BATAK ESE: Efendi, biliyo musunuz ki, ben bunun daha bilmem nelerini bilürün. Durun size deyivereyin. Bekçi olduğum için geceleri mahallede dolanurkene bazen buna rast geliyom. Bi kere gendüsüne “nirden geliyon?” diyin soracak oldum. Bana ne garşuluk verse beğenürsünüz. “Tiyatoradan geliyom.“ dimesin mi? Bu beni maskaralığa almak dimek değüldür de nedür? Bakın şu ahmağa!
MÜŞTAK BEY: Vay ferasetli adam vay!
BATAK ESE: Feres atlı adam sensin, ulan hayvan! Bana kötü laf söyleyüp durma. Şimdi sana fan-fin demeyi gösterürüm!
EBÜL-LAKLAKA: Bu herif hem edepsiz, hem deli.
BATAK ESE: Bana kalırsa hem hapishaneye koymalı, hem tımarhaneye.
EBÜL-LAKLAKA: Bana sorarsanız bu edepsizi bir daha mahallemizde oturtmayalım. Artık istemeyiz!
MAHALLELİ: İstemeyiz!
(Atak Köse girer.)
ATAK KÖSE: (Elinde kürek, omzunda süpürge ile) İstemeyüz!
(Hikmet Efendi girer.)
HİKMET EFENDİ: (Atak Köse’ye) Ne istemiyorsunuz?
ATAK KÖSE: Ben ne bileyüm! Mahalleli istemeyüz diyor ben de öyle diyom. Elbette mahalleli öyle dimekde haklıdur.
HİKMET EFENDİ: Ay! Mahalleli nede haklıdır?
ATAK KÖSE: Haklı olduğunu pek iyi bilürüm. Ama hangi konuda haklı olduğunu bilmem.
HİKMET EFENDİ: Öyleyse bilmediğin şeye neden karışıyorsun?
ATAK KÖSE: Vay! Niye garışmam? Ben de bu mahallenin galbur üstüne gelenlerinden değül müyüm?
HİKMET EFENDİ: Sen kim oluyorsun?
ATAK KÖSE: Sen daha benim kim olduğumu bilmiyon mu?
HİKMET EFENDİ: Hayır.
ATAK KÖSE: Öyleyse, sen de bilmedüğünü niye soruyon? Hay cahil hay! Şimdi sana anlatacak mıyın ki, ben dehey öteki mahallede çöpçü başıyım diye?
HİKMET EFENDİ: Hay şaşkın hay!
ATAK KÖSE: Senin de aklın olsaydı benim gibi şaşkın olurdun.
EBÜL-LAKLAKA: Sen şimdi şu edepsize arka çıkıyorsun ha? Suça göz yummak suç işlemekle birdir. Sen de onun gibi cezaya layıksın.
HİKMET EFENDİ: Aman efendim, ben kendi suçumu anladım, ama onun suçu n’oluyor anlayamadım?
EBÜL-LAKLAKA: Daha ne olsun? Kendisine nikahladığım kızı istemiyor da onun küçüğünü istiyor. Bu ne demektir?
HİKMET EFENDİ: Efendim sinirlenmeyiniz. (Gizlice bir tomar para gösterir.) Küçük kızı senden isteriz.
BATAK ESE: Efendi nedir o? Rüşvet mi alıyonuz?
EBÜL-LAKLAKA: Ben öyle şey kabul eder miyim? İstemem. (Gizlice Hikmet Efendi’ye) Yan cebime koy. (Hikmet Efendi parayı yan cebine koyar.)
ATAK KÖSE: Gizlice “Yan cebime koy.” mu diyosunuz?
EBÜL-LAKLAKA: Hayıır. Yan cenubîmde, yan tarafımda, durma git diyorum. Benden şüphelenmeyin diye...
BATAK ESE: Galiba parayı almışa benziyosunuz.
EBÜL-LAKLAKA: Haşa, sümme haşa. Eğer paraya elimi sürdümse elim kırılsın.
HİKMET EFENDİ: Aman efendim, gerçek neyse hakkıyla ortaya çıksın da, ona göre gerekeni yapınız.
EBÜL-LAKLAKA: Böyle kibarca derdinizi anlatışınızdan gönlümdeki öfke gitti de yerine merhamet geldi. (Mahalleliye) Yahu mahalleli! Ben bu işte başka bir hakkaniyet görmeye başladım. Zira sonradan aklıma bir şey geldi.
MAHALLELİ: Nedir o?
EBÜL-LAKLAKA: Hani nikahını kıydığım büyük kızdır diye söylemiştim ya?
MAHALLELİ: Öyle ya!
EBÜL-LAKLAKA: Fakat büyük kız derken yaşta büyük değil, boyda büyük demek istemiştim. Zira büyük kız kırk yaşını geçtiği için damat beyin dengi olamaz. İşte benim bildiğim bu kadardır. Böyle olduğuna her zaman ve her mekanda şahitlik ederim.
BATAK ESE: Siz böyle dedikten keli bize şey yapmak düşer. Tasdik etmek...
MAHALLELİ: Hay hay!
EBÜL-LAKLAKA: (Habbe Kadın’a) Yenge kadın! Boyda büyük, yani yaşta küçük olan gelin hanımı getir de kendi elimle damat beye teslim edeyim; bir daha yanlışlık olmasın. (Habbe Kadın çıkar.) (Hikmet Efendi’ye) Daha başka yanlış şeyler varsa düzelteyim; zira böyle hizmetlerde bulunmayı kendime bir borç bilirim.
BATAK ESE: (Müştak Bey’e) Beyefendi, deminden söyledüğüm lafların hepicüğü şaka içündü. Sizi güldürüp eğlendürmek istiyodum.
ATAK KÖSE: (Hikmet Efendi’ye) Efendim, tövbe olsun, bi daha mahallenin çöpünden başka bir işine garuşursam adam değülüm.
( Habbe Kadın ve Kumru Hanım girerler. Kumru ağlar gibi gözlerini ovuşturur. Bir yandan da Müştak’a bakar.)
HABBE KADIN: İşte efendim, asıl gelin hanım!
EBÜL-LAKLAKA: (Habbe Kadın’a) O niye ağlıyor? Sakın damat beyimizi istememezlik etmesin?
HABBE KADIN: (Kumru ile kulak kulağa fısıldaştıktan sonra ) Efendim ağlamasının sebebini sordum, anladım. Öyle zannettiğiniz gibi değilmiş.
EBÜL-LAKLAKA: Nasılmış?
HABBE KADIN: Zavallı önce, damat beye varamadım, diye üzüntüden çok ağlamış. İşte o boş yere döktüğü gözyaşlarına acımış da şimdi de ona ağlıyormuş.
EBÜL-LAKLAKA: Ağladığını gördükçe çok üzülüyorum. Yeter artık hanım kızım. (Kumru ile Müştak’ı el ele tutuşturur.) Alınız efendim yüzünü güldürmenin çaresine bakınız. Ömür boyu mutlu olun, bir yastıkta kocayın. (Hikmet Efendi’ye) Benim halledebileceğim bir işiniz kaldı mı?
HİKMET EFENDİ: Hayır efendim. Fakat güvey ve gelinden başka evdekilerin hepsini götürmenizi rica etsem!
EBÜL-LAKLAKA: Rica neymiş, emrediniz efendim! (Mahalleliye) Haydi mahalleli! (Ziba Dudu’ya) Haydi kılavuz kadın! (Habbe Kadın’a) haydi yenge kadın!
(Hepsi çıkar. Sadece gelin, güveyi ve Hikmet kalır.)
MÜŞTAK BEY: (Kumru’nun yanına oturmuş, hayran hayran seyrederken) Sen mahalleliyle gitmiyor musun? Senin burda bir işin kaldı mı?
HİKMET EFENDİ: Hayır. Sana iki çift lafım var.
MÜŞTAK BEY: Sabahleyin gel de iki bin çiftini söyle. Bak o zaman nasıl can kulağıyla dinlerim.
HİKMET EFENDİ: Yok, yok! Şimdi söyleyeceğim.
MÜŞTAK BEY: E, haydi o zaman çabuk ol. (Başını Kumru’dan yana çevirir Hikmet’in lafına kulak vermez.)
HİKMET EFENDİ: Ey benim sevgili dostum!
MÜŞTAK BEY: Daha bitmedi mi?
HİKMET EFENDİ: Dur bakalım daha başlamadım.
MÜŞTAK BEY: Amma uzunmuş ha!
HİKMET EFENDİ: Benim gibi bir dostuna danışmadan evlendiğine tövbe mi?
MÜŞTAK BEY: Amaan sen de günah mı çıkarıyorsun nedir bu?
HİKMET EFENDİ: İşte kendi menfaati için aşk ve muhabbet tellallığına kalkışan kılavuz kısmının sözüne güvenenin hali budur.
MÜŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere geç kalıyorsun.
HİKMET EFENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken başınıza neler geldi?
MÜŞTAK BEY: Evlenmeden önce istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum. Aklıma gelmişken gidip yatayım. Göreceğim rüyaları sabahleyin sana tabir ettiririm.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/piyesler/69661-sinasinin-unlu-eseri-sair-evlenmesi-post134143.html
HİKMET EFENDİ: Ya görücü usulü evlenenlerin hali nasıl olur? Ötesini var sen düşün.
MÜŞTAK BEY: (Gözlerini ovuşturarak ) Offf! Nasihat sıkıntısından uykum geldi. Azıcık kestirsem olmaz mı?
HİKMET EFENDİ: İşte ben gidiyorum. Artık ne yaparsan yap. Fakat aldığın dersi unutma.
MÜŞTAK BEY: Dostum, hiç unutur muyum? Ben o dersi alıncaya kadar az mı zahmet çektim? Her neyse evlenmenin ilmini öğrendim. İnşallah uygulamada güçlük çekmem de Kumrumla kumrular gibi yaşayıp gideriz.


( Müzik girer: Bir kumrusun sen... )
( Hikmet çıkar. Kumru ve Müştak birbirine sarılır.)
S O N