SAHNE II-

Sahneye ağır ağır yürüyen bir adam gelir. Kısacık bağlanmış kravatı, eski ceketi, paça boyları kısa pantalonu ve paçalarının altından görülen beyaz çorapları vardır. Bir iki adım atar ve sahnenin diğer tarafından köyün delisi sahneye damlayıverir. Köyün delisi kısa şort üzerine takım el***e ceketi giymiş elinde bir tepsi, direksiyon çevirmektedir. Arada durmakta, sonra sağa sola bakmakta ve tekrardan ağzı ile araba sesini taklit ederek karşısından gelen adama doğru yürür. Adamla tam karşı karşıya geldiklerinde durur. Elindeki tepsiye yere koyar. Sözde arabadan iner, kapıyı kapatır. Tekrar kapıyı açar ve karşısındaki adamı arabaya davet eder.

DELİ: Hele bin Recep dayı. Seni kahveye götüreyim. (Sırıtır ve sürekli aynı şeyi söylemeye bir yandan da adamın ceketine asılmaya devam eder)

RECEP: (Kısık ve hırıltılı bir sesle) Dur be yegan. İşim gücüm var benüm. Aşıklara geç kalücem, bürak benüm yakamü.

DELİ: Burakmam, ben götürürüm senü. Sen hele bün, sen hele bün. (HAHAHAHA)

RECEP: Hey Allah’ım ya. Bıraksana olum yakamü. Kıracam bak kafanü. Dur de get uzağa. (Der ve deliyi iter, delinin gözleri yaşarır ve boynunu büküp yerden tepsiyi alır ve döner arkasını gider.)
Recep ağır ağır yürürken, bir başka köylü ile karşılaşır. Adam görür görmez;

KÖYLÜ: Vay Recep emmi. Maşallah yine çekmüşsün takımlarü. Sen var ya buralara layık adam değilsün. Senin yerin yeminle şehirler.

RECEP: (Gülümser) Yegan etme eyleme benimle eylenme.

KÖYLÜ: NE eylenmesi emice. Valla dilüm ne diyorsa kalbüm de onu diyor. Ya senün bir Antalya da otel yapmışlüğün varmüş, onu hele anlatsana.

RECEP: Neyünü anlatayüm yeğen Yaptük işte.

KÖYLÜ: Ya sen anlat anlat, yeminlen çok büyük adamsün. Kahveye daha çok var. Şurada oturup biraz dinlenelüm de sen de anlatıver.

RECEP: Madem ısrar ettün, hadi oturalüm da anlatayüm.

Köylü ve Recep sahnenin önüne doğru yürüyüp sahneden ayaklarını sarkıtıp otururlar. Bu esnada sahnenin diğer tarafından yaklaşan başka bir adam daha görülür.

ADAM II: Esselamün aleyküm ağalar. Ne iş edersünüz orada.

KÖYLÜ I: Recep emmi otel yapmüş ya onu anlatacak da onun için oturuyoz.

KÖYLÜ II: de get la. O mu otel yapmüş. O bizim evin düvarünü yaptü daha o işü bitürüp iki yüz metre uzaklaşmadan duvar yüküldü.

RECEP: O duvarü ben yapmadüm yegan. Onu Maksut yaptü.

KÖYLÜ II: Ne fark eder.Ha o ha sen.

KÖYLÜ I: Yerinden kalkar gider diğer köylünün kulağına bir şeyler söyler. )

KÖYLÜ II: Ya recep emmü kusura kalma ya ben eşeklük ettüm. Biraz sinürlüyüm de. Anlat da ben de dinleyeyüm şu otelü.

RECEP: E yegan eşeklük bakü değil elbet. Bak senden de geçtü. Madem dinlemek istiyonuz, ben de anlatam. Şimdi o zaman var yok otuzümdayüm. Aradılar benü. O zaman ben de cep telefonü var. Daha yenü çıkmüş Amerika’da. Benim de dostüm çok, gönderdüler bitane de bana.

KÖYLÜ I –II: ( Gülerken) Vay be, Recep emmi. Sen büyük adamsün.

RECEP: Neyse ben gittüm Antalya’ya. Kemer diye bir köyü var oranün. Orada bir otel yapmaya başladüm. Yemin olsun on bir yıldızlü.

KÖYLÜ: Emmü yedü ıduzlu ne demek?

RECEP: Moderen demek ü. Çok moderen demek. Ne isem otelun balkonlarundan birinü yapariken, ben bir kontrol edeyüm dedüm. Ne isem çıktum merdüvene tam balkona eriştüm merdüven kırıldu, ben de cuup aşağu.

KÖYLÜLER: Vah recep emmü, kıruldu mu sağun solun?

RECEP: Yok emme, aşağuda kalasun birinun üzerinde bir yirmibeşlük çivu. Ahan bela kolumdan girdü, (derken kolunu ve başını gösterür) sol şakağumdan çıktu.

KÖYLÜ: Deme beu. Ölmedün mü?

KÖYLÜ II: Ölür mü be. O recep emmü, onu çivu öldürmez. Kaya gibi adamdur.

KÖYLÜ I: Haklusun, kum kayasu. Su değmedü mü recep emmü ölmez.

RECEP: Evet, ben kaya gibiyum. Bak (der göğsüne vurur ve öksürmeye başlar)

KÖYLÜ I: Lafa dalduk kahveye geç kalduk haden kalkak da kahveye gidek.(der ve kalkarlar ağır ağır sahneden çıkarlar)

Anlatıcı adam sahneye gelir. O konuşurken arkada kahvenin masaları kurulur)

ANLATICI: Buraya kadaru, ne iştür, ne başumuza gelen. Dedük kü biraz görün köyü. Tanıyun insanlaru. Bazen gidenlerun değeru, onlar gidunce anlaşılur. İstedük kü bilesuz bu köyün insanlarunu. Er geç sonu gitmek olan yol değül müdür yolumuz…

Der ve uzaklaşır. Kahve görünür. Kahvede ik aşık karşılıklı oturmuştur. Köylüler masalara şapkalarını bırakmıştır. Muhtar ve yanında kravatlı adamlar vardır. İki adet. Aşıklar sazlarını akortla meşguldür. Kahveci masalara çay dağıtırken Recep ve iki köylü sahneye girer ve kahveyi selamlayıp bir masaya otururlar. Muhtar ayağa kalkar. Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başlar.

MUHTAR: Değerlü köylü. Bogün dört konuğumuz vardur. Bunlardan iküsünü tanıyorsunuz. İki aşuğ köyümüze gelmüştür. İki de şeherlü konuğumuz vardur. Bunlar da kendülerünü aşuğlardan sonra tanutacaklar. Möhüm şeyler oluyo. Siz de bunlaru öğreneceksüz. Neysemi lafu uzatmayayum. Aşuğlar huysuzlanmadan bakalum ne der aşuğlar.

AŞIK MUHTACİ: Hoş geldüz ağalar. Bakalum ayağu nerden açacuğ.

AŞIK KURBANİ: Nerden açarsan aç, başun masada kalacağ…

AŞIK MUHTACİ: (sazın tellerine rastgele vurup)

Olmadu cihanu dile gelmedü
Karşumdaki tavuk yola gelmedü
Kurbani senunle dağa gidelüm
Desemde hanumdan izun gelmedü…

AŞIK KURBANİ:

Dağlar başu soğuk kardur borandur
Alnumuza düşen derttür veremdür
Muhtacinün sözü ahurdan gelendür
Kuyruğu kısadur bizüm dananun



AŞIK MUHTACİ:

Yolarum saçunu, zaten iki tel
Onu da alurum kalursun sen kel
Kurbani sözünle hele berü gel
Yoksa bağlarum senü ahura…

AŞIK KURBANİ:

Alem uzaya gidüyor cahül
Sen düz ovada yol bilemezsün
Sazuna beynünü bağlasan da bir
Bizüm inekle bile dilleşemezsün

AŞIK MUHTACİ:
,
Sana gösterürüm dur birazdan
Ses çıkarurum kafandaki sazdan
Üstüme gelürsen, gelüp duymazdan
Kırarum kelünü, dönersin yumurtaya

AŞUK KURBANİ:

(Tam şarkıya başlayacağı anda Muhtaci kalkar ve elindeki sazı Kurbaninin kafasına geçirirverir. Aşıkları zorlukla zapteder köylüler. Aşıklar atışmayı keserler. Birer köşeye otururlar. Muhtar yerinden kalkar ve konuşmaya başlar)

MUHTAR: Ne yazuk kü, aşuklarumuz kavga ettü. Eğlencemüz bittü. Hem çok geç olmadan, konuklarumuz konuşsun. Dinleyün hele.

KONUK I: (Yerinden kalkarak) Sevgili köylü kardeşlerim,biliyorsunuz uzun zamandır baraj inşaatı devam etmekte. Ama artık barajın sonuna gelindi. Bir sene içinde baraj su toplayacak.

RECEP: Ana ne dersün sen. Baraju mu yaktunuz?
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/piyesler/53132-goc-post109200.html

KONUK: Anlayamadım neden?

RECEP: Yanan yerler su toplar. Suyu deşmeyun ki kolay eyileşsun.

KONUK: (Gülümser) Yok amca öyle değil. Yani barajın kapaklarını kapatacağız. Sonra o büyük duvarın arkasında sular yükselecek.

RECEP: He anladum. Gene de diyeyüm, ben de vazelün var. Su neyun toplarsa baraj sürüverürsünüz eyü gelür.

KONUK: Ne kadar şakacısınız. Ama şimdi dememiz odur ki. Baraj su toplamaya başlayınca köyünüz sular altında kalacak.

Köylüler ( ne, olmaz gibi sözlerle kendi aralarında konuşurken)

MUHTAR: Bi susun hele. Durun bakalum ne diyecek. Ondan soğra konuşursuz…

KONUK: İşte böyle kardeşler. Köy sular altında kalıncaya kadar bir yıl süreniz var. İstimlak yapıldığı ve paralar her birinizin adına bankaya yatırıldığı için Artık nereye gideceğiniz konusunda bir karar verme zamanınız geldi. Bundan sonra artık bu köy üstünde suların olacağı bir köy olacak. Biliyorum ki burada çok şeyiniz var ama bu geleceğimiz için önemlidir. Sizlere diyeceğim budur. Bundan sonra bir yıl içinde ne yapacağınıza nereye gideceğinize karar vereceksiniz. Umarım gittiğiniz yerlerde mutlu ve umutlu olacaksınız. Bu arada sizlere devlet tarafından tahsis edilen bir köy yeri bulunduğunu biliyorsunuz. Orada yaşamak isterseniz de bu konuda muhtarla oturup bir karar vereceksiniz. Biz de orada sizler için evler yapacağız. Sonraki işler gerçi bunlar ama en kısa sürede hazırlıklarınızı yapmanız gerektiğini artık anladınız.

(der ve oturur. Köylüler masadan şapkalarını alırlar ve başlarına geçirirler. Sonra kahveden ağır adımlarla çıkar giderler. Geriye bir tek muhtar, iki konuk, kahveci, aşıklar kalır. Kahveci de bir sandalyeye oturur ve başını ellerinin arasına alıp düşünmeye başlar)

KONUK: (Henüz hiç konuşmamış olan) Nereye gittiler şimdi.

MUHTAR: Onlar karşı gelmezler ki. Ne diye konuşacaklar. Şimdü gidecekler, evlerüne bakacaklar. Sonra toparlanup gidecekler.

KONUK: Neden bu denli suskunlar…

MUHTAR: Onlaru cahul bellemeyun emü. Onlar Yüce Atanun köylü milletun efendusudur deduğu köylülerdur. Onlarun vatana millete mallaru canlaru fedadur. Onlar kendi aralarunda hasetlenurlar a, iş millet faydasu oldu mu, hiçbir şeyü gözlerü görmez.

KONUK: (İlk konuşan) Galiba haklısın muhtar. Biz de gidelim artık. Sanırız yapacak işimiz kalmadı.

MUHTAR: Aşuklaru da ilçeye bıraksaz olur mu?

KONUK: Ne demek muhtar.

Kahveden çıkarken, kahveciye selamlaşırlar. Muhtar, aşıklar ve konuklar gider. Kahveci bir masayı siler, bardakları toplar ve sonra o da çıkıp gider.