Ağız ve Diş Temizliği (Misvak)
5. Kütüb-ü Sitte’nin (Altı Hadîs Kitabı) ittifakla rivayet ettikleri ve arkasında kırk’a yakın sahâbenin imzası bulunan, bu yönüyle de mütevatir olan bir hadîslerinde de Allah Resûlü: “Eğer ümmetime zorluk vereceğimden çekinmeseydim, her namazın başında onlara misvak kullanmalarını emrederdim” buyuruyorlar.160
Ümmetini zora koşma endişesini taşıdığından dolayı, böyle bir emirde bulunmamış. Yoksa, misvak kullanmak da, aynen abdest gibi namazın farzlarından olacaktı. Böyle bir şey ise, bu dinin ruhu olan kolaylık prensibine aykırı düşecekti. Çünkü herkes, her yerde misvak bulamayabilirdi...
Misvak kullanmak farz değildir; ama mühim bir sünnettir. Eskiler bu mes’ele üzerine ciltlerle kitap yazmışlar. Yeni araştırmacılarımız da değişik buudlarıyla misvak mevzuunu ilmî tahlillere tâbi tutup araştırdılar. Gelecekte -İnşaallah- onları da okuyacaksınız...
Sivaklama, “diş temizleme” demektir ve bu sadece misvakla olmaz; parmaklarla, tuzla, macunla, daha başka şeylerle de yapılabilir. Evet, isteyen istediği şekilde dişini temizleyebilir; buna kimsenin diyeceği birşey yoktur. Ancak, misvağın da kendine göre bir kısım hususiyetlerinin bulunduğu gözardı edilmemelidir.
Şimdi, bir din düşünün ki, o dinin mübelliği (Bâni ve kurucusu değil. Çünkü dinin kurucusu ve bânisi sadece Allah (cc)’tır. Efendimiz, O’nun tebliğcisidir.) günde beş on defa misvak kullanmayı, hem de bir sünnet olarak misvak kullanmayı emretmektedir. Bu itibarla diyebiliriz ki, bu din; günümüzün diş temizliği, diş hijyeni anlayışını çok gerilerde bırakmaktadır. Halk yığınları bir yana, ben, diş hekimlerinin dahi, günde beş-on defa dişlerini fırçalayacağını zannetmiyorum. Halbuki Efendimiz’in -en azından- günlük diş temizliği, bu adedi buluyordu. Gece birkaç defa kalkar; namaz kılar ve her namazdan evvel mutlaka misvak kullanırdı161. Sabah namazında, işrâk ve kuşluk namazlarında, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarında; namaza durmadan ve abdest alırken sürekli misvak kullandığı gibi, birşey yiyip içtikten sonra da dişlerini temizlemeyi ihmal etmezlerdi. Şimdi bütün bunları sayacak olursak, zannediyorum verdiğimiz rakamdan daha fazla Allah Resulü’nün misvak kullandığına yani, dişlerini temizlediğine şahit oluruz.
Yemede Ölçü
6. Koruyucu hekimlik adına yine Allah Resûlü şöyle buyurur: “Yemek yerken, midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve diğer üçte birini de havaya bırakın. Allah’ın en çok gadap ettiği kab, dolu bir midedir.” 162
Bu hadîsi takviye eden başka hadîsler de vardır: Bunlardan birinde Allah Resulü şöyle buyurur: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Göbekli olmak, çok uyumak, tembellik ve ‘yakîn’ zayıflığıdır.” 163
Hadîste anlatılan hususlar, neticede aynı noktada toplanmaktadır. Evet, hayatını murakebesiz, muhasebesiz ve gâfilâne sürdüren, ömrünün çoğunu uykuda geçiren bir insanın semirip yağ bağlaması, yağ bağlayıp şişmanlaması kaçınılmazdır. İnsan, şişmanladıkça daha çok yiyecek, yedikçe de kendini gaflete salacaktır. Veya ilk sebepten başlarsak, şöyle diyebiliriz: Çok yiyen bir insan, elbette çok uyuyacak, çok uyuyan insanda da kat’iyen yakîn hasıl olmayacaktır... Neresinden ele alırsanız alınız, bütün bunlar Allah Resûlü’nü ümmeti hakkında endişeye sevk eden hususlardır. Evet, burada da sözü, tıp dünyasının müstesna simalarına havale ediyor ve sizi onların ilmî tahlilleriyle baş başa bırakıyorum. Onları okuyup değerlendirdikten sonra Allah Resûlü’nün asırlarca evvel söylediklerinin ayn-ı hak ve hakikat olduğunu görecek ve küçük dahi olsa, sözlerinde hilaf-ı vaki bir beyânın bulunmadığına şahit olacaksınız...
Sürme
7. Şimdi de başka bir hadîse intikal etmek istiyorum: Yine Allah Resulü buyuruyor: “Gözlerinizi sürmeyle tedavi ediniz. Çünkü o, gözlerinizi açar ve kirpiklerinizi besler.” 164
Kalbi ve kafası münevver tabiblerimiz diyorlar ki; göz ve kirpiklerin beslenmesinde, bugüne kadar kullanılan bütün ilaçların en faydalısı, Allah Resûlü’nün de tavsiye ettiği sürmedir. Biz de, kozmetik sahasında gelecek yılların, sürme yılları olabileceğini tahmin ediyoruz. Cildi koruyuculuğu ve antibiyotik tesiriyle peygamber tavsiyesinden geçmiş, sürme değerinde bir diğer madde de kınadır165. Kınanın sterilize gücünün, bugün kullanılan tentürdiyot veya merofsilon gibi maddelerden daha fazla olduğu da bugünkü ilmî gerçeklerden biri.
Çörek Otu
8. Buhârî’de, Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadîsde de şöyle buyurulmaktadır: “Şu habbe-i sevda, yani çörek otu var ya, ölümden başka her derde devadır.” 166
“Her dert” tabiri, Arapçada kesretten kinaye olarak söylenmektedir. Bununla beraber çörek otu, esaslı bir tahlile tabi tutulsa ve üzerinde ciddi araştırmalar yapılsa, kim bilir nice hastalıklara çare olduğu ortaya çıkacaktır.
Hadîs-i şerifte bilhassa iki hususa dikkat çekiliyor:
Birincisi: Çörek otunun şifalı yönü.
İkincisi ise: Onun bile ölüme çare olmayışı.
Biz, yine mes’elenin ilmî plânda tahlilini o sahanın uzmanlarına havale edip sadece hatırımıza gelen bir-iki hususu kayda almaya çalışalım.
Hastalıkta, bilhassa nekâhet döneminde bol protein çok önemlidir. Ancak bunun yanında kalori ve vitamin zenginliği ve tabiî hazmın kolay olması da aynı ölçüde ehemmiyetlidir. Zannediyorum, hastalık döneminde, hekimlerin tavsiye edeceği şeyler de bunlardır. Evet, hastanın yiyeceği şeyler bol proteinli, bol kalorili ve hazmı kolay şeyler olmalıdır ki, hasta bir taraftan kaybettiği gücü kazanırken diğer taraftan da hazımda güçlük çekmesin.
Bugün ilmî araştırmalar ispat etmiştir ki, bütün bu hususiyetler çörek otunda mevcuttur. Bu mevzuda denenmiş, netice alınmış o kadar çok müşahhas misâl var ki, saymakla bitmez... Bu demektir ki, Allah Resulü, kat’iyen ezbere konuşmuyor. Konuştuğu aynen vaki oluyor ve neticeler, hep O’nu tasdik ediyor.
Sinek
9. Yine bir Buhârî hadîsiyle mevzumuza devam edelim. Allah Resulü buyuruyor :
“Sizden birinizin (su veya yemek) kabına, sinek düştüğü zaman, o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü onun kanatlarının birinde hastalık vardır; öbüründe de şifa vardır. ” 167
Evvela, sineğin mikrop taşıması, o gün insanının bileceği bir şey değildi. Sinek, bir sıvı madde içine düştüğünde, kanatlarından birini ihtiyaten, yukarıda tutmaya çalışır. Yani ikisini de birden daldırmaz. Zira oradan kurtulduğunda, kuru kalan kanat, onun uçup gitmesini kolaylaştıracaktır. Böylece o uçup gidecek ama, yiyeceğimize, içeceğimize bıraktığı mikroplarla bize de hastalık bulaştırmış olacak.
İkinci olarak, böyle bir durumda tavsiye edilen şey şudur: Sinek bütünüyle kaba batırılacak ve sonra da çıkarılıp atılacaktır. Çünkü onun kanatlarının birinde mikrop; diğerinde ise, o mikropun zararını giderecek panzehir vardır. Sinek, ölüm helecanları içinde çırpınırken onun sırtına dokunuverme, stok ettiği bu panzehir yüklü torbayı patlatacak, böylece sinek, diğer kanadı ile bulaştırdığı mikrobu dezenfekte etmiş olacaktır.
Bu mes’elenin tahlilini yapan ilim adamları diyorlar ki: Sineğin sırtına bastığımız zaman mikroskopla gördük ki, bir kısım mikro varlıklar sağa sola koşuyorlar. Ve daha sonraki araştırmalarımızda bunların sterilize edici elemanlar olduklarını anladık.
İç Kanama
10. Hz. Âişe Validemiz (r.anha), anlatıyor: “Birgün Fâtıma binti Ebi Hubeyş, Allah Resulü’ne gelerek: ‘Ya Resulallah! Kanım bir türlü durmuyor, akıntı sürekli oluyor, namazı terkedeyim mi?’ dedi.” Allah Resulü cevap verdi: “Hayır, o hayız kanı değildir, damardaki bir arızadandır.” 168
Evet, aradan asırlar geçiyor.. ve neden sonra biz, istihaze kanının tamamen iç kanamadan kaynaklanmış olduğunu görüyor ve bir kere daha hayret ve hayranlık solukluyoruz. Ancak, günümüzün ilmî araştırmalarıyla tesbit edilebilen bu mes’eleyi acaba Allah Resûlü (sav), o devirde nasıl bilebilmişti. Tabiî ki Rabb’inin bildirmesiyle.. evet Rabb’i O’na bildirmiş, O da bilmişti. Aradan geçen bunca seneler ise, O Söz Cevherine daha değişik derinlikler kazandırmıştı. Şimdi, ilim adamları diyorlar ki, bu sözü söyleyen, başka değil, ancak nebî olabilir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=32944
İçkide Deva Yoktur
11. Târık b. Süveyd (ra) anlatıyor: “Bir hastalığım vardı. İçki yasak edilmeden evvel, o hastalığımın tedavisinde içki kullanırdım. İçki yasak edilince Allah Resûlü’ne geldim ve durumumu arz ettim. Ve benim için içkiye ruhsat olup olmayacağını sordum.‘Hayır, içki kendisi hastalıktır; asla deva olamaz’ ma’nâsına: 169 buyurdular.
Dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi Türkiye’de de içki sempozyumları tertip edildi. İlim adamları konuştular, hepsinin ittifakla üzerinde birleştikleri nokta şu oldu: İçkinin bir tek damlası dahi, insanın fizikî ve ruhî yapısında bir kısım deformasyonlar meydana getirmektedir. İşte Allah Resûlü bu meseleye asırlarca önce parmak basmış ve içkinin bizzat kendisinin hastalık olduğunu söylemiştir.
Sünnet Olmak
12. Allah Resûlü, on şeyi fıtrattan sayar. Bunlardan birisi de sünnet olmaktır.170
Günümüzün ilim adamları ne diyor? Onlar da aynı şeyi tespit edip demiyorlar mı; sünnet derisi, pislik ve mikrop toplaması, yırtılması ve kansere yakalanma ihtimali gibi riske açık bir uzuvcuktur ve yukarıdaki risklerden kurtulmanın tek çaresi de sünnettir.
Görülen odur ki, bu mevzuda da batı, bizdeki bir kısım körkütük sarhoşların çok önünde yürüyor. Bugün Amerika ve İngiltere’de sünnet olanların sayısı milyonları geçmiş durumda.
Sözün burasında, tedâyi ile hatırladığım çağın devasa tanığına ait şu tesbiti nakletmeme müsaade edilsin: “Batı birgün, bir İslâm evladı doğurmaya hamiledir. Nitekim Osmanlı da bir batılı doğuracaktır.” 171
Bundan yetmiş-seksen sene evvel söylenen bu sözün bir bölümü çıktı.. ve biz şimdi, ümit dolu gözlerle ikinci doğumu bekliyoruz. Sancılar ağırlaşmıştır. Ve yeni doğacak evladın müjde dolu çığlıkları, çok yakın bir gelecekte -inşaallah- duyulacaktır..!
Buraya kadar, Allah Resulü ve diğer peygamberlerin sadakat ve doğruluğu üzerinde durduk. Her peygamber doğruluk ve sadakatta doruk insandır. Onların hayatlarında yalan, zerre kadar kendine yer bulamamıştır. Zaten kendilerinde zerre kadar eğrilik olsaydı, hiç kimseyi doğru yola erdiremezlerdi. Halbuki onlar, insanlığı doğru yola iletmek ve onlara cennete giden şehrâhı tarif etmek için gelmişlerdir. Evet, eğer doğruluk ma’nâsı tecessüm ve tecessüd etseydi, ondan pırıl pırıl peygamberlerin şemailleri zuhûr edecekti...
Bu arada yine gördük ki, Efendimiz’in doğruluğu ezel-ebed arası binlerce delille teyid edilmektedir. Biz, Allah Resûlü’nün doğruluğunu üç ana grupta toplamaya çalıştık. Tabiî ki mes’elenin bu şekilde tasnif ve takdimi, bize ait bir keyfiyettir. Yoksa O’nun doğruluğu, binlerce tasnif ve yüz binlerce delille, başka başka şekillerde de anlatılabilirdi. Zaten bu mevzu ile alâkalı son sözü kim söyleyip noktalayabilir ki..? İnancımız o ki, kıyamete kadar O’nun söyledikleri, hep doğru çıkacak ve her devrin insanı da, O’nun doğruluğunun ayrı bir buudunu yeniden keşfedecek ve O’nunla ayrı bir derinlikte buluşacaktır.
Zaten ahiret denen âlem de Allah Resûlü’nün doğruluğu, bütün vuzuhuyla ve herkes tarafından görülecek.. evet O’nun zât, sıfat ve esma hakkında dediklerini herkes ruh aynasına göre mutlaka görecek ve O’nun sözlerinin hakkaniyetini idrak edecektir. Evet, cennet, cehennem, hûri, gılmân hep Allah Resûlü’nün bizlere tarif ettiği şekilleriyle karşımıza çıkacak ve onlar da, ebed diliyle O’na “Sadakte” diyeceklerdir...