Hidrosefali

Hidrosefali sorunu ile dünyaya gelen bebekte beynin, beyin omurilik sıvısı üretme yeteneği ile onu emme yeteneği arasında bir dengesizlik söz konusudur.

Hidrosefalili bir bebeğin kafatasının içinde serebrospinal sıvı (beyin omurilik sıvısı-BOS) birikimi olur ve bu da kafatasının fazlaca büyümesine yol açar.

Bu durum kusurunun rastlanma sıklığı farklı popülasyonlarda değişik oranlarda sahip olmakla birlikte ortalama olarak her 1000 doğumda 1 vaka şeklindedir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=13107

Doğumsal hidrosefalinin en belirgin semptomu anormal derecede büyümüş bir kafadır. Ara sıra ceninin başının, normal doğumu olanaksızlaştıracak kadar büyüdüğü de görülebilmektedir. Biraz daha olağan vakalarda kafa doğum sırasında normal görünür ancak hemen sonra büyümeye başlar .

Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleri hidrosefalinin diğer bozukluklardan ayırt edilmesi ve nedenin araştırılması için yararlı olmaktadır.

Tedavi amaci serebrospinal sıvı üretimi ile emilmesi arasında denge kurulmasıdır. Bazen ilaç tedavisi etkili olabilmektedir, ancak genellikle en iyi tedavi, cerrahi işlemle sıvının boşaltılmasıdır.

Hidrosefali ile doğan çocukların durumu uzun vadede kanül yerleştirilmesi sayesinde büyük ölçüde iyileşmiş olur. Tedavi şarttır. Tedaviye rağmen birtakm komplikasyonlar gelişebilir.



İnmemiş Testisler

Tıptaki adı kriptorşidizmdir. Testislerin doğumda skrotum tabanına inmemiş olması olarak tanımlanır.

Zamanında doğan erkek bebeklerin yüzde 3-4ünde inmemiş testis görülür. Prematürelerde bu oran yüzde 30'a varabilir. Çocukların çoğunda ilk üç ay içinde testis kendiliğinden iner. 3 aylıktan sonra inmemiş testis görülme sıklığı yüzde 0.8'dir. Vakaların çoğunda (yüzde 80) inmemiş testis tek taraflıdır.

Karın testisler için tuhaf bir yer gibi görünebilir fakat öyle değildir. Erkeklerde testisler ve dişilerde yumurtalıklar fetusun karnındaki aynı embriyonik dokudan gelişirler. Yumurtalıklar yerinde kalır. Testislerin gebeliğin sekizinci ayında kasıklara ve oradan penisin tabanındaki skrotal keseye inmesi gerekir. Ancak miadında doğan oğlan çocukların yüzde 3-4'ü ve erken doğanların üçte birinde bu olay görülmez. Sonuç inmemiş testistir.

En sık görülen tür (yüzde 44) testisin skrotumda, ancak yüksekte olmasıdır. Testislerin gezici özellikleri nedeniyle, inip inmediklerini anlamak çok kolay olmayabilir. Normalde aşırı sıcakta testisler sarkar. Bu spermleri sıcaktan korumak için bir mekanizmadır ve ortam çok soğuk olduğunda ya da ellendiklerinde vücuda geri çekilirler (aşırı soğuk ve yaralanmalara karşı koruyucu olarak).

Bazı çocuklarda testisler aşırı duyarlıdır ve vücutta uzun süre saklanırlar. Genellikle sol testis sağdakinden daha aşağıdadır. Bu da sağ testisin inmediği izlenimini verebilir (ve birçok çocuğun endişelenmesine yol açar).

İnmemiş testislerin tanısı bebek sıcak banyodayken bile her iki testisin skrotumda bulunup bulunmadığına bakılarak koyulabilir.

İnmemiş testisler idrara çıkma sorunu veya ağrı oluşturmazlar ve kendiliğinden inerler. Bir yaşına gelene kadar 1000 erkek bebekten yalnızca 5 veya 4'ünde testisler inmemiştir. Primer bir testis 2 yaşına kadar normal yapısını korur. Bu yaştan sonra yapısı bozulmaya başlar. Bu nedenle erken teşhis ve gerekiyorsa tedavi önemlidir.

__________________
Kan Grubu Uyuşmazlığı

RH Uyuşmazlığı (Rh Hemolitik Hastalık)
Yenidoğan sarılığı en sık anne ve cenin arasındaki kan grubu uyuşmazlığına bağlı olarak gelişir. Rh uyuşmazlığına bağlı hemolitik hastalık bunlar arasında en önemlisidir.

Her insan kalıtsal olarak ya Rh pozitif (Rh etmeni baskın) ya da negatiftir (Rh etmeni yoktur). Tüm gebelere erken gebelik döneminde kan grubu ve Rh etmeni tayini yapılır. Anne Rh(+) ise (yüzde 85 öyledir) ya da hem eşi, hem kendisi Rh (-) ise sorun yoktur. Ama anne Rh(-), eşi Rh (+) ise gebe kadın Rh uyuşmazlığı sorunlarına adaydır. Gebeliği dikkatle, tıbbi gözetim altında izlenmelidir. Şu koşulların varlığında Rh uyuşmazlığına bağlı olarak hastalık gelişir:
Rh (-) anne ve Rh (+) cenin
Cenin alyuvarlarının anne dolaşımına geçmesi
Annenin cenin alyuvarları üzerindeki D antijenine karşı duyarlılık geliştirmesi ve anti-D antikorlarının yapımı
Bu antikorların plasenta yolu ile cenin dolaşımına geçmesi
İlk gebelikte bebek için hemen hemen hiç tehlike yoktur. Sorun, Rh etmenini babasından kalıtımla almış bebeğin doğumu (düşük ya da kürtaj sırasında) sırasında başlar. Bu Rh (+) kanın, Rh (-) annenin dolaşımına girmesiyle olur. Annenin bağışıklık sistemi bu 'yabancı' maddeye karşı antikor oluşturur. Bu antikorlar bir başka Rh (+) bebeğe gebe kalana dek zararsızdır. Böyle bir durumda antikorlar plasentayı geçerek bebeğin alyuvarlarına saldırır ve bebekte, annenin antikor düzeyi düşükse hafif, annenin antikor düzeyi yüksekse ciddi kansızlığa yol açarlar. İlk gebelikte bu antikorlar çok nadir durumlarda oluşur. Bunun için plasentadan bebeğin kanının geriye doğru annenin kan dolaşımına girmesi gerekir.

Sezeryan ve plasentanın elle çıkarılması durumlarında plasental kanama daha sık ve daha fazla olduğundan Rh uyuşmazlığı daha kolay gelişir.

İlk gebelikte Rh uyuşmazlığı görülmüşse hemen daima geçirilmiş düşük, rüptüre dış gebelik veya yanlış kan transfüzyonuna bağlı önceden duyarlanma ile ilgilidir.

Günümüzde Rh uyuşmazlığında bebeği korumanın yolu, Rh antikorları oluşumunu önlemektir. 28. haftada kanında antikor olmayan Rh (-) anneye bir doz Rh immünglobülin verilir. Bebek Rh (+) ise, ikinci doz doğumdan 72 saat sonra verilir. Bu doz aşı düşük, kürtaj, amniyosentez ya da gebelikte kanama olursa da yapılır.

Testler gebe kadında daha önceden Rh antikorları geliştiğini gösteriyorsa, bebeğin kan grubunu belirlemek için amniyosentez yapılabilir. Bebek Rh (+) ise, yani anneyle uyuşmuyorsa annedeki antikor düzeyleri düzenli olarak ölçülür. Düzeyleri tehlikeli ölçüde yükselirse, bebeğin durumunu değerlendirmek için testler yapılır. Bebeğin durumu tehlikedeyse, Rh (-) kan nakli gerekebilir. Rh uyuşmazlığı ciddiyse ki nadirdir, bebek rahim içindeyken kan nakli yapılır. Çoğunlukla doğumdan hemen sonraya dek beklenebilir. Hafif olgularda antikor düzeyleri düşüktür ve kan nakli gerekmez. Ama hekimin doğumdan sonra gerekli olma olasılığına karşı hazırlıklı olması gerekir.

Rh immünoglobülin kullanımı Rh uyuşmazlığı olan gebeliklerde kan nakli gerekliliğini yüzde 1'in altına düşürmüştür

__________________
Konjenital Kalça Çıkığı

Kalça ekleminin bir kısmının ya da tüm kısımlarının anormal bir gelişim göstermesinin sonucudur. Problem doğum sonrasındaki ilk muayenede ya da daha sonra tespit edilebilmektedir. Konjenital kalça çıkığının etiolojisi bir çok nedene bağlanmaktadır.
Genetik nedenler: Kızlarda erkeklerden 6-8 kez daha sık oluşu genetik faktörlerle ilgilidir.
Doğumsal anomalilerle birliktelik: Pes kavus, tortikolis gibi anomalilerle beraber görülebilmektedir.
Anne rahmindeki ve doğumdaki faktörler: Makat gelişlerde ve sezeryan doğumlarda daha sık görülmektedir.
Normalde doğumda çocuğun uyluk kemiğinin kalça tarafındaki başı tam oluşmamıştır. İlk sene boyunca bu kemiğin başı oluşacaktır ve kalça kemiğinin içindeki oyuğa oturacaktır. Ama bazı çocuklarda bu oyuk ya çok düzgündür, ya eğilimlidir ve uyluk kemiğinin başı bu oyuktan kolayca çıkabilir. Bu tek tarafta da olur ama genellikle iki taraflıdır.
Tanı: Doğumdan sonra yapılan ilk muayenelerde kalça çıkığı sistematik olarak aranır. Doğum sonrası çekilen röntgenler sonuç vermezler. Bunun için 4 ay beklenilmesi gerekmektedir. İlk ayın sonunda ekografi (sonografi) çekilebilir.

Tedavi: Eğer kalça çıkığı teşhis edilmemişse, kalıcı şekil bozuklukları meydana gelir ve bu çocuk için çok rahatsız edicidir. Bu durumlarda uzun tedaviler hatta ameliyatlar gerekebilir.

Kalça çıkığını önlemek için, erkenden başlanan ve çok kolay uygulanan bir tedavi vardır. Çocuğun bacakları özel bir külot giydirilerek, ya da özel bir yastık kullanılarak bir süre ayrık tutulur.

Konjenital kalça çıkıklı olarak doğan bebeğe, kalça kemiğinin (femur) baş kısmını kalça yuvası (acetabulum) içine yerleştirilmesi için bağ benzeri bir aygıt takılır. Bu tedavi genellikle 6 ile 8 hafta içinde başarılı olmaktadır. Yeni doğan bebeklerin ilk dönemlerinde teşhis edilen kalça çıkığı vakalarının çoğu bu yolla gerektiği gibi tedavi edilebilmektedir

__________________