İlmin Yaygınlaşması
7. Bir hadîs-i kudsîde Efendimiz, Cenâb-ı Hakk’ın bir buyruğunu şöyle intikal ettirir: “Ahir zamanda ilmi öyle bir neşredeceğim ki, erkek de öğrenecek kadın da. Hür de öğrenecek, köle de. Küçük de öğrenecek büyük de.” 135
Her seviyede açılan okullarda, her sınıf insan, ilmi öğrenecek ve âdetâ bu mevzuda birbirleriyle yarışır hale gelecekler. Günümüzde açılan bunca okul, kurulan bunca üniversite ve dünya çapında yaygınlaştırılan ilim ve iletişim araçlarını bu mevzuda seferber edilmesi gösteriyor ki; Allah Resûlü, Rabb’inden rivayetle söylediği bu sözünde, ilim ve bilim çağına işaret buyurmakta ve bu mevzudaki gelişmeler de O’nu doğrulamaktadır. Sanki kurulan her ilim müessesesi hal diliyle, Allah Resûlü’ne hitaben: “Sen doğru sözlüsün” demektedir. Zaten ilim asıl mecrasına döndürülebildiğinde, ilimler bunu bizzat söyleyecektir..!
Kur’ân’dan Kaçış
8. Ve, yine Allah Resûlü günümüze tam uyan bir hadîslerinde: “Kur’ân bir utanma mevzûu ve İslâm da garip olmadıkça kıyamet kopmaz” buyuruyorlar.136
Kâfir küfrünü açıkça ilan ederken, müslüman müslümanlığını sanki utanılacak birşeymiş gibi utanarak, sıkılarak söyleyecektir. Onlar, kendi düşünce ve kendi neşriyatlarını otobüste, uçakta ve daha başka yerlerde açıkça reklam etmelerine karşılık, müslümanlar, Kur’ân’ını açıp okuyamayacaklar. Öyle bir psikolojik baskı altında kalacaklar ki, zahiren bir yasak konulmasa da o baskı altında Kur’ân yanlısı olmayı ar edip saklayacaklar. Şimdi bu gerçeği inkar etmeye imkân var mı? Evet, günümüzde müslümanın yaşadığı dramlardan birisi de bu değil mi? İslâm, her şeyiyle garib hale gelmedi mi?
Acınacak durumumuzun tasvirini, daha fazla uzatmadan noktalayalım. Bütün bunları Allah Resûlü, hem de asırlarca evvel aynen olacağı şekliyle haber verdi.. ve verilen haberler de, mevsimi gelince, en küçük teferruatına kadar vuku’ bulup Allah Resûlü’nü tasdik etti. Bilmem, bütün bunlar, dönüp yeniden O Zat’a biat etmemize yetmiyor mu..?
Zaman Mefhumu
9. Başka bir hadîslerinde de, kıyamet alâmeti olarak, Kur’ân’ın utanılacak bir mevzu haline getirileceğini anlattığı yerde Allah Resulü, hadîsin devamında: “Zaman ve mesafelerde yaklaşma olmadıkça kıyamet kopmaz” buyurmaktadır.137
Hadîste geçen “tekârüb” kelimesi, iki şeyin birbirine yaklaşması, demektir. Bununla da Allah Resulü, hem zamanın izafiliğine, hem de o devreye göre çok uzun zamanda yapılan şeylerin, daha kısa zamanda yapılabileceğine işarette bulunmuştur. Sanayi ve teknolojideki inkılâplarla, hemen her sahada korkunç sür’at çağına girildiği artık çocukların bile bedîhî saydığı şeylerdendir. İşte, hadîs-i şerifte buna işaret buyurulduğu gibi, bugünün -artık mesafeleri iyice kısaltan- sür’atli vasıtalarına da işaret edilmektedir. Ayrıca, astronomi ve astrofizikle meşgul olanların anlayabileceği bir mes’eleye de burada parmak basılmaktadır. Yeryüzü, zamanla elips şeklini almaktadır. Bu değişiklik, zaman üzerine de tesir edecek ve biz farkına varmadan, saatlerimizde, dünyanın durumunda değişikliğe tesirli olabilecektir! Benim bu hadîsten anladığım bir başka ma’nâ daha var; o da şudur: Zamanın itibarî bir vücudu vardır. Fakat nerede olursa olsun zaman yine zamandır. Meselâ, Boğa burcuna gidiniz. Ve oradan kırk milyon ışık hızı ötede, saniyede yüz elli bin kilometre hızla uzaklaşan bir nebüloza bakınız; çok farklı zamanlara şahit olacaksınız. Işık hızının yarısı sür’atinde uzaklaşan bir nebülozda da bu birim bir zaman ölçüsüdür; nisbetler mahfuz, daha aşağıdaki seviyedekiler için de...
Evet, birgün beşer güneş sisteminin dışına çıkma imkânı bulursa, herhalde şu andaki zaman anlayışı orada tamamen alt üst olacaktır.
İşte sırlı ve sihirli iki kelime ile, ilerde bizim zaman anlayışımızla ve çok daha başka zaman ölçülerinin hepsine birden Allah Resûlü “takarebe’z-zaman” ifadesiyle işaret ediyor.
Şimdi soruyoruz. Acaba bu sözler, bir beşer sözü olabilir mi? Zaman ve mekan, kudret elinde evrilip çevrilen Zattan başka bu hakikatları kim bilebilir? Rica ederim, bunlar, ümmî bir Zat’ın, ümmî bir devirde bilebileceği şeyler midir? Elbette hayır. Fakat O’na, bütün bunları bildiren Allah’tır. O, sadece Cenâb-ı Hakk’ın kendine bildirdiklerini haber vermiştir.
Günler, aylar, yıllar ve asırlar geçiyor. İlim ve teknik, dev adımlarla ilerliyor. Ve neticede varılan hedefte, Allah Resû-lü’nün o mes’eleyle alâkalı asırlarca önce görüp bildirdiği hakikate ulaşıyor ve ilim adamı, bu mevzuda hayranlığını gizleyemiyor, bütün gönlünün coşkunluğuyla Allah Resûlü’nü tasdik edip: “Sen doğrunun tâ kendisisin ya Resûlallah!” diyor.
Faizin Yaygınlaşması
10. Bir gün, faiz sistemi alabildiğine yaygınlaşacak ve bizzat faiz yemeyene dahi onun tozu toprağı bulaşacaktır. İşte günümüzün en büyük illetlerinden biri olan ve hergün o korkunç buutlarıyla daha da yaygınlaşan bu maraza, Allah Resûlü şu hadîsleriyle işaret buyurmaktadır : “İnsanlar üzerine öyle günler gelecek ki, faiz yemeyen hiç kimse kalmayacak. Yemeyene dahi tozu toprağı bulaşacak.” 138
Hadîste iki hususa dikkat çekiliyor:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/hz-muhammed-sav/17237-sonsuz-nurdan-peygamberin-sifatlari-1-a-post32939.html
Birincisi: Devletin bütün parası, faiz çanağı içinde kaynadığından, bankalarla, banka olmayan müesseseler müşterek hareket ettiğinden; insan ne kadar hassas davranırsa davransın, muhakkak hayatı kuşatan bu sârî illetten nasibini alacaktır. Yani onun üzerine de birşeyler sıçrayacaktır. Ancak bu durumda insan, sadece niyetiyle kurtulabilecek ve niyeti, onun sığınağı olacaktır.
İkincisi: Arapça’da toza toprağa bulanmanın ayrı bir ma’nâsı daha vardır. Bir kısım kimseler, faiz yiyecekler, yemeyenler de onun tozuna toprağına maruz kalacaklardır. Kapitalist zümre, faizle servetlerini nemalandırıp, inkişaf ettirirken, proletarya sınıfını da aynı seviyede sefilleştirecek ve bu iki sınıf arasındaki amansız bir mücadele, cemiyeti toza toprağa, yani kargaşaya boğacak ve birgün herkesi rahatsız edecek seviyeye ulaşacaktır. Zannediyorum bunların hepsi olmuştur ve olmaktadır. Günümüz insanı her iki yönüyle de hadîsin işaret ettiği bu hususları bütün çirkinliğiyle müşahede etmektedir. Ve yine günümüzde artık, faize -dolaylı ve direkt- bulaşmayan bir ticarî kuruluş yok gibidir. Dünya çapında bütün ticaret, bu anlayışın çarkları arasında dönüp durmaktadır ve bütün dünyada faiz muamelesi tıpkı bir mal mübadelesi, bir para alış verişi gibi kabul edilmektedir.
İki Cihan Serveri, günümüz insanının maruz kaldığı faiz krizine çok önceden ümmetinin dikkatini çekmiş ve uyanık davranmalarını, faiz bataklığına düşmemelerini tembih etmişti ama, gel gör ki, bugün bütün İslâm âlemi gırtlağına kadar faiz bataklığı içinde çırpınıp duruyor ve henüz bu çirkef içinden sıyrılıp çıkma mevzuunda da herhangi bir gayreti yok gibi... Halbuki İslâm, faize karşı harp ilan eden bir dindir.139
Keşke müslümanlar, Kur’ân’ın bu mevzudaki tehditkâr ifadelerinin, hiç olmazsa bir kısmını anlayabilselerdi, bugün birer faizzede olarak dünyanın en derbeder milletleri arasında bulunmayacaklardı!..