KONU: "EL AĞZINA BAKAN, KARISINI TEZ BOŞAR."
Ana fikir: Başkalarının sözüyle hareket edenin yuvası yıkılır, işi bozulur.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Safiyet, bönlüğe kaçmamak şartıyla erdemli insana yaraşır; ayrı bir hava ve manevî bir güzellik katar. Ama bu safiyet bönlüğe varınca, birçok belânın, başa gelen gülünç durumların sebebi olur. Böyleleri çevrelerinde "aptal" olarak nitelendirilir. Her şeye, her söze çabuk kanmaları ve bu yüzden yanlış davranışlarda bulunmaları yüzünden daimî bir alay ve eğlence konusu olurlar. Hele muziplerin ve kötü niyetlilerin oyunları yüzünden türlü hayal kırıklıklarına uğrarlar.
Bu dünyada, iyi niyetli ve saf insanların yanında, kötü fikirli, kıskanç insanlar da vardır. Böyleleri, faydalı işler yapmazlar. Bu insanlar kendi işlerine bakmaz, çevrelerini incelerler. Ama iyi gözle mi? Hayır, sadece huzur bozucu bir şey bulmak, dedikodu ve iftira yapmak için. Onları böyle davranışlara iten dürtünün gerçek sebebi kesin olarak saptanamaz. Kötü insanlar için kötülük etmek bir zevktir. Böyleleri bazen öyle sinsi ve ustalıkla hareket ederler ki, bunlara yalnız yukarıda bahsettiğimiz bönler değil, akıllı geçinen insanlar bile kapılır.
Yaşamak ve çevreyle bağdaşmak kolay bir iş değildir. Bugün kurduğumuz düzende kendi yakınlarımız arasında kimseye zarar vermeden mutlu olabiliriz; birtakım başarılar elde ederek övünebiliriz. Ama her zaman için üzerimizde kem bakışlar vardır; farkında olmayız. Bir gün, bu kem bakışların sahibi dost kılığına girip, sırf mutluluğumuzu ve basanlarımızı kıskandığı için bizi fark ettirmeden zehirleyebilir; içimize şüphe canavarını sokabilir. Hani, bazen zehiri altın kupada sunarlarmış. O da öyle, gözümüzü kamaştırıp ruhumuzun derinliklerine inerek zehirini salabilir. Bu durumda telâşa kapılmak, bizi büyük felâket ve kayıplara sürükler. Yapmamız gereken şey, çevremizdekilerle dostluk kurarken çok dikkatli olmamız, hiçbir şeyi mantık süzgecinden geçirmeden kabul etmememizdir.
Bizi her türlü hainliğe karşı koruyacak en büyük silâh, mantık ve düşüncedir. Aksi halde yersiz şüpheye kapılıp çevrelerine ve kendilerine zarar verenler, fesat yapanlar kadar suçludurlar."
---------------------------------------
KONU: "ELDEN GELEN ÖVÜN OLMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; insanın başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmesinin en büyük mutluluk olduğudur. Buna göre düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz.
1 - Yaşamak için gereken çaba;
2 - Başkalarına muhtaç olmanın zararları;
3 - İnsanın kendi ihtiyaçlarını sağlayabilmesinin faydaları;
4 - Örnekler;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayat mücadelesine girişen herkes mutluluk, rahat ve güven içinde olmak istiyorsa tüm gücüyle çalışmalı; ekmeğini taştan çıkarmasını bilmelidir. Başkalarının sırtından geçinmeye kalkışmak, onlardan yardım beklemek insana düzenli ve normal bir hayatın mutluluğunu sağlamaz. "Her koyun kendi bacağından asılır" derler. Dolayısıyla herkes yaşamak için kendi çapında bir çaba göstermelidir.
Geçimde başkalarından yararlanmak insanı sıkıntılardan kurtarmaz. Bu durumda, insanın istediği şeylere istediği anda kavuşması mümkün olmaz. Başkaları hiçbir zaman bizi kendimiz kadar düşünemez, ihtiyaçlarımızı gereği kadar bilmezler.
Akıllı ve gururlu bir insan için hayatta hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak, kendi kendinin efendisi olmak, istediği şeylere, istediği anda kendi iradesiyle erişebilmek, başarıların en şereflisi ve en güzelidir."
----------------------------------------
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kompozisyon-ornekleri/58880-kompozisyon-ornekleri.html#post120356
KONU: "EL YUMRUĞUNU YEMEYEN KENDİ YUMRUĞUNU BOZDOĞAN ARMUDU SANIR."
Ana fikir: Başkasından dayak yemeyen, kendi attığı dayağın acısını takdir edemez.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayat bir mücadeledir. Bu mücadelede pısırık ve güçsüz olanlar yenilmeye mahkûmdur. Hak verilmez, alınır derler. Huzurun yaratılmasında, adaletin gerçekleşmesinde insanların şahsî çabalarının ne derece rol oynadığı bu sözde kuvvetli bir şekilde belirtilir. Hayat denilen bu mücadele alanında garip bir üstünlük ve kuvvetlilik kompleksi içinde olan zorbaların sayısı azımsanamaz. Bunlar, gerçek "hak" kavramından ve insanî duygulardan yoksundur. Hak etmek, onlar için istemek; elde etmek doğal bir sonuçtur. Bunlar, karşılarındaki™ düşünmezler. Kendi kaba kuvvetlerine, kapris ve ihtiraslarına güvenirler. Kendilerini bu dünyanın hâkimi sanırlar; astıkları astık, kestikleri kestik olsun isterler. Karşılarına zayıflar çıktıkça, onlar bu çirkin davranış ve emellerinde daha bir direnirler; daha bir zâlim ve acımasız olurlar. Bu durum hep böyle devam edecek sanırlar. Üstelik, bu olumsuz davranışlarıyla övünür ve gururlanırlar. Bir gün, karşılarına kendilerinden daha kuvvetli olan birisi çıkar, hadlerini bildirir. O zaman neye uğradıklarını şaşırarak kaçacak delik, öpecek el ararlar. Zorbalığın ve haksızlığın ne kadar fena bir şey olduğunu anlar, belki de pişman olurlar ama ne fayda! İş işten geçmiş olur."
-----------------------------------------
KONU: "EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tahminlerimizin, kendi kendimize yaptığımız plânların bazen gerçeklerle uyuşmaması, bu yüzden çok defa umduklarımızla karşılaşamamamızdır. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Gerçekleri tanımayan insanın hayata karşı tutumu;
2 - Umutlar ve tahminlerle gerçeklerin çatışması;
3 - Konuyla ilgili örnekler;
4 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Hayatta ne derece tecrübe kazanmış olursak olalım, genellikle hepimizde gerçeklerin soğuk katılığını yumuşatma eğilimi vardır. Bu herhalde, insanların, her şeyin kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmesini beklemesi eğiliminden kaynaklanıyor olsa gerektir. Bu sebeple, kendi köşemizde,- kendi kendimize yapacağımız hesaplarda ve yorumlarda her zaman için yanılabiliriz. Kendi dünyamızda türlü şekillerle hayal ettiğimiz gerçekler hiç ummadığımız bir çetinlikle karşımıza çıkabilir; bizi yenilgiye, hayal kırıklığına uğratabilir.
Hayatta birçok insanın içine düştüğü bunalımlar hep bu, "evdeki pazarın çarşıya uymaması" yüzündendir. Ne kadar olgun ve akıllı olursak olalım, hayatın karşımıza çıkaracağı sürprizlerin hepsini kavrayamayız.
Bu yüzden çeşitli kötü ihtimallere karşı hazırlıklı olmalı, plân ve düşüncelerimizde katı sınırlar yerine esnek bir ihtimal payı bırakmalıyız."
------------------------------------------
KONU: "FAKİRLİK AYIP DEĞİL, TEMBELLİK AYIP."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tembelliğin ayıplanacak, hor görülecek bir durum olduğudur. Bu amacı yansıtırken fakirlik ve tembelliği kıyaslayacaksınız. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - Fakirlik (çevrede bıraktığı etki);
2 - Fakirlikle, insan karakteri ve şartlar arasındaki ilişki (yani
fakirliğin insan iradesine bağlı olup olmadığı);
3 - Tembelliğin çevrede bıraktığı etki;
4 - Tembelliğin insan iradesine bağlı olup olmadığı;
5 - Tembelliğin zararları (tembellik - fakirlik ilişkisi);
6 - Tembelliğin hangi yönden ayıplanacak bir durum olduğu;
7 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"İnsan yaradılışında var olan küçümseme duygusu, nedense fakirliğin sefil görünümü karşısında hemen kımıldanır ve fakirler aşağı görülür. Aslında bu uygun ve doğru bir davranış değildir. Ancak, gerçek anlamda aşağılık duygular ve mizaçlar hor görülebilir. Fakirlikle insan iradesi arasında bir ilgi kuramadığımız gibi, fakir olma halini her zaman insan karakterine mal edemeyiz. Yani hiç kimse kendi isteğiyle sefil ve perişan duruma düşmez. İnsanları böyle acı durumlara iten şartlardır, bilgisizliktir. Bu durumda olan insanlara karşı takınmamız gereken tavır, onlara in sanca el uzatmak olmalıdır.
Toplumda zararlı bir kitle vardır; tembeller... Tembellik insan ruhunun uyuşması ve paslanması demektir. Fakirliğin aksine tembellik, insan iradesine bağlı bir haldir; bir çeşit alışkanlıktır. Bunu kendilerine mal eden insanlar ne kendilerine, ne de başkalarına faydalı olurlar. Dostları bile onları "yüz karası" olarak nitelendirir. Gerçekten tembellik, varlığının anlamını bile bile yitirmek olduğundan yüz karasıdır; ayıplanacak ve hor görülecek bir haldir."
--------------------------------------------
KONU: "FAYDASIZ BAŞ MEZARA YARAŞIR."
Ana fikir: Hiç kimseye faydası dokunmayan, yararlı işler yapmayan insanın yaşaması bir anlam taşımaz.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Kültürlü ve olgun insan, topluma ve insanlığa faydalı olma yolunda sorumluluk taşıyan kimsedir. Her insanın kendi çevresinde; kendi çapında faydalı olabileceği işler vardır. Bunu anlayabilmek ve yapmak insanî meziyetlerimizin başında gelir. Ne kendilerine, ne de başkalarına faydalı olmayan kişiler, toplum içinde birer parazit gibidir. Hayvanların bile doğa düzeninde bir ahenk yaratmak için kendi çaplarında çaba gösterdikleri şu dünyada, boş bir kalıp gibi yaşamak manen ölmek demektir. İnsanî yaşama, sadece yeme, içme, nefes alma işlemlerinden ibaret değildir. Kendimizden başlayıp aile çevresinden bütün insanlığa karşı gittikçe genişleyen görevlerimiz vardır. Bunlara sırt çevirmek, vurdumduymazlık etmek, ancak eğitimden, insanî değerlerden yoksun insanların harcıdır. Böyle insanlar, hiç kimse tarafından sevilmez ve sayılmazlar; hattâ birer şahsiyet olarak dahi kabul edilmek istenmezler. Bu manevî afaroz, gurur ve şahsiyet sahibi insanlar için ölümden de beterdir. Şu geçici dünyada gerçekten yaşadım diyebilmek için, faydalı işler yapmak, eserler yaratmaya çalışmak gerekir. Böyle bir çaba, hem kendimizi, hem de çevremizdekileri yüceltir."
---------------------------------------------
Ana fikir: Göz önünde olmayan kimse zamanla unutulur.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bize en zor gelen şeylerden biri de, sevdiklerimizden isteyerek veya istemeyerek aynlmamızdır. Bazen ayrılmak bir zorunluluk olduğu için isteyerek ve istemeyerek sözlerini kullandım. Ayrılıklar insanı alışkanlıklarından kopardığı ve ruhumuzda bir boşluk yarattığı için oldukça sarsıcıdır. Herhangi bir sebeple bizden uzak düşen sevdiğimizin özlemi ile günler dayanılmaz bir hal alır; onsuz yapamayacağımızı, özlemine katlanamayacağımızı sanırız. Her geçen gün, araya çekilmiş bir set gibi gelir. Mücadeleyle geçen hayatta bizi oyalayacak o kadar çok şey ve yapmamız gereken o kadar çok iş vardır ki ister istemez kendimizi bunlara kaptırırız. Ayrılma acısına dayanamayacağımızı sandığımız insanın hayali ve düşüncesi gittikçe uzaklaşır. Gerçekçi insanlar için bu doğal bir haldir; unutmak değildir bu; hayatı, iyi-kötü her yönüyle kabul etmek, ona ayak uydurmaktır.
Bir de hercai yaradılışta olanlar vardır. Sevdikleri yanlarında olduğu zaman gözleri başkasını görmez. Ama, bir ayrılmaya görsünler; başkalarının güzellik ve cazibesine kendilerini hemen kaptırıverirler. Yeni tanışmaların esrarlı çekiciliği içinde, uzakta kalan aranmaz olur.
Bazıları da yalnız kendileri için yaşıyor gibidir. Daima içlerine kapanık ve dalgındırlar. Bunlar kolay kolay insan kıymeti bilmezler. Birilerine bağlanma isteği duymadıkları gibi ayrılık acısı da çekmezler. Giden gitmiştir. Onlara ne?.. Bazı insanlarsa, başkalarıyla yalnız kendi çıkarları için ilgilenir, dostluk ve samimiyet gösterilerinde bulunurlar. Ama o insanla olan çıkar bağı ortadan kalkmaya görsün hemen gerçek yüzlerini belli eder, dostlarını arayıp sormayı akıllarına bile getirmezler. Bu, onlar için gereksiz bir şeydir.
Her şeye rağmen, insanda "sadakat" adı verilen bir duygu vardır. Kim ve nerede olursa olsun, sevdiğimiz insanı unutmamak... Bazı kaba gerçekçiler, bu sadakat sözünü duydukları zaman burun kıvırır, bunun yeryüzünde olmadığını söylerler. Tarihte büyük yankılar yapan ölümsüz aşklar düşünülsün, dostluklar hatırlansın hele... İnsan kalbi hor görülecek bir şey değildir. O bazen ölümsüzlüklerin, göz kamaştırıcı değerlerin ve duyguların barınağı olur. Hiçbir ayrılığın unutturamadığı aşklar vardır. Her türlü güç şartlar içinde seven ve sevmesini bilen insanlar vardır.
Bu sebeple, "Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur" sözünü kullanırken çok dikkatli olmak gerekir. Çünkü, geçerli olduğu yerler de vardır, geçerli olmadığı yerler de..."
-----------------------------------------------
Anafikir: İyi, mükemmel işleri ve eserleri kötülemekle onların değerlerini düşürmek mümkün değildir.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Haset, mutlaka yenilmesi gereken en kötü huylardan biridir. İnsana bir şey kazandırmadığı gibi, iyiye, güzele ve mükemmele doğru atılan adımları da köstekler; etrafa kötülük ve mutsuzluk saçar. İyi, güzel, doğru ve mükemmel olarak kabul edilen eserlerin veya insanların karşısına karanlık ve olumsuz düşünceleri olan kimse veya kimseler mutlaka çıkabilir. İnsanlık için büyük tehlike olan kötü niyetli kişi ve düşünceleri bütün cepheleriyle bilmek, değerlendirmek ve onlarla mücadele etmek büyük önem taşır. İlerlemeler bu mücadelenin lâyıkıyla gerçekleştiği nokta dan başlar. Şüphesiz insana en büyük nimet olan akıl ve muhakeme, bu imkânı sağlar.
Kaldı ki, iyi, doğru ve mükemmel olan bir şeye kara çalmak, onu değersiz ve kötü göstermek mümkün değildir. Sağlam bir muhakemeye, kuvvetli bir anlayışa dayanan, mükemmel olan bir şey, bir an için karanlık düşüncelerin sisiyle perdelense bile, kendi doğal kanunları gereğince eninde sonunda, gün yüzüne pırıl pırıl haliyle çıkacaktır. Zavallı bir akıl, iftiralar, karşı fikirler, dayanağı olmayan yetersiz ithamlarla boşa vakit geçirmekten başka bir şey yapamaz. Bu ezelî ve ebedî bir kanundur; mükemmel basite, iyilik kötülüğe, aydınlık karanlığa üstün gelecektir."
KONU: "İŞLEYEN DEMİR IŞILDAR.
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; insanın yükselebilmesi için daima çalışması gerektiğidir. İlkokul sıralarından beri size hep çalışmanın faydalarından söz edilir. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu herhalde tahmin edersiniz. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurulabilir:
1 - Çalışmanın değeri;
2 - Çalışma - karakter ilişkisi;
3 - Çalışmanın faydaları ve insana sağladığı kazançlar;
4 - Örnekler;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Çalışmak, ruhu birtakım bunalımlardan kurtaran, insanı yükselten ve manevî kurtuluşa götüren olumlu bir Çabadır. İnsanlık bilincine varan, varlığını kabul ettirmek isteyen, olgun bir hayat anlayışına sahip insan çalışmanın kölesi, zorlukların ve başarıların efendisidir.
İnsan ruhunda gizli olan yaratıcı değerler ancak çalışma yoluyla verimli ve faydalı somut eserler olarak ortaya çıkar. İnsanlığın teknik, sanat ve bilim alanındaki ilerlemeleri, ferdî çalışmaların bir toplamıdır. İnsanlar çalışmanın değerini bilmeyip bu sonsuz merdivenin basamaklarında yükselme çabası göstermeselerdi, bugün ilkel bir hayat yaşamaktan kurtulamayacaktık. Çalışma insanın görüş, duyuş ve yaşayış ufuklarını açar. Bunun sonucu olarak insan yükselme yolunda büyük bir güç ve manevî huzur kazanır.
Çalışmayan insanlar, düşünmekten, duymaktan, çevresine faydalı olmaktan uzak birer boş kalıptırlar. Bunlar, topluluk için zararlıdır. Tembellik ancak kişiliksiz insanların harcıdır. İnsanı maddî-manevî felakete sürükler. Nasıl bir demir işlemez ve durduğu yerde paslanırsa, kendi çapında bir şey yapmak, kendine ve çevresine faydalı olmak için çaba göstermeyen insan da çürümeye aday demektir.
Yaşamaktan zevk almak, kendi çapımızda yarattığımız eserlerle kişiliğimizi kazanmak ve hayat yolunda başarı sağlamak istiyorsak, kılavuzumuz çalışmak olmalıdır."
-----------------------------------------
Ana fikir: Kaybedilen şeyler insana olduğundan daha değerli gözükür.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"En büyük zaaflarımızdan biri; elimizin altında olan şeyleri ve yakınımızda bulunan insanları zamanında gereğince değerlendirip kıymetini takdir etmememizdir. Bu belki de alışkanlıklarımızın yarattığı bir vurdumduymazlıktır. Her gün gördüğümüz ve görmekle bildiğimizi sandığımız şeyler üzerinde düşünmek aklımıza bile gelmez. Aradıklarımız çok kere avuçlarımızın arasındayken uzaktaki hayallerin peşinde koşarız. Bu, yenilikler arayan ve doymak bilmeyen ruhumuzun bir oyunu olsa gerek!
Hatalarımızın sonucu veya kaderin bir sillesiyle elimizdekileri kaybettiğimiz zaman, önce acı çırpınışlarla ağlar, yıkılır, sudan çıkmış bir balık gibi ne yapacağımızı şaşırarak kaybedilen üzerinde ilk defa düşünürüz. En ufak meziyetler, iyilikler, güzellikler abartıcı muhayyelimizin dev aynası önünden geçtikçe, akıl almaz bir şekilde büyür; sonsuz bir kıymet kazanır. Yersiz, zamansız ve anlamsız bir değerlendirmedir bu. Sanırız ki, hayatımızın bütün anlamı, servetimiz, neşemiz, umudumuz bu kaybedilen şeydedir. Ondan sonra bir karamsarlık ve yakınıp dövünme başlar.
Ne olur, bütün bu gösterileri bir yana bıraksak; samimî ve dürüst olsak! Elimizdekilerin kıymetini zamanında ve dürüst bir şekilde değerlendirsek!.. Daha mutlu olmaz mıyız?"
------------------------------------------
KONU: "NE EKERSEN ONU BİÇERSİN."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamız, karşılaştığımız iyiliklerin veya kötülüklerin kendi niyet ve hareketlerimizin birer sonucu olduğunu yansıtmalıdır. Bu nedenle, düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanın yaptığı iyi ve kötü davranışlar;
2 - İyiliğin iyilik, kötülüğün kötülükle karşılaşacağını bilerek
amaçlarımızı kontrol etme zorunluluğu;
3- Örnekler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi,
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Bu dünyada herkes yaptığının karşılığını bulur. Kötüler er geç cezalarını çekerler. İyiler ise, türlü şekil ve yollarla mükâfat görürler. İyi niyetle attığımız her adım, yaptığımız her iş, er geç yüzümüzü güldürecektir.
Birçokları, karşılaştıkları zorluklardan, kötü ve sıkıntılı durumlardan yakınır dururlar. Oysa tüm kötülüklerin ve acı gerçeklerin ilk tohumu insan ruhuna atılır. Yalnız kendini düşünmenin ve bencilliğinin ihtirasına kapılan insanoğlu, dünyayı kendi arzularını fazlasıyla doyurabileceği bir ganimet alanı sanır. Vicdan, irade ve eğitim, o büyük güçlerini göstermediği sürece kötülükler kara bir bulut gibi sarar dünyamızı.
Bazen işlerimizin gönlümüzce olmadığına, çabalarımızın meyvelerini alamadığımıza üzülürüz. Bunların gerçek nedenleri üzerinde duracağımıza koyu bir karamsarlığa kapılırız. Hayatta atılan ilk adımlar, sonuçları bakımından çok önemlidir. Bu nedenle hayatta, her türlü alanda ilk adımları atarken çok dikkatli olmalıyız. Yersiz düşüncelerle, yanlış davranışlarla çevremize, dolayısıyla da kendimize zarar vermekten kaçınmalıyız. Başkalarının bize karşı iyi niyetli olmalarını istiyorsak önce kendimiz iyi
olmalıyız. Önemli olan da budur.
Her birey kendi içindeki kötülük tohumlarını yok etmeyi başardığı takdirde, bu dünyada kötülük denen şey de ortadan kalkacaktır."
--------------------------------------------
KONU: "SÜTTENAĞZI YANAN
YOĞURDU ÜFLEYEREK YER."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; bir insanın tedbirli olması için bir tecrübenin yeterli olabileceğidir. Şu gerçektir ki, en fazla takdir ettiğimiz, hayran olduğumuz insanlar da, olgunluklarını zamanla kazanmışlardır. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanların, hayata yeni atıldıkları anki tutumları;
2 - Gerçeklerin ve tecrübelerin insanın olgunlaşmasındaki ro
lü ve önemi;
3 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Genellikle insanlar hayata atılmadan önce, gerçekleri kendi dünyalarının pembe tülleri arasından değişik bir gözle görürler. Masum bir eğilimle, birçok olay karşısında kayıtsız ve tedbirsiz davranırlar. Umulmadık zorluklar, kaderin cilveleri, hayatın acı gerçekleri, büyük bir gevşeklik içindeki insanı bu pembe dünyadan sıyırır. İnsan yaşadığı tecrübeler nedeniyle acı çekerek gerçeği öğrenir.
Birtakım kayıtsızlıklar ve düşüncesizlikler sonucunda yaşanılan hayat darbeleri insana yavaş yavaş tedbirli olmayı öğretir. Herhangi bir alanda kazanılan tecrübe, insanın görüşlerini, duygularını ve bütün davranışlarını etkiler. Bu durumda insan, en basit işlerde bile adımlarını daha dikkatli ve sakınarak atmaya çalışır, insanın, azim ve çalışmasının yanı sıra tecrübe yönünden de olgunlaşması, onun hayata daha iyi uyumunu sağlar.
Her işte tedbirini önceden alan, ihtiyatlı davranan bir kimse kolay kolay yenilmez, hayal kırıklığına uğramaz. Ezilmeden yaşamak isteyenler için bu, en büyük kazançtır."
KONU: "TATLIDİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; tatlı dilin bütün güçlükleri yenecek bir etki gücüne sahip olduğunu yansıtmaktır. Tatlı dilli insanlar karşısında tutumunuzu göz önüne getirerek şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:
1 - Tatlı dilin tanımı;
2 - Tatlı dilli insanların ruhî durumları;
3 - Tatlı dilli insanların hayattaki kazançları, başarıları;
4 -Tatlı dilli insanlarla dili sivri insanlar karşılaştırılarak örnek
ler verilebilir;
5 - Sonuç.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
'Tatlı dil, muhatabı ruhen etkileyecek tarzda, yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şeklidir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler.
Ne kadar kötü olursa olsun, tatlı dil karşısında yumuşamaya-cak insan kalbi yoktur. İyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmak ne güzel bir şeydir!.. Bu yüzden tatlı dilli insanlar, çevrelerinde sevilir, sayılır ve itibar görürler. Ruhî asaletin temel taşlarından olan sabır ve hoşgörü, tatlı, yumuşak bir ses tonuyla işbirliği ettiği zaman aşılmayacak hiçbir engel, yenilmeyecek hiçbir zorluk yoktur. Çevrenizde nice çirkin insanlar vardır; tatlı dilleriyle herkesi kendilerine hayran bırakırlar. Dil. bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; .birçok yıkımlara sebep olur. Dilin bu sonsuz etki gücünden dolayıdır ki, "dil yarası yaraların en derinidir" denilmiştir.
İçimizde gür bir sevgi, şefkat ve merhamet kaynağı bulunduğu sürece kendiliğinden tatlılaşan dilimiz, hayatın güçlüklerini yenmede, insanları ikna edebilmede en büyük yardımcımızdır."
---------------------------------------------
KONU: "TERZİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ."
Ana fikir: Başkaları için çalışmaktan, insan çok zaman kendini ihmal eder.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Şüphesiz; hiçbir insanın karakteri birbirine benzemez. Yalnız kendi çıkarlarını düşünen insanların yanı sıra, yakınları ve çevresindekiler için çırpınan, içi insanlık sevgisi ve yardımlaşma duygusu ile dolu fedakâr insanlar da vardır. Bunlar başkaları için çalışmayı kendilerine temel görev sayarlar; hemen herkesin her işine koşarlar. Hatta geçimlerini bile, başkalarına yaran olan işleri yapmakla sağlarlar. Bu insanların, kendilerinin de hayret ettikleri bir yönleri vardır: Kendilerini ihmal etmeleri, başkalarına ayırdıkları kadar olsun, kendilerine zaman ayırmamaları.
Çalışmak, başkalarına yararlı olmak, başkalarının mutluluğu için çalışmak güzel bir şey. Hatta insanlığın şartlarından... Ama unutmamalıdır ki, öz benliğine karşı görevlerini yapmaktan kaçınmak veya bunları lüzumsuz görmek, insanın kendi şahsına karşı saygısızlık etmesi demektir. Tam manasıyla kendi şahsına yararlı olmayan bir insanın başkalarına yararlı olmak için çaba harcaması sunî bir gösteriş merakıdır."
--------------------------------------------
KONU: "YAZIN BAŞI PİŞENİN KIŞIN AŞI PİŞER."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; ekmek parası kazanmak için çalışmak ve yorulmak gerektiğidir. Buna göre çalışma düzeni şöyle kurulabilir:
1 - Geçim için çalışma zorunluluğu;
2 - Çalışan insanların kazancı;
3 - Örnekler;
4 - Fikir ve görüşlerin derlenmesi; sonuç;
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Her mutluluk, her geçim rahatlığı; sıkı, sürekli ye yorucu bir çalışmanın sonucu ve mükâfatıdır. Zamanında çalışmayan, elindeki fırsatları değerlendirmeyip vakit geçiren insanlar, geçim sıkıntılarından kurtulamazlar. Bunlar, başkalarının sırtından geçinmeye alışmış zararlı kişilerdir.
Bin bir zorlukla dolu olan hayatta ekmek parası kazanmak zannedildiği kadar kolay bir iş değildir. "Ekmek aslanın ağzında" deyimi bu zorluğu çarpıcı bir benzetmeyle vurgular. Geçim yolunda herkes kendine göre bir çaba, bir gayret gösterecektir. Her işin yapılmasını gerektiren bir zaman vardır. Bu zamanda keyfimiz ve arzumuz dışında çalışmak belki bize ağır gelebilir. Bunun sonucu, geçim için başkalarına muhtaç duruma düşebiliriz. Onurlu kişiler hiçbir zaman böyle durumlara düşmek istemezler.
Bu nedenle insan, çalışmasını gerektiren şartların güçlüğü karşısında yılgınlığa kapılmadan var gücüyle çalışmalıdır. Tarlada çiftçi, yazın güneşin altında; fırıncı, ateşin karşısında; madenci, toprağın derinliklerinde; gemici, fırtınalı denizlerde hep aynı amaç, geçinmek için çalışır. Ne mutlu kendi emeğiyle geçinenlere."
-------------------------------------------
KONU: "YALANCININEVİ YANMIŞ, KİMSE İNANMAMIŞ."
Ana fikir: Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren insan, doğruyu söylese de kendisine inanılmaz.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Yalancılık çok kötü bir huydur; er geç ortaya çıkar ve yapanı güç durumda bırakır. Boşuna söylememişler; "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diye. Bazı insanlar kötü bir huy olduklarını bildikleri halde yalan söylemekten zevk duyarlar. Öyle ki, yalan söylemek onlar için yeme - içme gibi alışılagelmiş tabiî bir şeydir. Bu insanların çevrede bir tek adları vardır: "Yalancı!" Onlar bol keseden yalan söyleye dursunlar, çevrelerindekilerin kendilerine kıs kıs güldüğünün farkında dahi değillerdir. Garip bir aldanış ve vurdumduymazlık içinde bu kötü huylarına devam ederîer.
Çevresindekiler onun hiçbir yalanına kanmasa da, çoğu kez bunu yüzüne vurmaz ve inanmış gözükürler. Ancak, yalancı da bir insandır. Onun da başkalarının yardımına ihtiyaç duyduğu sıkıntılı anları vardır. İnsanın adı bir kere yalancıya çıkmaya görsün, hiçbir sözüne inanılmaz. Ne kendisine, ne de sözüne değer verilir. Bu hal, yalancıya giderilmesi imkânsız zararlar verebilir. Kendimizi böyle durumlara düşürmek istemiyorsak, hiçbir şekilde yalan söylemeye alışmamalıyız."
----------------------------------------------
KONU: "YOĞURDUM KARADIR DİYEN OLMAZ."
Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:
Açıklamamızın amacı; herkesin kendi işini ve ürününü beğe-- olmasıdır. Buna göre düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:
1 - İnsanlardaki kendini üstün gösterme eğilimi;
2 - Bu eğilim nedeniyle yaptığı işi ve ürününü övme;
3 - Bu davranışın zararları (uygun örnekler verilebilir).
ÖRNEK ÇALIŞMA:
"Garip bir tabiatı vardır insanın; bildiğinin doğruluğuna, işinin mükemmel olduğuna bazen körü körüne inanır. Bazen de rtata ve kusurlarını bile bile üstünlükten dem vurur. Siz ne kadar onu uyarmaya, yanlışlarını ve hatalarını göstermeye çabalarsanız çabalayın, o bu tutumundan vazgeçmez.
Şöyle bir çarşıyı dolanmaya kalksanız, satıcıların avaz avaz mallarını övme çabasında olduklarını görürsünüz.
Herkes, kendi malının üstünlüğüne, kalitesine inandırmaya çalışır sizi. Aslında kendi de bilir malının gerçek değerini ama bu şekilde hareket etmek, satıcılığın karakteristik özelliklerinden biri olagelmiştir. Çevrenize şöyle bir göz atın; aynı tutumu herkeste göreceksiniz.
Elbette ki bu, doğru ve ideal bir tutum değildir. Herkesin kendi malını ortaya sürmeye; bir çeşit göz boyamaya kalkıştığı şu dünyada malın iyisini seçebilmek için sağlam bir sezgiye ve akla sahip olmamız gerekir. İnsanların bu yolda olgunlaşmaları da eğitimle olur.
------------------------------------------------
KONU: YAŞ KESEN, BAŞ KESER.
Ağaçlar, bir memleketin doğal zenginlikleridir. İnsanlara ve yurda büyük yararları vardır. Memleket ekonomisine katkıda bulunduğu gibi insanları toprak kayması, sel gibi doğal felâketlerden korur, iklim şartlarını düzenler.
Ağaç, tabiatın süsüdür. Tanrı'nın insanlara bağışıdır. Bizde ağaç sevgisi, köklü, gelenekleşmiş bir sevgidir. Deyimlerimizde şiir ve türkülerimizde bu sevginin göz alıcı izlerine raslamak mümkündür.
Ancak, bazı kendini bilmez, cahil kişiler, toprak kazanmak, yakacak elde etmek gibi çeşitli bahanelerle yaş ağaçlara acımasızca kıyarlar. Ufacık bir çıkar kaygısı yüzünden büyük bir zarara sebebiyet verilir. Ünlü şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, bir şiirinde: "Sakın kesme, yaş ağaca balta vuran el onmaz; I Na kütükler, hiç birine nice yıldır kervan gelmez, kuş konmaz, I Bunları kes, o baltanla bu çürümüş ağaçları yere ser" derken, insanlarımıza ne kadar yerinde ve içten bir öğüt vermektedir.
Gerçekten, yaş ağaç kesen bir insan, bir canlıya kıydığı için cani sayılır. Tanrı ve kul katında da günahkârdır. Ayrıca, şairimizin de dediği gibi, hiçbir zaman esenliğe kavuşmaz.
Ağaç ve ağaç sevgisiyle ilgili atasözleri:
Ağaç, ağaç içinde büyür.
Ağaç, yapraklarıyla güzeldir.
Ağaca dayanma kurur; insana güvenme ölür.
Ağacın meyvesi olunca, başını aşağı salar.
Ağacın yemişini ye; kabuğunu soyma.
Ağaç ve ağaç sevgisiyle ilgili özdeyişler:
Bir ağacın ölümü, büyük bir mimarî eserin kaybı gibidir.
A. Hamdı Tanpınar
İyi bir ağaca sarılan rüzgârsız kalmaz.
Cervantes
alıntıdır