OSMANLI DEVLETİ’NİN PAYLAŞILMASI KONUSUNDA YAPILAN PLANLAR

a) Şark Meselesi:
Şark Meselesi esas itibariyle İslâmiyet’in Anadolu’ya doğru yayılması ile başlamıştır,denilebilir. Bizans, VIII. ve IX. yüzyıllarda Müslüman Araplar’a kaptırdığı Anadolu topraklarını XI. yüzyılda geri almış ve hatta Suriye ve İran üzerine seferlere başlamıştı. Fakat 1071 yılında Türkler’in Malazgirt’te Bizans ordusunu bozguna uğratmaları ve Anadolu’ya yerleşmek üzere fetihlere başlamaları üzerine batı için Şark Meselesi başlamıştır. Dolayısıyla Türk-İslam dünyası ile Avrupa-Hıristiyan dünyası arasındaki mücadele Şark Meselesi’nin temelini teşkil etmiştir.
Birinci safhada Şark Meselesi, Batı için Türk fetihlerini durdurmaya ve Hıristiyan ülkelerinin kaybını önlemeye yöneliktir. Avrupa bunu ancak 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması’yla başarabilmiş ve Türk fetihlerini durdurabilmiştir.
Bundan sonraki safha ise Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyanlar’ı kurtarmak ve Türkler’i Avrupa ve Balkanlar’dan atmak şeklinde gelişmiş ve Şark Meselesi’nin esasını teşkil etmiştir.
Avrupa’nın ilim ve teknik alandaki başarıları, sanayi inkılâbını gerçekleştirmesi ve sömürgecilik hareketlerine girişmesi Şark Meselesi’nin batının lehinde çözümlenmesi konusunda büyük avantajlar sağlamıştır. Doğu toplumlarının ilim, teknik, düşünce ve ekonomik alandaki gerilemeleri ise Avrupa’nın ilerlemesini kolaylaştırmıştır.
XIX. yüzyıla girildiği zaman Şark Meselesi artık sadece Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyan ulusların kurtarılması değil, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve doğunun topyekün sömürgeleştirilmesi hareketi olarak açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ancak Avrupa devletlerinin kendi aralarındaki rekabet ve aslan payını kaptırmamak düşüncesi Osmanlı Devleti’nin ömrünü uzatmıştır. Yüzyılın ilk yarısında Rusya’nın sıcak denizlere inmek konusundaki hırsının önüne, İngilizler’in Akdeniz’deki menfaatleri çıkmış, yüzyılın sonlarına doğru ise güçlenen Almanya’nın İngiltere ile sanayi, sömürgecilik ve pazar bulma konusundaki rekabeti Şark Meselesi’nin batının istediği tarzda çözümünü engellemiştir.

b) İtalya’nın Birinci Dünya Savaşı’na Katılmadan Önceki Devre:
Rusya’nın savaşın başından beri İstanbul ve boğazları elde etme arzularını dile getiren dışişleri bakanı Sasanof, şayet bu konularda tatmin olmazlarsa, Rusya’nın savaşa isteksiz devam edeceğini ve hatta savaştan çekilebileceğini açıklayan beyanlarda bulunmuştur.
İngilizler ve Fransızlar, görüşmeler sonucu Ruslar’la anlaşma imkânını bulmuşlar, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın Ruslar’a verilmesini kabul etmişlerdir. Ancak, İstanbul’un serbest bir liman olması, Ruslar’ın da İngiliz ve Fransız menfaatlerini dikkate alacağı, anlaşmalarda öngörülmüştür.
Daha sonra Mayıs 1916’da Türkiye’nin bölünmesini Rusya ile imzalamak için İngiliz ve Fransız Hükûmetleri adına Mark Sykes (Mark Seykıs) ve General Picot (Pikot) Petrograd’a gitmişlerdir. Tarihte Sykes-Picot (Seykıs-Piko) Antlaşması diye anılan bu taksim antlaşması, 26 Nisan 1919, 9 Mayıs 1916’da karşılıklı alıp verilen vesikalarla imzalanmıştır.
Bu antlaşmaya göre, Boğazlar bölgesi, Doğuda Trabzon’un batısında belirlenecek bir noktaya kadar giden bölge ile Van ve Bitlis’in güneyine doğru Muş, Siirt, Fırat ve Cezireiömer ve Ameriye’ye kadar uzanan yerler Rusya’ya verilecektir.
Aladağ, Kayseri, Akdağ-Yıldızdağ, Zara, Ezin, Harput ile sınırlanan arazi ile Kilikya, Suriya ve Musul Fransa’ya bırakılacaktır.
İngiltere’ye ise Hayfa ve Akka limanları ile Irak ve genellikle Fransız bölgesinin güneyi bırakılacaktır.
Bu antlaşma, İtalya’nın savaşa katılmasından önce başlamış, ancak İtalya’nın savaşa katılmasından sonra imzalanabilmiştir.
Petrograd’da Sykes-Picot antlaşması imzalanırken, Mısır’daki İngiliz valisi H. Mac-Mahon, Hicaz emiri Hüseyin’le, Türkiye’ye karşı isyan ettikleri takdirde, Arap bağımsızlığını onaylayacağına ait bir antlaşma yapmıştır. M. Philips Price’e göre, ”Mac-Mahon ve Sykes-Picot Antlaşması Fransa ve İngiltere’ye geniş arazi sahaları temin ederken, Mac-Mahon Antlaşması ancak Suriye ve Irak üzerindeki mandayı ima etmektedir.

c) İtalya’nın Savaşa Katılmasından İtibaren Rusya’da İhtilâl Çıkmasına Kadar Süren Devre:
İtalya’nın savaşa katılması 26 Nisan 1915’de İtalya ile diğer üç büyük devlet arasında Londra’da gizli bir antlaşma ile kararlaştırılmıştır.
Bu antlaşmaya göre, Anadolu’nun bölünmesinde İtalya’nın payı, İngiliz, Fransız ve Ruslar’ın herbirinin paylarından az olmayacaktır. Oniki Ada İtalya’ya ait olacaktır. İtalya aynı zamanda Trablusgarp ve Bingazi üzerinde bazı haklar elde edecektir.
Gizli Sykes-Picot Antlaşması’nın Roma’da öğrenilmesi, İtalyan hükûmetinin tepkisine neden oldu. Ganimet bölüşmesi, tekrar İtilaf Devletleri arasında güçlükler ortaya çıkardı. Londra’da başlayan 4’lü müzakereler, 19 Nisan 1917’de Saint Jean de Maurienne’de İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanan bir antlaşma ile sonuçlandı. Bu antlaşmayı Rusya, ülkesinde ihtilâl çıkması sebebi ile görüşmelere katılamadığından imza edememiştir. Ancak, İtalya’nın istekleri İngiltere ve Fransa tarafından Rusya’nın uygun görmesi şartı ile kabul edilmiştir. Saint Jean de Maurienne (Sen Jan dö Marien) Antlaşması ile İtalya, Anadolu’nun güneybatısının büyük bir kısmına sahip olmuştur.

d) Rus İhtilâli’nden Sonraki Devre:
Rusya’da ihtilâlin çıkışı, Rus ordusunun gittikçe felce uğraması, İngiliz ve Fransızlar’ın İtalya’ya olan ihtiyaçlarını artırmıştır. 1917 ilkbahar ve yaz aylarında görüşmeler sonucu İngilizler ve Fransızlar, İzmir’in İtalyan bölgesine bırakılmasına razı olmuşlardır. Saint Jean de Maurienne Antlaşması’nın tamamlanması için Rusya’nın uygun bulması şartı, Rusya ile ihtilâl sonucu müttefikleri arasında her türlü ilişkilerin kesilmesinden ötürü, İtalya’nın bu şartı kendiliğinden hükümsüz saymasını gerekli kılmıştır.
Bu arada Yunanistan hiçbir şey elde edememiş ve Yunanistan’ın İstanbul’a ait isteği de Rus istekleri sebebi ile İtilaf Davletleri Tarafından kabul edilememişti. Ancak, ileride temas edileceği üzere Yunan başbakanı Venizelos, Paris barış konferansına müracaat ederek İzmir’in Yunanistan’a verilmesini istemiştir.
Bütün bu ganimet bölüşmeleri, İtilaf Devletleri arasında ve onun dışında tepki yaratmaktan geri kalmamıştır.
Yunanlılar İtalyanlar’ın Antalya payına karşılık kendilerine pay istemişlerdir. Araplar, Fransa’nın Suriye üzerindeki manda isteğine karşı çıkmışlardır.
Profesör Jaeschke (Yaşke)ye göre, İngiliz başvekili Lloyd George (Loyd Corc)un 5 Ocak 1918 Amerikan başkanı Wilson’un 8 Ocak 1918’de Türkiye hakkındaki beyanları, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması plânlarıyla tezat halindedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bölünmesi plânı, ilerde Barış Konferansında değişik şekiller alarak Mondros Mütarekesi’nden sonra uygulanmıştır.
Asıl büyük tepki, Anadolu’dan gelmiştir. İtilaf Devletleri’ne karşı, milliyetçi Kemalistler bütün güçleri ile ortaya çıkmışlardır.



MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE UYGULANMASI

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın İmzalanmasını Zorunlu Kılan Sebepler
Meclis-i Mebusan’ın 16 Ekim 1918 tarihli toplantısında açıklama yapan Kurmay Nuri Bey, “Maateessüf gördük ki bir buçuk milyon askere mukabil bütün Memalik-i Osmaniye’nin müdafaası için yalnız yetmiş iki bin tüfek var. Memleketimizin hiçbir noktasını müdafaa edecek kuvve-i kâfiye (yeterli kuvvet) yok.” “Bir avuç eşkıya ile bile memleketin istilâ edileceği hâle geldik.” der.
Ordu, savaş gücünü kaybetmişti. Ateşkes Antlaşması’nın bir an önce imzalanması ise bir zorunluluktu.
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasında, manevî bakımdan da olsa, 8 Ocak 1918 tarihli Wilson Beyannamesi’nin, Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili 12. maddesinin de tesiri olmuştu. Bu maddeye göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkler’e meskûn kısımlarına itirazsız bir hakimiyet temin edileceği ifade edilmişti. Aynı anlamda bir beyan da 5 Ocak 1918’de İngiliz başvekili Lloyd George tarafından Avam kamarasında yapılmıştı. “Biz Türkler’i ne payitahtlarından,ne de ekseriyetle meskûn bulundukları namlı Anadolu ve Rumeli topraklarından mahrum bırakmak için harp etmiyoruz.” Bu iki açıklama birbirini doğrulamakta ve izlemekte ise de,olayların gelişmesi İtilaf Devletleri’nin Türkiye hakkında gerçek niyetlerinin farklı olduğunu göstermiştir.
Dört yıl süren ve birçok cephede devam eden savaşlar sonunda Alman ekonomisi ve sanayisi sarsılmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesi ve bitmek tükenmek bilmez silâh ve ekonomik kaynağını İtilaf Devletleri’nin emrine sunması savaşın gidişatını İtilaf Devletleri lehinde değiştirdi. İttifakın bütün ekonomik ve silâh yükünü Almanya çektiğinden, zamanla müttefiklerine yardım edemez duruma düştü. Osmanlı Devleti’nin ise,Alman silâh ve ekonomik yardımı olmadan savaşa devam etmesi imkânsızdı.
Bunlara ilâveten Filistin ve Irak cephelerindeki yenilgiler Osmanlı Devleti’ni barış istemeye mecbur bıraktı. Bu sırada İttihat ve Terakki Partisi iktidardan düşmüş, Enver, Talat ve Cemal Paşalar ülkeyi terk etmişlerdi.
Sonunda İtilaf Devletleri’nin temsilcileri ile Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda yapılan görüşmelerden sonra, Osmanlı Devleti, şartları oldukça ağır bir mütâreke imzalamak zorunda kaldı (30 Ekim 1918).

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Metni

1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın açılması,Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
2. Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.
3. Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.
4. İtilaf Devletleri’nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır.
5. Hudutların korunması ve iç asayişin sağlanması dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis (salıverme) edilecektir.
6. Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=34998
7. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi sevkülceyş noktasını işgal hakkını haiz olacaktır.