerdi. Ateşkesin İngilizce metninde, bu altı vilâyetten, altı Ermeni vilâyeti olarak bahsedilmesi, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde Ermeni Devleti kurulması hususunda İtilaf Devletleri’nin kesin kararı olduğunu gösteriyordu. Ateşkesin 5. maddesinde, hudutların korunması ve iç güvenliğin sağlanması dışında Osmanlı ordusunun terhisi öngörülmektedir. 16. ve 17. maddelerde ise, Osmanlı kuvvetlerinin İtilaf Devletleri kumandanlarına teslim olacağı belirtilmektedir. Kısaca Ateşkes Antlaşması imzalandığı anda, İtilaf Devletleri’nin işgali altında olan yerlerde bulunan Osmanlı kuvvetleri teslim olacaklar ve esir muamelesi göreceklerdir. En önemli konulardan bir tanesi 16. maddede yer alan Suriye ve Irak’taki sınırın tayinidir. Bu sınır tayini sorunu, Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasında bazı güçlüklere sebebiyet vermiştir.

  3. #3

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Mondros Ateşkes Antlaşması

    Ateşkes Antlaşması’nda yer alan Osmanlı Devleti’nin ulaştırma vasıtalarını İtilaf Devletleri’nin kontrol etme hakkı ise, Osmanlı Devleti’nin hayat ve can damarlarını İtilaf Devletleri’nin elinde bulundurması, istedikleri anda Osmanlı Devleti’nin hayatına kastetmek yetkisinin İtilaf Devletleri’ne tanınması demekti.

    Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Sonuçları

    Ali Türkgeldi’ye göre, “Dahilî ve askerî vaziyet harbe devam imkânını bırakmamış olduğundan, mütareke memlekette iyi karşılanarak hükümet için başarı olarak telâkki edildi.”
    Sadrazam İzzet Paşa hatıralarında, Ateşkes Antlaşması’nın Bulgaristan, Avusturya ve Almanya ile yapılan ateşkes antlaşmalarına nazaran daha hafif olduğunu, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzasından önce Mebusan ve Ayan Meclisleri’nde okunarak oybirliğiyle kabul edildiğini açıklamaktadır.
    Halbuki Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcudiyetine kastedilmiştir.
    İsmet İnönü’ye göre, “Mütareke hakkında ilk şüpheleri gösteren Atatürk olmuştür”
    Büyük Atatürk’ün o zaman ifade ettikleri üzere “Osmanlı hükümeti bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeğe muvafakat etmiştir. Yalnız muvafakat etmiş değil, düşmanların memleketi istilası için onlara muaveneti (yardımı) de vaad eylemiştir. Bu mütareke olduğu gibi tatbik edildiği taktirde, memleketin baştan nihayete kadar işgâl ve istilâya maruz olacağı şüphesizdir.”
    Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilaf Devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını beklemeden,Türk topraklarının taksimine giriştiler. Ateşkes Antlaşması’nın 7. Maddesi, bütün bir memleketi icabında işgâl için İtilaf Devletleri’ne imkân veriyordu.
    Yıldırım orduları grup komutanı Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam İzzet Paşa’ya, Ateşkes Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra gönderdiği telgrafta mütareke şartlarının yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu, bu durum düzeltilmedikçe ordular terhis edilecek ve galiplerin her dediğine boyun eğecek olursak, düşman ihtiraslarının önüne geçmeye imkân olmadığını bildiriyordu.
    Bilhassa Suriye hududu tâbirini açıklayarak İskenderun ve Antakya’nın Türklüğünün her vesile ile hatırda tutulmasını ve bunların Suriye’den sayılmaması gerektiğini ileri sürmüştü.
    Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 16. maddesine göre,Suriye hududu içerisinde bulunan kuvvetlerin de İtilaf ordularına teslimi icap ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, bütün kuvvetlerini tespit ettiği Suriye dışına, öz Türk topraklarına çekmiş bulunuyor. Böylece 16. maddeye göre,ordunun teslimi bir zaruret halini almayacak ve ilerde bu ordudan millî kurtuluş davası için fayda sağlanacaktı.
    İtilaf Devletleri ateşkesin şartları dışına çıkarak 7. ve 16. maddeleri isteklerine uygun tarzda yorumlayarak, öz Türk olan, ata yurdunu da işgâle başladılar.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi.html#post35000
    Mustafa Kemal Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerinin doğurabileceği feci akıbetleri gözönüne almak ve bütün kayıtlara rağmen, düşmanların elinde oyuncak olmamak için Sadrazam İzzet Paşa’ya itiraz ve muhalefetini bildiriyor, Ateşkes Antlaşması’nın şartları dışına çıkan tatbikatı şiddetle protesto ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan sadrazama memleketi saran tehlikeleri birer birer gösterirken, öte yandan da Mütareke şartlarının uygulanması konusunda emri altında bulunan ordulara gerekli bildirilerde bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, Başkumandanlık Erkânıharbiye Riyasetine çektiği 6.11.1918 tarihli telgrafında İngilizler’in İskenderun’u işgallerini protesto ederek, Adana’dan Yıldırım Orduları Kıtaatı Kumandanlığından ayrılışını açıkça belirtmiştir.
    İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’nın acı tenkit ve sert ikazları karşısında, kendisinden kurtulmak için Yıldırım Orduları grubu ile VII. ordu karargâhını kaldırdı ve böylece Mustafa Kemal Paşa’yı Harbiye Nezaretinin emrine aldı.

    MÜTAREKE’DEN SONRA AZINLIKLARIN FAALİYETLERİ VE MİLLÎ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER

    Osmanlı Devleti, bir imparatorluk olması sebebiyle bünyesinde birçok farklı dinden ve etnik kökenden gelen toplumları barındırıyordu. Ancak bu yapının mayası Türk unsuru ve Türk kültürü idi. Fransız İhtilâli’nden sonra Hıristiyan unsurlar etnik temele dayalı milletler olarak ortaya çıkmışlar ve Avrupa devletlerinin yardımıyla kendi devletlerini kurmuşlardır.
    Bunlardan Yunanistan 1829 yılında sadece Mora Yarımadası’nda kurulmuş, fakat sonraki yıllarda sürekli olarak Türkiye aleyhinde büyüyerek Tesalya ve Batı Trakya ve adalara sahip olmuştu. Bununla da yetinmeyen Yunanlılar’ın asıl ideali Batı Anadolu ve İstanbul’u ele geçirerek Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmaktı. Ayrıca Karadeniz Bölgesi’nde XV. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmış olan Pontus Rum Devleti’ni de ihya etmek istiyorlardı. Türkler’in Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmaları üzerine derhal harekete geçen Rumlar, Rum Pontus Cemiyeti adı altında teşkilatlanmışlar ve Karadeniz Bölgesi’nde silâhlanmışlardı. Rum çeteleri Türk köylerini basıyor, yakıp, yıkıyor ve Türkler’i bu bölgeden uzaklaştırmak ve yok etmek istiyorlardı. Böylece azınlık oldukları bu bölgede çoğunluk hale geleceklerdi.
    Öte yandan birçok Rum cemiyetinin birleşmesiyle ortaya çıkan Mavri Mira Cemiyeti de Batı Anadolu’nun ve İstanbul’un Yunanistan’a katılmasını sağlamak için faaliyet göstermekteydi.
    Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan milletlerden sadece Ermeniler bağımsız bir devlet kuramamışlardı. Bu amaçla XIX. yüzyılın sonlarında birçok ayaklanmalar çıkarmışlarsa da başarılı olamayan Ermeniler, Mondros Mütarekesi’nden sonra bu fırsatı yakaladıklarına inanıyor ve Doğu Anadolu’da bir Ermenistan kurmak için çalışıyorlardı. Bunun için en çok güvendikleri ise Avrupa devletleri idi. Ayrıca İstanbul’da organize olan Ermeniler Rumlar’la işbirliği yapıyorlardı. “Hınçak ve Taşnak” adlarını taşıyan Ermeni gizli örgütleri Doğu Anadolu’yu Ermenistan’a katmaya çalışıyorlardı. Ermeniler’in hayali sadece Doğu Anadolu ile sınırlı olmayıp,Hazar’dan Antalya’ya kadar uzanan bir imparatorluk düşlüyorlardı. Hatta, İstanbul Ermeni Patriği Zaven Efendi, Büyük Ermenistan’ın başkentinin Erzurum olacağına dair beyanlar bile vermekteydi.
    Osmanlı Devleti bünyesinde bulunan bir diğer azınlık da Yahudilerdi. Yahudiler, Filistin topraklarının kendilerine verileceğine inandıklarından, Türkiye’den ayrıca toprak talep etmemekteydiler. Yalnız ki, ticaret, kültür, din gibi ellerinde bulundurdukları bazı imtiyazlarını korumak amacıyla Makabi Cemiyeti isminde bir cemiyet kurmuşlardır. Ancak bütün bunlara rağmen İstanbul ve İzmir’de yaşayan Yahudiler işgâl kuvvetlerini büyük coşkuyla karşılamışlar, özellikle İzmir’de Türkler’e “Siz ay ve yıldızı artık gökte görebilirsiniz” sözleriyle emellerini dile getirmişlerdir.
    Yukarıda bahsedilen Rum, Ermeni ve Yahudi faaliyetlerinin yanında, Anadolu’da Türkler tarafından kurulan bazı cemiyetler de vardır ki, aşağıda görüleceği üzere, bunlar Türklük aleyhinde faaliyet gösteriyorlar ve işgalci devletlerden yardım görüyorlardı.

    Kürdistan Teâlî Cemiyeti: Aslında daha 1908 yıllarında, Osmanlıcılık idealine bağlı olarak, Kürt Teâvün Cemiyeti adı altında bir cemiyet faaliyeti sürdürmekteydi. Bu defa, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti’nin parçalanması üzerine ,İstanbul’da Rus elçiliğinin paraları ve teşvikleriyle, başta Şeyh Abdülkadir olmak üzere Mayıs 1919’da merkezi İstanbul olan Kürdistan Teâlî Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyetin

  4. #4

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Mondros Ateşkes Antlaşması

    a) kavim sayarak ve Wilson Prensipleri’ne de dayanarak, ayrı bir devlet kurmaktır. Cemiyet İstanbul dışında Diyarbakır, Bitlis ve Elazığ illerinde şubeler açmıştır. Ancak Kürtler’in devlet kurmak için istedikleri iller (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ) Ermeni istekleriyle çatışmaktaydı. Bu durumda İtilaf Devletleri ve özellikle A.B.D. başkanı Wilson, ikili oynamakta, fakat din birliklerinden dolayı Ermeniler’i tercih etmekteydiler. Buna rağmen İngilizler, Kürt Teâlî Cemiyeti’nin başkanıyla, ellerinde İngiliz altınları olduğu halde, Mustafa Kemal Paşa ve Kuvâ-yı Milliye’ye karşı Kürt halkını teşkilatlandırması ve Kürdistan Devleti kurulması istekleriyle, Said-i Nursî Efendi’ye gitmişlerdir. Bu durumda Said-i Nursî Efendi’nin verdiği; “Asırlar boyu İslâm’a hizmet etmiş asil Türk milleti kardeşlerim şimdi müşgül duruma düştüğü için onları arkadan hançerlememi mi istiyorsunuz... Biz bu vatanda birlikte yaşadık, birlikte yaşayacağız. Ben Kuva-yı Milliye’ye de, Mustafa Kemal Paşa’ya da yardımcı olacağım.” Cevabı gerçekten ibret alınacak seviyededir. Nitekim bu durumu takdir etmiş ve özellikle de Türkler ve Kürtler arasındaki tarihi bağlar ve din birliğinin bulunması ister istemez bazı Kürt aşiretlerini etkisiz bıraktı. Bunun üzerine bir süre sonra birçok aşiret Mustafa Kemal’e destek verdikleri gibi T.B.M.M.’ ye de mebus gönderdi.

    b) İngiliz Muhipler Cemiyeti: Ağustos 1919’da merkezi İstanbul olarak kurulan cemiyetin kurucuları arasında başta Sadrazam Damat Ferit Paşa olmak üzere, bazı devlet adamları ve siyasetçileri bulunmaktaydı. Hatta bazı tarih kitaplarında padişah Vahdettin de bu cemiyetin üyeleri arasında gösterilmekteyse de ispatı mümkün olmamıştır. İngiltere ile Osmanlı Hilâfet ve Saltanatı arasında mevcut samimiyetin devamı ve daha da kuvvetlendirilmesini bir beyannâme ile ilân eden bu cemiyetin açık amacı, İngilizler’e candan dostluk gösterilerek, halifelikle saltanatı kurtarmaktı. Cemiyetin saklı tutulan asıl amacı ise, Anadolu’da yer yer kurulan millî cemiyetlerin çalışmalarını baltalayarak, Türkiye’yi İngiliz mandası altına sokmaktı.

    c) Wilson Prensipleri Cemiyeti: Ülkenin kurtuluşunun Amerikan mandasına girmekle sağlanabileceğini sanan bazı Türk aydınları, Ocak 1919’da Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurmuşlardır. Kurucuları arasında Halide Edip, Refik Halid, Celâl Nuri, Celâleddin Muhtar gibi önemli kişilerin de bulunduğu bu cemiyet üyeleri, bir süre sonra yaptıkları hatanın farkına varmış ve adı geçen kişiler millî mücadeleye iştirak etmişlerdir.

    MÜTAREKE’NİN UYGULANMASI, İŞGÂLLER VE DİRENİŞ HAREKETLERİ

    Mondros Mütarekesi Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın sömürgesi haline getirmekteydi. Buna göre Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Batı Trakya kaybedildiği gibi, Anadolu da tehlike altına girdi. Antlaşmanın 7. maddesi olan, asayişin tehlikeye düştüğü yerlerin işgâl edilebileceğine dair madde gereğince harekete geçen İtilaf Devletleri, barış antlaşmasını beklemeden bu maddeye dayanarak Türkiye’nin çeşitli yörelerini derhal işgâle başladılar. Osmanlı Hükümeti’nin itirazlarına karşı daima mütarekenin 7. maddesini ileri sürüyorlar, bazen buna bile gerek görmüyorlardı.
    Esasen İtilaf Devletleri 7. madde ile daha önce kendi aralarında imzaladıkları Sykes-Picot ve Saint Jean de Maurienne antlaşmalarının hükümlerini uygulamaya koyulmuşlardı. Mondros Mütarekesi onlar için Osmanlı Devleti ile savaşı sona erdiren bir antlaşmaydı. Bu sebeple mütarekeden hemen sonra Sykes-Picot Antlaşması doğrultusunda uygulamalara giriştiler. Bu antlaşmanın Arap Eyaletleri, Suriye ve Irak’la ilgili hususlarında bir problem çıkmadı. Çünkü bu topraklar zaten İngilizler’in eline geçmişti. Ancak mütareke imzalandığı sırada Türk ordusunun elinde bulunan Türkiye topraklarının da işgâl edilmeye başlanması zamanla tepkilerin doğmasına yol açtı.

    a) İngiliz İşgâli: Mütareke’den hemen sonra,13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul’a gelmesiyle Osmanlı Hükümeti de İngilizler’in nüfûzu altına girmiş oldu. Çanakkale istihkamları ve diğer stratejik mevkiler de İngilizler tarafından kontrol altına alındı.
    Ayrıca Mütareke’den bir hafta sonra harekete geçen İngilizler, yine Mütareke’nin 7. maddesini gerekçe göstererek Musul’un boşaltılmasını istediler. Osmanlı Hükümeti bu talebe de direnmeyerek, buradaki 6. Türk ordusunu Nusaybin’e kadar çekti. Böylece İngilizler Musul ve çevresini işgâl ettiler.
    Kafkasya’da da gözü olan İngilizler, Mütareke’den sonra Brest-Litovsk Antlaşması’la Türkler’in eline geçen Kars, Ardahan ve Batum’un derhal boşaltılmasını istediler. Bu üç vilayet Doksanüç Harbi sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’yla Ruslar’a bırakılmış fakat Birinci Dünya Harbi sırasında Rusya’da Bolşevik İhtilâli’nden sonra Doğu Anadolu’daki Rus cephesinin çökmesi üzerine Türk orduları ileri harekâta geçerek bu üç vilayeti ele geçirmişlerdi. Almanya, Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile de bu üç vilayet Türkiye’de kalmıştı. Ancak İtilaf Devletleri savaş sonunda bu antlaşmayı geçersiz saymışlardı.
    Bunun üzerine, 24 Aralık 1918’de İngilizler Batum’u işgâl ettiler. Osmanlı Hükümeti, Batum mutasarrıflığına Batum’u boşaltması emrini verdi ve işgâle karşı herhangi bir direniş göstermedi.

    b) Fransız İşgâli: Fransızlar, Antep-Urfa-Maraş ve Adana çevresini işgale hazırlanıyordu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı devam ederken İngilizler ve Fransızlar arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’na göre Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Çukurova’dan Sivas’a kadar uzanan topraklar Fransızlar’a bırakılmıştı. Mondros Mütarekesi’nde bu konuda hiçbir hüküm bulunmamasına rağmen, Fransızlar yukarıda belirtilen Türk topraklarını işgâl etmeye başladılar. Osmanlı Hükümeti İtilaf Devletleri’nin yeniden savaşı başlatabilecekleri endişesiyle Fransızlar’ın işgâl ve talepleri karşısında fazla bir şey yapamadı. İşgâl sırasında Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’da Fransızlar Ermeniler’i kullandılar. Fransız üniforması giymiş birçok Ermeni bu bölgede Türkler’e karşı müthiş zulümler yaptılar ve Fransızlar da bu zulme göz yumdular.
    Öte yandan Fransızlar Mütareke’den hemen sonra harekete geçerek Doğu Trakya’yı da işgâl etmiş ve Rumeli demiryollarına el koymuşlardı.

    c) İtalyan İşgâli: İtalyanlar Birnci Dünya Savaşı’na girerken kendilerine Oniki Ada vaat edilmiş ve ayrıca Trablusgarp üzerinde bir takım haklar tanınmıştı. Sonradan Fransa, İngiltere ve İtalya arasında imzalanan Saint Jean de Maurienne Antlaşması gereğince İtalyanlar’a Antalya, Muğla, Burdur, Isparta ve Konya’ya kadar olan bölgenin verilmesi kararlaştırılmıştı. Daha sonra İzmir bölgesinin de İtalyanlar’a verilmesi kabul edildi. Ancak sonradan Yunanistan’ın son dakikada savaşa girmesi ile İzmir ve çevresi Yunanlılar’a bırakıldı.
    İtalyanlar yukarda bahsedilen antlaşma gereğince mahallî bir ayaklanmayı bahane ederek Nisan 1919’da Antalya’ya asker çıkardılar. Daha sonra Muğla tarafından Büyük Menderes’in güneyine kadar olan bölümü işgâl ettiler ve Konya’ya kadar da işgâllerini genişlettiler. Ancak İtalyanlar İzmir’in Yunanlılar’a verilmesinden memnun olmamışlar ve İngiltere ve Fransa’ya gücenmişlerdi. Bu sebeple İtalyan işgâli belirli bölgeleri kontrol altına almak şeklinde tezahür etti. Halka karşı kötü bir davranış içerisine girmediler ve Millî Mücadele’nin başlaması ile Türkler’e el altından destek oldular. Çünkü Batı Anadolu’nun Yunanlılar’ın eline geçmesi ile Yunanistan büyük bir devlet haline geliyordu. Büyük bir Yunanistan ise İtalya’nın en tahammül edemeyeceği bir gelişme olduğundan, İtalyanlar siyasî olarak da Ankara Hükümeti’ni desteklediler.

    d) İzmir’in İşgâli: Yunanlılar’ın İtilaf Devletleri safında Birinci Dünya Savaşı’na girmesi için İngiltere ve Fransa da baskı yapmışsa da Alman taraftarı olan Yunan kralı buna karşı çıkmıştı. Başbakan Venizelos ise İtilaf Devletleri yanında savaşa girmek taraftarıydı. Bu sebeple krala karşı ayaklanarak onu tahttan çekilmeye zorladı ve Yunanistan’ı savaşa soktu. Bunun karşılığında Yunanistan’a Batı Anadolu vaad edilmişti.
    Venizelos, savaştan sonra Paris’te 18 Ocak1919’da toplanan Barış Konferansı’nda Wilson Prensipleri’ne dayanarak Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini istedi. Amerika, İngiltere ve Fransa bu isteği 6 Mayıs’ta kabul ettiler (1919). Halbuki İzmir ve çevresindeki Avrupa kolonisi buna karşı çıktı. İtalyanlar’ın da daha önce kendilerine vaad edilen İzmir’in Yunanlılar’a verilmesine muhalefet etmesine rağmen, sonuç değişmedi.
    15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan komutan ve askerlerini İzmir Metropoliti Hrisostomos elindeki büyük haçla takdis etti ve onları Türk kanı dökmeye çağırdı.
    Ancak Türk halkı Yunan işgâline sert tepki gösterdi. Hukuk-ı Beşer Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres Bey (Hasan Tahsin) Yunan sancaktarını yere serdi. Ferdî olmakla beraber benzerî müdahaleler devam etti. Bu tek tek direnişler karşısında
    şaşkına dönen Yunan kuvvetleri, İzmir’de asker, sivil, kadın, çocuk demeden katliama giriştiler. Sadece işgâlin ilk günü şehit edilen Türkler’in sayısı 2000’i geçiyordu. Yunan ordusu İzmir’den sonra Anadolu içerisinde ilerleyerek kan dökmeyi sürdürdü ve tam bir vahşet sergilemeye, buradaki Türk varlığını yok etmeye giriştiler.

    e) İstanbul’un İşgâli: Mebusan Meclisi’nin aldığı Misak-ı Millî denilen kararlar İngilizler’i rahatsız ettiğinden Ali Rıza Paşa Hükümeti’ne baskı yapmaya başladılar. Bu baskılara dayanamayan hükümet 3 Mart 1920’de istifa etti. İngilizler Damat Ferit Paşa’nın hükümeti kurmasını bekliyorlardı. Fakat padişah hükümeti kurma görevini eski Bahriye Nazırı Salih Paşa’ya verdi. 7 Mart 1920’de kurulan hükümette Fevzi (Çakmak) Paşa da Harbiye Nazırı oldu.
    Ancak yeni kurulan hükümet de İngilizler’in istediği gibi çıkmadı ve onların isteklerine boyun eğmedi.
    Bunun üzerine İngilizler, yine Mütareke’nin 7. maddesine dayanarak, İstanbul’u fiilen işgâl altına almaya karar verdiler. İşgâl 16 Mart 1920 sabahı yağma ve soygunla başladı ve hem de Şehzadebaşı’nda bulunan bir Türk karakolu basılarak burada uyuyan silâhsız 15 er şehit edildi.
    Vatansever ve fedakâr bazı telgraf memurları gelişmelerden Mustafa Kemal Paşa’yı haberdar ettiler.
    Millî mücadele taraftarı olarak bilinen mebuslar ile bir kısım aydınlar ve özellikle Türk Ocağı üyeleri tutuklanarak Malta’ya sürgün edildi. Bazı mebuslar ve aydınlar kaçarak Ankara’ya gittiler.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi.html#post35001
    Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına İtilaf Devletleri temsilcilerine ve Avrupa başkentlerine çektiği telgraflarla İstanbul’un işgâlini protesto etti.
    Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’nun İstanbul ile irtibatının kesilmesini emrederek, her türlü yazışmayı ve toplanan vergilerin İstanbul’a gönderilmesini yasakladı.


    İşgallere Karşı Türk Milletinin Tepkisi ve Milli Cemiyetler

    İtilaf devletleri, Mondoros mütarekesini tam bir teslimiyet antlaşması olarak görmüşler ve 7. Maddeye dayanarak bu yönde uygulamalara girişmişlerdi . İşgaller karşısında Osmanlı hükümetinin sessiz ve pasif kalması Türk milletini Kendi başının

  5. #5

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Mondros Ateşkes Antlaşması

    etmiş ve derhal teşkilatlanmalara girişilmişti . Böylece ülkenin dört bir tarafında Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri teşkil edilmeye başlanarak, işgallere karşı direnişe geçildi.
    Özellikle Yunanlılar’ın İzmir ve çevresini işgali ve katliamlara girişmeleri ülkenin her tarafında sert protestolara yol açtı . Bu sıralarda Samsun’a çıkmış olan Mustafa Kemal Paşa , askerî ve mülkî makamlara gönderdiği telgraflarla İzmir’in işgaline karşı vatandaşların tepki göstermeleri konusunda tedbirler alınması ve milletin harekete geçirilmesini tamim ediyordu.
    Yunanlılar’ın Batı Anadolu’da ilerlemeleri, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’nun Fransız’ların işgaline girmesi ve buralarda Ermenilerin yaptıkları zulümler ile Doğu Anadolu’da bir Ermenistan kurulacağı konusundaki söylentiler Türk Milletini kendi kaderini tayin konusunda adımlar atmaya ve teşkilatlanmaya mecbur etti.
    Millî kurtuluşumuza çalışan bazı cemiyetler işte bu duygu ve düşüncelerden hareketle kurulmuştu . böylece kurulan her bir cemiyet kendi bölgesinin kurtuluşu ile ilgili ve genellikle silahlı bağımsızlık mücadelesini değil, propaganda ve yayın yoluyla haklarını dünyaya duyurmak, anlatmak yolunu tercih etmiştir. Ortak gayeleri bölgelerini işgalden kurtarmak ve işgale karşı mücadele etmek olan, Millî mücadelede önemli vazifeler görmüş ve bu mücadelenin çekirdeğini oluşturan bazı cemiyetleri şöylece sıralayabiliriz.
    a) Trakya – Paşaeli Müdâfaa-i Heyet-i Osmaniye Cemiyeti
    b) İzmir Müdâfaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-tarih-dersi/18109-mondros-ateskes-antlasmasi.html#post35003
    c) Müdâfaa-i Vatan Cemiyeti (Redd-i İlhak)
    d) Vilâyât-ı Şarkıyye Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti
    e) Kilikyalılar Cemiyeti
    f) Trabzon Muhâfaza-i Hukuk Cemiyeti
    g) Millî Kongre Cemiyeti
    h) Anadolu Kadınları Müdâfaa-i Vatan Cemiyeti



    FAYDALANILAN KAYNAKLAR :

    1)Türk İnkılâbı Tarihi ve Atatürk İlkeleri – Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal
    Y. Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu

    2)Türk İnkılâp Tarihi – Prof. Dr. Hamza Eroğlu




Benzer Konular

  1. Hüdeybiye Antlaşması ve Peygamberimizin Mektupları
    By Mustafa Uyar in forum Hz. Muhammed (sav)
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 05.Nisan.2015, 12:16
  2. Mondros ateşkes antlaşması
    By haberal in forum Lise Tarih Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.Ekim.2008, 16:45
  3. Lozan Antlaşması
    By haberal in forum Sosyal Bilgiler Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.Nisan.2008, 12:09
  4. mudanya ateşkes antlaşması
    By Mustafa Uyar in forum Lise Tarih Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.Mayıs.2007, 11:29

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.